14 Ocak 2012 Cumartesi

Kur'ân'ın Sahîfeler İçinde Toplanması, kuranın cem edilmesi

 

8-.......Zeyd ibn Sabit şöyle demiştir: Ebû Bekr Yemâme'de şehîd olanların ölümünü müteâkib haber yollayıp beni çağırdı. Yanın­da Umer ibn Hattâb da bulunuyordu. Ebû Bekr bana şu sözleri söyledi: Umer bana geldi ve:
— Yemâme gününün şiddetli harbinde Kur'ân hafızlarından bir­çoğu şehîd oldu. Ben diğer harb sahalarında da harbin şiddetli olup Kur'ân hafızlarının şehîd edilmelerinden, bu sebeble de Kur'ân'dan büyükçe bir kısmın zayi' olup gitmesinden endîşe ediyorum. Binâe­naleyh ben senin, Kur'ân'ın kitâb hâlinde toplanmasını emretmeni düşünüyorum, dedi.
Ben Umer'e:
—  Rasûlullah'ın yapmadığı bir işi nasıl yaparsın? dedim. Umer:
—  Vallahi bu hayırdır, dedi, ve bana müracaatta devam etti. Nihayet Allah benim göğsümü bu işi için açtı ve ben de Umer'in
düşündüğü bu işte onun gibi düşündüm.
Zeyd dedi ki: Bu sözlerden sonra Ebû Bekr, bana hitaben şunla­rı söyledi:
— Sen genç ve akıllı bir erkeksin, biz seni hiçbir kusurla ittihâm etmiyoruz. Sen Rasûlullah için vahyi yazıyordun. Binâenaleyh sen Kur'ân'ı tetebbu' et ve onu bir araya topla!
Zeyd buna karşı: Vallahi eğer bana dağlardan bir dağın nakle­dilmesini teklîf etmiş olsalardı, o iş benim üzerime, bana emrettiği bu Kur'ân'ı toplama işinden daha ağır olmazdı, dedi.
Zeyd dedi ki: Ben:
—  Sizler, Rasûlullah'ın yapmadığı bir işi nasıl yapıyorsunuz? dedim.
Ebû Bekr:
—  Allah'a yemîn ederim ki, bu hayırlı bir iştir, dedi.
Ve Ebû Bekr bana müracaatta devam etti. Nihayet Allah, Ebû Bekr'le Umer'in akıllarını yatırdığı ve göğüslerini ferahlandırdığı bu işe, benim de aklımı açtı ve gönlümü ferahlandırdı. Bunun üzerine ben de Kur'ân'ın ardına düşüp gereği gibi araştırdım ve onu yazılı bulunduğu hurma dallarından, ince taş levhalardan ve hafızların ez­berlerinden topladım. Nihayet et-Tevbe Sûresi'nin sonunu Ebû Hu-zeyme el-Ensârî'nin yanında buldum. O âyeti ondan başka kimsenin yanında bulmadım. Bu âyet, "Le kad câekum rasûlun min enfusi-kum azîzun aleyhi mâ anutum.,." sözlerinden Berâe Sûresi'nin so­nuna kadar devam eden âyetti [12]. Neticede toplanan bu sahîfeler, tâ Allah kendisini vefat ettirinceye kadar Ebû Bekr'in yanında bulun­du. Sonra hayâtı müddetince Umer'in yanında kaldı. Bundan sonra Umer'in kızı Hafsa'nın yanında kaldı [13].

9-.......İbn Şihâb şöyle tahdîs etti: Ona da Enes ibn Mâlik şöy­le tahdîs etmiştir: Ermenistan fethinde Suriyeliler'le, Azrebîcân fet­hinde de Iraklılar'la birlikte harb eden Huzeyfetu'bnu'I-Yemân, bunların Kur'ân'ı çeşitli şekillerde okumalarının kendisine verdiği en­dîşe üzerine Usmân'm yanına geldi ve ona:
— Ey Mü'minlerin Emîri, sen, Kur'ân'ı okumakta Yahûdîler'le Hnstiyanlar'ın kendi kitâblarını okumakta uğradıkları ayrılığa ben­zer bir ihtilâfa düşmeden evvel bu ümmete yetiş, bu işin icâbına bak, dedi.
Bunun üzerine Usmân, Hafsa'ya haber gönderip:
— Bize Kur'ân'm yazılı olduğu sahîfeleri gönder de, biz sûreleri Mushaflara nakledelim, sonra da o sahîfeleri tekrar sana iade ede­lim, dedi.
Bunun üzerine Hafsa muhafaza ettiği Kur'ân'ı Usmân'a gönder­di. Usmân da Zeyd ibn Sabit, Abdullah ibnu'z-Zubeyr, Saîd ibnu'l-Âs ve Abdurrahmân ibnu'l-Hâris ibn Hişâm'dan kurulu istinsah hey'-etine emir verdi. Onlar da bu asıl nüshadaki sûreleri Mushaflara is­tinsah edip naklettiler. Usmân bu istinsah işinin başında, Zeyd'in Medîneli olması yüzünden Kureyşli olan üç kişiye hitaben:
— Sizler Zeyd ibn Sabit ile Kur'ân'dan herhangi birşeyde ihtilâf ettiğiniz zaman, Kur'ân'ı Kureyş lisânı ile yazınız. Çünkü Kur'ân, Ku-reyş lisânı ile nazil olmuştur, dedi [14].
Onlar da işte böyle yaptılar, nihayet sahîfeleri Mushaflara istin­sah edip naklettikleri zaman, Usmân asıl sahîfeleri tekrar Hafsa'ya iade etti.
Hey'et ferdlerinin istinsah ettikleri Mushaflar'dan birer Mushaf'ı da her tarafa gönderdi. Bu gönderdiği (resmî) Mushaflar'ın dışında kalan ve içinde Kur'ân yazılı bulunan her sahîfenin yâhud mushafın da yakılmasını emretti [15].
İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Zeyd ibn Sâbit'in oğlu Harîce haber verdi: O, babası Zeyd ibn Sâbit'ten şöyle dediğini işitmiştir: Mushaf'ı istinsah ettiğimiz sırada ben el-Ahzâb Sûresi'nden bir âyeti kaybettin^ Hâlbuki ben Rasûlullah'm o âyeti okumakta olduğunu işitir durur­dum. (Böyle iken ben o âyeti yazılı olarak bulamamıştım.) O âyeti şiddetle araştırdık. Nihayet onu Huzeymetu'bnu Sabit el-EnsârîJnin yanında (yazılı) bulduk. En sonu onu da (hey'etin kararıyle) Mus­haf'taki kendi sûresine kattık. O âyet şudur:
"Mü 'minlerin içinde Allah 'a verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler var. îşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de (bunu) bek­liyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlenni) değiştirmediler"(e\-Ahzâb. 21) [16].

kaynak
[11] Buradaki cem' ile murâd, mahsûs bir cem'dir ki, o da ayrı ayrı yazılmış olan metinlerin sahîfeler içinde toplanması, sonra da bu sahîfelerin bir Mushaf için­de sûreleri tertîb edilip sıralanmış olarak toplanmasıdır. Üç bâb sonra "Kur'-ân'ın te'Iîfi babı" gelecektir. Orada bundan maksad ise âyetlerin bir sûre içinde te'Iîfi yâhud sûrelerin Mushaf içinde tertibidir (İbn Hacer).
[12] Yânî Zeyd bu âyeti, Peygamber'e vahy yazmakta bulunan kimselerden diğer bi­rinin yanında yazılmış olarak bulamamıştır. Yoksa bu âyeti ondan başkası ez­ber etmemişti demek değildir. Zîrâ bu âyeti pekçok kimseler ezber etmişler de namaz içinde ve namaz hâricinde tilâvet etmekte idiler.
[13] Buharı bu hadîsi el-Câmi'u's~Sahîh'm birkaç yerinde getirmiştir. İşte bu Kur'-ân'ı yazılı bulunduğu dağınık yerlerden bir araya toplama işi, Ebû Bekr'İn yap­tığı işlerin en güzeli, en büyüğü ve en azametlisidir... Ebû Bekr, her okuyucunun tamâmını ezber etmeye muktedir olması için Kur'ân-ı Azîm'i yazılı bulunduğu dağınık yerlerinden derleyip kitâb hâlinde topladı. Ve işte bu toplama Yüce Al­lah'ın "Kur'ân't biz indirdik biz, onun koruyucuları daşübhesiz ftfeız "(el-Hıcn 9) kavlinin sırrından olmuştur.
İşte böylece Ebû Bekr es-Sıddîk, hayırları toplamış, şerrli işleri men' eyle­miştir. Allah ondan razı olsun ve onu da razı kılsın. İşte bundan dolayı birçok imamlar Alî ibn Ebî Tâlib(R)'nin: "Mushaflar hususunda insanların en büyük ecirlisi Ebû Bekr'dİr. Çünkü Ebû Bekr Kur'ân'ı İki levha arasında toplayanla­rın birincisidir" dediğini rivayet etmişlerdir. Bu, sahîh bir isnâddır (İbn Kesîr)
[14] Yânî.kitabetin resminde meselâ hemzeli ve gayrisi nev'inden olmakta ihtilâf et­tiğiniz zaman, onu Kureyş dili ve lehçesine uygun olan resimle yazınız. Çünkü Kur'ân, Kureyş lehçesiyle inmiştir. Çünkü Kureyş lehçesi Rasûiullah'ın lehçesi-dir ve Arab lehçelerinin en fasihidir. Cibril Peygamber'e diğer Arab lügatleri ve lehçeleriyle, Kur'ân'ın tertîli kendilerine kolaylaşsın ve ma'nâsmı düşünmekten alıkoymasın diye, sırf bir ruhsat olarak okumuştur.
[15] Bu emrin hikmeti şudur: Hafsa'mn yanından alman Mushaf, resmî mushafla-' rm istinsah edilip yazılmış oldukları aslî Mushaf'tır. Bu resmî Mushaf'ların top­lanma ve istinsahları hususunda hey'et ferdleri çok ciddî ve samîmi araştırma yapmışlardır. Binâenaleyh resmî Mushaflardan başkalarının var olmasını mü-bâh kılmaktan, onların bâzısında yanlış bulunması yâhud yalan ve ihtilâf için herhangi bir sebeb bulunması cihetinden endîşe edilirdi.
[16] İşte "Mushaflar istinsah ettirip resmîleştirerek Kur'ân'ın en mükemmel şekilde" muhafazasına ve nesilden nesile tam ve ihtilafsız olarak intikaalini temîn,ât altı­na almaktan ibaret olan" bu muazzam iş, Mü'minlerin Emîri Usmân itin Af-fân(R)'m en büyük menkabelerindendir.
Hiç şübhesiz ki, Kur'ân'dan herhangi birşeyin zayi' olup gitmemesi için Kur'-ân'm muhafazasına, ilk iki büyük zât Ebû Bekr ile Umer, Usmân'a sebkat et­mişler, bu işi ondan önce te'mînât altına almışlardır. Usmân ise insanları, Kur'ân hususunda ihtilâf etmemeleri için bir okuyuş üzerinde toplamıştır. Bu iş üzerin­de sahâbîlerin hepsi Usmân'a muvafakat etmişlerdir. Ancak Abdullah ibn Mes'-ûd'dan, onun resmî mushaflar yazan kimselerden olmaması sebebiyle bir öfkesi rivayet edilmiştir. Bu öfkeyle, Usmân'm "İmâm Mushaf'tan başkalarının yakılmalarını'' emrettiği zaman kendi adamlarına ellerinde bulunan mushafları saklamalarını emretmişti. Bundan sonra İbn Mes'ûd da muvâfakata dönmüş­tür. Hattâ Alî ibn Ebî Tâlib: "Eğer Usmân bu işi yapmamış olsaydı, onu mu­hakkak bizzat ben yapardım" demiştir. Binâenaleyh Dört îmânı, yânîEbû Bekr, Umer, Usmân ve Alî bu işin dînî maslahatlardan olduğu üzerinde ittifak etmiş­lerdir. Bu dört zât ise öyle halîfelerdir ki, Rasûluüah (S) onlar hakkında "Be­nim sünnetime iyi yapışın, benden sonra da Râşid Haiîfeler'in sünnetine" bu­yurmuştur. (Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce... İrbâd -R-dan) -İbn Kesîr, Fadâilu 'I-Kur 'ân-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı