Gönül Açan, Ruhu Arıtan Mübarek İsimler
Yâ Allah, Yâ Rahman, Yâ Rahîm, Yâ Alîm, Yâ Halîm, Yâ Azîm, Yâ Hakîm, Yâ Kadîm, Yâ Mukîm, Yâ Kerîm!..
Senin güzel ve mübarek isimlerinle sana iltica ediyorum. Sana ilticadan gayri her şeyin beyhude dönüp dolaşmak olduğunu bilmeyi nasib et. Resûl-i Ekrem (s.a.v)'e inzal buyurduğun kitabında zât-ı kerimine nasıl duâ edeceğimizi bize öğreten sensin. Zaten hiç kimse senin öğrettiğinden başkasını bilemez.
Ey meded isteyenlerin mededkârı olan rabbim! Takdir kaleminin yazdığı belâları bizden geri çevir, bize güzel isimlerin hürmetine hayırlı bir sabah ihsan buyur. Ve kördüğüm olan talihimizi açıver. Çünkü yollar açan, kapılar açan da ancak sensin.
Senin şu emrin başımızın tacıdır. Biz emrine boyun eğip sana güzel isimlerinle iltica ediyoruz.
Seni ve senin isimlerini senden daha iyi bilen kimdir ki? Kerîm kitabında bize şöyle ferman erişti:
“En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bu isimlerle duâ edin.” [5]
Evet. En güzel isimler Allahu Teâlâ'ya mahsustur. Bütün kemâllerin sahibi O'dur. O'nun kudret ve kemâlini kavramak imkânı yoktur. O, öyle ulu, öyle yüce bir pâdişâhtır ki, bazı dağların içini ateş ve lâvlarla doldurmuş, ağızlarını kerem ipiyle bağlamıştır. İpi çözecek olsa, dağlardan ateşler fışkırır, âlem cehennem derelerine dönerdi.
O'nu bilmek, O'nun muhabbetinin denizine akmak, O'nun kulluğu ile taçlanmak herkese nasib değildir. Ancak îman ve ihlâs sahipleri bu devlete ermişlerdir.
O'nu bilmek. Ama nasıl? Bu, O'nun isimlerini ve sıfatlarını öğrenmekle olur,
Herşey, ama herşey O'nun kudret elindedir. Gördüğümüz ve görmediğimiz, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün varlıkları o vücuda getirmiştir. Lâlenin başına kına yakan O olduğu gibi, güneş aynasına cila süren de O'dur.
Kâinat kuşu, yolunda kanat çırpar; deniz, aşkıyla köpürüp taşar; tufanlar, fırtınalar, rüzgârlar, yıldırımlar, şimşekler, bulutlar emrine râm olur.
Yani yerde gökte hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O'nun dilediğinden, takdir ettiğinden başkası vücuda gelmez.
Birine Yusuf güzelliği, birine Süleyman mülkü, birine Davud nağmesi, birine Eyyûb derdi ve sabrı, birine Nuh ömrü, birine İsa nefesi, birine Mustafa aşkı vermek hep O'nun kudret elindedir. Bir şeyi yaratmayı murâd ettiğinde, melekler, insanlar, cinler ve bütün âlem karşı çıksa, yine O'nun dediği olur ve o şey hayat bulur.
Bir kimse Cenâb-ı Hakk'ın kudret ve azametinin nihayetsizliğini kavradı mı O'na karşı gönlünde bir sevgi yumağı düğüm olur, ruhu bu bilgiden haz duyar ve hep O'nun kulluğuna koşar.
İşte “Esmaü'l-Hüsna” kula bu doyumsuz zevki tattıracak, Rabbini kemâl sıfatlarıyla öğrenmenin kapısını açacaktır. Malumdur ki, hiç kimse dünyaya kendi gayretiyle ve arzusuyla gelmemiştir. Herkes Allah Teâlâ'nın rahmetiyle hayata mazhar olmuştur. Bu dünyadan gidişimiz de yine O'nun elindedir. Çünkü hayatı veren de O'dur, ölümü takdir eden de O!..
O'nun kulluğundan baş çevirenler yarın başlarına neler geleceğini göreceklerdir. Allah'ı bırakıp fânileri İlâh edinenler de öyle.
Bilirsiniz ki, âlemdeki insanlar başka başkadır. İşte insanların sevgileri de başkadır. Kişi sevdiğinin ismini dilinden düşürmez. Âşık, maşukunu anmazsa ona âşık demek abestir.
Bizi Allah bilgisine, Allah muhabbetine ve Allah aşkına götürecek şey Esmâü'l-Hüsnâ'dır. Çünkü o güzel isimleri öğrenmekle Allah bilgisi kazanılır. O bilgi ise Allah sevgisinin kalbe düşen tohumudur.
Kalblerde ma'rifet fidanları boy verince, can kuşu Allah aşkına kanat açar. İnsan Mecnun'dan ibret alır. Bir mahlûkun sevgisi Mecnun'u bu hale getirirse, Allah aşkı insanı nerelere ulaştırır?
Mecnun dedi Leylâ'ya:
“Zannetme şaşkın beni,
Bir acâip eyledi âlemde aşkın beni”
Evet: Leylâ'nın zülfünün ucunu kıvırıp kederli Mecnun'un boynuna zincir yapan da elbet Allah Teâlâ'dır. O'na hamd olsun.
Şimdi şu şiirin bize fısıldadığı nağmelere kulak verelim: [6]
Allah Azze Ve Celle
Birdir, Tek'dir, Ezeldir,
Allah Azze Ve Celle,
Güzel, hem ne güzeldir,
Allah Azze Ve Celle,
Rahman, Rahîm, ve Rezzâk,
Azîz, Hakîm, Yüce Hak,
Vahîd- Vekil-i Mutlak,
Allah Azze Ve Celle,
Anlamaz mısın hâlâ?
Bir ebedî muallâ,
Kerîm, Aliyyü'1-a'lâ,
Allah Azze Ve Celle,
Duyar âhı, feryadı,
Dillerde tatdır adı,
Muratların muradı,
Allah Azze Ve Celle,
“Ol!” der, canı var eder,
Hep kendine yâr eder,
Kulu bahtiyar eder,
Allah Azze Ve Celle,
Kudretine yok hudut,
Yaratır zeytin ve dut,
Zahir, her yerde mevcut,
Allah Azze Ve Celle,
Övgüde ne desen az,
Düşün ve fikret biraz,
Akla, hayâle sığmaz,
Allah Azze Ve Celle,
Hükmeder dağa-taşa,
Aklını devşir başa,
Seni görmez mi hâşâ?
Allah Azze Ve Celle, [7]
Kaynak
[5] A'raf: 7/180.
[6] Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 15-18.
[7] Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 18-19.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder