31 Aralık 2010 Cuma

İÇTİHAD İLE İLGİLİ AYET NİSA SURESİ 4/ 58.AYETİN AÇIKLAMASI HADİSLİ


İÇTİHAD

Otuz Üçüncü Ayet

اِنَّ اللّهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلى اَهْلِهَا وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ اِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه اِنَّ اللّهَ كَانَ سَميعًا بَصِيرًا

“Şüphesiz Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Kuşkusuz Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” [347]

اِنَّ Şüphesiz اللّهَ Allah يَاْمُرُكُمْ size emreder اَنْ mutlaka تُؤَدُّوا vermenizi الْاَمَانَاتِ emanetleri اِلى اَهْلِهَا ehli olanlara وَ ve اِذَا zaman حَكَمْتُمْ hükmettiğiniz بَيْنَ arasında النَّاسِ insanlar اَنْ تَحْكُمُوا hükmetmenizi بِالْعَدْلِ adaletle اِنَّ Kuşkusuz اللّهَ Allah نِعِمَّا ne kadar güzel يَعِظُكُمْ öğütler veriyor بِه size اِنَّ Şüphesiz اللّهَ Allah كَانَ سَميعًا her şeyi işitici بَصِيرًا her şeyi görücüdür

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Bu ayetin Sebebi nüzulü hakkında meşhur olan rivayet şudur: Mekkenin fethi günü Resulullah Mekkeye dahil olduğu zaman Kâ'benin anahtarcısı bulunan Osman ibni Talha ibni Abdüddar kapıyı kilitlemiş, anahtarını Resulullah'a teslim etmekten kaçınmıştı "eğer ben onun Resulullah olduğunu bilse idim menetmezdim" demiş, derhal Hz. Ali de Osman'ı tutmuş, kolunu bükmüş anahtarı alıp Kâ'benin kapısını açmış ve Resulullah girip iki rekat namaz kılmıştı. Çıkdığı zaman amcası Hz. Abbas anahtarın kendine verilmesini ve eskiden sorumluluğunda bulunan hacılara zemzem suyu dağıtma ile beraber Kabe anahtarının bekçiliğini kendisinde birleşmesini istedi. Yüce Allah (cc): “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür” [348]  bunun üzerine bu âyeti inzal oldu.[349]

Ayetin sebebi nüzûlünün tespitinden sonra şimdide hüküm nedir konusunu izah edelim.

Hüküm: İslâm hukuk usulünde, Allah ve Resûlünün emir, yasak, muhayyer bırakma veya bir kimsenin fiiline ilişkin iki şeyi birbirine bağlama özelliklerini taşıyan prensipleridir. Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh, sahih, bâtıl, fâsit, sebep, şart, mâni gibi bir müslümanın fiiline Allah veya Resûlü tarafından verilen vasıf "şer'î hüküm" adını alır. Hüküm emir, yasak veya muheyyer bırakma kabilinden ise, buna "teklîfî hüküm" denir. Emre örnek: namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi. Yasağa örnek; içki içmek, kumar oynamak, zina etmek gibi. Muhayyer bırakmak ise; meşrû şekilde yeme, içme ve gezinme gibi fiilleri kapsamına alır.[350]

İslâmî bir hükmün kıyas yoluyla benzeri meselelere uygulanabilmesi için pratiğe yönelik olması ve mânâsının akıl ile anlaşılabilmesi gerekir. Yani bu hükmün meşrû oluş sebebini akıl kavramalı veya âyet-hadis bu sebebe işaret etmelidir. Meselâ içki, kumar, murdar hayvan eti ve rüşvet haram kılınmıştır. Akıl, bunların meşrû oluş hikmetini kavrar. Eğer hükmün mânası, teyemmüm abdesti ve namazın rekatlarının sayısı veya şekli gibi akıl ile bilinemezse kıyas konusu olamaz.

Ebû Hanîfe'ye göre, hüküm âyet ve hadislerinin hepsinin mânâsı akıl ile kavranabilir ve illetleri anlaşılır. Ancak ibâdet (taabbûdî) olduğuna dair delil bulunanlar bundan müstesnadır. Bu, meşrû oluş sebebi akıl ile kavranılamayan ibadet veyâ hükümlerin bir hikmet veya faydası yoktur, anlamına gelmez. Şüphesiz bunların da hikmet ve faydaları vardır; fakat akıl bunlardaki illeti anlayarak benzerlerine uygulama yeteneğine sâhip değildir.[351]

Kur'ân-ı Kerîm'de, insanların fiilleriyle ilgili beşyüz kadar âyet vardır. Bunlara "hüküm âyeti" denir. Bu âyetleri açıklayan özel eserler de yazılmıştır. Ebû Bekir el-Cassâs (ö. 370/980) ile İbnü'l-Arabî'nin, Ahkâmü'l-Kur'ân adlı eserleriyle, günümüz İslâm bilginlerinden Muhammed Ali es-Sâbûnî'nin, Tefsîru Ãyâti'l-Ahkâm isimli eseri bunlardandır. Hz. Peygamber'in hadislerinde de, edeb, öğüt ve ahiret hükümleri yanında, ibâdât, muâmelat ve ukûbâtla ilgili hüküm hadisleri ayrı başlıklar veya müstakil hadis kitapları olarak yazılmıştır. Bunlara da "hüküm hadisleri veya hüküm bildiren hadisler" denir.[352]

Hakkın hükmünü ifa ederken haksızlık yapmamak ve hakkı ehline teslim etmek üzere nazil olan ayeti kerime, aşağıdaki hadisi şerif ise hakkın rızasını gözeterek taraf olmamak kaydıyla hüküm vermek isabet etmese de yine hakimin sevabını alabileceğini haber vermektedir.

Hak adına taşkınlık yapılmadığı sürece Ceneb-ı Hak hiç kimsenin hakkını zayi etmeyecektir. Çünkü onun Rahmani Rahmetinin gereği budur.

Yüce Allah cümlemizi Rahmetinden mahrum etmesin.



Otuz Üçüncü Hadis

 قَالَ رَسُولُ للّهِ:إذَا اجْتَهَدَ الْحَاكِمُ فَأصَابَ فَلَهُ أجْرَانِ، وَإنِ اجْتَهَدَ فأخْطَأ فَلَهُ أجرٌ.

Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Hâkim içtihad eder, isabet ederse kendisine iki ücret (sevap) verilir. Eğer içtihad eder, hata ederse ona bir ücret vardır." [353]

قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah:إذَا eder اجْتَهَدَ içtihad الْحَاكِمُ Hâkim فَأصَابَ isabet ederse فَلَهُ kendisine أجْرَانِ iki ücret verilir، وَإنِ Eğer اجْتَهَدَ içtihad eder فأخْطَأ hata ederse فَلَهُ ona أجرٌ bir ücret vardır

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Amr İbnu'l-Âs[354] (r.a) anlatıyor:" Hz.Peygamber (a.s)'a davalı iki adam geldi. O da Amra dedi ki: "Ya Amr, aralarında hüküm ver bakalım." Amr dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Sen bu işe benden daha layıksın. Hz.Peygamber (a.s) buyurdu ki: "Böyle olsa bile sen hüküm ver." Amr, "Eğer hükmedersem bana ne var?" dedi. Hz.Peygamber (a.s) de,
"Eğer hükmedip, hükmünde isabet edersen sana on sevap var. Eğer sen ictihad edip bunda hata edersen sana bir sevap var" buyurdu.[355]   

Alimler bu hadisten, alim kimsenin âdabına uygun şekilde içtihad yaptıktan sonra, isabet edemeyip, hataya düştüğü için hükümünün veya fetvasının reddedilmiş olmasından günaha girmeyeceği hükmünü çıkarmışlardır. "Bilakis, derler, eğer iyi niyetle bütün gayretini ortaya koymuşsa ücrete mazhar olur, eğer isabet etmişse ecri katlanır. Ancak hakkında ilmi bulunmayan bir meselede cüret edip, ileri atılır, hüküm veya fetva vermeye kalkarsa günahkâr olur."

Hadiste geçen isabet etmekten murad, nefsü'l-emirdeki Allah'ın hükmüne tesadüftür. Hata etmekten murad da, müçtehidin "hak, şu cihettedir" diye verdiği hükmün nefsü'l-emirdekinin hilafına tesadüf etmiş olmasıdır.

İsabet edene verilen iki ücretten biri içtihad ücreti, diğeri de isabet ücretidir. İsabet edemeyen ise sadece içtihad ücreti alır. "Muhtasar-ı Şerhi's-Sünne"'de denir ki: "Müçtehid olmayanın kaza (hüküm verme) işine girmemesi gerekir. İmamın böyle olmayanı kaza işlerine tayin etmesi de caiz olmaz."Devamla müçtehid hakkında şu bilgi verilir: "Müçtehid, şu beş ilmi nefsinden cem'eden kimsedir:
- Kitabullah ilmi,
- Resûlullah'ın sünnetinin ilmi,
- Selef ulemâsının icma ve ihtilaflarına ait ilim,
- Lugat ilmi,
- Kıyas ilmi...

Son olarak tekrar edelim ki. İslâm uleması şu hususta icma etmiştir. Sadedinde olduğumuz hadis, hüküm vermeye ehliyetli müçtehid hakkındadır. Böyle bir hâkim, içtihadda bulunur da isabet ederse, biri içtihadına, biri de isabetine karşılık olmak üzere kendisine iki ecir verilir. Hata ederse yalnız içtihadına karşılık bir ecir verilir. İçtihada ehil olmayan kimsenin hüküm vermesi hiçbir şekilde helal değildir. Bu kimse içtihadla verdiği hükümden dolayı sevap değil, günah kazanır. Verdiği hüküm hakkı bulsa da bulmasa da, hiçbir değeri yoktur. İnfaz edilmez. Verdiği hüküm isabetli bile olsa şer'î bir esasa değil, tesadüfe dayandığı için Allah'a asi olmuştur, dini hafife almıştır. Binaenaleyh günahkârdır.

KAYNAKLAR
[347] Nisa:4/58
[348] Nisa:4/58.
[349]  M.Hamdi Yazır, a,g,e. S,1375-1375
[350] M. Ebû Zehrâ, Usulü'l-Fıkh, Dâru'l-Fikri'l-Arabî, ty. S, 26-28,
[351] Ebû Zehrâ, a.g.e, S, 234.,
[352] Şâfiî, er-Risâle, S, 447, 510; Şâtıbî, el-Muvâfakât, 4/162- 165; Gazzâlî, el-Mustasfâ, Bulak 1322, 11/ 350-353.
[353]  Buhârî, İ'tisâm 21; Müslim, Akdiye 15; Ebu Dâvud, Akdiye 2; Tirmizî, Ahkâm 2; Nesâî, Kazâ 3.
[354] Kettani "Nazmul Mutenasir minel Hadisi’l Mütevatira" h.no.180;bu hadisin mütevatir olduğunu kaydeder ve 4 Sahabi ismini zikreder.
[355] Suyuti, “Esbab-u Vürudi-l Hadis” S,183-184.


29 Aralık 2010 Çarşamba

KADINA DAYAK ,AİLEDE GÜZEL GEÇİM,AYETLERDE ve HADİSİ ŞERİFLERDE

Kadın-Erkek İlişkileri ve Âilede Geçim

 
Geçimsizlik: Bütün iyi niyet ve gayretlere rağmen huzur bulunamaz, geçim sağlanamazsa ve suç kadında ise önce kocanın te'dib hakkı vardır:
"... Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihâyet dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın..."[312] 
Koca te'dib hakkını sırayla öğüt, küsme ve hafifçe dövme şeklinde kullanacaktır. Dövme, son çaredir ve bazı kadınlar için başka çare bulunmadığı göz önüne alınarak izin verilmiş, fakat sınırlama yapılmıştır:

a- Peygamberimiz hayatı boyunca hiçbir zaman kadına el kaldırmamış, "(kadınlarınızı) dövenleriniz hayırlılarınız değildir."[313];  
"Akşam belki de birleşeceği karısını insan nasıl döver?"[314] buyurmuştur.

b- Yüze, tehlikeli yerlere vurmayı ve iz bırakacak kadar vurmayı men etmiştir. Şu halde buna ancak mecâzen ve psikolojik tesiri bakımından "dövme" denebilir. Âile bağını koparmamak için son çare olarak gösterilmiş yine de acı bir ilaçtır. Bu tedbirler de problemi çözmezse hakemlere başvurulur: 
"Karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin âilesinden bir hakem ve kadının âilesinden bir hakem gönderin; bunlar düzeltmek isterlerse, Allah onların aralarını buldurur..."[315] 
Kusur erkekte olduğu takdirde kadının da hakeme ve hâkime başvurma hakkı vardır. Hakemlerin doğrudan veya hâkim vâsıtasıyla ayırma salâhiyetleri de vardır. Ayrıca kadın bir bedel üzerinde anlaşarak ayrılmayı talep edebilir.            



Hadis-i Şeriflerle Eşlerin Geçimi


“Kadın dört hasleti için nikâhlanır: Malı için, nesebi (soyu) için, güzelliği için, dini için. Sen dindarı seç de huzur bul.”[316]

“Bir mü’min erkek, bir mü’min kadına buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir.”[317]

“Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır.”[318]

"Mü'minlerin iman bakımından en kâmil/olgun olanı; ahlâkı güzel olan ve âilesine nâzik davranandır."[319]

 “Kadınlara ancak kerîm olanlar ikrâm ederler (değerli olanlar değer verirler); onlara kötülük edenler ise leîm (kötü) kişilerdir.”[320]

"Kadınlarınıza karşı hayırlı olmayı birbirinize tavsiye edin."[321]

“Kadınlara hayırhah olun, onlara karşı hayır tavsiye ediyorum... Onlara hayırlı şekilde davranın.”[322]

“Kadınlara karşı hayır tavsiye ediyorum. Çünkü onlar sizin yanınızda avândır/esirler gibidir. Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir fâhişe/çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse yatakta yalnız bırakın ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklarında aşırı gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz ki, kadınlarınız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var. Onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Bilesiniz ki, onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır.”[323]

“Kadınlar, erkeklerin kız kardeşleridir.
(din kardeşi)”[324]

"... Erkek, âilede yöneticidir ve yönetiminden sorumludur. Kadın da kocasının evinde yöneticidir ve elinin altındakilerden sorumludur."[325]

“Sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözümün bebeği/nûru kılınan namaz.”[326]  

“Dünya bir metâ’dır/geçimdir. Dünya metâının en hayırlısı sâliha bir kadındır.”[327]

“En güzel dünya nimeti, insanın sahip olabileceği nimetlerin en hayırlısı: Zikreden dil, şükreden kalp ve insanın iman doğrultusunda (müslümanca) yaşamasına yardımcı olan kadındır.”[328]

“Mümin, Allah korkusundan ve O'na itaatten sonra, iyi bir kadından yararlandığı kadar hiçbir şeyden yararlanmamıştır. Çünkü ona emretse sözünü dinler, yüzüne baksa kendisini sevindirir, üzerine yemin etse, yeminini doğru çıkarır, başka tarafa gitse, kendisinin bulunmadığı sırada nâmusunu ve malını korur.”[329]

“Kadını olmayan erkek miskindir/fakirdir!” Yanındakiler: “Çokça malı olsa da mı?” dediler. Rasûlullah: “Evet, çokça malı olsa da!” buyurdu. Sözlerine devamla: “Kocası olmayan kadın da miskînedir, miskînedir/fakirdir” buyurdular. Yanındakiler: “Çokça malı olsa da mı?” dediler. Peygamberimiz: “Evet kadının çok malı olsa da!” buyurdu.[330]

“Kadın, beş vakit namazını kılar, bir aylık orucunu tutar, nâmusunu korur ve kocasına itaat ederse ona: ‘Hangi kapıdan dilersen oradan cennete gir’ denilir.”[331]

Hz. Peygamber, Vedâ Hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah’ın emâneti diye aldınız. Allah’ın sözü uyarınca ırzlarını kendinize helâl kıldınız. Onların, sizin yataklarınıza bir adamı almamaları ve iffetlerini korumaları, sizin onlar üzerindeki haklarınızdandır. Eğer böyle bir şey yaparlarsa hafifçe onları dövünüz. Sizin de onların geçimlerini ve giyimlerini sağlamanız, onların sizin üzerinizdeki haklarındandır.”[332]

"Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi uygulamazsa benden değildir. Evleniniz, çoğalınız; ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim..."[333]

"Sizden birinizin evliliğinde sadaka sevabı vardır."[334]

“Sizden biri, hangi düşünceyle hanımını köle döver gibi dövmeye tevessül eder? Akşam olunca aynı yatakta beraber yatmayacaklar mı?”[335]

"Allah'a isyanı emreden kişiye itaat olunmaz."[336]

"Dul kadın kendisiyle istişâre edilmeden evlendirilmemeli, bâkire kız da izni alınmadan nikâhlanmamalıdır."[337]

"Bâkire kızla, (evlendirilmezden önce) babası müşâvere etmelidir."[338]

"Rasûlullah (s.a.s.), kızın arzusu hilâfına, babası tarafından gerçekleştirilen bazı nikâhları, şikâyet üzerine, iptal etmiştir."[339]
 
"Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: Anne babasının hukukuna riâyet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; verdiğini başa kakan kimse."[340]
  
“Cennet annelerin ayakları altındadır.”[341]

“Allah size, annelerinize itaatsizliği... haram kıldı.”[342]

Bir adam gelerek: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, iyi davranış ve hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir? Güzel geçinmeme, güzel bakmama en lâyık olan kimdir?’ diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Annen!” diye cevap verdi. Adam: ‘Sonra kim?’ dedi. Rasûlullah (s.a.s.): “Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar: ‘Sonra kim?’ dedi. Rasûlullah yine: “Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: ‘Sonra kim?’ Rasûlullah bu dördüncüyü: “Baban!” diye cevapladı.[343]

“Allah’a yemin ederim ki, eğer annene yumuşak ve güzel söz söylersen, ona yemek yedirirsen, büyük günahlardan sakındıkça, muhakkak cennete girersin.”[344]

 “Kim kız çocuklarla sınanır (kime kız çocuğu verilir) de onlara güzel bakarsa onlar, onun için ateşe karşı koruyucu perde olurlar.”[345]

“Kim iki kıza bakıp ergenlik çağına kadar, onları yetiştirirse, Kıyâmet gününde o, benimle şöyle olur.”[346] (Peygamber, böyle deyip parmaklarını birbirine geçirmiştir.)

“Kimin üç kızı, yahut üç kızkardeşi veya iki kızı, ya da iki kızkardeşi olur da onlara güzel bakar, onlar hakkında Allah’tan korkar (onlara haksızlık etmez)se, onun için cennet vardır.”[347]      

“Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın!”[348]

Cerîr (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.)’a ânî bakıştan sordum. Bana: “Bakışını hemen çevir!” buyurdu.”[349]

Büreyde (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) Ali (r.a.)’ye buyurdular ki: “Ey Ali, bakışına bakış ekleme. Zira ilk bakış sanadır, ama ikinci bakış aleyhinedir.”[350]
   
Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Ebû Süfyan’ın karısı Hind, (bir gün gelerek) “Ey Allah’ın Rasûlü dedi. Ebû Süfyan cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma yetecek miktarda (nafaka) vermiyor. Durumu idare için, onun bilmez tarafından, almam gerekiyor. (Ne yapayım?)” Rasûlullah (s.a.s.): “Örfe göre sana ve çocuğuna kifâyet edecek miktarda al!” buyurdular.”[351]

Ebû Saîd (r.a.) anlatıyor: “Kadınlar Rasûlullah (s.a.s.)’a dediler ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sizden (istifâde husûsunda) erkekler bize gâlip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!” Rasûlullah (s.a.s.) bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı: “Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur!” Bir kadın sormuştu: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse?” “İki de olsa!” buyurdu.”[352]

Hakîm İbn Mu'âviye babasından naklediyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?" Şöyle buyurdu: "Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hâriç onu terk etmemen."[353]

 KAYNAKLAR
[312] 4/Nisâ, 34
[313] İbn Mâce, Nikâh 51; Ebû Dâvud; Nesâî; Ahmed bin Hanbel
[314] Ahmed bin Hanbel, 4/17; Buhârî, Nikâh 93
[315] 4/Nisâ, 35
[316] Buhârî, Nikâh 15; Müslim, Radâ 53, hadis no: 1466; Ebû Dâvud, Nikâh 2, hadis no: 2047; Nesâî, Nikâh 13
[317] Müslim, Radâ’ 61, hadis no: 1469; Müsned II, 329
[318] Müslim, Birr 149
[319] Nesâî, Işretu'n-Nisâ, 229; Tirmizî, İman hadis no: 2612
[320] İbn Mâce, Edeb 3; Ebû Dâvud, Edeb 6, Rikak 22, İ’tisâm 3; Müslim, Akdiye 11
[321] Müslim, Radâ 62; Tirmizî, Radâ 11
[322] Buhârî, Nikâh 79, Enbiyâ 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Radâ 65, hadis no: 1468; Tirmizî, Talâk 12
[323] Tirmizî, Tefsîr Tevbe, hadis no: 3087
[324] Câmiu’s-Sağîr, hadis no: 2329
[325] Buhârî, Cum'a 11; Müslim, İmâret 20
[326] Müslim, Talâk 31, 34; Nesâî, İşretu’n-Nisâ 1
[327] Müslim, Radâ 64, hadis no: 1467; Nesâî, Nikâh 15
[328] Tirmizî, Birr 13
[329] İbn Mâce, Nikâh, 5
[330] Kütüb-i Sitte, 15/515
[331] Ahmed bin Hanbel, I/191
[332] Müslim, Hac 147, 194; Tirmizî, Fiten 2, Tefsir 2; Ebû Dâvud, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 84
[333] İbn Mâce, Nikâh 1
[334] Müslim, Zekât 52; Ebû Dâvud, Tatavvû' 12, Edeb, 160; Ahmed bin Hanbel, V/167, 168
[335] Buhârî, Tefsîr Şems 1, Enbiyâ 17, Nikâh 93, Edeb 43; Müslim, Cennet 49, hadis no: 2855; İbn Mâce, Nikâh 512; Tirmizî, Tefsîr 3340
[336] Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, Cihad 40
[337] Buhârî, İkrâh 3; Müslim, Nikâh 64
[338] Ebû Dâvud, Nikâh 24, 25
[339] Buhârî, İkrâh 4
[340] Nesâî, Zekât 69
[341] Ahmed bin Hanbel, Nesâî, İbn Mâce; Keşfu’l-Hafâ, hadis no: 1078
[342] Buhârî, Edeb 4
[343] Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr 1
[344] Buhârî, Edebu’l-Müfred Terc. 1/12
[345] Feyzu’l-Kadîr, II/97
[346] Feyzu’l-Kadîr, III/496
[347] Tirmizî, Tefsîr Sûre 9
[348] Buhârî, Nikâh 111; Cezâu’s-Sayd 26, Cihâd 140, 181; Müslim, Hacc 424, hadis no: 1341
[349] Müslim, Âdâb 45, hadis no: 2159; Ebû Dâvud, Nikâh 44; Tirmizî, Edeb 29
[350] Tirmizî, Edeb 28; Ebû Dâvud Nikâh 44
[351] Buhârî, Büyû’ 95, Mezâlim 1, Nafakat 5, 9, 14, Eymân 3, Ahkâm 14, 180; Müslim, Akdiye 7, hadis no: 1714;   Ebû Dâvud, Büyû’ 81, hadis no: 3532; Nesâî, Kudât 30
[352] Buhârî, İlim 36, Cenâiz 6, İ’tisâm 9; Müslim, Birr 152, hadis no: 2633
[353] Ebû Dâvud, Nikâh 42, h. no: 2142, 2143, 2144

28 Aralık 2010 Salı

YALNIZLIK ALLAH'A MASUSTUR, AL-İ İMRAN SURESİ 103. AYET-İ KERİMENİN AÇIKLAMASI

YALNIZLIK ALLAH'A MASUSTUR


Otuz İkinci Ayet

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّهِ جَميعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ اِذْكُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ ايَاتِه لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

"Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz düşman idiniz de o, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Onun nimeti sayesinde ıslah olup kardeş oldunuz. Siz, ateş çukurunun tam kenarında idiniz, o, sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişesiniz diye işte Allah, ayetlerini size böylece açıklar. "[338]

وَاعْتَصِمُوا sarılın بِحَبْلِ ipine اللّهِ Allah'ın جَميعًا Toptan وَلَا تَفَرَّقُوا ayrılmayın وَ Ve اذْكُرُوا düşünün نِعْمَتَ nimetini اللّهِ Allah'ın عَلَيْكُمْ üzerinizdeki اِذْكُنْتُمْ Hani siz idiniz de اَعْدَاءً düşman فَاَلَّفَ uzlaştırdı بَيْنَ arasını قُلُوبِكُمْ kalplerinizin فَاَصْبَحْتُمْ ıslah olup بِنِعْمَتِه Onun nimeti sayesinde اِخْوَانًا kardeş oldunuz وَكُنْتُمْ Siz idiniz عَلى شَفَا tam kenarında حُفْرَةٍ çukurunun مِنَ النَّارِ ateş فَاَنْقَذَكُمْ o, sizi kurtardı مِنْهَا oradan كَذلِكَ işte يُبَيِّنُ böylece açıklar اللّهُ Allah لَكُمْ size ايَاتِه ayetlerini لَعَلَّكُمْ erişesiniz diye تَهْتَدُونَ Doğru yola

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Bu ayetin Evs ve Hazreç hakkında nazil olduğu rivayet edilir.[339]

Yahudilerden birisi Evs ve Hazreç'ten bir topluluğa rastlar. Onların uzlaşmaları ve ittifakları yahudinin hoşuna gitmez. Yanında bulunanlardan birisine yanlarına gidip oturmasını ve "Buâs Günü"ndeki savaşlarını hatırlatmasını söyler. Adam söylenenleri yapar. Böylece toplulukta bulunanların nefislerinde hamiyyet duygusunu canlandırır. Birbirine kızar ve birbirlerine düşerler. Cahiliyyedeki armalarıyla birbirlerini çağırıp silahlarını isterler ve "Harre" denilen yerde buluşmak üzere sözleşirler. Bu durum Resulullah'a haber verilince yanlarına gelip onları sakinleştirdikten sonra "Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı?" buyurur ve arkasından yukardaki ayet-i kerimeyi okur. Bunun üzerine her iki taraf da pişman olur. Barışıp birbirlerine sarılarak silahlarını bırakırlar. Allah ta onlardan hoşnut olur.

İşte böyle! Allah onlara açıklıyor onlar da hidayete eriyordu ve böylece ayetin devamında onlar hakkında varid olan yüce Allah'ın şu sözü gerçekleşmiş oldu:
"Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlattı ki doğru yolu bulasınız." [340]

Ancak ayet-i kerimenin kapsamı bu olaydan çok daha geniş boyutludur. Ayet-i kerime surenin akışı içinde kendisinden önce ve sonra gelen ayetlerle beraber müslüman safları parçalamak ve her aracı kullanarak aralarına fitne ve ayrılığı yerleştirmek için yahudilerden kaynaklanan bir çabanın varlığını belirtiyor. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim, sürekli olarak müslümanları, ehl-i kitaba itaat etmekten, onların hile ve desiselerine kulak vermekten ve onlar gibi ayrılığa düşüp parçalanmaktan sakındırıyor. Bu sakındırmalar, Medine'deki müslüman cemaatin karşılaştığı yahudi tuzaklarının şiddetine ve sürekli ayrılık, şüphe ve kargaşa tohumları saçtıklarına işaret etmektedir. Yahudilerin her zamanki uğraşılarıdır. Bugün, yarın, her zaman ve mekânda müslüman saflar arasında aynı işlevini sürdürecektirler.[341]

İnsan sosyal bir varlıktır. Tek kaldığı zaman sosyal dengesini kaybeder. O zaman da delilik veya beyhudelik damgasını taşımak zorunda kalır.

İslam gibi yüce bir dinin müntesiplerine yalnızlık yakışmaz. Çünkü dini ibadetlerin çoğu toplu yapmakla kabul olan veya cemaat halinde yapıldığı zaman sevabı daha çok olur.

Yüce Allah cümlemize dinimizi topluca ifa etme şartlarını ihsan etsin.



Otuz İkinci Hadis

قَالَ رَسُولُ للّهِ: لَوْ يَعْلَم النَّاسُ مِنَ الْوَحْدَةِ مَا أعْلَمُ مَا سَارَ رَاكِبٌ بِلَيْلٍ وَحْدَهُ.

Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Eğer insanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim bildiğim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gecelik olsun yol yapmazdı."[342]

قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah لَوْ Eğer يَعْلَم bilselerdi النَّاسُ insanlar مِنَ الْوَحْدَةِ yalnızlıktaki مَا kadar أعْلَمُ benim bildiğim مَا سَارَ yol yapmazdı رَاكِبٌ hiçbir atlı بِلَيْلٍ bir gecelik olsun وَحْدَهُ tek başına

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Suyuti, Bu hadisin Vürûdu için üç hadis getirir.[343]

a-Said İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez."[344]

b- Amr İbnu Şuayb (r.a) tarikinden naklediyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Bir atlı bir şeytandır, iki atlı iki şeytandır, üç atlı bir gruptur."[345]

c- Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emîr (başkan) yapsınlar."[346]

Hadis, tek başına seyahat etmemeyi tavsiye etmektedir. Ancak şârihler: "Zaruret ve maslahat halinde yalnız başına yolculuğun câiz olduğunu belirtirler. Şöyle ki bazı durumlar vardır ki bir kimsenin tek başına hareket etmesini gerektirir: Casus gönderme, öncü çıkarma gibi. Sünnetten de bazı örmekler rivayet edilmiştir. Kerahet bunun dışındaki hallerle ilgilidir.

Bu hadis yolculukla ilgilidir. Yani "Tek başına seyahat edenle iki arkadaş olarak seyahat edenlere şeytan sıkıntı verir, üç kişi beraber seyahat ederlerse sıkıntı veremez" demektir.

Bunun manası şudur. Yalnızlık ve yeryüzünde tek başına seyahat şeytanın işidir. Bu amele insanı şeytan sevkeder ve ona şeytan çağırır. İki kişi için de durum aynıdır. Ancak üç kişi olursa o zaman bir cemaat teşkil ederler.

Yalnız başına yolculuk yapan kimse yolda ölecek olsa, yanında onu yıkama, teçhiz ve defin gibi cenazesi ile alakalı işleri görecek kimsesi olmaz. Keza malı mülkü üzerine vasiyetini tevdi edeceği ve terekesini ailesine götürecek, ölümü hakkında onlara haber getirecek birisi olmaz. Keza yolculuğunda kendisine yardımcı olacak kimseden de mahrumdur. Üç kişi olurlarsa bazı külfetli işlerde, korunmada birbirlerine yardım ederler, namazlarını cemaatle kılıp, cemaat sevabından hisselerini alırlar.

Bu hadiste şu hususa delil vardır. Eğer iki kişi, aralarındaki bir mesele hakkında hüküm vermesi için üçüncü bir şahsı hakem tayin etseler, bunun hükmü infaz edilir.

Böyle bir emire itaat gerekir, ancak bu emirin hudud ahkâmını tatbik etmeye veya ta'zir cezası vermeye yetkisi yoktur. Sadece yolculuk umuruyla ilgili kararlar almada şer'i izne sahiptir
KAYNAKLAR
[338] Âl-i İmrân, 3/103.
[339] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 11,287; İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'ân’il-Azim, 2/74.
[340] Âl-i İmrân, 3/103.
[341] S.Kutup, a,g,e. 3/103.
[342] Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4.
[343] Suyuti, “Esba-il Vürudi’l- Hadis” S,197.
[344] Muvatta, İsti'zân 36.
[345] Muvatta, İsti'zân 25; Ebû Dâvud, Cihad 86; Tirmizî, Cihâd 4.
[346] Ebû Dâvud, Cihâd 87.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı