24 Aralık 2010 Cuma

KOLAYLAŞTIRIN ZORLAŞTIRMAYIN,NAHL SURESİ 16/125 AYETİ'NİN AÇIKLAMASI

KOLAYLAŞTIRIN ZORLAŞTIRMAYIN…


Yirmi Sekizinci Ayet

اُدْعُ اِلى سَبيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبيلِه وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدينَ

“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Kuşkusuz Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir” [306]

اُدْعُ çağır اِلى سَبيلِ yoluna رَبِّكَ Sen Rabbinin بِالْحِكْمَةِ hikmet وَ ve الْمَوْعِظَةِ öğütle الْحَسَنَةِ güzel وَ ve جَادِلْهُمْ mücadele et بِالَّتى şekilde هِىَ onlarla اَحْسَنُ en güzel اِنَّ Kuşkusuz رَبَّكَ Rabbin هُوَ اَعْلَمُ bilendir بِمَنْ ضَلَّ sapanları عَنْ سَبيلِه kendi yolundan وَ ve هُوَ O اَعْلَمُ çok iyi bilir بِالْمُهْتَدينَ hidayete erenleri

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Bu âyet-i kerime Mekke'de, Kureyşlilere karşı silah kullanmama emrinin verildiği, buna karşılık Hz. Peygamber'e, Allah'ın dinine ve şeriatine nazik ve yumuşak ifadelerle, sert ve azarlayıcı olmayan ifadelerle davet etmekle emrolunduğu sırada inmiştir. Müslümanların, kıyamet gününe kadar bu şekilde öğüt vermeleri gerekmektedir. O bakımdan bu âyet-i kerime, muvahhid olup günahkâr kimselere nisbetle muhkemdir. Ancak kâfirlerle savaş bakımından nesli olunmuştur.[307]

Bu ayette geçen "Onlarla en güzel şekilde mücadele et” emri de, tebliğ vazifesini ciddi bir şekilde yerine getirmeyi taleb etmektedir. Buna göre tebliğci, tatlı bir dile sahip olmalı, tebliğde soylu bir davranış göstermeli, cezbedici, akla ve mantığa uygun fikirleri öne sürmeli ve muhatabını en güzel bir şekilde ikna etmeye çalışmalıdır.[308]

Merhum müfessir Elmalılı, bu ayeti açıklarken şöyle der: "Tebliğ vazifesini yerine getirme, herkese son nefesine varıncaya kadar bir nevi farzdır. Bununla beraber, dünyada hiçbir hususta ümitsizliğe düşmek caiz değildir. Her ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar, insanların tövbe ve takvasını arzu ve ümit etmek de bir vazifedir. İnsanlığın hali sürekli değişmededir ve kader sırrı meydana gelişinden önce bilinmez. Ne bilirsiniz, bu güne kadar hiç söz dinlemeyen bu insanlar belki yarın dinleyiverir ve sakınmaya başlar, bütün bütün sakınmazsa, belki biraz sakınır ve bu sayede azabı hafifler. Her halde tebliğde bulunup öğüt vermek, tebliği terk etmekten evlâdır. Tebliği bütünüyle terk etmekte ise, hiç bir ümit yoktur. Hiç bir mukavemete maruz kalmayan fenalık daha süratle yayılır. Herhangi bir fenalığın aslını silmek mümkün olmasa da hızını azaltmaya çalışmak da göz ardı edilmemelidir.”[309]

Hz. Peygamber (a.s) veda hutbesinde İslâm'ın temel prensiplerini tebliğ ettiği zaman, sık sık hazır olanlara: "Tebliğ vazifemi yaptım mı?" diye sormuş. Onlardan olumlu cevap alınca, "Allah'ım, sen benim tebliğ vazifemi yaptığıma şahid ol!..” [310] diyerek, bu kutsal vazifeyi yerine getirmenin sevincini yaşamıştır.

Davet, Allah yoluna yapılan bir çağrıdır. Davetçinin şahsına ve milletine yapılan bir çağrı değildir. Davetçinin, bu çağrı ile Allah'a karşı görevini yapmaktan öte bir kazancı yoktur. Onun sözkonusu edilebilecek bir üstünlüğü yoktur. Ne dava üzerinde ne de kendisi aracılığı ile doğru yola gelenler üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Bunların ötesindeki mükafatını vermek ise Allah'a aittir.[311]

Güzel söz, yılanı dahi deliğinden çıkarır. Güzel davet muminlerin dininin şiarıdır.
Yukarıdaki ayet ve aşağıdaki hadisi şerif bize bu mesajı vermektedir.

Hak sahibi olmak haksızlık yapmayı gerektirmez. Bilakis hak sahibi iken güzel muamele, güzel davet kişinin kemaletini artırır.

Yüce Allah cümlemizi haksızlığa meydan vermeden hakkı ikame etmeyi nasip etsin.



Yirmi Sekizinci Hadis

قَالَ رَسُولُ للّهِ:يسِّرُوا وَلآ تُعَسِّرُوا وَبَشِِّرُوا. وَ لاَ  تُنَفِّرُوا.

Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve müjdeleyin, nefret ettirmeyin. " [312]

قَالَbuyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah:يسِّرُوا Kolaylaştırın وَلآ تُعَسِّرُوا zorlaştırmayın وَ ve بَشِِّرُوا müjdeleyin. وَلآَتُنَفِّرُوا nefret ettirmeyin

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Hz.Peygamber (a.s) Muaz bin Cebel (r.a)’ı Yemene gönderdiği zaman bu hadisi tavsiye etmiştir.[313]

Bu hadis, Buhari ve Müslim'de muhtelif tariklerden rivâyet edilmiştir. Diğer rivâyetlerin bir kısmında farklı ziyâdeler mevcuttur: "Uyumlu olun, ihtilâf etmeyin, teskin edin, nefret ettirmeyin" gibi.

Bu hadis, Resûlullah (a.s)'ın cevâmiulkelîm denilen özlü sözlerindendir. Sevindirin emriyle, Allah'ın fazlını, sevabının büyüklüğünü, ihsânının bolluğunu, rahmetinin genişliğini, af ve mağfiretinin şümûlünü hatırlatmak emredilmiştir. Arapça'da tebşîr (müjdeleme) sevindiren bir haber getirilmesidir. Öyle ise "sevindirin" emriyle, Allah'ın ibâdetleri kabul edeceğini, ibâdetlere mukabil sevab vereceğini, günahlardan tevbe etmeye yardım edeceğini bildirmek, affını, mağfiretini çokca zikrederek insanları sevindirmek, müjdelemek emredilmiştir. Keza nefret ettirmeyin emriyle de: "İnsanları davet ederken, mübalağa ederek onları korkutmayın, öyle ki, onlar günahlarının affedilemeyeceği düşüncesiyle Allah'ın rahmetinden ümidlerini kesmesinler" demektedir. "Zorlaştırmayın"  emri, kendilerine terettüp edenden fazlasını veya daha iyisini almak veya kusurlarını araştırmak sûretiyle insanlara çıkarılacak zorluklardan yasaklanmış olmaktadır.

Resûlullah (a.s)'ın bu tembihleri, bir işin görülmesi için gönderdiği memurlarına yaptığı düşünülecek olursa, halka hizmet sunan, insanlarla münâsebeti olan herkesin bu tembihte yer alan sevindirme, nefret ettirmeme, kolaylaştırma, zorlaştırmama prensiplerini kendisine peygamberinin bir emri olarak rehber etmesi gerekir. Bu tembihlerin irşadda bulunanlara da rehber olması gerekir. Dinimizin üst üste hep emir ve nehiylerini bütün teferruâtıyla söyleyerek, İslâm'ı tatbik edilemez, yaşanamaz gösterip nefret verinceye kadar, mühimlerden, zarûrilerden başlayıp az az, teker teker söyleyerek, Allah'ın mağfiretini, cennetin güzelliklerini, nimetlerini hatırlatarak tebliğde bulunup dîni sevdirmesi gerekir. İslâm'a yeni girenlere, ibâdete alıştırılacak çocuklara hep bu minval üzere gitmeli, yavaş yavaş az az alıştırarak yol almak, güler yüz, tatlı söz ve mülâyemetle muamele etmek, sertlikten, kırıcılıktan kaçınmak gerekir.

İnsanların ülfet edip ısınacağı şeyleri söylemek sûretiyle onlara karşı kolaylık gösterin, çünkü insanlar öyle olan mevizeleri kabul ederler. Aksi takdirde nefislerine ağır gelen şeyden nefret ederler. şurası bilinmeli ki, öğretme işlerinde kolaylaştırmak, taati kabûl etmeye sebep olur ve ibâdeti arzu edilen kılar, netîcede öğrenmeyi de, amel etmeyi de kolaylaştırmış olur. "Kolaylaştırın!" emrinden sonra "zorlaştırmayın!" neyhinin gelmesinde şu inceliğe dikkat çeker: "Aslında bir şeyi emredince zıddının da yasaklanması zımnen emredilmiş” olur.

Burada, kolaylaştırmak emrini tekid için, bunda zımnen mevcut olan zorlaştırmamak emrini sarih olarak da söylemiştir. Burada maksat, zorlaştırmayı da ayrıca yasaklamaktır. Zîra, sadece kolaylığın emri ile yetinilseydi bir kere kolaylık gösterip birçok defalar zorluk çıkaranlar da hadisin emrine muvafık hareket etmiş olurdu, bunun önlenmesi için her ikisi de ayrı ayrı zikredilmiştir. Bu hadiste Mustafa (a.s) dünyayı ilgilendiren meselelerde kolaylaştırmayı, âhireti ilgilendiren meselelerde vaadedilen husûsları en güzel şekilde, sürûrla haber vermek gerektiğini ifâde etmektedir. Tâ ki, Resûlullah'ın her iki dünyada da rahmeten li'l-âlemin (âlemlere rahmet) olduğu anlaşılsın.

Hadiste Allah'ın rahmetini zikrederek kolaylaştırma sırasında, korkutucu şeyleri zikrederek nefret ettirmekten, yani tebşîre nefret ettirici şeyleri ilâve etmekten nehiy vardır. Hadis ayrıca, yeni müslüman olanları, -onlara karşı şiddetli davranmayı terkederek, en kolay olandan başlayarak, Allah hakkında hüsnü zannı telkin ederek- kazanmak da emredilmektedir. Ancak vaaz ve nasihatının tamamını ümit üzerine de bina etmemelidir.

Korkuyu da katmalıdır, korku ve ümidi sağ ve sol eller gibi yan yana, ilim ve ameli de bir kuşun iki kanadı gibi berâber zikretmelidir. "Bu hadisin, zamanımızda temelde İslâm'a karşı olan kötü niyet sahiplerinin telkiniyle birçok safdiller tarafından, İslâm'ın ruhuna uygun olmayan bir tevile büründürüldüğüne şâhid olmaktayız. Böyleleri: "Allah korkulacak bir şey değildir, ben Allah'ı severim, O'ndan korkmam. Peygamberimiz de müjdeleyin, korkutmayın" dememiş midir?.. vs." demektedir.

* İnsana yakışan her şeyin en mükemmelini yapmaktır. Fakat en mükemmelini yapmaya güç yetiremiyorsak, o zaman ona yakın olanla yetinmeliyiz.

* Bizi cennete götürecek olan amellerimiz değil. Yüce Allah'ın mağfireti ve rahmetidir. Onun için hiç kendimizi zorlayıp yormamalıyız, doğal ve sakin olmalıyız ve insanlar insan olduğu için merhamet etmeliyiz.

* Yüce Allah'ı razı edecek olan amel, çok olanı değil. Onun rızasına uygun olanıdır.

 KAYNAKLAR
[306] Nahl,16/125
[307] Kurtubî, a,g,e. 10/ 200;
[308] Razî, a,g,e. 20/138 vd.; ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire 1977, 3/ 167.
[309] M. Hamdi Yazır, a,g,e. S, 2313
[310] Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutubi'l-Arab, Mısır 1962, 1, 157
[311] Zemahşerî, a,g,e. 4/125; el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl ve Esraru't-Te'vîl, Mısır 1955, 2/73; Razî, a,g,e. 24/100; S.Kutup, a,g,e. 9/263.
[312] Buhârî, İlm 12, Edeb 80; Müslim, Cihad 6, 7; Bir rivayette de:"...Isındırın,  nefret ettirmeyin..." buyrulmuştur.
[313] Buhârî, İlm 12, Edeb 80; Müslim, Cihad 6, 7; İbni Hamza, a,g,e. S,680.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı