3 Ocak 2011 Pazartesi

SAVAŞ HİLEDİR, NİSA SURESİ 71.AYETİN AÇIKLAMASI

HARP HİLEDİR


Otuz Sekizinci Ayet

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانْفِرُوا ثُبَاتٍ اَوِ انْفِرُوا جَميعًا

“Ey iman edenler! Tedbirinizi alın; bölük bölük savaşa çıkın. Yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın.” [393]

يَا اَيُّهَا Ey الَّذينَ edenler امَنُوا iman خُذُوا alın حِذْرَكُمْ Tedbirinizi فَانْفِرُوا savaşa çıkın ثُبَاتٍ bölük bölük اَوِ Yahut انْفِرُوا savaşın جَميعًا topyekün

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Mücahit ve birçoklarından rivayete göre: Uhud’da yenilen müslümanları ve geri kalan münafıklar hakkında nazil olmuştur.[394]

Müslümanlara sadece bazı ibadetleri, sembolleri öğretmiyor. Dini bu şekilde miskince algılayan bazı insanların düşündüğü gibi sırf bazı görgü kuralları ve ahlâk ilkelerini de bildirmiyor. Müslümanın hayatını bir bütün olarak ele aldığını ve insan hayatının karşılaştığı tüm pratik koşulları karşıladığını görüyoruz. Bu yüzden insan hayatı üzerinde, eksiksiz bir tasarruf yetkisi istemektedir. Müslüman ferdin ve toplumun bir bütün olarak hayatının bu metodun ürünü ve onun tasarrufu ile direktifleri altında olmasından başkasını kabul etmemektedir. Daha açık bir ifadeyle müslüman fert ve toplumun; hayatları için değişik hayat metodlarını, sembolik davranış, kulluk, ahlâk ve görgü kuralları için Allah'ın kitabını ekonomik, toplumsal, siyasi ve uluslararası işlemler için de başka birinin kitabı ya da mutlak anlamda insan düşüncesinden kaynaklanan ayrı bir metod edinmesini kabul etmemektedir.

Kuşkusuz insan düşüncesinin görevi, yenilenen hayat olaylarına ve gelişen sorunlara uygun ayrıntılı hükümleri ve hayat düzenlerinin tümünü Allah'ın kitabından almaktadır başka değil. Aksi takdirde imandan ve İslâmdan söz edilemez. Bu durum, daha başka imanın ve İslâm'ın varolmadığını göstermektedir. Çünkü başka din uyduranlar hiçbir zaman iman etmiş sayılmazlar. İslâm'da en başta söylenen Allah'tan başka hükmeden yoktur, O'ndan başka kanun koyucu yoktur anlamlarına gelen "Allah'tan başka ilâh yoktur" şehadet cümlesi ilk kabul edilen ilkedir. Bunun aksine davranış kişilerin İslam'ın temellerini kabul etmediklerini göstermektedir.[395]

Bu İlahi hitap, müslümanların Uhud'da yenilmesi nedeniyle cesaretleri artan komşu kabileler hakkında inzal olmuştur. Müslümanlar her taraftan tehlike ile sarılmışlardı ve her taraftan saldırı tehditleri ve söylentileri geliyordu. Müslüman tebliğciler İslâm'ı öğretmeleri için çağırılıyorlar ve sonra acımasızca öldürülüyorlardı. Medine sınırları dışında ne can, ne de mal güvenliği kalmıştı. Bu durum müslümanların, bu kadar büyük tehlikeler karşısında İslâm hareket ve davetini sürdürebilmeleri için çok büyük çaba harcamasını gerektiriyordu.

Savaş, yaratılmışların varlıklarını ayakta tutmaları için konulan bir hayat kanunudur. Kim güçlü ise ayakta kalacak. Kim güçsüz ise yenilip yok olacaktır. Karanlığın bütün gücüyle hayatın üzerine çökmesi ancak aydınlığın ondan daha güçlü olarak çıkış yapmasıyla kaybolacaktır.

Bunun içindir ki, çağın gerek gördüğü bütün imkaları ğayri meşru olmadıkça müslümaların kullarak dinlerini ve imanlarını ayakta tutmaları hayatın bir gerekliliğidir. Bu yerine göre ok olur, yerine göre ise kalem olur. Fakat yeri geldiği zamanda ise mal ve canı ortaya koymakla olur.

Açıklamaya çalıştığımız ayet bize tedbir almamızı emrederken, aşağıdaki hadisi şerif ise bu tedbirin sınırsız olduğunu vurgulamaktadır.

Yüce Allah cümlemize hakkıyla iman etmeyi ve imanımızın gereğini yerine getirmeyi nasip etsin.



Otuz Sekizinci Hadis

قَالَ رَسُولُ للّهِ:الْحَرْبُ خِدْعَةٌ.

Allah Resulü (a.s) buyurdular ki:[396] "Harb bir hiledir." [397]
قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allahالْحَرْبُ Harb خِدْعَةٌ bir hiledir

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Hendek savaşında gizlice müslüman olmuş olan Gatafanlı Nuaym İbnu Mes'ud el-Eşca'î mühim bir hizmet görür: Kureyza ile Kureyş'in arasına güvensizlik sokarak aralarını açar. Kureyza'nın ihanetine bel bağlamış olan Kureyş bu kuşku karşısında o ümidi kaybeder ve uzayan başarısız kuşatmayı kaldırmaya karar verdi. Kuşku nedir, nasıl sağlanmıştır? Nuaym (r.a) Hz. Peygamber’e gelerek müslüman olduğunu fakat kavminden kimsenin bilmediğini, istediğini yapmaya hazır olduğunu söyler.

Resulullah (a.s): "Sen bunların arasını açacak tek kimsesin. Harb bir hiledir. Aralarını aç, onları bizden uzaklaştır" mealinde talimat verir. Bu talimat üzerine Nuaym, Kureyza, Kureyş ve Gatafan'ın arasında mekik diplomasisi yapar. Câhiliyede nedimleri olduğu Kureyza'ya gelir: "Size olan sevgimi bilirsiniz. Sizinle benim aramda hususiyet var, bu da malum"  der. Onlar teyid ederler, nazarımızda müttehem değilsin derler. O, "Gatafan ve Kureyş sizin gibi değiller, siz buralısınız, malınız mülkünüz, çocuk ve kadınlarınız burada. Bunları başka yere götüremezsiniz.

Kureyş ve Gatafan Muhammed'le savaşmaya geldiler. Siz Muhammed aleyhine onlara yardım ediyorsunuz, onların yurdu, malları, kadınları başka yerde. Onlar sizin gibi değiller. Onlar bir yağma bulsalar yaparlar. Başaramazlarsa çekip giderler, sizi Muhammed'le başbaşa bırakırlar. Bu durumda siz buradakilere güç yetiremezsiniz. Sakın onların eşrafından bir kısım rehineler istemeden savaşa katılmayın. Rehinler Muhammed'i bertaraf edinceye kadar mukatele etmeleri için elinizde bir garanti olur" der. Kureyzalılar: "İsabetli bir fikir" derler. Sonra oradan ayrılan Nu'aym Kureyş'e gelir Ebu Süfyân ve beraberindekilere: "Size olan sevgimi, Muhammed'e olan uzaklığımı biliyorsunuz. Kulağıma bir haber geldi, size bildirmeyi dostluk gereği bildim. Ancak kimseye söyleyip beni ifşa etmeyin" der.  "Söz veriyoruz" derler.  Nuaym devam eder: "Bilin ki, yahudiler Muhammed'le aralarındaki antlaşmayı bozmaktan pişman olmuşlar. Ona adam gönderip: "Biz yaptığmızdan pişman olduk. Gatafan ve Kureyş'ten bazı ileri gelenleri sana getirmemiz, boyunlarını vurman seni memnun eder, tekrar seninle beraber olmamıza yeter mi?" derler. Muhammed de "Evet" cevabını verir.

Bu durumda yahudiler size adam gönderip rehin istemeye kalkarlarsa sakın onlara tek kişi vermeyin" der. Nuaym (r.a) sonra Gatafanlılara gelir: "Ey Gatafanlılar, ben sizdenim, aşiretimsiniz. İnsanların en sevgilisi bana sizsiniz. Öyle sanırım bana güvenir, sadakatımı itham etmezsiniz" der. Onlar da "Doğru söyledin. Sen nazarımızda müttehem değilsin" derler. Nuaym devamla: "Benden duyduğunuzu söylemeyin" diyerek, o yönden de garanti alınca onlara da Kureyşlilere söylediğini aynen tekrar eder, aynı endişelerle bunları da korkutur. Allah'ın müslümanlara bir ikramı olarak, cumartesi akşamı, Ebu Süfyân ve Gatafan'ın ileri gelenleri, Benî Kureyza'ya Kureyş ve Gatafanlılar'dan mürekkep bir grubu İkrime İbnu Ebî Cehl başkanlığında gönderip: "Biz ikamet yerinde değiliz, (eyreti çadırlarda kalıyoruz), atlarımız ve develerimiz helak oldu. Savaşa siz de katılın da Muhammed'in işini bir an önce bitirelim" dedirtirler.

Yahudiler de bunlara şu cevabı gönderirler: "Bugün cumartesidir. O günde biz hiçbir şey yapmayız. Zira bizden bir kavm cumartesi günü savaştığı için maymun ve hınzıra çevrildiler. Ayrıca siz, bize bir kısım adamlarınızı, elimizde Muhammed'in işini bitirinceye kadar savaşacağınız hususunda garanti olacak rehineler vermedikçe Muhammed'e karşı savaşacak da değiliz. Biz, savaş sizi sıkıştırdığı takdirde bizi terkederek memleketinize çekip gideceğinizden korkuyoruz. Bu durumda bizim memleketimizde olan Muhammed'le biz başa çıkamayız." Elçiler Kureyza'nın bu sözlerini getirince Kureyşliler ve Gatafanlar: "Nuaym'ın söyledikleri doğruymuş." Kureyza'ya: "Size tek bir adamımızı bile rehin olarak göndermeyiz. Dilerseniz çıkın savaşın" haberini gönderin" derler. Bu haberi getiren elçi kendilerine ulaşınca Kureyzalılar: "Nuaym İbnu Mes'ud'un dediği doğruymuş, bunlar sadece savaş istiyorlar. Fırsat bulurlarsa yağmalayacaklar, bulamazlarsa memleketlerine çekip gidecekler. Siz memleketinizin adamı ile arada savaşa meydan vermeyin." Kureyş ve Gatafan'a da "Vallahi bize rehineler göndermezseniz biz sizinle Muhammed'e karşı savaşmayız" cevabını gönderin" derler. Onlar bu teklifi kabul etmezler. Allah aralarını böylece açar.[398]

Hz. Peygamber (a.s) gazvelerde askerî prensiplere âzamî ölçüde riayetkâr olmuştur. Düşmanın tertib almasına imkân tanımadan âni basabilmek için istihbârat meselesine ziyade ehemmiyet verdiğini, "Harb bir hiledir" diyerek aldatıcı, şaşırtıcı davranışlarla, kendi hazırlığını gizlediğini belirtmiştik. Bu davranışın düşmanı gafil avlamaya, âni baskın yapmaya matuf olduğu açıktır.

* Harpteki  hile, aldatma düşmana karşı yapılır. Aynı dine inanmış insanların birbirlerine karşı yaptıklar hile ise sahtekarlıktır. Onun için harbin hilesi, din düşmanlarına ve savaş meydanındakilerle yapılır.

* Hayat, bir savaş meydanıdır. Nice pehlivanlar, cengaverler meydan muharebesinde yendiler de hayat muharebesinde yenildiler. Çünkü hayat muharebesi, hem içe hem de dışa dönük bir savaştır.

Ne ki, Dinozorlar, tabiatın savaş kanunlarına karşı mücadele edecek imkanları kalmadığından dolayı yenildiler. Oysa onların cüsseleri insan cüssesinin bilmem kaç misli olmasına rağmen, yine de bu büyüklük onlara fayda vermedi.

* Genelde güçlü zayıfı yenmiştir. Yani zayıf güçlünün karşısında çoğunlukla mahkumdur. Gerek hayata karşı gerekse zulme karşı inananların güçlü olmaları gerekiyor. Bu bazen iman, irade ve akıl gücü, bazen de eğitim, erzak ve bilek gücü ile mümkündür.
KAYNAKLAR
[393]  Nisa:4/71.
[394]  M.A.Sabuni, Muhtasar İbni Kesir, 1/439.
[395] S.Kutup, a,g,e. 3/322.
[396] Kettani "Nazmul Mutenasir minel Hadisi’l Mütevatira" h.no.148;bu hadisin mütevatir olduğunu kaydeder ve 17 Sahabi ismini zikreder.
[397] Ebu Dâvud, Cihad 101; Buharî, Cihad 157; Müslim, Cihâd 18.
[398] Suyuti, “Esbab-u Vürudi-l Hadis” S,241-243.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı