20 Nisan 2014 Pazar

EŞ ŞEYH EL HAC ÇORUM'LU MUSTAFA ANAÇ EFENDİNİN HAYATI;


EŞ ŞEYH EL HAC ÇORUM'LU MUSTAFA ANAÇ EFENDİNİN HAYATI;



Şeyhim Hacı Mustafa (Anaç) Efendi H.1316'da Çorum'da dünyaya gelmiştir. Babası Hacı Mehmet Efendidir. Hacı Mehmet Efendi de; Çorum da bulunan Şeyh Abbas Babanın dervişidir.



Şeyhim Hacı Mustafa Efendi çok küçük yaşlarda iken annesi ahirete hicret etmiş olup eğitimini; babasının ve Allah-ü Teala'nın seçkin kullarının kontrolü altında yetişirerek mükemmel insan ve büyük bir mürşidi kamil olarak seçkin kullardan biri olmuştur.



Şeyhim Hacı Mustafa Efendi Ahıska'dan gelen ve Çorum'da ikamet eden Şeyhi (Bostancı Ali Baba namıyla alınan) Hacı Ali Haydar Efendiye uzun yıllar hizmet etmiş. 1957 de Hacı Ali Haydar Efendiden şeyhlik icazetini aldıktan sonra uzun yıllar da şeyhlik yapmıştır. Büyük bir mürşidi kamil olup maneviyatta ricali gayb erenlerden ve üçlerden biri olarak bilinmektedir.



Şeyhim Hacı Mustafa Efendi: Uzun boylu, beyaz tenli, güler yüzlü sevimli bir zattı. Mütevazi, azim sahibi, hiç kimsenin gönlünü kırmamaya önem verirdi. Hafızası kuvvetli, kendisi çok zeki bir insandı. Bir kez gördüğü bir insanı 40 yıl sonra görse tanırdı. Konuşması samimi idi. Çoğu zaman halk telaffuzu ile konuşur, karşısındakine konuşma fırsatı verirdi. Kimseden doğrudan doğruya bir şeyi istemez, kapalı sözlerle ifade ederdi. Anlaşılmazsa sabredrdi. Hiçbir zaman şeyhlik tavrı takınmazdı, kendisini ve makamını büyük bir tevazu ile gizlerdi. Hareketlerinde son derece sakindi, temkinli bir tavrı vardı. Büyük-küçük karşısındaki kim olursa olsun saygıya değer görür, konuşurken yumuşak sesiyle, konuştuğu insana dönerek, yüzüne baka baka konuşmasını yapardı. Kılık kıyafetine dikkat eder, temiz giyinir, inandığı gibi düşünür, düşündüğü gibi yaşamaya gayret ederdi.



Kendisine müracat eden herkese imkan nisbetinde yardımcı olmaya çalışır, hiç kimseyi reddetmemeye gayret ederdi. Kendisine herhangi bir konuda istişare etmeye gelenleri önce dinler; olumsuz cevap vermesi gereken kimselere bile, incidmeden olumsuz cevabı doğrudan söyleyemez, bir fıkra veya hikaye veya büyüklerin hayatlarından alınmış menkibeler anlatarak muhatabını ikna etmeye çalışırdı.



Hakk'ın rızasının halka hizmet etmekle kazanılacağına inan şeyhim Hacı Mustafa Efendi insanların kendisine gelmesini beklemez ve onların mekanlarına kendisi giderdi. Aynen ümmetine olan sevgisi ve merhameti herşeyin üzerine çıkmış, düşünceleri ve kişiliğiyle örnek bir insan olan ve her geçen gün, müridlerinin sayıları artmış namı Anadolu'ya yayılmış daima şaşalı gösterişten, benlikten, gururdan, kibirden, riyadan uzak kalmayı tercih etmiş "Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin" hadisi şerifini hayatında en güzel bir şekilde uygulamış ve insanları dinin emirlerini yerine getirmeye teşvik eden bir kimseydi.



Efendi babam yaşlılığın ve rahatsızlıkların verdiği ızdırablar içersinde kıvranırken dahi hiçbir zaman Hak yolda hizmetten geri kalmadı ve devamlı Hakk'a münacatında

-"Ya Rabbi! Canımı ya Arafat'ta al, yada halakayı zikirde al! " diye niyazlar da bukunurdu ve nitekimde sene 1984 te evinde zikir yapılırken, zikir ortasında Lafza yı Celal ismi okunurken Allah diyerek ahirete hicret ediyor. Allah-ü Teala ondan razı ve hoşnud olsun. Nur-i feyzi ile gönüllerimizi nurlandırsın....Amin

FETVA'YI EŞ ŞEYH EL-HAC MUSTAFA ANAÇ ÇORUMİ

Hadimül Fukara El Hac Ali Karaman İstanbul

Derleyen: Emine Kaya



İNTİSAB NİÇİN GEREKLİDİR?

SORU: Şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de , tasavvuf ve tarikat büyüklerini, yol gösterici bir şeyh ve mürşid olarak benimsemek, onlara intisab etmek doğru mudur? İslami emir ve yasaklara uygun bir davranış mıdır?



CEVAP: Tasavvuf ve tarikat şeyhlerini, mürşid olarak tanımak, onların irşad ve işaretlerine göre özümüzü, sözümüzü ve davranışlarımızı düzenlemek şer'i şerife uygun, güzel ve hatta herkes için lüzumlu bir husustur.

Kendisine ma'nevi kir ve bulanıklıktan azade kalbi selim



إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ



"Ancak Allaha küfür ve şirkten temizlenmiş bir kalple gelenler kurtulurlar." Şu'ara 26/89 ihsan edilmeyen kişinin,kamil bir şeyh ve mürşidden gönül hastalıklarından kurtulma çarelerini öğrenip uygulaması vaciptir.



Zahiri ilimleri öğrenmenin lüzumuna gelince; kalbi kirleten ve gönül hayatını körelten duygulardan arınabilmek için bu ilimleri öğrenmekten müstağni kalmak mümkün değildir. Gelmiş geçmiş büyük alimlerin pek çoğu, zahiri ilimlerde kemale erdikten sonra, ma'nevi hayata girmişler, seyr ü süluk sonunda terakki ederek irşad mevki'ne yükselmişlerdir.(Tuhfet-i ibn-i Hacer min kitabi's-siyer)

" aklı başında ve alim olan kimselerden, doğruyolu göstermelerini isteyiniz ki doğru yolu bulabilesiniz. Onları dinleyin. Söz ve nasihatlarına uyun. Gösterdikleri yoldan dışarı çıkmayın.Aksi halde pişman olursunuz."hadis-i şerif

" Mü'min mü'minin aynasıdır." Hadis-i şerif

" Şeyhi olmayan kimsenin şeyhi şeytandır." Bayezidi Bistami

Bir başka ifade ile de : Kılavuzu olmayan kişinin yol göstericisi şeytandır." Denilmiştir.

Nitekim İmam Kuşeyri meşhur Risale'sinde şöyle buyurmaktadır.

-" bakıcısız ve bahçıvansız, dağ başında kendiliğinden büyüyen ağaç yaprakla donansa bile meyve vermez. Meyve verse de lezzeti bağ ve bahçe meyvelerinin lezzeti gibi olmaz. Böyle bir ağaaç bir yerden bir başka yere nakledildiği zaman hem çok güzel olur, hem de bol meyve verir. Çünkü ona emek verilmiş ve üzerinde tasarruf vuku bulmuştur.



Şer'-i şerif, köpeklerin bile eğitilip terbiye edilebileceğini kabul etmiş, öldürdüğü ve yakaladığı av hayvanının helal olabilmesi için, bu konuda yetiştirilmesini şart koşmuştur. Aksi takdirde sıradan bir köpeğin getirdiği av yenmez.(Ruhul-beyan)



Muhakkak ki köpek, hayvanların temiz olmayanlarında biri, et ve et ürünlerine karşıda en muhteris olanıdır. Buna rağmen o bile terbiyeyi kabul edip eğitilebiliyor, onun ete ve kemiğe karşı olan ihtiras ve arzusu kırılıabiliyorda mahlukatın maddeden ve manen en şereflisi olan insanın bunu kabul etmemesi nasıl düşünülebilir? Bu yüzden meşayih-i kiram:

-" Kurtarıcısı ve yol göstericisini görmeyen ve bulmayan kişi kurtulamaz." buyurmuşlardır.



Bizimiçin Resulullah'ın hayatında ta'kib edilmesi gerekenen güzel örnekler vardır. Bu sebeple Resulullah'ın muhterem ashabı bütün ilim, edep ve ahlaki davranışlarını Aleyhisselatü vesselam efendimizden almışlardır. Bir kısım sahabeden

-" def'i hacet şekline varıncaya kadar her şeyi biz Allah'ın Resulünden öğrendik." Haberi rivayet edilmiştir.



Fahreddin-i Razi ise:

-" Bizi dosdoğru yola ilet" ayeti kerimesinde Cenab-ı Hakk sadece " sırat-ı müstakim" ifadesiyle iktifa etmemiş, peşinden " kendilerine ni'met lütfettiğin kimselerin doğru yoluna ilet" ibaresini ilave etmiştir.

Bu durum müridi vuslata, hidayet makamlarına ve mükaşefeye götürecek bir yolun bulunmadığına, ancak kendisini doğru yola sevk edecek yanlışlık ve sapıklıktan koruyacak bir şeyh ve mürşide uyması halinde hidayetin gerçekleşeceğine delalet eder demektir.



Bu eksiklik ve ihtiyaç bütün varlıklar için geçerlidir. Zira onların akılları hak ve hakikatin idrakine doğruyu eğriden ayırma gücüne yeterli değildir. Bu sebeple eksiklik ve kendi kendine yeterli olmayan kimselere, kendisine uyulan ve yol gösterici olan kamil bir mürşid gereklidir. Ki böylece onun eksik aklı Mürşidin kamil aklı ve doğru tavsiyeleri ile takviye edilsin. O da böylece saadetlerin yoluna ve kerametler basamağına ulaşabilsin. Bu gerçeğe işaret etmek üzere:

-"Önce arkadaş sonra yol" denmiştir. Adı geçen ifadeler ışığında: Herkes için hem hissi hem de ma'nevi bir mürşidin bulunmasının zaruri olduğu söylenebilir. (Tefsirü'l-kebir)



FETVA'YI EŞ ŞEYH EL-HAC MUSTAFA ANAÇ ÇORUMİ

Hadimül Fukara El Hac Ali Karaman İstanbul

Derleyen:Emine Kaya

MEZHEP İMAMLARI VE TASAVVUFLA İLGİLERİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı