Katre-i MatemİLGİNÇ GERÇEKLER
- 15:37
BiR HiKAYEM VAR OKURMUSUN (BiR HiKAYEM VAR OKURMUSUN) topluluğunda ilk olarak Katre-i Matem paylaştı:
ALLAHUEKBER!!
Bayezid-i Bestami kırk beş kere hacca gitmişti. Bir gün Arafat Tepesinde oturuyordu. Nefsi ona; "Bâyezîd! Senin bir benzerin var mıdır? Kırk beş defa haccettin ve binlerce defa hatmetme bahtiyarlığına eriştin" diye fısıldadı. Bu ses onu üzdü. Derhâl toparlandı ve oradaki mahşerî kalabalığa;
Kim benim kırk beş defa yapmış olduğum haccı bir ekmeğe satın alır? diye sordu.
Bir adam başını kaldırıp;
Ben alırım, dedi ve ekmeği uzattı.
Bayezid-i Bistami aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin önüne attı. Sonra işini bitirip, yol hazırlığı yaparak, Rum diyarına doğru yola çıktı. Günlerce gittikten sonra bir rahip ile karşılaştı. Rahip, Bayezid-i Bistami'nin elini tutup, evine misafir götürdü. Evinde ona bir oda verdi. Bayezid-i Bistami kendisine ayrılan bu odada ibadete başladı ve kalbini Allahü teâlâya çevirdi. Rahip her gün onun yiyeceğini sabah akşam getirip önüne koyardı. Bu hal bir ay devam etti. Bayezid-i Bistami daha sonra nefsine dönerek;
Ey nefis! Seni kırmak istiyorum, fakat Sen o kadar kötüsün ki kırılmıyorsun, dediği sırada râhip içeri girdi ve;
İsmin nedir?" diye sordu.
O da;
Bâyezîd! Cevabını verdi.
Rahip;
Ne güzel adamsın. Keşke Mesih’in kulu olmuş olsaydın!" deyince, bu sözler Bayezid-i Bistami'ye ağır geldi ve evi terk etmek isterken rahip;
Bizim burada kırk günü tamamla, öyle git. Çünkü bizim büyük bir bayramımız var, onu görmeni çok arzu ediyorum. Aynı zamanda çok değerli bir vaizimiz, sadece bu günlerde bir defa konuşur. Onu dinlemeni istiyorum, deyince, bu teklifi kabul ederek, kırk gün kalmaya râzı oldu.
Kırkıncı gün geldiğinde rahip odaya girerek;
Buyurun dışarı çıkalım, bayram günümüz geldi, dedi.
Bayezid-i Bistami dışarı çıkmak için hazırlandı. Fakat rahip ona;
Siz bu kıyâfetle nasıl bin kadar râhibin arasına gireceksiniz? Bu yüzden üzerindeki elbiseyi çıkarıp, şu rahip elbiselerini giy ve boynuna İncil'i as! dedi.
Bu teklif ona çok ağır gelmesine rağmen, bunda da bir hikmet vardır diyerek rahibin getirdiği giysileri giydi. Rahiplerin arasına katıldı. Hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Biraz ilerledikten sonra rahiplerin en büyüğü geldi. Fakat konuşmuyordu. Niçin konuşmadığı sorulduğunda;
Nasıl konuşabilirim, aranızda bir Muhammedî var! diye cevap verdi.
Halk ve rahipler galeyana gelerek;
Onu göster parçalayalım." diye bağrıştılar.
Başrahip;
Hayır, yemin ederim ki söylemem, ancak ona dokunmayacağınıza söz verirseniz, onu size tanıtabilirim, dedi.
Bunun üzerine rahipler ve halk, Muhammedî olan zâta dokunmayacaklarına dâir yemin ettiler.
Başrahip;
Allah için ey Muhammedî! Ayağa kalk ve kendini göster, diye seslenince, Bayezid-i Bistami ayağa kalktı.
Baş râhip;
Adın ne? diye sordu.
Bâyezîd! Cevabını verdi.
Tahsil gördün mü? diye sorunca;
Rabbim öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum, dedi.
Bunun üzerine râhip;
O hâlde bana şu hususları cevaplandır: İkincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan ikiyi, dördüncüsü olmayan üçü, beşincisi olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu, on birincisi olmayan onu, on ikincisi olmayan on biri, on üçüncüsü olmayan on ikiyi söyle bunlar nelerdir?
Bayezid-i Bistami başrahibe;
Beni iyi dinle! İkincisi olmayan bir, eşi-ortağı, dengi ve benzeri olmayan Allah-ü Teâlâ’dır. Üçüncüsü olmayan iki, gece ve gündüzdür. Dördüncüsü olmayan üç, üç talâktır (boşamadır) Beşincisi olmayan dört; Tevrat, Zebûr, İncîl ve Kur'ân-ı Kerîm’dir. Altıncısı olmayan beş, beş vakit namazdır. Yedincisi olmayan altı göklerin ve yerin yaratıldığı altı gündür. Sekizincisi olmayan yedi, yedi kat göktür. Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyamet günü Arş'ı taşıyacak sekiz melektir. Onuncusu olmayan dokuz, kadının dokuz ay hamilelik müddetidir. On birincisi olmayan on, Musa (a.s)’ın Şuâyb peygambere on yıl çobanlık etmesidir. On ikincisi olmayan on bir, Yusuf peygamberin on bir kardeşidir. On üçüncüsü olmayan on iki, on iki aydır." dedi.
Rahip tebessüm ederek;
Doğru söyledin. Şimdi de bana, havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza olundu ve kim hava ile helâk edildi? Bunlardan haber ver, dedi.
Bayezid-i Bistami;
İsa peygamber havadan yaratıldı, havada muhafaza edildi. Âd kavmi hava ile helâk edildi, diye cevap verdi.
Rahip;
Doğru söyledin. Kim ateşten yaratıldı, kim ateşten korundu ve kim ateş ile helâk oldu?" diye sordu.
O da;
İblis ateşten yaratıldı. İbrahim aleyhisselâm ateşten korundu. Ebû Cehil ateş ile helâk oldu, dedi.
Rahip tekrar;
Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helâk oldu? dedi.
Bayezid-i Bistami;
Sâlih peygamberin devesi taştan yaratıldı. Eshâb-ı Kehf taş içinde korundu ve Ebrehe ve ordusu taş ile helâk edildi, cevabını verdi.
Rahip;
Doğru söyledin. Âlimler, Cennet'te dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, biri de şaraptandır. Ayrı ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş, diyorlar. Bunun dünyada bir örneği var mıdır? diye sordu.
Evet vardır. İnsanın başından dört nehir akar. Kulak yağı acıdır. Göz yağı tuzludur. Burun suyu ayrı bir tat taşır. Ağızdan gelen su tatlıdır, cevabını verdi.
Rahip yine;
Doğru söyledin. Cennet ehli yer içer fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyada bir benzeri var mıdır? diye sorunca;
Evet vardır. Ana rahmindeki cenin yer içer fakat dışkısı yoktur, cevabını verdi.
Râhip;
Doğru söyledin. Cennet'te Tûbâ ağacı vardır. Cennet'te hiç bir saray, hiç bir köşk yoktur ki, bu ağacın dalına dokunmasın. Bunun dünyada bir örneği var mıdır?" diye sordu.
Evet vardır. Güneş sabahleyin doğunca böyle değil midir? Cevabını verdi.
Rahip;
Doğru söyledin. Şimdi şunları cevaplandır: Bir ağaç vardır, on iki dalı bulunmakta, her dalında otuz yaprak ve her yaprakta beş çiçek yer almakta, bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakmaktadır. Bu ağaç nedir?" deyince:
Ağaç bir yılı temsil eder. On iki dalı, on iki ay, her daldaki otuz yaprak, günleri, her yapraktaki beş çiçek de, beş vakit namazı temsil eder, cevabını verdi.
Son olarak râhip şöyle sordu:
Bana şu kimseden haber ver. Hacca gitmiş, tavaf yapmış ve o makamlarda bulunmuştur. Fakat onun ne ruhu vardır ne de hac kendisine vâcibdir?"
Bayezid-i Bistami;
Nûh peygamberin gemisidir." dedikten sonra, râhibe; "Ey râhip! Birçok sorular sordun. Biz onları cevaplandırmaya çalıştık. Müsaade ederseniz benim de sorularım var. Fakat ben bir sorudan başka sormayacağım. O da şudur:
Cennet'in anahtarı nerededir? Cennet kapılarının üzerinde ne yazılıdır?
Rahip sustu ve cevap vermekten kaçındı. Diğer râhipler bu duruma bozuldular ve;
Ey büyüğümüz mağlup mu oluyorsun? dediler.
O da;
Hayır mağlup olmak istemiyorum, deyince;
Peki öyleyse niçin cevap vermiyorsun, dediklerinde;
Şayet cevap verirsem benim cevabıma katılır mısınız? dedi.
Bunun üzerine hepsi birden söz verdiler.
Rahip;
Dinleyin, şimdi cevap veriyorum. Cennet'in anahtarı ve kapılarının üzerinde yazılı olan ibare; Lâ İlâhe İllallah Muhammedün Resûlullahdır." deyip müslüman oldu. Diğer rahipler de hep bir ağızdan Kelime-i şehâdeti getirip müslüman oldular. Bayezid-i Bistami de onların yanında bir süre kalıp İslâmiyeti öğretti. Böylece onun buraya gitmesinin hikmeti anlaşıldı.
LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder