Âlimin birisi, “Peygamber mi büyük ümmetleri mi büyük?” Demiş. Karşısındaki zat cevap bulamamış. Ehli Hakk’tan olan bir zat demiş ki:
“Ey kimse, peygamber mi büyük, ümmeti mi büyük diyerek düşünmeye hacet yok. Peygambere peygamberlik, ümmetleri için verilmiştir.”
Ümmetleri olmasa peygambere peygamberlik ne lazım, o kime peygamberlik yapacaktı? Ümmetler, peygamberi ile şereflenir. Peygamberler ümmetleriyle şereflenir.
Şimdi, Cenab-ı Rabbû’l âleminden niyaz ettik, peygamber-i zişan’dan niyaz ettik. Hâzır olan bir beldeye müvekkel olan bir tek kimse var, burada sancak-ı şerifi bekleyen zat var. Peygamber sancağı buradadır. Onu beklemeye müvekkel bulunan vazifeli bir veliyullah var ki yüz yirmi dört bin peygamberin kıdeminde olan zattır.
İstanbul hududuna ondan destur almadan hiçbir veliyullah içeri giremez, illâ ondan destur alacak. Gelirken ona göre izin verirse içeri girer, izin vermezse edeben tâ izin verilinceye kadar durur. Burası, bu makam boş yer değil.
Onların makamından da kendilerinden de niyaz ettik. Bizim kalplerimize nakş olacak hakikatten bize tasadduk etsinler, bize ihsan etsinler, bize ikram etsinler. Öyle bir ihsan, öyle bir ikram ki ebediyyü’l ebed, bizim kalplerimize imanın İslâm’ın nurunu ve sürurunu doldursun. Hiçbir dünya hemmu gammı bizim kalplerimizi karartmasın, zulmete almasın, hemmu gamla meşgul etmesin.
Öyle bir şey talep ederek burada oturtuyor bizi.
Kul, Allah’ın iradesinde gölge gibi giden kimsedir. İradesi yok;
* Buradan kaldırır buraya koyarsa, orada durur.
* Oradan kaldırır buraya atarsa, burada durur.
* Buradan kaldırır yukarıya fırlatırsa, orada durur.
Allah’ın iradesinin önünde hiçbir irade, hiçbir ihtiyar taşımayan kimse Abdullah’tır; Allah’ın kuludur.
Şeyh Nazım Kıbrisi Sohbetlerinden..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder