ANADOLU'DA YURT TUTAN BEYLİKLER
Anadolu topraklan üzerinde, çeşitli kavimler gelip geçmiş olmakla beraber, insanlık ailesini meydana getiren beşeriyet, Mevlâmızın çizdiği kaderi yaşarken nice badireler ve güzelliklerle imrarı hayat eylerken, bir imtihan dünyasından geçtiğini düşünenlerle beraber, bu hayatı yaşa ve öl diye kabullenen insanların da olduğunu göz önüne almak gerekir. Anadolu üzerinde hükümran olan Selçuklu devletinin, kendi ırkından olan hanedanlara ve obalara, topraklan üzerinde yerleşim imkânı sağlaması, İstanbuldan yönetilen Bizans'a bağlı tekfur denen belde yöneticilerinin karşısına, kendi adına çıkmağa hazır bir kuvvet gözüyle bakmasıyla da alakalıdır.
Anadolu Selçukluları, irkdaşı ve dindaşı bu beyliklerle yıllarca birlikte yaşadılar. Gönül gözüyle fetihlerin kalb kazanarak yapılmasının en başarılı dönemi bu devir olsa gerektir. Müminlerin içinde Horasan Erenleri, tasavvuf yolunun şa-kirdleri, dervişane hayatlarıyla insaniyeti öne çıkaran yardımcı olmak, maddeye pek önem vermemek vede bilhassa âdil olması hasebiyle nice gönüller kazanmaya muvaffak oldular.
Bütün bunların 1243'de vukubulan Kösedağ savaşı sonunda, Selçuklu devletinin azametine vurulan darbe, Moğol te'sirinin içten içe bu devleti inkıraza doğru sürüklemeye başladığı görülmüştü. Selçuklu devletinde başa geçecek emiri artık Moğollar tâyin etmeğe başlamışlardı. Selçuklu devleti yönetimi, Kösedağı savaş öncelerinde Moğol tehlikesine karşı bir çok beylik ve aşireti Doğu cihetinden kaldırıp, batı hududlanna diğer bir deyimiede Bizans'a yakın topraklara yerleştirme politikası tatbik etmişti. Yukarıda ifade ettiği-mız gibi, Kösedağ savaşı sonrasında, Batı Anadolu tarafında-kı Selçukluya bağlı beylikler, Konya'nın buyruklarına artık fazla önem vermiyorlar, Bizans tekfurlanyla kapışıyorlar, imzalanmış antlaşmaların ihlâli vuku buluyordu bütün bunlarda eninde sonunda beylikler ile otoritesini kaybeden Selçuklu hükümdarlanyla ihtilafa düşmeye dahi sebeb olduğu görülüyordu.
Bütün bu Beyliklerden biri olan, Osmanlı Beyliği ki bir aşiretten bir cihan devleti çıkaran Kay] boyunu anlatmaya çalışacağımız bu eserde, Anadolu'daki beyliklerden bahsetmeden geçmeyi akıldan bile geçirmemek lâzım geldiği anlayışı içinde, herbir beyliğin mazideki mensubu olan ailelerin nesilleri olarak milletimiz yaşadıkça, yaşayacak olan insanlarımızı hiç bir ayırıma tâbi tutmadan ve o dönemin şartlan içinde anmak ve milli beraberliğimizin, en üst değeri oian islâm anlayışı içinde insanımıza ve gelecek nesillerimize tanıtmak bir vazifei islâmiye ve milliyedir.
Şüphe yok ki; bütün bu beylikler, tâbisi olduğu Selçukiu devletinin düştüğü izmihlale sevinmemiştir. Çünkü karşıda orta asyadan kopup da gelen bir felâket rüzgârını andıran Moğollar, daha önce Arab âlemine Cengiz kumandasında estirdiği kan dökücü akınlarıyla, bir medeniyeti yıkarlarken, insan gaddarlığının kolay bulunmaz örneklerini göstermeyi ihmal etmemişlerdi ve bunlar, yâni Selçukiyi kabzasına almış bulunan felâket kasırgası Moğollar ile hiç birinin, tek başına veya birleşerek karşı koyacak güçleri yoktu.
Buna rağmen; bütün beylikler, kendilerini Selçukiyenin yerine vâris görme hülyaları içindeydi. Bütün bunların İçinde en fazla bu hülyayı kuran ve ümitvar olan, Selçuki'nin en ya-kınında olan Karaman Beyliğinden başlayarak, Anadolu Beyliklerini özetleme yoluyla da olsa okurlarımızı bilgilendirelim.
Karamanogulları Beyliği
Müdekkik tarihçi, eski mebuslardan Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Üzunçarşılı'nm TTK (Türk Târih Kurumu) neşriyatından olan Osmanlı Târihinin, birinci cildinin 43. sahifesinde, en son araştırmalar ışığı altındaki beyanlarına bir atfu nazar edelim.
"Son tetkiklere göre Karaman aşiretinin, Oğuzların Salur veya Afşar boylarından, birisine mensup olmaları hakkında İki rivayet vardır. İlki; Alaaddin Keykubat Türkmen aşiretlerini Rum ve Kilikya hududlanna yerleştirdiği sırada, 1228 senesinde de Kilikya Ermenilerinden aldığı Ermenek (Ka-merüddin ili) taraflarına da Karaman aşiretini yerleştirmişti. Bu târihde; Karaman aşireti Bey'i Sadeddin oğlu Nûre Sofi adında Babalîlerden birisi idi. Bu aşiret, 13. asrın sonlarına doğru yâni Anadolu Selçuk Devletinin çöküntüye başladığı sıralarda, mühim rol oynamış, gerek Ermeni kralları ve Mo ğollarla gerekse Moğollarla beraber hareket eden Selçuklu kuvvetleriyle kanlı çarpışmalarda bulunmuşlardır. Nûre Sofi denilen Karaman Beyinden sonra oğlu Kerimüddin Karaman aşiret Bey'i olup 4. Kılıçarslan tarafından kendisine Er-menak tarafları dirlik yâni timar olarak verilmiş ve kardeşi Bonsuz'da Selçuk hükümdarının sarayında, candar yâni, muhafız olarak vazifelendirilmiştir.
(654/1256) Kerimüddin Karaman; Selçukiler arasındaki ihtilaflardan istifade ederek nüfuzunu arttırmış, hatta Konya üzerine yürümüşsede başarılı olamamış mağlup olmuş ve kardeşlen Zeynehhac ile Bonsuz yakalanarak idam edilmişlerdir. Kerimüddin'in 660/1262'de vukubulan vefatı üzerine Rükneddin Kılıçarslan, bunun oğullarını Gevele Kalesine hapsetmişse de, Vezir Muînüddin Süleyman Pervâ-e nın müdehalasıyla serbest bırakmış ve bunlar yine babalan Kiramüddin'in, Ermenak tımarına sahip olmuşlar ve büyükleri Şemseddin Mehmed Bey Karaman Bey'i olmuştur.
"Bu Mehmed Bey, Moğollarla ik defa çarpışmış ve onları mağlup etmiştir. Konya'ya girmiş ve Selçuklu sülalesinden olduğunu iddia etdiği Giyaseddin Siyavuş isimli birini (selçuk nâmelerdeki bahsi Cimri diye geçen) bu şahsı hükümdar ilân etmiş ve adına para bastırmış, kendiside Gıyasettin'e vezirlik yapmıştır. Burada hemen belirtelimki, Moğol saldırılan devam etmekte ve bunların birinde Şemseddin Mehmed Bey, çarpışma esnasında maktul düşmüştür. 676/1278 Mehmed Bey'den sonra Karaman bey'i olan Güneri Bey, 1300 senesinde vukubulan vefatına kadar Selçuklu hanedanı arasındaki taht kavgasında çeşitli roller üstlenmiştir.
Moğolların idaresi altındaki Selçuklular ile mücadele ederken Ermeniler ilede mücadeleden geriye durmamıştır. Güneri Bey'in ölümünden sonra, kardeşi Mahmud Bey, riyasete geçmiştir. Bu zât da 1307'de vefat ettiğinde hanedanda işler karışmış Mahmud'un iki oğlu birbirlerine girmişlerdir. Burha-neddin Musa ve Bedreddin ibrahim Bey kardeşler arasındaki ihtilaf komşu devletlerin işlerine karışmasına yol açmıştır ve bilhassa Kölemenler, bu hususda söz sahibi olmuşlardır. 762/1361'de Karaman Beyi olan, Alaüddin Ali Bey, Osmanlılarla münasebeti başlatan kimsedir. Yaşadığı dönemi göz önüne alıp tetkik ettiğimizde, mücadeleci, hırslı ve kurnaz bir Bey olduğunu teslim ederiz.
Alaüddin Ali Bey, Murad-ı Hüdavendigârın kızı Nefise Sultanla izdivaç yapmıştır ve 772/1370de vukubulan bu izdivacın siyasi bir evlilik maksadı taşıdığı bellidir. Merhum üzun-çarşılı; değeri çalışmasında, Lârende/Karaman kasabasında . (şimdi vilâyet) bulunan, Hatuniye Medresesi vakıf senedinde, 1. Murad'ın kızının adı Melek Hatun diye geçtiği için Nefise adının doğru olmadığını ileri sürerken de m. 1370 yılının
başlangıcını göz önüne almıyor, bu izdivaçdan doğan çocuk olan Mehmed Bey'in doğumunun nazarı itibara alındığı takdirde daha önce evlenmiş olmaları lâzım demekte. Milâdi 1370'i hicri 771'in recep ayında başladığı ve izdivacın da sene başına yakın aylarda yapıldığı göz önüne alınsa, bu ileri sürüşün hiç bir pratiği olmadığı görülür. Ayrıca isim meselesine nelince, bizde umumiyyetle birden fazla isim koyma adeti elan devam etmektedir. Koskoca padişah kızının, bir tek isimle yâd olunması hiçde akla yakın düşmüyor.
Alaüddin Ali, Osmanlı devletiyle kurduğu bu akrabalık sayesinde kendini ve beyliğini garantiye alma köprüsü kurmak istemişti. Fakat; Osmanlı devletinin dâvası kuru bir cihangirlik dâvası olmadığından, bu düşüncelerini pek işine gelir netice olarak tatbike muvaffak olamadı. Fakat hanımı sayesinde bir kaç defa padişahça hayatı bağışlandı. Karamanoğlu ile Osmanlı arasında ilk savaş 788/1286'da vukubuldu. 1: Murad'ın; Hamidoğlu Hüseyin Beyden satın almış olduğu Akşehir, Yalvaç, Karaağaç, Beyşehri, Seydişehri gibi yerlerin Karaman hududuna yakın olması, Karamanoğlunu korkutmuş vede 1. Murad'ın Rumeli yakasında olduğu bir zaman diliminde, bir Osmanlı beldesi olan Beyşehrine hücum etmiş ve zaptetmiştir. Rumeli kıtasındaki işini yarıda bırakan padişah çabucak gelmiş ve Karamanoğlunu haşat etmiştir. Kellesi ve toprakları, Murad'ın kızı Nefise Melek Sultan hanımın ricası üzerine bağışlanmıştır.
Böylece; Karamanoğlu bu izdivacının böyle bir faydasını görmüştür. Ne varki Kosova savaşı sonrasındaki belli belirsiz kalkışmasında kaim biraderi Yıldırım Bayezid tarafından Ak-çaçay Savaşı neticesinde sığındığı Konya şehrinde Alaüd-din'i enişte demeyip katlettiği görüldü. Tabii Yıldırım'ın bu arada Saruhan, Aydmoğlu ve Menteşe Beyliklerini de topraklarına ilhak ettiğini ifade etmiş olalım. Böylece Bayezid, Karaman Beyliğine 800/1398 târihinde son vermiş oldu ve kiz-kardeşi ile yeğenlerini yanına alıp, Bursa'ya götürdü. Nevar-ki; Yıldırım Bayezid Ankara savaşında Timurlenk'e feci bir mağlubiyete duçar olduğunda Timur, Karaman Beyliğinin yeniden kuruluşunu yapmak üzere, Yeğenleri yanına davet edip, büyük olan Mehmed Bey'e beyliğini iade ettiğinden, Bursa'dan yine Karaman'a avdet ettiler. Anneleri banımsul-tan kendilerini bırakmadı. Yeniden hayat bulan Karamanlıların macerası, Osmanlı devleti meyamnda yeri geldikçe kaydedilecektir.
Karaman Beylerinin Çizelgesi
Nûre Sofi Kerimüddin Karaman Güneri Bey Mahmud Bey Şemseddin Mehmed Bey -Burhanüddin Musa Bey Halil Bey Bedreddin İbrahim B.- Seyfeddİn Süleyman Bey ı Alâüddin Ali Bey - Fahreddin Ahmed Bey - Şemseddin Bey - Hüsa-meddin Mahmud 2. Mehmed Bey Bengi Ali Bey - İsa Bey İbrahim Bey Ali Bey- Pir Ahmed Bey Diğer oğullan İshak Bey Kasım Bey
Eşrefoğülları Beyliği
Merkezi Beyşehri olan bu gün Beyşehir diye anılan Eşrefo-ğullan beyliğini kuran Selçuk emirlerinden, Eşref oğlu Süleyman Bey'dİr. 13. yüzyılın yâni 1275'Ierden sonra hayli güç yitiren Selçuklu devleti kendi bünyesindeki Beyliklerle mücadele etme durumunda kalmıştı. Daha ziyade bu mücadeleye işgalci Moğollar sebeb oluyordu dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Süleyman Bey, kurduğu beyliğin toprak mesahasını ve nüfusunu çoğaltmak için büyük bir faaliyet halindeydi. Bu faaliyet sonunda; Beyşehir'in dışında Seydişehir, Ilgın, Akşehir, Bolvadin civarına sahip olmuştu. Komşu beyliklerse doğu cihetinde Karamanlılar, batı yönündeyse Hamidoğullan bulunmaktaydı. Süleyman Bey'in vefat târihi kesin olmamakla beraber cami kitabesinden anladığımız kadarıyla 701/1301 sonrasında gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
Bu beyliğin basılmış parasına rastlanmamış, zâtende beyliğin ömrü fazla uzun sürmemiştir. Süleyman Bey'in vefatı üzerine Mübarizüddin Mehmed Bey riyaseti yüklenmiştir. Akşehir ve Bolvadin, bu zâtın zamanında Eşrefoğulları Beyliğinin eline geçmiştir. İlhanlı Anadolu genel valisi Emir Çoban, itaatlerinizi tazeleyin buyruğunu verdiğinde diğer beylikler gibi Eşrefoğulları da, tazimlerini sunmuşlardır. Yine İlhanlı valilerinden Demirtaş; beylikleri ortadan kaldırmak için giriştiği harekâtda 2. Süleyman Bey'i katletmiş, Beyşehrini işgal etmiş, kendilerine merbut bit vali atamıştır. Takvim yapraklan bu sırada 726/zilhicce-1326/ekim ayını göstermekteydi.
Eşrefoğülları Beyliği Çizelgesi
Eşref-ı Seyfeddİn Süleyman Bey Mübarizüddin Mehmed Bey Eşref Bey ı 2. Süleyman Bey
Hamıdogolları Beyliği
13. yüzyılın başı sayılan 1201 sonrasında Borlu, İsparta, Eğridir, Yalvaç civarına Selçuklular tarafından yerleştirilmiş
bulunan Hamid Bey riyasetindeki Türkmen aşiretinin, kurmuş olduğu beyliğin adıdır, Hamidoğullan Bey'liği.. Zamanla bu Beyliği Antalya'yı kendi mesahasına katmış görüyoruz.
Hamidoğullan Beyliğinin önemli beldelerinden olan İsparta, 600/1203'de 3. Kılıçarslan zamanında alınmış peşinden Alâiyeyi ve Antalya'y1 Selçuklular eline geçirmişlerdi. İlhanlı devletinin, Anadolu Selçukilerini tesiri altına alması esnasında ortalık, aşiretlerin beylik hâline gelme furyasına gark oldu.
Hamidoğullan aşireti, Hamid Bey'in torunu Feieküddin Dündar Bey'in faaliyetiyle beylik hâline gelmiş ve dedesinin adını, beyliğe ad olarak terennüm etmişlerdir. Beyliğin merkezi eski adı Prostana olan Eğridir yerleşim bölgesi olmuştur. Yapılan imâr hareketleri esnasında buraya Felekabâd tesmiye olunmuştur.
1301 târihinde Antalya'yı Hamidoğlu hududuna dâhil eden Dündar Bey, buranın idaresini kardeşi Yunus Bey'e ihale etmiştir. Hamidoğlu Beyliği de diğer Anadolu Beylikleri gibi hâkimiyetini tanımış olduğu, İlhanlı hazinesine dörtbin altunu her sene tıkır tıkır ödemekteydi. Anadolu'ya gelen Emir Ço-ban'a itaatte kusur etmeyenlerin arasında Dündar Bey'de vardı, bilindiği gibi Emir Çoban İlhaniler'in beylerbeyi idi.
Batı Moğolları adıyla da anılan İlhani'lerin başında Olcayto Mehmed Hüdabende bulunuyordu. Dündar Bey, kendi başkentinde Hüdabende adı yazılmış para bastırmış böylece hem bağlılığını göstermeye çalışırken, kendine bir ayrıcalık yakalamıştı. Me varki bu ayrıcalık fazla sürmemiş Hüdabende ölünce yerine oğul Ebu Said Bahadır geçmişse de, Anadolu Beylikieri, İlhanilerle rabıtalarını gevşetmeye başlayınca İlhani Anadolu valisi Demirtaş harekete geçmiş tuttuğunu öldürdüğünden, bunun eline Antalya'da geçen Dündar Bey 1324'de ecel şerbetini içmiştir.
Meşhur seyyah İbni Batuta Osmanlıya varmak üzere çıktığı seyahatinde 1333'de uğradığı Antalya'da Hızır bin Yunus'un, Gölhisar'da,Dündar Bey'in oğlu Mehmed ve Eğri-dir'de de, yine Dündar Bey'in diğer bir oğlu Necmeddin İs-hak Bey'in de, hükümran olduklarını kaydetmiştir. Hamidoğlu beylerinden, Kemalüddin Hüseyin Bey'in oğlu Mustafa Bey, Kosova savaşında babasının yolladığı okçu kuvvetlerinin ön safında ve başında bulunmuştur.
Neşri târihinin c. 1/sh. 294'de <Rivayet olunur ki cenge iki leşker mukabil olup saflar bezenip alaylar düzüldü; ondan Sultan Murad buyurdu ki bin oksağ kola durduki reisleri Hamidoğlu'nun Malkoç/u idi vede bin okçu dahi sol kola durduki reisleri Hamidoğlu'nun oğlu Mustafa Çelebi idi.> der. Görüldüğü gibi Kosova zaferini temin eden ittihat yâni birlik ve beraberlik, günümüz islâm âleminin her yönüyle tetkik ve idrâk etmesi gereken bir fenomendir.
Hamidoğcılları Antalya Şubesi Çizelgesi
Hamid Bey - İlyas Bey - Yunus Bey - Hızır Bey Abdürra-him Bey Mahmud Bey Sineeddin Çalış Bey - Mübarizüddin Bey - Osman Bey
Menteşeoğülları Beyliği
Müdekkik tarihçi İsmail Hakkı üzunçarşılı, kıymetli eserinin 54. sahifesinde Menteşeoğulları beyliği hakkında şunları söylemekte: "13. yüzyılın sonlarına doğru, mevcudiyetini gördüğümüz Menteşeoğlu Beyliğinin, uçtaki Türklerin batı'ya doğru yayılmalarıylamı yoksa güneyden Akdeniz yoluyiamı eski Karya (Muğla) kıtasına yerleştikleri, henüz sarih olarak bilinmemekte, bazı kayıtların ikinci şıkkı gösterdiği görülmektedir. 13. asnn ortaların da, eski Karya'ya Menteşe İli dendiği malumdur. " Cami-üd Düvel'de Menteşe beyliğine aid Beçin, Milas, Muğla, Palatya, Bozöyük, Çine, Davaz, Meğri ve Köyceğiz beldeleri bağlıydı buna önce Hamidoğul-larına bağlı olan Fenike (Feke) sahilleri ve şehri de Menteşe-oğullarının olmuş, bunlar kurmuş oldukları donanma iie korsanlığa başlamışlardır. Menteşe Beyliğini kuran zâta, Sahil Bey'i denmesi, bunların deniz ile alakalı olduğuna ve bu Türkmenlerinde deniz yoluyla iç taraflara geçtiğine delalet eder. Menteşe oğullarını, aşağıda vereceğimiz çizelgede göreceğiniz gibi Kuru Bey'den başlatmak kabildir.
Bunu anlamamıza medar olanda Milas Câmiinin kitâbesin-deki 780/1378 târihine baktığımızda Menteşe Beyinin babasının adının Eblistan olduğunu görürüz. Eblistan'ın babası ise Kurı Bey'dir. Menteşe Bey'in vefat târihi belli olmayıp, 682/1282'den sonra olduğu vak'aları tetkik edince ortaya çıkmaktadır. Yerine 2 oğlundan Mesud adlı olanı geçmiş ve bu sırada, Bizanslıların Karya (Muğla)'yı ele geçirme saldırıları püskürtülmüştür. En iyi müdafaa hücumdur diyecek ol-malıdırki Mesud Bey, Rodosadasına taarruza geçmiş Rumların elinden adanın 15/ağustos/1310'da merkezini almaya, tamamını ise 4 sene süren bir savaşın neticesinde fethe muvaffak olmuştur.
Bu başarı islâm âleminde büyük bir sevince sebeb olmuş, devrin Mevlevi Dergâhı Postnişini, Hz. Mevlânanın torunu CJÎu Arif Çelebi, Menteşe İline gelerek görüşmelerde bulunmuştur. İbni Batuta; seyahatnamesinde 1333'de merkez olan Be-çin'de Orhan Bey adlı Menteşeoğulları Bey'i ile görüştüğünü beyan ediyor. Daha sonra Beyliğin başına geçmiş bulunan İbrahim Bey, Aydınoğullannın elinde olan İzmir'in Latinlerin eline geçme tehlikesi münasebetiyle, istirdad için yardıma hazırlanırken, İzmir'in düştü haberi erişmiş, gitmesine lüzumu kalmamıştır.
Bu İbrahim Bey'in vefatı üzerine Beylik üçe taksim olunmuş, böylece zafiyet peşinen kabul edilmişti. Musa, Mehmed ve Ahmed adlı oğullar ayrı ayrı beylik ederlerken, İskenderi-yenin Frenkler tarafından işgaline, 766/1365 senesinde yar dım çağrısında bulunan Memluk Sultanı, bu çağrısına Musa veya Ahmed beyden haber alabilmiştir hazırım! Diye. 1390'da Yıldırım Bayezid; Menteşe Beyliğini işgali altına almış ve Ankara savaşı sonuna kadar, Osmanlı idaresinde kalmıştı Timurlenk, malum savaş sonrasında her beyliğe yaptığı gibi vârisleri buldurmuş ve beyliklerini iade ettirmiştir. Menteşelilerde bu muamelenin dışında kalmamıştır. Görüldüğü gibi Beylikler kendi aralarında pek geçinemezken, din düşmanlarına karşı ittihat etmekteki davranışları zamanımızın islâm devletlerinin, hayli dersler çıkarması gereken husu-sattandır. Menteşe Beyliği Çizelgesi aşağıya çıkarılmıştır.
Menteşeoğulları Çizelgesi
Kuru Bey - Ebiistan - Menteşe Bey - Mesud Bey - Şücaüd-din Orhan Bey - İbrahim Bey - Musa Bey Mehmed Bey Ta-ceddin Gazi Ahmed Bey -Mahmud Bey Şücaüddin İlyas Bey - Leys Bey Ahmed Bey İlyas Bey
Germiyanoğülları Beyliği
Germiyan kelimesi, eskiden Türk kavminden olan boylardan birine verilen isimken, daha sonra bir aileye isim olmuş bu aile kurduğu beyliğe bu adı vermiştir. Kesin bilgiler olmamakla beraber Anadolu'da ilk defa Malatya civarında görülen, Germiyan Türkmenlerinin, Harezm hükümdarı Celâied-din Mengüberti İle gelen daha sonrada Selçukîlerin hizmetine girenler olduğu tahmini ağır basmaktadır. Selçuknâme'den alman bilgiye göre; 13. asır ortalarına yâni, 1250'lerde 2. Gı-yaseddin Keyhüsrev döneminde çıkan, Baba İshak isyanında Muzaferüddin Alişirin bunlara karşı çıkarak mağlubiyeti tattığıdır.
Selçukiye komutanlarından Kerimüddin Alişirin yukarıda adı geçen Muzafferüddin'in oğludur. Germiyan oğuila-rıl276'dan önce Kütahya ve havalisinde görülmektedir. 676/1277'deki Cimri hâdisesinde, Germiyanoğulları isyancı Cimri'yi tutmuş ve 3. Gıyasettin Keyhüsrev'e teslim etmişlerdir. 1283'de Giyasettin Mesud, Germiyanlılan katledilen Key-hüsrevin taraftan zannettiğinden bunları rahat bırakmamıştır.
Ladik, şimdi ki Denizli bölgesi, Selçukiler ve Germiyanlıiar arasında bir mücadele alanı olmuştur. CJmulurki; Kerimüddin Alişir, 699/1299'da 3. Alaüddin Keykubat zamanında Ankara'da Selçuk Emiri olarak gördüğümüz Yakup bin Alişir'in babasıdır. Bu emirin mıntıkasının Yakup İli denildiği gibi Kırşehir'de bu hududlar dahilindedir. Germiyan Beyliği kurucusu bu Yakup Bey olmalı ve İlhanlılar hâkimiyetini diğer Anadolu Beyliklerinin tanıdığı gibi kabullenerek senelik vergisini de muntazaman ödemiştir.
Yakup bin Alişir; Karamanoğul'larınin peşinden Anadolu'daki en kuvvetli beylikdi. Talimli ve mükemmel askeri olduğundan yanıbaşındaki beylikler kendisinden çekinirlerdi. "Câmi-i Düvel" adlı eser, başşehirleri olan Kütahya'dan başka Tavşanlı, Gediz, Eğrigöz (Emed), Simav, Eşme, Kula, Sirke ve Selendi, Güre, Banaz ile İşıklı, Baklan, Honaz, Dazkırı, Geyikler, Şeyhler, Denizli, Gököyük, Çarşanba ve diğer beldeler germiyan Beyliğine tâbi idi. Yakup bin Alişir; şimdiki Denizli ilinin Buldan ilçesinin doğu cihetinde ve şimdi yenice köyü yakınında bir harabe olarak mevcud olan o dönemki adı Tripolis olan bölgeyi ele geçirmiş, Filadelfiya (simdik Alaşehir)'i muhasara etmiştir. Bizans İmparatoru, Katalanh-ları yardıma çağırmış Yakup Bey'i yenmİşlersede Yakup Bey, Filedelfiya'yı sıkıştırmaya devam etmiş, bunlarda haraca razı gelerek, elinden kurtulma yoluna gitmişlerdir. Kumandaniarından Aydınoğlu Mehmed Bey'i batı Anadolu istikametine sevk eden Yakup Bey; Birgi ve Ayasuluğ (Selçuk)'u eline geçiren Aydınoğlunun müstakil bir beylik kurduğu haberini, daha sonra alacaktı.
Bu sıralarda yâni 1314'lerde İlhanlıların beylerbeyi olan Emir Çoban, itaatlerini yeniletmek için Anadoluya gelip biat alan Emir Çoban'a bağlılığını Yakup Beyde bildirenler arasındadır. Yine bu dönemde Hz. Mevlâna torunu, Sultan Veled Çelebi oğlu, CJiu Arif Çelebi, Yakup Beyi Denizli taraflarında bulmuş hayli vakit görüşmüşlerdir. İlhaniler; Anadolu Beyliklerini ortadan kaldırma işlemine Demirtaş adlı gene! valisiyle başlamıştı.
Eşrefoğullanyla, Hamidogulları beldelerini zapt hükümdarlarını ise öldürmüştü. Ordan kendisi Denizli üzerine yürürken, emrindeki Eredna adlı komutanı Afyonkarahisar'a (Ka-rahisar-ı sahip) gönderip, zapt etmek istedi. Bu sırada İlhan oian Ebu Said tarafından Demirtaş'ın kardeşi öldürtüldüğün-den, Anadolu gene! valisi gerisin geri döner, tasavvuru yarım kalmıştır. Yakup Bey'in ölümü kesin olarak bilinmemekle beraber, 707/1307'lerde basılmış parada adı Han-ı Germiyan olarak geçtiği göz önüne alınırsa bu târihden sonra öldüğü düşünülmelidir. Bunun torunlarından Adil Şah Çelebi; Kara-manoğlu'nun 1. Murad'ın kızını almasından, kendi hudutları acısından rahatsızlanarak, istikbal vaad eden Osmanlıya kendisininde akrabalığını temin için kızını, Yıldırım Bayezid'e gelin olarak namzet etmiş ve çeyiz olarak da, Kütahya, Tavşanlı, Emed ve Simav'la Gediz'in verileceğini deklâra etmiş-tir. Bu düğün gerçekleşmiştir. Süleyman Adil Şah, Kula beldesine çekilmiştir. 790/1388'de burada vefat etmiş Gürhane medresesine defnolunmuştur.
Şah Çelebi'nin vefatı sonrasında yerine 2. Yakup Çelebi geçti. Bir yıl sonra Kosova sahrasında şehid düşen Muradı Hüdavendigârın ardından Yıldırım Bayezİd Osmanlı tahtına geçti. Yakup Çelebi; babasının kızkardeşinin çeyizi olan toprakları geri almaya başlayınca, Rumeli topraklarındaki işlerini rayına sokan Yıldırım, adına lâyık hızla 1390'da Anadolu yakasına geçmek suretiyle kendisini karşılamaya gelen Yakup Çelebi ile vezirini tevkif edip, Rumeli cihetindekİ İpsala kalesine haps etdi ve Germiyan Beyliğini Osmanlı idaresine bağladığında takvimin 1390 yılını gösterdiğini görüyoruz. Yakup Çelebi; bir yolunu bulup, İpsala kalesinden kaçtı ve kapağı Şam'a atdı. Orada bulunan Timur'un temsilcisi Demir-han'a kendi durumunu anlatdı ve Ankara savaşı neticesi sonuna kadar bunların yanından ayrılmazken, beklemenin fa-idesini gördü.
Çünkü, Timurlenk Anadolu beyliklerinin sahihlerine iade ettiğini Germiyanoğlu Yakup Bey'ede yaptı. Yakup Bey, Osmanlı şehzadelerinin taht kavgaları esnasında, Çelebi Meh-med'in tarafını tutarak doğru bir iş yaparken, Karamanoğlu bu tutumu yüzünden Germiyanoğlu topraklarına tecavüzlerde bulunmuştur. Mehmed Çelebi zafere erdikten sonra Yakup Bey rahatlamıştır. Daha sonrada erkek evlâdı olmamasından mütevellit, beyliğini Sultan 2. Murad'a vasiyet etmiştir. 832/1429'da vefat eden Yakup Bey; Kütahya'da Gökşadır-van denilen mescid'in mihrab önünde hanımının yanına gömülmüş ve vasiyet yerine getirilmiş, Germiyanoğlu Beyliği târihe karışmıştır.
Germiyanoğülları Çizelgesi
Alişir - Muzafferüddin - Kerimüddin Alişir - 1. Yakup Bey -Mehmed Bey(Çağşadan)- Süleyman Şah(Şah Çelebi) 2. Yakup Bey Kızı Yıldırım Bayezid zevcesi - Musa Çelebi
Sahıb Ata Oğulları
Şimdiki Afyonkarahisar vilayeti; Anadolu Seiçukileri vezirlerinden Sâhib Ata Fahreddin Ali'nin daha sonra çocuklarının malı olduğundan burada teşekkül eden beylik, Sâhib Âta oğulları adını almıştır. Meşhur tarihçi, Müneccimbaşı, târihinde bunlar Karahisar valileri olarak anılır. Sandıklı, Bolvadin, Şuhud, Barçinli (Hüsrevpaşa), Oynaş kasabalarını sayan Müneccimbaşı, Sandıklı beldesinin Germiyanoğluna, Bolvadin'in Eşrefoğullarına aid olduğunu atlıyor. Belki daha sonra söz konusu yerler bu beyliğe geçmiş olabilir. Çizelgede adı görülecek olan Şemseddin Mehmed; Selçukîler ve İlhanilere karşı muhalefete kalkan Germiyan beyi ile çarpıştığı sırada Germiyanoğlu beylerinden Bozguş Bahadır tarafından, 1287'de öldürülmüştür.
Bu beylik de Emir Çoban'a itaatini bildirenler arasındadır. Karahisarı sâhib Emiri Nusratüddin Ahmed, İlhanilerin tasfiye hareketinden canını kurtarmak için, Germiyan bey'i Ya-kub'a 1327'de iltica etmişti. Daha sonra Demirtaş gitmiş, tehlike atlatılmış bu arada Ahmed Bey, Germiyanoğlu'na da-mad olmuştur. Ahmed Bey; 725/1324'de vefat etmiş Karahisar, Germiyan beyliğine ilhak olunmuştur. Kardeşi Muzaffe-rüddin Devle, beyliği onbir sene daha devam ettirmiştir.
Sâhib Ataoğülları Çizelgesi
Fahreddin Ali bin Hüseyin - Melike Hatun Nusratüddin Hasan Tacüddin Hüseyin -Şemseddin Ahmed - Nusratüddin Ahmed Muzafferüddin Devle
Ladik Yahüd Denizli Beyliği
Bunlara; Ladik, Denizli'nin eski adı olduğundan Ladik Beyliğide denir. Târihde Laodisa denen Ladik, şimdiki Denizli'nin bir saat kuzeydoğusunda Koncalı ile Denizli istasyonları arasında olup halen harabeleri görülmektedir. Ladik; Selçu-kilerin uç bölgelerini teşkil etmiş bir zamanlar, Sâhib Âta-oğullannca yönetilmiştir. Daha sonra Germiyanlılar, 1288'de Denizli'yi almışlar ancak senesinde Selçukllere geçmiş 1300 başlarında Germiyanoğlu 1. Yakub Bey, Denizli ve havalisini tesiri altına almıştır.
Hz. Mevlâna ahfadı Ulu Arif Çelebi, meşhur gezisini buraya da yapmış, İnanç Bey ve kardeşi Doğan Paşayla 1319'da görüşmüştür İbni Batuta ise, 14 sene sonra meşhur seyahatinde burada görülmüştür. Bu zâtlardan İnanç Beyin, 735/1335'den sonra vefat ettiği görülmektedir. Denizli Bey'leri çizelgesinde adları görüleceği üzere, Murad Bey ile oğlu İshak Bey'in adına basılmış paralarına rastlanmıştır. Yine Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın 1368 tarihini taşıyan adına basılmış parası vardır. Murad Bey adına yazılmış, Fatiha ve Ihlas surelerinin Türkçe yazılmış tefsirleri vardır.
Denizli (Ladik)Beyleri Çizelgesi
Ali Bey - İnanç Bey - Doğan Paşa - Murad Arslan - İshak
Bey
Aydınoğülları Beyliği
Eski İyonya; yâni eski yunan bölgesinde beylik kurmuş bulunan Aydınoğlu Mehmed Bey; daha önce Germiyanoğul-ları emrindeydi. Ege bölgesine gitme emri Yakub Bey tarafından verilmişti. Aydınoğlu Mehmed Bey, önce Ayasuluğ (Selçuk), Güzelhisar, Çeşmeve Sultanhisan, Kestel, Bozdoğan, Yenişehir'i aldıktan sonra hemen Alaşehir, Birgi, Arpa, Sard, Köşk, Bayramlı, Ortakçı iie Karacakoyunlu, Aydın, İnegölü, Balat, Nazilli, Kuşadası, CIrla Kelas, Ezineve de, Ak-çaşehir, Sivrihisar, Balyambolu, Bayındır, Karaburun, Nif, Et-ye, Kızılhisar beldelerini aldığında bu kadar geniş yerleşim bölgesinin riyasetini kendine yakıştırdı ve beyliğini ilân etdi.
Hemen ilâve edelimki bu beldeler Türk beyliklerinin arasında birinin yitirdiği, diğerinin elde ettiği beldeler olmuştur. Çünkü o devirde, Bizans'ın küçülüşünün hızlandığı, Moğol istilasının şarkta sıkıştırdığı Selçukiye ve beylikler, açılımını batı cihetine doğru yapmağa başladığından bu bölgede, Türklerin tabiatıyla müslümanlann at koşturduğu elle tutulur, gözle görülür hâle gelmiştir. 1310'da Mübarizüddin lakabını alan Mehmed Bey, 1307'de Sasa Beyle yaptığı savaştan galip çıkmış vede Sasa Bey bu savaşta hayatını kaybetmiş, Birgi Aydınoğlu Beylik merkezi olmuştur vede peşinden İzmir üzerine yüklenilmiş, önce İzmir'in kara kısmı ele geçirilmişti.
Daha sonra da sahil bölümü teshir olunmuştur. TTKY. la-rından neşredilen İsmail Hakkı Clzunçarşılı merhum değerli eserinde bu vak'a şöyle zikredilmekte: "1310'da Mübarri-züddin lâkabını alan Mehmed Bey, müslüman İzmir'ini ve 1326 senesinde de sahil (Kafir) İzmir'ini aldı.."
Omur Bey ve kardeşi Hızır Bey'in meydana getirdiği donanma, Adalar denizinin bütün adalarında nâmını işittirmeğe başladı. Bilhassa Sakız, Bozcaada, Mora ve Rumeli sahillerine akınlarını dehşetle karşılıyordu buraların sakinleri.. Aydınoğlu Mehmed Bey; 1334'de öldüğünde yerine oğlu Umur Bey geçti. Bizanslılar ortak imparatorluk döneminde olduklarından, otoriteleri kalmamış, kendilerine karşı koyanlara harekete geçmek için ya paralı askere ya da müslümanlann yardımına muhtaciyetleri görülüyordu. 3. Andronikos, Cenevizlilerin üzerine yürümek için Umur Bey'den yardım istemişti. 1336'da umur Bey donanmasıyla, imparatora yardımcı olmuş bu yardıma Saruhan denizgücü de katılınca Doğu Akdeniz taraflarındaki Rodos şövalyeleri olsun, Mora sahilleri olsun korkuları arttı. Karadeniz'e geçerek Kili ve yakın yerleri bu donanmanın vurması Bizans'ında işine yaradı.
(Jmur Bey; bu sıralarda Kantaguzen'i tanıdı ve onu dost edindi. Çok geçmeden Andronikos öldüğünde, Kantagüzen Dimetoka'da imparatorun çocuk olduğunu ilânla şerikliğini yâni ortak taht sahibi olduğunu her yere bildirdi, umur Bey kendisini hayli destekledi. CJmur'un donanmasının varlığı', hristiyan dünyasını pek rahatsız ettiğinden başta, Ege adalarında yaşayan lâtinler olmak üzere, Bizansdaki çocuk imparatorun annesi, Venedik, Ceneviz, Rodos şövalyeleri ve Kıbrıs krallık donanması Papa 6. Kleman'ın irşadıyla İzmir'de umur Bey'in donanmasını bastırdılar. İlk merhalede durumu savuşturan Umur, az sonra donanmasının yakılmasını engelleyemedi.
1344/aralık ayında, haçlılar Sahil İzmir'i almışlar ancak daha ileri gidememişlerdi. Kendi işleri zorlaşan Umur Bey; dostu Kantagüzen'e, Orhan Gâzi'ye yanaşmasını tavsiye etmiştir. Umur Bey; 1347'de donanmasını yenilemiş ve denize çıkmış, hristiyan âleminin işlerini yine sekteye uğratmıştı. Banlar Sahil İzmir'i terk için Umur Beyile anlaşmaya varmış-'arsa da, Papa bunu kabullenmemiştir. Başının çâresini İzmir kalesini silah zoruyla almakta bulan, umur Bey harekete geçmiş ve kaleye saldırdığında, kaşının ortasına isabet eden bir ok, kendisini şehidler zümresine iltihak ettirdi.
umur Bey'in şehadetinden sonra, Aydınoğlu Beyliği faaliyetlerini azaltmış, latinler bunlarla yaptığı antlaşmayla İskelelerinden istifade etmeye başlamışlardır. Kardeşi Hızır Bey görevi devr almıştır. Bunun vefat târihi bilinmemektedir, yerine geçen en küçük kardeş 767/1365'de İsa bulunduğuna göre vefatı bu tarihden önce olsa gerektir. Aydinoğullarının Beyliği; 829/1426'da Osmanlı devletine karşı her harekâtın, hatta Düzmece Mustafa hadisesinde bile iddiacı tarafında yer almak suretiyle, düşmanlıktan vazgeçmeyen Cüneyt Bey, 2. Murad'ın kumandanlarından Hamza Bey'in elinden ölümü tadarken, beylikde sona ermiş oluyordu.
.. -
Aydınoğülları Çizelgesi
Aydın Bey - Mübarizüddin Mehmed Bey - Bahaüddin Süleyman - Fahreddin Hızır ibrahim Bahadır - Clmur Bey - Şah îsa Bey - Musa Bey - 2. Umur Bey Kara Hasan Bayezid - Cü-neyd Bey - Mustafa Bey - Kurd Hasan
Saruhan Oğulları Beyliği
Selçukîler tarafından Bizans yakınlarında Gediz Nehri vadisi Lidya'da (Hermon) kurulmuş olan Beyliğin adıdır, Saru-han Bey tarafından kurulmuştur. Beyliğin kurucusu olan Sa-ruhan Bey Selçuklu devleti padişah Alaüddin Keykubad'm hizmetini kabul ettiği Saruhan Bey'in torunlarından olması kuvvetle muhtemeldir.
Alaşehir civarındaki Horzom adlı köy ki, esası Harezm'dir adı, yukarıdaki ihtimali arttırmaktadır. Germiyanoğulları kurucularının da Harezm Türkmenlerinden olmaları gözden ırak tutulmalıdır.
Bu faraziye; Saruhan Bey'inde Aydınoğullan gibi Geımi-yanoğullan ile münasebetleri varlığı tabiidir. Bütün Türk Beylikleri, doğudan batıya geçişlerinin rastladığı 1275'lerden sonra genişlemeyi aynı istikamette sürdürmüşler ve hristiyan topraklarına mâlik olmaya başlamışlardır.
Tabii ki hiç biri, bu hususda Osmanlı devletince ileri gide-memişse de, bölgenin islâmla tanışmasına ve Türklerin merdane davranışlarına vesile olmuşlardır. İşte bu fetihlerden biri Saruhan Bey tarafından, 1313'de Sipi! Manisa'sı denilen şimdiki Manisa'mızı elde etmiş olmasını gösterebiliriz. Peşinden; Güzelhisar (Menemen), Akhisar, Tarhanyat, Marmara. Gördek, Gördes, Kayacık, Atala, Demirci, Nif, İlıca, Turgutlu. Karacalar ve Foça, Saruhan Beyliğinin hududları içine girmiştir.
Sultan Orhan Gâzi'nin küçük oğlu şehzade Halil'i kaçıran Ceneviz korsanları, ki biz bu hususda geniş bir yazıyı Sultan Orhan Gazi bölümünün sonuna okuma parçası olarak koyduk. İşte bu şehzadeyi kurtarmaya uğraşan Bizans imparatoru, Foçalılara karşı Saruhan Beyden yardım istemiştir. Pale-oloğ donanmasıyla Foça'ya gitmiştir. Foça'liiarın müttefiki olan Saruhan Bey'in oğlu İlyas bey'i yaptığı vaad ve verdiği hediyelerle kendine yakınlaştırmışti. Kendisine bu kadar yakın davranan imparatorun yakalanmasında isteyipde alacağı fidyeyi düşünen İlyas Bey, düşündüğü tuzağa, dilini tutamayıp sırrını söylemesinin cezasını kendi oyuna gelerek imparatorun gemisinde o esir olmuş, fidye almayı kurarken, hanımının getirdiği fidye ile kurtulmaya işi kalmıştır.. İlyas Bey, sonunda serbest kalmakla beraber 766/1364'de ölmüş ve yerine, oğullarından Muzaferüddin İshak Bey geçmiştir. Bu İshak Bey hakkında fazla bilgi olmayıp 790/1388'de öldüğü biliniyor. Yerine oğlu Orhan geçmiş diğer oğlu Hızırşah sırasını beklemeyi tercih etmiştir. Kosova savaşı sonrasında Yıldırım Bayezid, beyliklere bir görünmek icâb ettiğine karar vermiş şöyle bir dolaşmıştır. Germiyan, Aydın ve Saruhan beylikleri üzerine yürüdüğünde Orhan Bey kaçmıştır. Karesi ve Saruhan Beylikleri, Yıldırım'ın oğlu Ertuğrul'a verilmiştir. Ancak; Ankara savaşı sonrasında bütün eski beylere verilen makam ve toprakları gibi Orhan Bey'ede iadeyi yapmışlardır. Daha sonra sıra beklemeden vaz geçen Hızırşah, Orhan Beyle girdiği mücadelede ağabeyini kaçırtmış vede onun Osmanlıya ilticasına sebeb olduğu rivayet olunur.
Hızırşah, fetretin hengâmesinde, İsa Çelebi taraftan olmuş vede Aydınoğlu Cüneyd Beyle aynı gayede olmuşlardır. Fetreti sona erdirmeye muvaffak olan Çelebi Mehmed, hem Cüneyd'i hem de Hızırşah'ı yaptığı tek hamlede öldürtmüş 813/1410'da Saruhanli Beyliği inkıraza uğramış oluyordu.
Sarühanoğülları Çizelgesi
Alpagi - Ali Paşa Saruhan Bey - Çuga Bey - İdris Devlet-han Timurhan Fahreddin İlyas Orhan Süleyman - Muzaferüddin ishak Atmazhan - Hızırşah Orhan
Karası Beyliği
1300'den sonra Mizya denen Balıkesir Çanakkale taraflarında kurulmuş olan beyliğin adı, kurucusunun adına izafeten Karesi Beyliği denmiştir. Bu ailenin reisi 1001 târihinden sonra Orta Anadoluda devlet kurmuş olan Melik Danişmend Gâzi'dir. Danişmend ülkesi, Selçukîye devletine ilhak edilince bu aile, Selçukî'lerîn hizmetine girmiştir. Selçukiye'nin Moğol belâsı yüzünden inhilâli üzerine Danişmend ailesinin olup, batı Anadoluda uç beyliği yapan Kalem Bey ve Karesi diğer uç beyleri gibi Bizans'ı sıkıştırmışlar, müslümanhğın daha çok tanınmasına hizmete koyulmuşlardır. Bu aradada Moğol belâsından uzak olma şansını bulmuşlardır. Cami üd Düvelde Karesi beyliğine aid olarak Balıkesir, Aydıncık, Bergama, Edremit, Kemer, Burhaniye, Pınarhisar, İvrindi, Ayaz-mend, Bigadiç, Mendehorya, Sındırgı, Gördes, Demirci, Ayvacık, Başkelenbe, Susurluk beldelerini saymaktadır. Karesi Bey; Moğollardan kaçan ahaliyi ve Dobruca'dan gelen, S cin Saltık Türkmenlerini kendi arazisinde iskân etmek suretiyle mıntıkada Türk nüfusunda hayli artış sağladı. Ne Kalem Bey'in ne de Karesi Bey'in vefat ettikleri belli değildir. Bazı kayıtlar Karesi Bey'in 1328den önce öldüğü anlaşılıyor.
Karesi Bey'in vefatı sonrasındaki başa geçen Bey, Demir-han geçmiştir. Kardeşi Yahşi, Bergama Bey'i olmuş, en küçük olanda Orhan Gâzi'ye sığınmıştır. Sultan 1. Muradın cülusu peşinden, Karesi Beyliğinin sahil bölümü Osmanlının eline 763/1361'de geçmiştir.»
Karesioğülları Çizelgesi
Melik Danişmend Gazi - Arada bir kaç İsim yoktur - Yağdı Bey - Kalem Bey - Karesi Bey - Yahşi han Dursun Bey - Demir Han - Beylerbeyi Süleyman Bey
Candaroğülları Beyliği
1301'den sonra eski adı Paflagonya, şimdiki adı Kastamonu olan ve Sinop'da kurulmuş bulunan beyliğin adı, Şem-seddin Yaman Candar'dan geldiğinden, Candaroğulları denmiştir. Şemseddin Bey Selçuklu kumandanlarından idi.
Selçuk hükümdarı Mesud, Moğolların yardımıyla kardeşinin üzerine gitmiş ancak savaş sonunda kardeşinin adamlarına esir olmuşsa da, Şemseddin Yaman Candar adlı komutanın emrindeki Selçuklu birliği Sultan Mesud'u kurtarmayı başarmışlardı. Bu hizmete karşılık adı geçen komutana, Mu-zafferüddin Yavlak'm elinden alınan Eflani ve civarı verilmiş, Kastamonu'yuda Yavlak Aslan'ın oğlu Mahmud bey'e yardımlarının mükâfatı olarak vermişlerdi.
Şemseddin Candar'm ölüm târihi tam bilinmemekle beraber, ondördüncü asrın başlarında olduğu tahmin edilmektedir. Çünkü; Babasının yerine Eflani Bey'i olan Süleyman Paşayı, 708/1308'de ani bir baskın ile Kastamonu Beyliğini basmış, sarayında yakaladığı Mahmud Bey'i katletmiştir. Bu bakımdan enaz 1308'den önce vefat ettiği düşünülebilir Yaman Candar'ın. Böylece Kastamonuya da sahip olan Candar'm oğlu aynı zamanda kurnaz biri olduğundan, hem İlhanlı hâkimiyetini tanımış hem de İlhan Ebu Said hân adına para kestirirken, Sinopda Bey'liğini sürdüren Pervâneoğulia-rından Gazi Çelebi'yi hâkimiyeti altına almış ve Çelebinin vefatı üzerine Sinop'uda kendi topraklarına katmış ve idaresini büyük oğlu Giyasüddin İbrahim'e vermiştir.
Safranbolu'yuda ele geçirip orayıda ortanca oğlu Ali Bey'in idaresine vermiştir. İbni Batuta; 1333'deki Anadolu gezisi esnasında Kastamonuya uğradığında, yetmiş yaşlarındaki Süleyman Paşa ile görüşmüştür. Süleyman Paşa, İlhan Ebu Said'in ölümü üzerine istiklâlini ilân etmiş ve kendi adına para bastırmıştır.
Paşanın oğlu ibrahim Sinop Beyi olarak, isyan etmiş ve Kastamonuyu işgale muvaffak olmuştur. Süleyman Paşanın Ölümü hakkında bilgi sahibi olunmadığı gibi, oğlu İbrahim Bey hakkında da malumat pek kıttır.
Candaroğülları Bölünüyor
Babasına isyan eden İbrahim'in bu davranışı herhalde iç-teniçe bir yara olmuşki, bölünmekten nasibini almışlardır. Bunların oğullarından olan Kötürüm Bayezid adlı bey, hem Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin hem de, Sultan Murad ile didişmekten kendini menedememiştir. Kendi yerine oâiu İskender Beyi hazırlarken diğer oğlu, Süleyman Bey kardeşi İskender'i katlettikten sonrada soluğu 1. Murad'ın yanına sığınmakta buldu. Burda da rahat durmamış padişahı, babasının üzerine sevk etmeğe çalışmıştır. Bir miktar Osmanlı askeriyle Kastamonuya gelen Süleyman Bey, babasının Sinopa kaçmasını mecbur kılmıştır. Kastamonu Bey'i olan İskender Bey, babasının da Sinopda beyliği devam ettirmesi hasebiyle bölünme işi tamamlanmıştır. Kastamonu baba-oğul arasında bir defa daha el değiştirmiştir. Bu arada 2. Süleyman Bey; 1. Murad'ın kardeşi Süleyman Paşanın kızı ile evlenmiştir.
Kötürüm Bayezid 787/1385'de vefat etmiş ve Sinop'daki türbesine defnolundu. Bu akrabalık, Osmanlı'nın gerek Ko-sova savaşında gerekse, Yıldırım'ın Anadolu beylikleri üzerine seferinde bu beyliğin yardımını yanında bulduğu görülür. 139 Vde Yıldırım, Süleyman Paşa'nın savaşda ölmesi üzerine Candar Beyliğinin Kastamonu ayağını Osmanlıya ilhak etmiştir. Sinop'un o sıradaki hükümdarı İzzeddin İsfendiyar Bey, annesi tarafından Osmanlı sülâlesine mensubdur ve Kötürüm Bayezid, Orhan Gâzi'nin oğlu Süleyman Paşanın kızlarından Sultan Hatun ile evlenmiş ve İsfendiyar Bey bu izdi-vacdan dünyaya gelmiştir. Bu bakımdan Sinop tarafına hücumdan istinkâf eden Yıldırım, Kıvrım Yolunu hudud saymıştır.
Ankara savaşı sonrasında Timur'a hürmet sunanlar arasında da yer alan İsfendiyar Bey, bunun mükâfatını Kasta-monuda dahil olmak üzere, bütün Candar topraklarının sahibi olmak sureti ile görmüştür. Devri fetret'de İsfendiyaroğul-lan İsa ve Musa Çelebilere yakınlık duymuş ve desteklemişlerdir. Ayrıca Karamanoğluna da hayli yakın durmuştur.
Artık İsfendiyaroğullanyla, Osmanlı arasında daima zıddiyet olmuştur. Fâtih Sultan Mehmed'in 865/1461'de Sinop ve Kastamonu'yu zapt ederek bu beyliğin kol ve kanadını buda-mıştır. Ellerinden beylikler alınmış fakat İsmail Bey'e Yenişehir, İnegöl tarafları verilmişse de, bu zâtın Rumeli tarafında bir bölgeye tâlib olması yerine getirilmişti Filibe hükümranlığı verildi. Burada pek güzel hizmetler ve vakfiyeler meydana getirdi. Bunun oğlu Hasan'a da, Bolu sancağı ihsan olunduydu. Kardeşinin yerine Candar Beyi oian Kızıl Ahmed Bey, Trabzon seferinden avdeti esnasında elinden Candar Beyliği alınmış ve Mora sancağı kendisine tevcih olunmuştur. Böylece Candaroğulları, dolaysıyla İsfendiyaroğulları târih sayfalarında bir ad olarak yerlerini almışlar ve saltanatları sükût etmiştir.
Candaroğulları Çizelgesi
Melik Arslan ı Şemseddin Yaman Candar - Şucaüddin Süleyman Paşa Emîr Yakub - Ali Bey Çoban Bey Gıyasüddin İbrahim Emîr Adil Bey - Celâlüddin Bayezid - İzzeddin İsfendiyar Bey 2. Süleyman Paşa - Kasım Bey Tacüddin İbrahim Bey - Kemaleddin İsmail Bey Hatice Sultan Kızıl Ahmed Bey - Hasan Bey Şehzade Ahmed Mehmed Mirza Paşa Muhterem okurlarım; yukarıya özetlemek suretiyle kendilerinden bahsettiğimiz Anadolu Beylikleri, bu gün milletimizin varlığının ve bütünlüğünün özünü teşkil ederler. Bu bakımdan beyliklerin rekabeti her nekadar insanın yaradılışında var olan "ben, değilde neden o" sorusunu sorduran mantık, ahaliden ziyade, beyliği kuranların ve ona yakın olan üst derecedeki ulemâ, ümera vüzera, yâni bu günkü dille söylersek, âlimler, kumandanlar vede bakanların kendilerine aittir. Tâbiler, tâbi olduklarının yönetiminde yaşarlar. Bu yaşama savaşlarda veya sulh zamanlarında acı ve tatlı olarak geçer, ancak böyle millet olunur. Her bir beylik, bu hususda elinden geleni yapmış, Anadolu Selçuklu İslâm devletinin üzerine bir çekirge sürüsü gibi musallat olan Moğol orduları, daha önceleri, Cengiz'in yok ediciler topluluğu, Buhara ve diğer islâm topraklarını ve müslümanları hunharca öldürüp, işkencelere gark etmişse ve koskoca bir medeniyetin bel kemiği olan ilim adamlarını ve onların değerli çalışmalarının sergilendiği alan olan kütüphaneleri yakıp, yıkan nice kitapları, tek nüsha yazılmış ve yazarının artık dünyadan elinin eteğinin çekilmiş olmasından, belki bulunmuş bir tiryakı (ilacı) haber veren formülü yok eden fahiş zihniyet gibi, daha ziyade işi, islâm düşmanı Bizansı kontrol etmek ve onun izmihlalini beklemek ve müjdei peygamberiyi hakikat kılma gözcüsü olma şerefini yaşamak isteyen Selçuklu ecdadımızı yol kesen haydut gibi haraca verip, yurdunu âteşe salan hâin Moğolun tasallutundan kurtulmak için bir araya gelmektense, biribirile-riyle mücadele etmeyi tercihleri yukarıdaki sorunun zebunu olmuş, üstteki beylik yönetim kadrosunun hatasıdır.
Çünkü; o soru bunların basiretini, ferasetini iğdiş etmiş oluyordu. Dikkat buyrulursa; Hz. Mevlâna (Mollâi Rûm)'un torunu Glu Arif Çelebi'nin, her beylikden bahsedişimizde o beyliği ziyaret ettiğini ve konuşmaların münderecatı hakkında, bir bilgiye hususen temas edildiğini göremiyoruz. İşte bu seyahati ben toparlanışı göz önüne aldığımda, milletimizin islâm büyüklerine, velî ve dervişlerin nasihatlarına olan itaatini, göz önüne aldığımızda bir organizasyonun tezahürü olarak düşünüyor ve Osmanlı Beyi, Sultan Osman Gâzi'nin, Şeyh Edebali'nin evindeki gördüğü rahmanî rüyanın, bu yüce velî'nin tebliğ turuyla birlikte mütalaa olunduğunda, tasavvuf dünyasının, ötelerin ötesinin inancından bir nebze olan divân-i mâneviyyeden irâde buyrulan tebşir-i manevîyi Arif Çelebinin bir hizmetkâr-ı din olarak yaptığını ileri sürdüğümde, karşı çıkacak hususlar ne kadar önemlidirki?
Bütün bunların karşısında, takdir-i tecelli devlet-i islâmiyenin temsilcisi olarak Osman Gazi evlâdları, Kayı Boyu mensuplarına teveccüh etmişse, kul'a düşen, bu vazifeliye omuz vermektir ki, böyle olmayı da Kosova sahrasında asakır-i müslimin ve beylikler hamdolsun gerçekleştirmişlerdir.
1319'da ekilen beraberlik tohumlan, kâfirlerin karşısında hayat-memat meselesini teşkil eden Kosova savaşı, seksen sene sonra zaferle gerçekleşirken, tohumların, inanç ormanına döndüğünü gösteren bir İspat vesikası olarak kabul edilmelidir. Her beylik, bu kutsal görevi taşıma hissiyle yapacağını yapmış, temsiliyyet yukarıda dediğimiz gibi, âl-î Osmâna nasib olmuştur.
Balkan Devletleri
Osmanlı'lar Rumeli kıtasına geçtiklerinde Bulgar Çarlığının başında İvan Aleksandr Asen bulunmaktaydı. Edirne ve Filibe civarının fethi, sadece Bizans'ı değil, Bulgar Çarınında ödünü koparmıştı. Osmanlının Rumeli topraklarının balkanların kapısını teşkil eden bölgede, Kırkkilise (Kırklareli), Midye, Pınarhisar'ı ve Vize'yi ele geçirmiş olmasından çılgına dönen İvan hemence saldırıya geçmiş buraları istirdad etmişti, yâni geri almıştı. Görülen oydu ki, Bulgar Çarı İvan Osmanlı ile uğraşacak gözüküyordu. Ne var ki Mevlâmız 1365 târihinde ölüm habercisini Çara göndermiş, ona düşende emre uyup, ölmekten başka çâresi kalmadığını idrâk etmek olmuştu. Bu ölümün neticesinde Bulgar devleti İvan'ın oğlu Şişman'ın ve yine İvan'ın oğlu Stratişimir'in ayrı ayrı hükümdarlığı altında ikiye bölünmüştü. Şişman'ın anası yahudi olup, Stratişimir'in annesi ise Romen Prensi Basaraba'nın kızı idi. Uzunçarşılı değerli târihinde, bu iki kardeşin birbirinin amansız hasımı olduğunu belirtir. Şişman'ın elinde Tırnova ki devlet başşehri idi. Silistre, Niğbolu, Yanbolu, Sofya ile babasının Osmanlıdan geri aldığı topraklara sahip olduğundan Çar unvanını da almış bulunuyordu. Stratişimir'in Vidin'i başşehir yaptığı görüldü. Batı Bulgaristanın bir bölümü de bunun elindeydi.
Ivan'la kan bağı olmayan^Bulgar Despotlarından Dobro-tiç'de, Varna'dan başlayan Dobrice'ye uzanan topraklanyla 3. bir Bulgaristan ortaya koymuş oluyordu. Bütün bu vakaları 14. asır bitmeden diğer bir deyimle, 1395'lerde Yıldırım'ın büyük oğlu Süleyman Çelebi Bulgaristan'ı çiğneyip geçmiş ve Osmanlı istilâsını tamamlamıştı. Osmanlı-Sırp krallığı arasındaki inkişaf eden hadiselere biratfu nazar edersek.
1300 yılına azca bir zaman kala Sırplar, Bizans ve Bulgaristan aleyhine büyümüştü ve Sırp kralı; Milotene kızını vermek suretiyle 2. Andronik, Sırp büyümesinin feci akibetinden koruma yoluna gitdi. Târihler bu sırada 1298'i işaret etmekteydi. Sırpların yukarıda adı geçen devletlere saldığı hava yaklaşık elli yıl kadar sürdü. Hatta Sırpların kralı Duşan, Miloten'in torunu olup, işi hayli büyütmüş, İstanbul'u muhasaraya teşebbüs etmiş, Venedik cumhuriyetine şeriklik teklif etmiş ve buna yanaşmayan Venedik, yine de ne olur ne olmaz demek suretiyle Sırplara bir kaç tane gemi hediye etmekten kendini geri komamıştı.
Bunun üzerine Duşan Orhan Gâzi'ye müracaat etmiş İstanbul üzerine yürümeyi teklif etmeğe hazırlanırken, kızını da Orhan Bey'in oğlunu teklifi iletecek elçiler gönderdi. Tasarıyı casusları vasıtasıyla öğrenen Dimetoka'da Bizans eşgüdüm krallığını ilân eden Kantagüzen, Duşan'ın elçilerini pusuya düşürüp, öldürmüş ve böylece Orhan Bey-Duşan korporas-yonunu önlediği gibi Orhan Gaziye kendi yakınlaşmasını temin etmiştir.
Daha sonra Duşan'ı tek başına Bizans'a tecavüze hazırlanır görüyoruz fakat 20/aralık/1355'de onun da ömür defterinin kapandığı görülüyor. Sırp krallığı bu ölümden sonra Ban tâbir edilen kişilerin istiklâliyet merakına düşmeleri yüzünden parçalanmaya kadar gitti. Balkanların inatçı, savaşçı kavimlerinden biri olan Arnavutların, Orta Asya'dan çıkıp, Kafkasya ve Karadeniz kıyılarında hayli asır kaldıktan sonra balkanlara inmesi feodal yapıya uygun alışkanlığıyla, (Jzunçar-şılı merhumun deyimiyle Bizans ile Avrupa arasında bir köprübaşı olmuştur. 1275'lerde Avlonya sahillerinde Napoli krallığına geçmiş ve bu krallığı eline geçirmeye muvaffak olan Sicilya kralı Şarl Danju kendine Arnavutluk kralı dedirtmeye başlamıştır.
Ancak; Arnavutluk bilhassa İtalya cihetinden hayli tedirgin edilmiş, Bizanslılarda bunları idaresi altına almaya hayli çaba harcamışlardır. 1383 senesinde Arnavutluk Osmanlıların ilgi alanına dahil ofduğundaki, döneme kadar nice savaşlarla sıkıntılı yıllar geçirmiş, onun bunun saldırı alanı olmuştur.
Çandarlı Halil Hayreddin Paşa 1385'de Ohri'yi ele geçirdikten sonra Osmanlıya meyyaliyet artmış, ancak fetih, Sultan Fâtih'in dönemini beklemeye kadar uzamıştır. Buğdan (Moldavya) ile Eflâk (ülahya) bölgesiyle Osmanlıların teması önce Ulahlar ile daha sonra Moldavya ile olmuştur. Bosna krallığı ve Hersek Dukalığının Osmanlı devleti ile münasebeti Târihi gelişme içinde, bu gibi devletçikler ve prenslikler ile münasebetleri padişahların hayatlarının ve vekayiin devamında takip etmeniz kabil olacaktır muhterem okurlarım.
Ertügrül Gazı
1281 Yılında Gazi Ertuğrul Bey, 90 yaşını geçmiş olduğu halde Söğüt'te vefat etti.
O sırada Ertuğrul Bey'in elindeki yerler; Ankara Karaca-dağı ile Keşiş Dağı'na kadar uzanan Söğüt tarafları ve Sulta-nönü gibi verimli ovalardan ve Domaniç dağı gibi güzel yaylalardan ibaretti.
Ertuğrul Bey, Kayıhanh kabilesinin küçük bir kısmı ile Söğüt kasabasına yerleşmişti. Fakat 50.000 oba ile Horasan'dan Anadolu'ya hicret etmiş bulunan Süleyman Şah'ın oğlu olduğu için, Türkmenler arasında hatırı sayılan, sözü tutulan muhterem bir müslümandı. Kendisine bağlı aşiret reis-İerİ de Akçakoca, Konur Alp, Turgut Alp, üygut Alp, Hasan Alp, Saltık Alp, Samsa Çavuş, Abdurrahman Gazi, Akbaş Mahmud, Karamürsel Karaoğlan ve kara Tekin gibi emsali az bulunur kahramanlardı. Samsa Çavuş, Söğüt'te kalmayıp Sakarya Nehri vadisinde konup göçüyordu. Neticede hepsi Osman Gazi'nin beyleri oldular.
Ertuğrul Bey'in; Gündüz Bey, Sarı Yatı ve Osman Bey adında üç oğlu vardı. Bunların içinde Osman Bey yaşça küçükse de kuvveti, kahramanlığı doğru buluş ve düşüncesi bakımından kardeşlerinin büyüğü sayılıyordu. Bunu farkeden Ertuğrul Bey, ömrünün son 7-8 senesinde kendisine vekil olarak, başka bir deyimle başbuğ*olarak Osman Bey'i vazi-felendirmişti. Ertuğrul Bey, bağlı bulunduğu Selçuk Sulta-nı'nın payitahtı olan Konya'ya vekil olarak daima Osman Bey'i gönderir ve O'nun tanınıp devlet işlerinde tecrübe kazanmasını isterdi. Konya'daki devlet büyükleri de kendisini sever ve sevgilerinin izharı olarak «Osmancık» derlerdi. Osman Bey, Şeriat-ı Muhammediyye'nin ihlash bir bağlısı, ulema ve meşayiha çok itibar eden bir zat idi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder