AÇ GÖZLÜLÜK
Otuz Beşinci Ayet
اِنَّ اللّهَ يُدْخِلُ الَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَالَّذينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَاْكُلُونَ كَمَا تَاْكُلُ الْاَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ
“Muhakkak ki Allah, inanıp iyi işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar ve inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.”[364]
اِنَّ Muhakkak ki اللّهَ Allah يُدْخِلُ koyar الَّذينَ امَنُوا inanıp وَعَمِلُوا işler yapanları الصَّالِحَاتِ iyi جَنَّاتٍ cennetlere تَجْرى akan مِنْ تَحْتِهَا altlarından الْاَنْهَارُ ırmaklar وَ ve الَّذينَ edenler ise كَفَرُوا inkâr يَتَمَتَّعُونَ faydalanırlar وَيَاْكُلُونَ yerler كَمَا gibi تَاْكُلُ yediği الْاَنْعَامُ hayvanların وَالنَّارُ ateştir مَثْوًى yeri لَهُمْ Onların
Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Medinede nazil olan bu (Muhammed) sürenin yalnız 13. ayeti hicret esnasında nazil olmuştur. Ayette Uhud savaşında yara alan Hz.Peygamber (a.s) ve Ashabını teselli etmek için inzal olmuştur.[365]
İman edip iyi amel işleyenler zaman zaman en hoş nimetlerden yararlanırlar. Ama burada yapılan karşılaştırma müminlerin gerçek ve muazzam payları ile ki -o cennettir- kafirlerin toplam payları arasında yapılmaktadır. Zaten onların bundan başka da pay ve nasipleri yoktur.
Müminler paylarını altlarından ırmaklar akan cennetlerde yüce Allah'ın elinden alırlar. Onları cennete koyan yüce Allah'tır. O halde onların payları çok yüce, şerefli ve yüksek bir paydır. Onlar bu payı yüce Allah'ın huzurunda O'nun yüce katında imanlarına ve iyi amellerine bir karşılık olarak, yücelik ve şerefte salih amelden kaynaklanan yüceliğe uygun olarak elde ederler.
İnkar edenlerin payı ise "hayvanların yediği gibi" yiyip eğlenmektir... Bu kendilerinden insanlık karekterini ve nişanlarını silip süpüren rezil edici bir ifadedir. Çünkü bu ifadenin onlar için verdiği çağrışım açgözlü ve oburca yiyen hayvan çağrışımıdır. Hiçbir tat almaksızın iyi ya da çirkin olup olmadığına bakmaksızın bulduğunu yiyen duygusuz hayvan yemesi çağrışımıdır. Bu öyle bir yeme ki ortada onu frenleyen ne irade vardır, ne tercih sözkonusudur ne üzerine bekçi olacâk gözcü vardır ve ne de onu engelleyecek bir vicdan!
Hayvanlık yemede ve eğlencede ortaya çıkar. İsterse servet ve nimet dolu köşklerde yetişen birçoklarında olduğu gibi, ortada nice bir yemek zevki ve eğlenceler arası seçiminde eğitilmiş bir his ve duygu olsun farketmez. İnsanın amaç edinip peşinden koşacağı nimetten yararlanma biçimi bu değildir. Amaç nefsine ve iradesine hakim olan ve hayat için özel değerleri olan insanın duyarlılığıdır. Böyle bir insan şehvetin baskısına boyun eğmeyen, lezzetin gevşemediği bir iradenin ürünü olarak, Allah katındaki hoş olan şeyleri tercih eder. Hayatın tamamı yemek sofrası ve eğlence fırsatı olarak değerlendirilemez. Böyle görülüp de bundan sonra hedefsiz yaşayarak Allah tarafından izin verilenlerle yasak edilenler konusunda aldırış etmeksizin, hayat sürülemez.
İnsanın hayat hakkında ve hayatın sağlam temellerine dayalı özel bir düşünce sistemi, hedefi ve iradesi vardır. Ki bu sağlam temeller hayatın yaratıcısı olan yüce Allah'tan alınmıştır. Eğer insan bütün bunları yitirirse insan türünün belirleyici özelliklerinden en önemlilerini ve yüce Allah'ın insanı üstün tutmasına neden olan özelliklerin en önemlilerini yitirmiş demektir.
İman edenlerle inkara sapanlar arasında yapılan karşılaştırmalar zinciri burada Resulullah'ı yurdundan çıkaran, Mekke halkına bir uyarı ve kendilerinden daha güçlü iken yok edilen eski şehirlerin halkları ile kendileri arasında bir karşılaştırma sergilemektedir.[366]
İman edenlerin her ne kadar dünyası inişli çıkışlı ise de gelecekte ahiretleri vardır.
Oysa inanmayanların sadece dünyaları ve içi pislikle dolu mideleri vardır. Ne gelecekleri ne saadetleri vardır.
Ayeti kerime müminleri cennetle müjdelerken, hadisi şerif ise imansızlığın ne kadar basit olduğunu serdetmektedir.
Yüce Allah cümlemize kamil iman, bedenlerimize salih amel ihsan etsin.
Otuz Beşinci Hadis
قَالَ رَسُولُ للّهِ:إنَّ الْمُؤْمِنَ لَيَشْرَبُ فى مِعىً وَاحِدٍ وَالْكَافِرُ يَشْرَبُ فِى سَبْعَةِ أمْعَاءٍ.
Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Kuşkusuz mü'min bir mideye içer, kâfir ise yedi mideye içer." [367]
قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allahإنَّ Kuşkusuz الْمُؤْمِنَ mü'min لَيَشْرَبُ içer فى مِعىً mideye وَاحِدٍ bir وَالْكَافِرُ kâfir ise يَشْرَبُ içer فِى سَبْعَةِ mideye أمْعَاءٍ yedi
Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: İbnu Ebî Şeybe, Ebu Ya'la, Bezzâr ve Taberânî'den naklen Cahcâh el-Gıfârî'nin hikayesini İbnu Hacer, kendi ağzından naklettiğine göre, "bu zat yakınlarından bir grupla birlikte müslüman olmak niyetiyle huzur-u risaletpenâhîye gelirler ve Resûlullah'la birlikte akşam namazında hazır olurlar. Resûlullah (a.s) selam verince: "Herkes yanında oturanın elinden tutsun (yemeğe götürsün)" ferman buyurdu. Ben yalnız kalmıştım. Ben ise iri ve uzun boylu bir kimseydim. Kimse beni gelip almamıştı. Beni de Resûlullah kendi evine götürdü. Benim için bir keçi sağdı. Hepsini içtim. Benim için bir keçi daha sağdı, onu da içtim. Böylece tam yedi keçi sağdı, hepsini içtim (daha da doymamıştım). Sonra bana bir tencere yemek geldi, onu da bitirdim. (Resûlullah'ın hizmetçisi) Ümmü Eymen (dayanamayıp): "Resûlullah'ı aç bırakanı Allah aç bıraksın!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Sus, Ümmü Eymen! O rızkını yedi, bizim rızkımız Allah'a aittir!" buyurdular. İkinci gece olup akşamı kılınca Aleyhissalâtu vesselâm önceki akşam yaptığını yaptı: Benim için bir keçi sağdı. Bu sefer içtim ve doydum.
Ümmü Eymen (r.a) şaşırmıştı: "Bu (dünkü) misafirimiz değil mi?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Bu gün, o mü'mindir, bir tek mideye yedi. Dün ise yedi mideye yemişti. Kâfir, yedi mideye yer, mü'min ise tek bir mideye yer" buyurdular."İbnu Hacer'in Cahcâh tarikinden kaydettiği bu rivayetten daha kuvvetli olduğunu belirttiği Ebu Gazvân rivayeti de şöyle: "Abdullah İbnu Amr anlatıyor: "Resûlullah (a.s)'a yedi kişi gelmişti. Ashabtan her biri bir adam götürdü. Resûlullah da bir adam götürdü. Ona ismini sordu. Adam: "Ebu Gazvân!" dedi. Resûlullah onun için tam yedi keçi sağdı. O hepsini içti. Resûlullah (a.s): "Müslüman olmaz mısın ey Ebu Gazvân?" buyurdular. Adam: "Evet!" dedi ve müslüman oldu. Resûlullah (a.s) adamın göğsünü meshetti. Sabah olunca ona tek bir koyun sağıldı. Sütünü bitiremedi bile. Resûlullah sordu: "Ey Ebu Gazvân neyin var? Niye tamamlamadın?" "Seni peygamber olarak gönderen Zât'a yemin olsun doydum!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: "Senin dün yedi miden vardı. Bu gün ise tek miden var!" buyurdular.[368]
Bu, müslüman ve onun dünyadaki zühdü ile kâfir ve onun dünyaya olan hırsını göstermek için verilmiş bir temsildir. Mü'min dünyevî şeylere kıymet vermemesi sebebiyle tek bir mideye yer, kâfir ise dünyevî şeylere rağbetinin şiddeti ve dünyalığı çok yığması sebebiyle yedi mideye yer. Burada ne gerçek mideler, ne de yeme hususu murad edilmektedir. Asıl kastedilen şey, dünyalığın iktisabında azlık ve çokluktur.
Hadisi, dünyaya gösterilen rağbete hamledenler, nasıl ki derler, falan kimse dünyayı hopur hopur yiyor denince onun dünyaya fazlaca rağbet ve hırs gösterdiği ifade edilirse, mü'min tek bir mideye yer denmekle de dünyaya karşı hırsı yok, ondan yetecek kadar, az bir şeyin peşindedir denmek istenmiştir. Keza, "Kafir yedi mideye yer" sözüyle de dünyaya rağbet ediyor, çok şeylerin peşine hırsla düşüyor denmek istenmiştir.
Hadisten murad mü'mini az yemeye teşviktir. Çünkü bilirse ki, çok yemek kafire has bir sıfattır, mü'min az yemeyi esas alır. Zira, mü'minin nefsi, kâfire mahsus sıfatla muttasıf olmaktan nefret eder. Çok yemenin kâfire has bir sıfat olduğu hususuna Cenâb-ı Hakk'ın şu sözü delâlet eder: "Durakları ateş olduğu halde, kâfirler zevklenirler ve hayvanlar gibi yerler."[369]
Son olarak yemek âdâbı konusunda dikkat edilmesi gereken diğer hususlar, maddeler halinde şöylece sıralanabilir:
a- Lokmayı, ağıza göre almalı ve iyice çiğnedikten sonra yutmalı;
b- Lokmayı, yutmadıkça ikinci lokmaya el uzatmamalı;
c-Ekmeği dişlerle koparmamalı;
d- Ağızda ekmek varken kimse ile konuşmamalı;
e- Yemeğin soğutulması için içine üflememeli;
f- Başkalarını tiksindirecek, iğrendirecek davranışlarda bulunmamalı;
g- Başkalarının lokmasına ve yemesine bakmamalı;
h- Lokmayı ağıza koyarken, başı tabağa doğru uzatmamalı;
ı-Yemekte israf etmemeli, lokmayı ve verilen yemeği bitirmeye çalışmalı;
i- Ağızdan bir şey çıkarmak gerekirse, yüzü sofradan çevirmeli ve o şeyi sol el ile almalı;
j- Koparılan lokmayı yemeklerin içine batırırken dikkat etmeli, parmakların yemeğe girmemesini sağlamalı;
k- Toplu yemek yenirken, herkesin yeyip bitirmesini beklemeli, daha önce sofradan el çekilmemeli ve kaldırılmamalı;
l- Yemeğe önce yaşça veya mevki yönüyle büyük olan kişinin başlamasını beklemeli;
m- Sokaklarda ve ayakta ekmek yememeğe dikkat edilmeli;
n-Ekmek kırıntılarının nimet olduğunu unutmamalı ve onlara gereken özen gösterilmeli;
o- Yemek yeme işi bitince Allah'ın verdiği bunca nimetlere karşı bir şükür ifadesi olarak dua etmeli ve kısaca "Elhamdülillah" demeli ;
ö- Yemekten sonra eller iyice yıkanmalı, dişler fırça veya misvak ile temizlenmelidir.
KAYNAKLAR
[364] Muhammed ,47/12
[365] Ayni, a,g,e.4/172.
[366] S.Kutup, a,g,e. 13/384.
[367] Buhârî, Et'ime 12; Müslim, Eşribe 186; Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyy 10; Tirmizî, Et'ime 20.
[368] Taberani, Mu'cem-ul Kebir,7/230; Ebu Nuaym, 6/347; İbni Hamza, a,g,e. S,508.
[369] Muhammed, 47/12.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder