Rufai Tarikatı ,Rüfai Tarikatı Esasları






Tarikati Rifaiyye
Tarik-i Hakkta burhanım, Rifai Seyyid Ahmeddir
Gönül beytinde mihmanım,Rifai Seyyid Ahmeddir
Bismihi Teala;

Rifai Tarikati:

          Kurucusu: Seyyid Ahmed Er-Rifai (k.s): O senet kabul edilen Seyyid, bilginlerin hocası, eşşiz kutub, velilerin önderi gönüllerin sultanı, Müslümanların faziletlisi, büyük alim, veli, şeriatta derya ve bilginlerin lideridir.

Ebul Abbas Ahmed er-Rifai baba tarafından el-Hüseyni ve anne tarafından da El-Haseni ve El-Ensari olarak bilinmektedir. Şafii mezhebinden olup Vasıt' lıdır.

Doĝumu ve Yetişmesi: Seyyid Ahmed er-Rifai (k.s) hicri 512, miladi 1118 yılında Receb ayının ilk yarısındaki Perşembe günü Vasıt Bölgesinde bulunan Ümmi Ubeyde köyünde dünyaya gelmiştir. Kuran-ı Kerim-i yedi yaşında hıfzetmiştir. Seyyid Ahmed Er-Rifai (K.S) hazretleri hicri 578, miladi 1182 yılında vefat dâr-ı bekaya göç eylemiştir.
 

Baba tarafından soyu: O müminlerin emiri Ali b.Ebi Talip (k.v)' in oĝlu, Şehid Imam Hüseyin (r.a) oĝlu, Imam Cafer es-Sadık (a.s)' ın oĝlu, Imam Musa el-Kazım (a.s)' ın oĝlu, Seyyid Ibrahim el-Murtaza (rh.a)' nın oĝlu, Seyyid Musa es-Sani (rh.a)' nin oĝlu, Seyyid Hüseyin (rh.a)' in oĝlu, Seyyid Hasen (rh.a)' in oĝlu, Seyyid Ebul Kasım Muhammed (rh.a)' in oĝlu, Seyyid Mehdi (rh.a)' nin oĝlu, Rifaa Lakabının verildiĝi Seyyid Hasen (rh.a)' in oĝlu, Seyyid Ali (rh.a)' nin oĝlu, Ahmed el-Mürteza (rh.a)' nın oĝlu, Seyyid Ebul Fevaris el-Hazım Ali (rh.a)' nin oĝlu, Seyyid Sabit (rh.a)' in oĝlu, Seyyid Yahya (rh.a)' nın oĝlu, Seyyid Sultan Ali (rh.a)' nin oĝlu, alimlerin lideri, Seyyid Ahmed (k.s)' dir.

                             

" Ider Hurşid-i Feyzinle Daima Irtifai
                           
 Sana Derviş Olan Ya Hazreti Ahmed Er- Rifai "

                                           


                  

SEYYÎD AHMED RIFA'î (ks) 'NIN TARIKAT HIRKA SENEDI


Şeyhimizin (ra) tarikat hırkasında ki - Rasulullah (SAV) efendimize kadar varan - silsilesi şu şekildedir :

Seyyid Ahmed Rifa'î (ks) Zamanın allamesi, devrin üstadı, asrın fakihi vaktin sufisi :

Şeyh Ebu'1-Fadl Ali VASITÎ-KARI (ks),Şeyh Ebu'1-Fadl Ibnu Kameh Ebu Muhammed Kamihanî VASITÎ (ks),Şeyh Ĝulam bin Türkan (ks),Şeyh Ebu Ali RÜZEBADÎ (ks),Şeyh Ebu BEKIR ŞÎBLÎ (ks)
Şeyh Ali ACEMÎ (ks),Süfi yolunun imamı, mutasavvıfların seyyidi : Tacil'1-Arifin (Ariflerin baştacı) Şeyh Ebu'l-Kasım Cüneyd BAĜDADÎ (ks),Seriyyus Sakati (ks),Marufu Kerhi (ks),Davudu Tai (ks),Hasan-ı Basri (ra), îmam-ı Ali (ra) Efendilerimiz.

Ayrıca :

Seyyid Ahmed Rifa'î (ks) dayısı: Zamanının gavsı, devrinin şeyhi, arifler sultanı, zahidler önderi :
Şeyh Mansur RABBANI – BETAÎHÎ (ks),Dayısı Ebu'l-Mansur TAYYIB (ks),Şeyh Ebu Sa'id Yahya NECCARÎ-VASITÎ (ks),Ebu Ali künyesiyle anılan : Şeyh Muhammed ÜBEY KIRMIZI (Kırmisi)-TIRMIZI (ks),Şeyh Ebu'l-Kasım SENDÜSÎ (ks),Kadı Ebu'l-Mefahır Muhammed Ruveym BAĜDADÎ (ks),Şeyh Sırrî SEKATî (ks),Tiryak-ı Mücerreb (:Her derde deva bir iksir) Imam Ebu Mahfuz Ma'ruf KERHÎ (ks)' den Ma'ruf Kerhî (ks)' nin de iki yoldan hırka silsilesi vardır :

Birincisi
Mar'uf Kerhî (ks),Şevh Davud TAI (ks),Şevh Habib –ACEMÎ (ks),Tabi'ilerin Seyyidi : Ebu Sa'id Hasen BASRI (ra) ve Müminlerin Emiri : Ali bin Ebî TALÎB (kv)' den
 

Ikincisi

Ma'ruf Kerhi.Imam ALI RIZA (as), Imam MUSA KÂZIM (as),Imam CAFER SADIK ,Imam MUHAMMED BAKIR (as),Imam ZEYNÜ'L-ABIDÎN -ALI EKBER,Büyük Imam. Rasulullah (SAV) efendimizin torunu. Seyyidimiz, efendimiz seyyidiş şüheda: Imam HÜSEYIN (ra), müminlerin emiri seyidimiz ve efendimiz ALI BIN EBI TALIB (KV)den. Peygamberler seyyidi mahlukatın yaratılış sebebi, Alemler Rabbi'nin habibi  günahkarların şefaatçisi, seyyidimiz. Şefaatçimiz, hidayet rehberimiz Allah Rasulu Muhammed (SAV)' den.

 

RIFAI TARIKATI'NIN ESASLARI:
Şüphesiz Rasûlullah (s.a.v), mübarek elleriyle irşad kapılarını açmış ve bu zamanda bunları bana teslim etmiştir. Bu gördüĝünüz nur, yüce tarikatte kabul görmüş olan Ahmed er-Rîfâî (KS) hazretlerinin Muhammedî nurudur. En güzel salât ve selâm bu nuru teşrî ve tertip eden yüce Peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v) olsun.   
 Ahmed er-Rifâî (KS) Hazretleri şöyle buyurmaktadır:

Tankatımız, bid'at karışmamış dindir.
Tembellik gösterilmeden yapılan ameldir.
Tarikatımız, beş duyu organını zabt u rabt altına almak ve nefes aldıkça vakte riayet etmektir.
Bâtını kirlerden temiz tutmak, bütün azalar ile zikre devam etmektir.
Tarikatım, bid'atı olmayan din, riyası olmayan kalp, şehvete ittibâ etmeyen nefis sahibi olmaktır.
Yolumuz, Kitâbullah ve Sünnet-i Nebevî'dir.
Bilmiş ol ki, derviş sünnete ittibâ ettiĝi müddetçe doĝru yoldadır. Sünnetten yüz çevirdiĝi an, doĝru yoldan sapmıştır.
 Bizim yolumuz istememek, esirgememek ve biriktirmemektir.
Her şeyin, ilâhi kudretin elinde olduĝunu bilmektir.
Her kim niçin yaratılmışsa o şey ona kolay gelir. Şer'î hudutlara riayet edilecektir. Yardım da Cenâb-ı Allah'dandır.
Galebe-i hâl, temkin makamına ulaşamayanların bazısının ölçüyü kaçırmasına ve iddia sahibi olmaya sevk ederek hudutların çiĝnenmesine sebep olmuştur. Bir kısım insanlar, bunlara hüsn-i zann bes­leyerek, bir kısmı da cehaletleri sebebiyle tâbi olmuşlardır. Her iki grup da büyük bir tehlike içindedirler.
Iyi bilesin ki tarikat, süt gibi beyaz bir yoldur. Tarikatta mevcut olan zahirî ve bâtinî her söz ve fiil, şeriatın hudutları içerisindedir. Şer-i şerîfe muhalif olan her yol zındıkların yoludur.
Tarikat, "Allah'a îman ettim" demektir. Şer-î hudutlar içerisinde olup ona riayet etmektir. Allah Teâlâ'nın nehyettiĝi her şeyden sakınmaktır. Bunun dışında bir tarikat asla olamaz. Çünkü haktan başka her şey, ancak dalâlettir.
Bu tarîkate mensup olan bir kısım insanlar sonradan meydana gelen âdetler (bid'atler) çıkarmışlardır ki, bunları, irfan sahibi olan tarikat erleri ibâdetlere vesile olarak kabul etmiş, bu âdetlerin, bid'at-i hasene sınıfına girdiĝini haber vermişlerdir. Böylece ibâdete vesile olan âdetleri yapmaya alışmış bazı kişilerin ibâdet ve tâate baĝlanarak bu işe devam etmelerini saĝlamışlardır. Ancak bu âdetleri yap­maya alışmış nefsin, tertemiz hâle getirilmesi yanında âdetlerden kurtularak şer-î hudutlara nakledilmesi de saĝ­lanırdı. Bu hikmet, âlemlerin efendisi Hz. Peygamber'in uygulamalarından iktibas edilmiştir. Onun sünnet-i seniyyesinde buna kıyas edilebilecek bir çok örnek vardır.
Ancak irfan sahibi olmayan ve kemale ermeyen kişiler bu tür âdetlere ta'zim ederek; yani bu adetleri yücelterek  âdetleri ibâdet gibi kabul etmişlerdir. Iyi bilesin ki onlar, ibâdetleri ihmâl edip adetlerle iştigal etmişlerdir. Bunlar hakikatte kafileden geri kalıp aç ve susuz olarak yollarda kalanlardır.
( Sohbet Meclisleri “ el-Mecalisü’s Seniyye) Ahmed er- Rifai – Erkam yayn. Sahife.53,54,55
 
Sefine-i Evliya ( Hüseyin Vassaf ) ' dan ;
Imam Ibrahim el-Kârzûni Hazretleri'nden   nakledilmiştir: Allah dostlarından biri, rüya âleminde, kendisini Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzur-ı pür-nur-ı Risâletpenâhi’sinde görüp, şu mübarek kelimeleri işitmiştir; "es-Seyyid Ahmed er-Rifâi'yi ben severim, Mevlâ da sevsin. Bugün, âriflerin efendisi ve ümmetin şefaatçisidir" 
(Tiryaku'l Muhibbin), adlı eserin muhterem müellifi; "Imam Rifâi, vaktin sultanı ve asrında evliyânın seyyididir" buyurup, ümmetin büyük zatlarının menkıbelerine dair bunca eserler mütalaa ettim, sahabe-i kirâm ile, ehl-i beyt imamları hazarâtından sonra tabakât-ı evliyâda, Imam Rifâi'ye denk bir kimse görmedim. Ahlâk-ı Mustafaviyye’de ve temkin mertebesinde kemâle ermiş bir kimse bilmiyorum" demiştir.
Hz. Pir-i dest-gir, Şâfii mezhebinden idi. Şafii fıkhında yed-i tûlâsı vardı. Mecâlis-i Imâm Rifai adlı eserde: "Yüce Tarikatının bazı dervişlerinde, ateşin yakıcı hassasiyetini kaldırmak, yılan ve akrep gibi, yaratılış fıtratı incitmek olan hayvânların, zararlı tabiatlarını deĝiştirmek, kesici âletlerin kesişini tesirsiz bırakıp, kimseye dahi zarar vermemek, öldürücü zehirin bile te'sir etmemesi gibi, bugün nasıl hârikâlar meşhur oluyor ise, maârifet ilminde akranlarından üstün olduĝunu gösteren eserleri de görülür ki, bu büyük eserler, ve apaçık harikalar, insaf ile bakılıp deĝerlendirilir, inat ve kibir bir yana bırakılırsa, tarihî alimlerin büyüklerinden ve Sâlihler taifesinden Muhammed b. Ebker el-Mavsilî, tarihinde beyan ettiĝi üzere, bahsedilen pîrin hayatı döneminde dergahı şerifi, alimler için bir medrese olduĝu gibi, dervişler zümresi için de bir riyazethâne olarak, kendileri de irfân ehli için benzersiz bir rehber olduĝu teslim olunur." diye yazılmıştır.
                          Hakikat râhına bürhan
                          Rifâi seyyid Ahmed'dir
                          Kerâmet bahrine umman
                          Rifâi seyyid Ahmed'dir


         Adı geçen tarih aliminin, tarih sayfalarında gavs-ı ekrem müşarün ileyhin tercüme-i halini kaydettiĝi yerde; "Cenâb-ı Seyyid'l-aktabi'l-gavsi'1-a'zam el-imam es-Seyyid Ahmed er-Rifâi (r.a.)'in büyüklüĝü, fazileti ve yayılan şöhreti, deĝil Irakeyni, doĝu ve batıyı dahi taşırmış idi. Müşarün ileyh orta boylu esmer idi. Sustuĝunda heybetli, konuştuĝunda ise gayet sevimli olurdu. Gece gündüz şeriatı ihyâ ve irşâd ile meşgul olurdu. Bâtın ve zâhir ilimlerinde dünyada tek ve sınırsız bir deniz idi. Ders vermede usulü, va'az ve nasihat şeklinde idi. Va'az kürsüsüne çıktıĝı vakit etrafında alimlerin büyükleri ve faziletlilerin önde gelenleri yer alırdı. Idrak ilimleri sınıfının ehli olanlar, vaazını dinlemek için her taraftan koşuşurlar idi. Konuşmaya başladıĝı anda herkese hayret gelir, münkirler şaşkınlıĝa düşer, ve huşû ehli, aĝlar idi. Temkîn sahipleri bile zuhûl ederlerdi. Kendisi ise vâris olduĝu özlü cümleler ile vaaz ederek, dinleyen cemaate göre her fenden bahsederdi. Bunun için, fesâhatinden edipler dahi faydalanırlardı. Ilminden alimler feyz alır, ve incelemelerinden felsefeciler hakikatı görürlerdi. Geniş açıklamalarından kelâm ehli istifade ederler idi. Ince noktaları izahından  edebiyatçılar hissedar olur, hakikatleri izahından evliyâ lezzet alırlar idi. Hikmetinden akıl sahipleri, vaazlarından edipler, âdâbından fukarâ, elhasıl her sınıf kendisine göre ilminin faziletlerinden pay alırdı. Hepsi de fütühâtı gaybiyye ve ilahi feyizlere mahzar oluşu hususunda hayran olarak kendisi, tertemiz şeriatın özlerinin özünden coşup taşan deniz gibi, irfan dalgalarını sıçrattıkça, onurlu, ezici kuvvete sahip konuşması, kibirlilerin inkarını darmadaĝın; ve anlayış sahiplerini faydalı sofralar ile irfan feyzine esir  ederdi. Sözlerinde üstünlük taslama ve taşkınlık gibi şeyler bulunmazdı. Dediĝi gibi, yazılmış harikalar ve apaçık kerâmetlerini saydıktan sonra, iman eyledim ki, Mevlâ birdir, ortaĝı yoktur. Kurân-ı Kerim semavi kitapların en şereflisidir. Hz. Muhammed (s.a.s.) efendimiz rasullerin efendisidir. Seyyid Ahmed er-Rifâi de, velilerin ve şeyhlerin efendisidir." demiştir ki, açık gerçektir.
                             Ana derviş olan âdem,
                             Tarikatle olur hâtem
                             Muhakkak kutb-ı dû-âlem,
                             Rifâi seyyid Ahmed'dir


         Sahibu'l-Berâhin adlı kitaptan naklen neşr olunan bir eserde, Hz. Pir efendimiz hakkında, "akdi sahîh, şehvetlerden uzak, sabrı şikayetsiz, takvası garazsız, açlıĝı tâat, tokluĝu kanaat idi. Eĝer eline bir şey geçmezse sabreder; eli genişlerse daĝıtır idi. Rahat bilemez, istirâhatı düşünmez, oruç ve namazı çok, uykusu az, meşguliyeti nefsi terbiye ile dilini çirkin sözlerden muhafaza etmek idi. Rıza hırkasını giymiş, kazânın acısına sabırla göĝüs vermiş idi. Insanlara eliyle, diliyle, malı ve sözleriyle, fiilleri ve cömertliĝi ile faidesi olurdu. Ona; “safâ kadehinden  içmiş ve cefa kaplarının sırlarından arınmış ve ehl-i takva gömleĝine bürünmüş idi." denilmiştir.
 Ana vir gönlünü ey can!
Dilersen olmaĝa insan,
Velâyet tahtına sultan,
Rifâi Seyyid Ahmed'dir

 

Hz Pir Seyyid Sultan Ahmed Er Rifai (K.S)'nin, Resulullah (SAV) efendimizin kabri şeriflerini ziyaret etmeleri ve Resulullah (SAV)'ın mübarek yed'i saadetlerini (Mübarek Eli'ni) öpmeleri:

       Hz. Pîr, yedi defa Haremeyn-i Muhteremeyn'i ziyaretle müsâb olmuşlardır. Ced-di a'lâlarının merkad-i mübâreklerini ziyaret kasdıyla 555/(1160) senesinde; mahsûsan Ümm-i Ubeyde, karyesinden kalkıp Medine-i Münevvere'ye gitmiş ve hulefâsıyle dervişlerinin bir çogunu beraberlerinde alıp götürmüştür. Miratü'l-Haremeyn nâm eserde, sûret-i ziyaret, an'anesiyle tafsîlen münderictir. Erbâb-ı aşk u muhabbete, onun mütâlaasını sûret-i mahsûsada tavsiye ederim. Vaktâ ki, Medine-i Saâdet-i defîneye vasıl olup, huzur-ı sâtıun-nûr Hz. Risalet-penâh-ı ekremîye çıktılar. Muvâcehe-i saadette ârâm-güzin olarak " Esselamu Aleyke Ya Ceddi" diyerek arz-ı râsime-i ziyaret ve ihtirâm edip " ve aleykes selam ya veledi ! cevab-ı nevâziş icâbiyle nâil-i ni'met-i kabul olmuşlardır.

Redd-i selâm-ı îltifât-ı kevneyn derecâtının şeref-pâş-ı mevki-i zuhur olması üzerine hasıl olan vecd ü şevk, ol pîr-i âlî-kadri yed-i akdes-i peygamberîyi takbîl etmek ricasına kadar cebr ve sevk ettiĝinden,

"Nâibim olub zemin-i hücreni takbîl içün,
Rûhumu irsâl iderdim hâl-i bu'dîde şehâ,
Hâzır oldu şimdi işbu devlete cismim dahi
Sun elin, bûs ideyim cânâ, lebim bulsun safa",

manzumesi meâlini şâmil olan ve ehl-i tarik beyninde pek meşhur bulunan,
"Fi haletil bu'di ruhi küntü ursiliha
Tekabbelul ardu anni ve hiye naibeti
Ve hezihi nevbetül eşbahi gad hadarat
Femdud yeminike key tahza biha şefeti",

kıt'a-i âşık- ânesini irâd etmiştir. Meâli "yâ Rasûla'llah, sûretâ uzak olduĝum zamanlar hâk-i pâk-i ravzanı takbîl için ma'nen ruhumu gönderir idim. Şimdi ise, müşâhede-i cismâniyye ni'meti nasib olmuştur. Mübârek yed-i sa'âdetini uzat ki, leb-i hasretim behre-yâb-ı hazz ü sürûr olsun." merkezindedir.
         Şebeke-i sa'âdetten pertev-nümâ-yı zuhûr olan yed-i yümnâ-yı nebevîyi takbil ile ber-murad oldu. Seyyidü'I-Mürselin Efendimiz Hazretleri'ne külliyetle mübâyaa eylediler. Esnâ-yı mübâyaada kıbel-i celîl-i peygamberîden saniha-pirâ-yı sudur olan tebşîrat ve evâmiri telakki eylediler. Mübâyaa devam ettigi müddetce yed-i beyzâ-yı saadet, seyyid-i müşarun ileyhin dest-i ta'zîminde kaldıĝından, gerek yed-i saadet-i, gerek tebşirât ve evâmir-i seniyyeyi sûret-i telkîni cemaatin bir takımı gördüler, işittiler. O kâfilede bulunup işitmemiş olanlara da söylediler. Keyfiyyet aĝızdan aĝıza yayılarak hârika-i vâkıanın süreti ve keyfiyyet zuhuruna doksanbin ehl-i ziyaret vâkıf oldular. Seyyid Ahmed er-Rifâî'nin azamet-i şân ve meziyyet-i ulviyyet-nişânını ilân ve işâa ettiler (yaydılar).

Oldu ol gavs-ı muazzam mazhar-ı bezm-i kabûl,
Destini sundu ana kabr-i şerîfinden Rasûl.
Yed be yed îrâs-ı feyz itdi Muhammed, Ahmed'e,
Olmadı bir ferde lâyık böyle âlî bir vusûl.






في حالةِ البُعد روحي كنت أرسلها
تُقبِّلُ الأرضَ عني وهـي نائبتـي
وهذه دولةُ الأشباحِ قد  iiحَضَـرَتْ
فامدُد يمينَك كي تحظى بها iiشفتي

          Bu vakâ-i garîbe esânîd-i mütevâtire-i mevsûka ile menkûl ve mervî olmakla tahattur- ı şübühât câiz degildir.
         Pîr-i muazzam ve gavs- ı muhterem Seyyid Ahmed er-Rifâî'nin havârik u kerâmât ından olmak üzere mevsûkan nakl ü rivayet olunan hikâyât- ı sahîhaya atf- ı basar- ı basîret olunursa, kendilerinden medde'1-yed hârika-i fâhiresine bir istihkâk- ı ezeli nişânesi olduguna bilâ-tereddüd hükm edilir.

          Mir âtü l-Haremeyn'de de mestur oldugu üzere bu kerâmet-i i'câ ı-nümân ın hîn-i zuhûrunda gavs- ı a'zam Cenâb- ı Abdulkadir Geylani (k.s) ile eâz ım- ı evliyau'llâhtan Şeyh Hayât b. Kays el-Harânî (k.s) ve Adiy b. Müsâfir-i Şâmî (k.s) ve ekâbir-i as ırdan daha bir çok ehlu'llah, Mescid-i Saadet'de bulunduklar ı cihetle, gerek bunlar, gerek sair züvvâr yed-i enver-i nebevî, şeref-i ru'yetiyle müşerref olup, hattâ Şeyh Hayât b. Kays el-Harânî, Seyyid Ahmed Hazretlerinden teberrüken iktisâ-y ı h ırka buyurdular.

         Hz. Abdülkadir Efendimiz, meşây ıh- ı Kadiriyye'den, Şeyh Ali b.  ıdrîs-i Ya'kûbî'ye bu menkabeyi nakl ettikten sonra, "ben, o gün mescid-i saadetde idim." buyurmuş ve ibn-i idris, "acabâ, züvvârdan, buna hased edenler bulundu mu?" yolunda istifsâra cür'et etmesiyle, bir müddet aĝlad ıktan sonra, "ey  ıdris oglu! O saâdet-i uzmâ mele-i a'lâya bile g ıbta-fermâ oldu." buyurmuşlard ır.

          Adiy b. Müsafir-i Şâmî ile Şeyh Ali b. Mevhub dahi bu k ıssay ı hikâye ederek, "biz hac eylediĝimiz sene, Seyyid Ahmed er-Rifâî Hazretleri, muvâcehe-i saâdette durup, yan ında bulunanlar ın işitebilecekleri bir sadâ-y ı hafif ile baz ı sözler söyledi ve sözüne nihayet verdikte nûr-bahş- ı mevki-i zuhûr olan yed-i athar- ı peygamberîyi takbîl ile haiz-i gencine-i sürûr ve sabûr oldu." demişlerdir.

           ıbn-i Mevhûb, kabr-i saadetten tavîlü'l-esâb: harem-i saâdeti numûne-nümâ-y ı deryâ-y ı nûr eylediĝini ve mescidi saadette bulunanlar ın, heybet-i saltanat- ı Muhammediyye ile lal olup gülbang-i tekbir çektiklerini yemîn-i bi'llâh ile hikâye eder.

    Medd-i yed-i hârika-i celîlesinin suret ve zaman- ı zuhurunu, eimme-i hadisten;

1-Haf ız Takiyyüddin, Tiryâku'l-Muhibbin,
2-Abdurrahman- ı Safûni, Nüzhatü'I Mecâlis,
3-ibnü'1-Hâc, Ümmül Berahin,
4-Şeyh Ebu Bekir el-Ayderûsî, Necmü's-Sâî,
5-Kibâr- ı Muhaddisinden: el-Fânisî el-Vâsitî, Nefhatü l-Miskiyye,
6-Allâme  ıbrahim el-Berzenci,  ıcabet-ud Dâî,
7-Abdurraûf- ı Münâvi, Kevâkibü'-Dürriyye,
8-Celaleddin Suyuti, Tenvîr,
9-Kutb Şa'rânî, Menakib-i Sâdât,
10-Şeyh Abdulkerim Kazvini, Sevadul Ayneyn,
11-Muhammed-i Nübeysi,Levâmiu l-Envâr,
12-Haf ız Muhammed b.Kas ım el-Vâsitî, Behcetü-l Kübrâ,
13-Şeyhü'1-Ânî, Kâmusul Aşikin,
14-Allame Şihab-i Haffacî, Şerhuş Şifâ,
15-Muhammed-i Hasbersi, Fevaidul Celile,
isimleriyle zinet bahşa-y ı kitab-hane-i alem eserlerinde tarif ü tayin eylemişlerdir.
                         
                                   


Tutub makhûr iden mâr ı,
                                                          
Gülstan eyleyen nâr ı
                                                             
Bila-şek nesl-i Kerrâr' ı,

                                                             
Rifâi Seyyid ahmed'dir                                     
 Basra yak ınlar ında Ümmi Abide (Ubeyde) karyesinde bulunan Seyyid Ahmed Er-Rifai (K.S) Efendimizin Türbe-i Saadetleri ve Külliyesi

                                      
Kabuli'yi iden çâker
                                       Visâl-i kurba hâhişker
                                       Kamu uşşâka ser-asker,
                                       Rifâi seyyid Ahmed'dir


Seyyid Ahmed Er-Rifai (K.S) Hazretleri'nin "El- Bürhan-ul Müeyyed" adl ı eserinden;

                                          ZÜHD-Ü TAKVA
          Zühd: Allah (c.c.)'a yönelen kişilerin ilk ad ım ıd ır ki takva esas ına dayan ır. Takva ise hikmetin baş ı olan Allah korkusundan ibarettir. Bütün bunlar ın toplan ıp düĝümleneceĝi başl ıca nokta ise, gelmiş geçmiş ve gelecek, geçecek bütün insanl ıĝ ın en şereflisi Resulullah efendimizin yoluna kendini adamakt ır. Bu da: "Ameller ancak niyetlere baĝl ıd ır" hadisi şerifini uygulamak suretiyle tam bir ihlas içinde Allah Resulü' nün yoluna uymakla mümkündür.
         Allah' ın Resulü (s.a.v.) amelde yap ılan niyetteki ihlas ın lüzümluluĝunu şu aşaĝ ıdaki hadiste ne güzel izah etmişlerdir:
        "Bir adam dünyal ık elde etmek için Allah yolunda savaşa gitmek isteyen kişi hakk ında Resulüllah Efendimize bir sual yöneltirler. Allah' ın Resulü (s.a.v.) şu cevab ı verirler:
"Sevab ı yoktur!" Oradakiler, defişete kap ıl ıp: "Tekrar sor, belki meram ın ı anlatamam ışs ınd ır" derler. Bunun üzerine adam:"Ey Allah' ın Resulü, dünya menfaat ı için Allah yolunda cihada ç ıkan kişi hakk ında ne buyurursunuz?" diye sorar. Peygamber (s.a.v.) den "Sevab ı yoktur!" cevab ın ı al ır. Orada bulunanlar yine dehşete kap ıl ırlar, adam ın soruyu tekrarlamas ın ı söylerler. Adam, üçüncü defa olarak yine;

          "Ey Allah ın Resulü! Dünya menfeat ı için Allah yolunda cihada ç ıkan kişi hakk ında ne buyurursunuz?" diye sorunca; Resulullah (SAV)'dan: "Sevab ı yoktur!" cevab ın ı al ır.

            Bu ve benzeri hadislerden anl ıyoruz ki, amellerin neticesi, niyete baĝl ıd ır. Yani niyet saĝlam olursa amelde saĝlam olur. Niyet ihlastan ar ın ırsa amelin de hiçbir deĝeri kalmaz!

            Öyle ise Allah (CC)' a karş ı olan davran ışlar ın ızda temiz niyet ve ihlastan ayr ılmay ın ız. Her davran ış ve işinizde Allah (CC)'tan korkunuz!  ınançlar ın ız ı, gerek kitap ve gerekse sünnetteki müteşabihlerin ( gerçek manas ın ı Allah ve Resulü 'nün bilebileceĝi ayet ve hadisler) zahirine uymaktan uzak tutunuz.

                                             ALLAH' IN ZATI
          Ariflerden biri, Zat- ı Ecelli Ala hakk ında, kendisinden bilgi isteyenlere şöyle demiştir: "Eĝer Allah' ın zat ından sual ediyorsan ız şunu iyi bilin ki O, hiçbir şeye benzemez. Eĝer Uluhiyet s ıfatlar ından sual ediyorsan ız, bu husus  ıhlas suresinde anlat ılm ışt ır: "De ki: O, Allah't ır, bir tektir, Allah't ır, Samed'dir, doĝurmam ışt ır, doĝurulmam ışt ır. O Hiçbir şey de O'nun dengi (vebenzeri)deĝildir. " Eĝer ismi celili mevladan soruyorsan ız O, öyle Allah't ır ki, ondan başka ilah yoktur! Gaybi bilen de O, meydandakini de.. Rahman da O.. Rahim de O!..Eĝer Allâh' ın işlerinden soruyorsan ız: "Hergün O, bir iştedir!" mealindeki ayet bu hususu aç ıklamaya kafidir..
 ımam ım ız Şaii Hazretleri Tevhid hususunda ne denilmiş ise hepsini bir sözde toplam ışt ır. Şöyle ki: "Eĝer fikrinin yetişebileceĝi bir şeye kadar tefekkür edip de kal ırsa teşbihtir ki, böyle düşünen kişiye müşebbih denir. (Kalbi) mücerret, yokluĝa yat ış ırsa bu takdirde o muatt ıl olur. Bir varl ıĝa inan ıp da o varl ıĝ ın bütününü anlamaktan aciz olduĝunu itiraf ederse, işte bu takdirde muvahhid olur.."

                            ALLAH'IN ZATINI TENZ ıH ETMEK

           Efendiler! Cenab- ı Hakk' ı, (noksan s ıfatlardan) tenzih etmelidir. Hadis (sonradan yarat ılm ış) lar ın s ıfat ından ve bütün yarat ıklar ın benzerinden onu tenzih etmek kutsa lbilmek gerekir ." ıstiva "bahsinde inançlar ın ız ı tertemiz tutmal ıs ın ız! " ısteva alel arş ı" (arş ın üzerine yerleşmek) ile yorumlamamal ıd ır..Çünkü bu türlü "yerleşmekte" hulul manas ı vard ır, oysa Cenab- ı Hak bundan.münezzeh ve müberrad ır.. Cenab- ı Hakka "yukar ıdad ır, aşaĝ ıdad ır" da denilemez. Bu gibi sözlerden kaç ılmal ıd ır. Cenab- ı Hakk' ı mekan, el ve göz gibi organ, inip ç ıkmak gibi hareket ve davran ışlardan tenzih etmek gerekir.
         Gerek Kur'an ve gerekse hadislerde geçen müteşabihler hususuna gelince, bu babta yapacaĝ ım ız tek şey, çok şerefli selef alimlerinin beyanlar ına uymak ve takip ettikleri yoldan gitmektir. Selamet yolu ancak budur. Selef alimleri bu gbi müteşabihlerhakk ında, "Hepsi Allah taraf ından indirilmiştir" deyip iman etmişler, tefsir edip manalar ın ı aç ıklam ışlar, ilmini A4lah ve Resulüne havale etmişlerdir. Vacip tealay ı keyif (şekil) ve yarat ıklar ın hal ve davran ışlarindan tamamen tenzih edip, Kur'an' ı Kerim'de Zat- ı Ecelli Alas' ın ı nas ıl anlatm ış ise, öylece okuyup tefsir etmezlerdi. Çünkü müteşabih olan s ıfatlar ı kendi yüce zat ından ve Peygamber-i Zişan Efendimiz'den başka hiç kimse aç ıklayamaz. Bu hususta izlenecek en ç ıkaryol, müteşabihleri muhkemlere haml etmektir.
Şuras ı da kesinlikle bilinmeli ve teslim edilmelidir ki, müteşabih ayetlerle muhkem ayetler aras ında hiçbir çelişme bahis konusu olamaz.
           ımam ı Malik Hazretlerine birisi:"Errahmanu Alel Arşisteva - Rahman Olan Allah Arşta Karar K ılm ışt ır" ayeti celilesinin tefsirini sormuş, imam Malik: "Her ne kadar " ıstivan ın" manas ı malum ise de keyfiyet, Hak Teala hakk ında düşünülemediĝi için, bizce vazife ancak buna iman etmekten ibarettir. Böyle şeyleri soruşturmak bid'atten say ılacaĝ ı vechiyle siz ehli bid'atten olsan ız gerektir" demiş, ve kendisine bu suali soran ı huzurundan (kibarca) kovmuştur.

 
Hazreti Gavsi Rifai zübde-i ali Resül
Mesleki zi şan ına hadim olan pür nur olur
Şedd olup baĝla belin erkan ı pire tac ıya
Hürmetine ceddinin cürmün senin maĝfur olur

* * * * * * * *
Şüphesiz ali Resul'sün Ya Rifai ced be ced
Bende-i bi çarenem geldim kap ına yed be yed
Ya müridi la tehaf dedin bize oldu sened
El meded pirim sultan ım ya Rifai el meded

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder