Peygamberimiz (a.s.m.) Nasıl Kur’ân Okurdu?,Kur'an nasıl okunmalı ?

Peygamberimiz (a.s.m.) Nasıl Kur’ân Okurdu?


KUR’ÂN-I AZİMÜŞŞÂNI güzel ve en hazin bir şekilde Peygamber Efendimiz (a.s.m.) okurdu. Çünkü ilk olarak Kur’ân’la o muhatap olduğu gibi, ilk defa da o okumuştu. Ama asıl olarak Peygamberimize (a.s.m.) Kur’ân’ı nasıl okumasını öğreten Yüce Rabbidir.

Peygamberimizi (a.s.m.) “Kur’ân’ı açık açık, tane tane oku” şeklinde yol göstererek eğiten Yüce Allah, asıl itiba-riyle Kur’ân-ı Kerîmi okurken ilk başta nelere dikkat et-mesi gerektiğini de bildiriyordu.
Peygamber Sallallâhü Aleyhi Vesellem, vahyin ilk gün-lerinde, Kur’ân’ın yeni yeni nâzil olduğu o günlerde bir-den lâhûtî bir âleme girer ve tatlı bir heyecana kapılır, haşyet içinde kendisi de Cebrail Aleyhisselâmla birlikte inen âyet ve sûreleri okumaya başlardı. Ama sürekli Rabbinin kontrolünde bulunan Sevgili Peygamberimize (a.s.m.) Kur’ân şu dersi veriyordu:
“Ey Habibim! Cebrail sana Kur’ân’ı okurken, acele e-dip de dilini kıpırdatma. Onu biraya toplayıp okutmak Bize aittir. Cebrail’e okuttuğumuzda, sen onun okuyuşunu takip et.”

* * *

Efendimizin (a.s.m.) en büyük vazifesi, en önemli gö-revi ve hayatı boyu yapacağı, bir an için olsun vazgeçe-meyeceği, ayrı kalamayacağı işi Kur’ân okumaktı.

Zaten Peygamberimiz (a.s.m.), bu özelliğini şu şekilde ifade ediyordu:
“Ben Kur’ân’ı okumakla emrolundum.”

Kur’ân’ı okumaya başlarken ilk evvela ne yapması ge-rektiği, ne ile başlaması gerektiği hususunu da Peygam-berimize (a.s.m.) yine Rabbimiz öğretiyor:
“Kur’ân’ı okuyacağın zaman kovulmuş şeytanın ves-vesesinden Allah’a sığın.”
Yani Eûzü çekerek Kur’ân’ı okumasını bildiriyordu.
Peygamberimiz (a.s.m.) Kur’ân’ı sadece okumakla emrolunmamış, okutmak ve insanlara öğretmekle de gö-revliydi. Bu görevini Rabbimiz şu şekilde bildiriyordu:

“Kur’ân’ı Biz sûre sûre, âyet âyet ayırdık ki, insanlara peyderpey okuyasın ve anlayıp öğrenmeleri kolaylaşsın.”
* * *
Rabbinden aldığı bu talimatlar üzerine Peygamberimiz (a.s.m.) Kur’ân’ı okuyor, Sahabiler de büyük bir haz alarak dinliyorlardı. Bu manzara çok ulvi, çok müstesna ve çok muhteşemdi.

Bu nimeti yaşayan bahtiyar Sahabiler, bizleri de o gü-zellikten mahrum bırakmamak düşüncesiyle Efendimizin (a.s.m.) Kur’ân okuyuşunu bizlere aktarıyor ve ulaştırıyorlar.

Peygamberimizin (a.s.m.) amcası oğlu ve aynı zaman-da özel bir talebesi olan Abdullah bin Abbas bu Cennet anını şöyle anlatıyor:
“Bir gece teyzem Meymûne’nin evinde kaldım. Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem hanımı ile bir süre soh-bet etti, sonra istirahata çekildi.
“Gecenin son üçte biri olunca uyandı, oturdu, gökyü-züne baktı (şu âyetten başlayarak) ‘Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden pek çok delil vardır’ Âl-i İmrân Sû-resinin sonuna kadar okudu.

“Sonra kalktı, abdest aldı, misvak kullandı ve on bir rekât namaz kıldı. Sonra Bilal ezan okudu, akabinde Resulullah (a.s.m.) evden çıktı ve sabah namazını kıldı.”

Efendimizin (a.s.m.) hanımı Meymûne annemiz, Hz. Abdullah’ın teyzesiydi. Bunun için bazı geceler Hz. Ab-dullah teyzesinin evinde kalıyordu.

* * *

Peygamberimiz (a.s.m.) her haliyle bir insandı şüphe-siz. Çocuk oldu, genç oldu, ileri yaşlara ulaştı ve nihâyet yaşlandı. Ama onu yaşlandıran unsurlar başkaydı. Onun üzerinde yaşlılık izlerinin sebebi ayrıydı. Hayat yükü, dünya meşgalesi, iş güç ve aile derdi değildi. O Kur’ân’ın gerçek muhatabıydı. Kur’ân onun ruhuna ve kalbine öyle tesirler vücuda getiriyor, onu öyle bir hale sevk ediyordu ki, vücut çizgilerini değiştiriyordu.

Bir seferinde Hz. Ebû Bekir (r.a.), Resulullah Sallallâhü Aleyhi Veselleme sordu:

“Yâ Resulallah, yaşlandınız.”Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu-lar:
“Hûd Sûresi, el-Vâkıâ, ve’l-Murselâtü, Amme yetesâelûne ve İze’ş-şemsu kuvvirat Sûreleri beni yaşlandırdı.”

Bu sûreler kıyametin dehşetini, azametini ve kâinatın alacağı o korkunç şekli anlatıyordu. Kur’ân’ın ifadesiyle “Çocukları ihtiyarlatan o gün” kıyamet günüydü.

Öyle ki, kıyamet gününün azametini anlamak için sa-dece Tekvîr Sûresinin şu âyetlerini okumak yeterlidir:

“Güneş dürülüp toplandığında,
“Yıldızlar döküldüğünde,
“Dağlar yürütüldüğünde,
“Gebe develer başıboş kaldığında,
“Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,
“Denizler tutuştuğunda,
“Ruhlar bedenleriyle birleştiğinde,
“Diri diri gömülen kız çocuğuna, hangi suçu yüzün-den öldürüldüğü sorulduğunda,
“Amel defterleri açıldığında,
“Gök yerinden kaldırıldığında,
“Cehennem kızıştırıldığında,
“Cennet yakınlaştırıldığında,
“Herkes o gün için ne hazırladığını bilmiş olacaktır.” (1-14. âyetler)

* * *

Peygamberimiz (a.s.m.) Kur’ân’ı o kadar tatlı, o kadar içten, o kadar güzel ve mükemmel okurdu ki, Sahabiler kendilerinden geçercesine dinlerler, içleri, dışları, bütün âlemleri ap aydınlık olur, nurlarla dolardı. Bu duygularını anlatırlarken de aldıkları zevki ifade etmeden geçemiyorlardı.

Cübeyr bin Mut’im anlatıyor:

Bir akşam namazında Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellemin Tûr Sûresini okuduğunu işittim. Okurken şu, “Yoksa onlar bir yaratıcı olmaksınız mı yaratıldılar? Veya kendi kendilerini mi yarattılar? Yoksa gökleri ve yeri on-lar mı yarattı? Doğrusu onların düşünüp iman etmeye ni-yetleri yoktur. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Veya kâinatın tedbir ve idaresini onlar mı ele geçir-di?” (35, 36 ve 37. âyetler) meâlindeki âyetler gelince (İbni Mut’im der ki: hayranlığımdan) kalbim yerinden fırlaya-cak gibi oldu.”
Peygamberimiz (a.s.m.) hiç ara vermeden, belli bir dü-zen içinde, belli bir miktarda her gün Kur’ân okurdu. Hangi halde olursa olsun, hangi şartlarda bulunursa bu-lunsun, Kur’ân okumak onun hiçbir zaman ihmal etme-diği bir âdetiydi.

Hadiste geçtiği şekliyle bu bir “hizb”di. Bu hizb, bizim bildiğimiz şekliyle beş sayfa mıydı, yoksa daha mı faz-laydı, onu bilemiyoruz.
Efendimizin (a.s.m.) bu sünnetini de Evs bin Huzeyfe es-Sekafî anlatıyor:
Resulullah (a.s.m.) her gece yatsı namazından sonra gelir, bizimle sohbet ederdi.

Bir akşam geç kaldı ve her zamanki vakitte gelemedi. Daha sonra teşrif etti.
“Yâ Resulallah, bugün geç kaldınız” dedim.

Buyurdular ki:

“Bugün Kur’ân-ı Kerîmden her zaman okumakta olduğum hizbimi okumamıştım. Hatırıma geldi, okumadan çıkmak istemedim.”

Sabah olunca Resulullah (a.s.m.) Sahabilere,
“Siz Kur’ân’ı kaç hizbe ayırıyorsunuz?” diye bir soru tevcih etti:
“Üç, beş, yedi, dokuz, on, on bir, on üç ve kısa sûrele-rin hizbi” dediler.
Peygamberimizin (a.s.m.) her gün Kur’ân’dan sayfa-larca okuduğu olurdu. Yatsı ve sabah namazları gibi na-mazların her rekâtında uzun sûrelerden birisini okurdu. Sahabiler de en küçük bir bıkkınlık göstermeden takip ederdi. Ama bazen öyle anlar olurdu ki, bir âyetten fazla okuyamazdı.

Hazret-i Ebû Zer anlatıyor:

Resulullah (a.s.m.) bir gece sabaha kadar namazda bir âyeti tekrarladı. Âyet şuydu:

“Eğer Sen onları azaba çarptırırsan, şüphesiz onlar Senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen Aziz ve Hakimsin.”

Efendimizin (a.s.m.) bu âyeti tekrar etmesi havfullahta, Allah korkusundan ne kadar yüksek bir derecede oldu-ğunu gösterdiği gibi, aynı zamanda biz günahkâr ümmeti için de fiili bir şefaat talebiydi.

* * *

Peygamberimiz (a.s.m.) Kurân âyetlerinin mânâlarına göre hareket ederdi. Kur’ân onun için aynı zamanda bir dua ve niyaz kitabıdır, bir münacat ve iltica kitabıdır. Bundan dolayıdır ki Efendimiz (a.s.m.), Kur’ân’ı Rabbiyle konuşur gibi okurdu. Yerine göre Allah’ın rahmetini di-ler, duruma göre Allah’a sığınır, âyetlerin gelişine göre Rabbine olan tesbihini arttırırdı.
Peygamberimizin (a.s.m.) bu halini Hazret-i Huzeyfe şöyle anlatıyor:
“Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem gece namazını kıldı. Namazdaki okuyuşunda bir rahmet âyeti geçtiği zaman Allah’tan rahmet dilerdi, bir azap âyeti geçtiği za-man da Allah’a sığınırdı, Allah’ın noksanlıklardan uzak ve temiz olduğunu bahseden bir âyet geçtiği zaman da Allah’ı tesbih ederdi.”
Ebû Leylâ Hazretleri de bu esnada Peygamberimizin (a.s.m.) hangi duayı okuduğunu şöyle haber veriyor:

“Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem geceleyin nafile namaz kılarken ben de onun yanında namaz kıldım. O kıraatinde bir azap âyeti okudu. Âyetin bitiminde ‘Eûzü billâhi mine’n-nâri ve veylün li-ehli’n-nâr (Cehennem ateşin-den Allah’a sığınırım, Cehennemliklerin vay haline!)’ bu-yurdu.”

* * *

Peygamberimizin (a.s.m.) ders halkasından hiç ayrıl-mayanlardan birisi de Hz. Enes’tir. Aynı zamanda Peygamberimizi (a.s.m.) Kur’ân okurken en çok dinleyenlerden birisidir.
Hz. Katade, Enes bin Malik’ten Peygamber Efendimi-zin (a.s.m.) Kur’ân okuyuşunu merak eder. Der ki:

“Ben Enes bin Malik’e Resulullahın (a.s.m.) Kur’ân o-kuyuşunu sordum.

Şöyle cevapladı:

“Resulullah (a.s.m.) uzatmaya elverişli olan harfleri okurken sesini uzatırdı.”

* * *

Kur’ân’da bazı özel ve özellikli âyetler vardır. O âyet-ler okunduğu zaman peşinden dua anlamında bazı şeyler söylemek gerekir. Bu âyetlerin hangileri olduğu ve oku-nunca nelerin söyleneceğini de Peygamberimizden (a.s.m.) öğreniyoruz. Bu âyetlerin içinde çoğumuzun bil-diği Tîn Sûresinin son âyeti vardır.

Ebû Hüreyre anlatıyor. Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
“Sizden kim Vettîni ve’z-zeytûni sûresini okuyup son âyeti olan ‘Eleysallâhü bi-ahkemi’l-hâkimîn (Allah, hâ-kimlerin hâkimi değil mi?)’ (8. âyet) âyetine gelince, ‘Belâ ve ene mine’ş-şâhidîn (Evet, ben buna şahitlik edenlerde-nim)’ desin.

“Kim de ‘Lâ uksimu bi-yevmi’l-kıyâme’yi okuyup son âyeti olan ‘Bütün bunları yapan Allah ölüleri tekrar di-riltmeye kâdir değil midir?’ âyetini de okuyunca, ‘Belâ ve izzeti Rabbinâ (Rabbimin izzetine and olsun, evet, kadirdir, gücü yeter)’ desin.

“Kim de Mürselât Sûresini okuyup da en sonundaki ‘Artık bundan sonra onlar hangi söze inanacak?’ (50. âyet) âyetini de tamamlayınca, ‘Âmennâ billâhi Teâlâ (Allahu Teâlâya inandık)’ desin.”

107- Müzzemmil Sûresi, 4
128- Kıyamet Sûresi, 16-18
129- Neml Sûresi, 92
130- Nahl Sûresi, 98
131- İsrâ Sûresi, 106
132- Buharî, Ezân:57
133- Tirmizî, et-Tâc, 4:251; Kenzü’l-Ummâl. 1:573
134- Müzzemmil Sûresi, 17
135- Tecrid-i Sarih Tercemesi, 11:189
136- İbni Mâce, İkametü’s-Salât:178
137- Mâide Sûresi, 118; İbni Mâce, İkametü’s-Salât:179
138- İbni Mâce, İkametü’s-Salât:179
139- İbni Mâce, İkametü’s-Salât:179
140- İbni Mâce, İkametü’s-Salât:179
141- Kıyame Sûresi, 40
142- Ebû Dâvud, Salât:154

Yorum Gönder

0 Yorumlar