AİLE HAYATI İLE İLGİLİ SORUNLAR ve CEVAPLAR

   AİLE HAYATI İLE İLGİLİ SORUNLAR ve CEVAPLAR

SORUN1: Evimize nafakayı gücümüze göre götürüyoruz ama, hanım kızdı mı, "Senden hiç bir şey görmedim!" diyerek nankörlük yapıyor. Buna da sabretmek zor oluyor. Ne dersiniz?

CEVAP: Doğru, Peygamber Efendimiz kadınlara böyle dobra dobra söylemiş: "Ey kadınlar, siz biraz kızdınız mı hemen küfrân-ı nîmette bulunursunuz." demiş. Bizim hanımlarımız, Efendimiz'in de belirttiği bu hatayı yapmasınlar; "Elhamdü lillâh!" desinler, "Allah râzı olsun!" desinler.


SORUN2: Kayınvalidem ve kayınbabamla üç yıldır dargınız. Üç defa aracı gönderdim, barışmak istemediler. Dargınlığın günah olduğunu bildiğim için rahatsız oluyorum.

CEVAP: Dargınlık günah... Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, "Dargınlıkta birisi barışmak istiyor, öbür taraf barışmıyorsa; günah barışmayana döner, barışmak isteyen kurtulur." Elini uzatan kurtulur; el vermeyen cezayı çeker, vebal onun üzerine kalır.

Onun için, yine bu iyi niyetine sahip olsun, arada hediye göndersin, mektup göndersin, tebrik göndersin; bayramda, seyranda barışmağa çalışsın. Cahildir, halkımızın çoğu bilmiyor.

Hacca gidecekmiş bizim kardeşlerimizden birisi... Ağabeyisine gitmiş, helâllik istemiş; vermemiş. Bu adam öldürmedi ki yâni, bu senin kardeşin... Nihayet ufak tefek bir şey varsa da, işte helâllik istiyor. Vermemiş. "Affetmedi beni, vermedi." diyor. "O affetmezse, Allah affeder!" dedim ben de... Kızdım. Niye affetmiyor? Varsa bir şeyi, söylesin!.. "Sen mirasta bir tarla fazla aldın; onu verirsen barışırım!" desin. Öyle bir şey yoksa, sen bilirsin. Allah affeder o zaman... Allah zalimi sevmez, haksızı sevmez.


SORUN3: Bir senedir hanımımdan ayrıyım. İki çocuğum var. Üç dört defa götürdüm babasına... Yine iyi olur diye getirdim. Şimdi yine götürdüm. Hanım hangi hallerde boşanır?

CEVAP: Boşanma, Allah'ın en sevmediği helâldir.

(Ebğazül halâl, ilallâhit talâku.) Helâldir ama, sevmez Allah... Neden?.. Allah yuva yıkılmasını sevmiyor. Şeytan seviyor, Allah sevmiyor. Mümkün olduğu kadar yuvayı kurtarmak lâzım!

Büyük insanların, kendisinden küçük insanlara karşı bir yönetim basireti, yönetme basireti olması lâzım! Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(Ümirtü bi müdârâtün nâs) "Ben farzları yapmakla emrolunduğum gibi, insanları usûlüne uygun idâre etmekle de emrolundum. Nabzına göre şerbet verip, azdırtmayıp, kaydırtmayıp, saptırtmayıp idare etmekle emrolundum." Dilese, "Sen defol!" dese, defolur gider ama, idare etmekle emrolunmuş.

Kadın eksik etekli bir mahlûktur, zayıftır, hislerine mağlûbdur. Muhakkak, bizim memleketimizin şartlarına göre de kadının sosyal görüşleri, bilgisi, görgüsü erkekler kadar gelişmemiştir. Dinî bilgisi de gelişmemiştir. Dinî bilgi bakımından da maalesef, kâfi eğitim müesseseleri olmadığı için, kadın dinî bakımdan da Allah'ın emrini, yasağını tam anlayacak durumda değildir. Erkek onu sevk ve idare edecek, yönetecek!

Hocamız Rahmetullahi Aleyh bir söz söylerdi. --Kardeşlerimiz darılmasın, bu kardeşim de bağışlasın... İsim olmadığı için ben onu bilmiyorum, cemaat de bilmiyor. Cemaate umûmî ders vermek için, ona da ders olsun diye söylüyorum. Dost acı söyler, düşman güldürür.-- "Bir kadını idare edemeyen erkeğe, ben erkek mi derim!" derdi Hocamız... Şimdi bu söz ne demek?.. Kadını idare edeceksin demek... Nasıl idare edeceksin?.. "Hanım sana dallı güllü bir fistan aldım. Al bakalım sana da çok yakışıyor." dersin, bir şey dersin... Bak, divan edebiyatında o kadar şiirler var, halk edebiyatında o kadar şiirler var; o şiirlerden ezberlersin, okursun, gönlünü alırsın. "Nazlı nazlı gelişini sevdiğim!" dersin, şunu dersin, bunu dersin; memnun edersin. Çünkü câiz...

Peygamber Efendimiz, "Üç yerde yalan câiz..." diyor. Kadının kocasına, kocanın karısına gönlünü hoş etmesi için, geçim için yalan söylemesi câiz... "Sen dünyanın en güzel hanımısın!" dersin. Vardır muhakkak daha güzeller ama, öyle dersin. Neden?.. Geçim olsun diye...

Evlenmişsin, iki tane çocuğun var... Baktın biraz tepesi atacak... Düdüklü tencere patlamasın diye ateşini kısıyoruz, değil mi?.. O zaman biraz geri gidersin, susuverirsin, belli etmezsin. Ertesi gün gelirken eve biraz helva, biraz börek çörek bir şey getirirsin. "Al sana şunu aldım!" filân dersin, gönlünü alırsın.

Bir evlilik okulu açacağım ben inşaallah... Başka çaresi yok, evlilik okulu diye bir okul açmak lâzım! Çünkü, geçinemiyor millet birbiriyle... Karı kocasından şikâyetçi, koca karısından şikâyetçi, çocuklar ortada... Ayrılıyorlar. Koca karıyı dövüyor, kadın kocayı dinlemiyor. İki tarafta da kusurlar oluyor. Ama, Allah da boşanmayı sevmiyor. Mühim olan arasının düzeltilmesi, işin yürümesi, çocukların yetişmesi, dünya ve ahiret saadetinin sağlanması...

Benim rahmetli annem bize derdi ki: --o kitaplarda okumuş kendisi-- "Bir anne varmış, otuz yıl oğluna bir iş emretmemiş." "Evlâdım git ekmek al, git su getir... Şunu yap, bunu götür!" dememiş. Yâni otuz sene evlâdına şunu şöyle yap diye bir emir vermemiş. Neden?.. "Sözümü dinlemezse asi defterine yazılır da, Allah'ın gazabına uğrar." diye... Bak, işte bu büyüklerin yönetim tarzı...

Hocamız Rahmetullahi Aleyh, beni alır yanında gezdirirdi. Anadolu'da şu şehre, bu şehre beraber götürürdü. Hocamız'ı yakından tanıyanlar bilirler, Hocamız doğrudan doğruya, "Şunu şöyle yapın!" diye emir buyurmazdı. "Şunu şöyle yapsanız nasıl olur acaba?.." diye soru sorar gibi söylerdi. Soru sormuyor aslında, öyle yapılmasını istiyor ama, "Yok Hocam, öyle yapmayalım, böyle yapalım!" denilince, "Eh, pekiyi..." derdi. "Arkadaşlık pekiyi demekle kaimdir." diye bir de sözü var mübareğin... Levhaya yazmışlar. Koca şeyh efendi, müridi "Yok öyle yapmayalım, böyle yapalım!" deyince, "Pekiyi" derdi, biterdi.

Yâni emir vermemek, azdırtmamak, saptırtmamak, ayağını kaydırtmamak, üstüne varıp da kuyuya düşürttürmemek önemli... Yönetmek bir sanattır. Yönetmek zorluk ve zorbalıkla olmuyor.

SORUN4: Hanımımdan otuz aydır ayrı yaşıyorum. Ben onu istemedim ve sevemedim. Ayrılmak istiyorum, beni bırakmıyor. Kendisi bizim cemaatimizden... Bir de oğlumuz var... Bir çaresini bulabilir misiniz, İslâm'a göre ne yapmam lâzım?..

CEVAP: İslâm'a göre yuvayı devam ettirmek lâzım!.. Kurulmuş bir yuvadır, ortada bir çocuk vardır. Yuvanın devam etmesi esas oluyor. Ama, aralarındaki ince şeyleri bilmem... Sabrederse, devam ederse daha iyi olur. Eğer cemaatimizdense, demek ki kadın da çok da fenâ bir kimse değil... Sevememek mücerred nefsânî bir şeydir. Nefsini yenip yuvayı kurtarmasını, ben acizâne tavsiye ediyorum.


SORUN5: Bir kadın beyinin rızası olmadan ders alıp, tarikate girebilir mi?

CEVAP: Zikir Kur'an-ı Kerîm'de ayet-i kerîmelerle emredilmiştir:

(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullahe zikran kesîrâ) "Ey iman edenler, Allahı çokça zikredin!" diye;

(Vez zâkirînallahe kesîran vez zâkirât) "Allahı çokça zikreden erkekler ve kadınlar" diye;

(Vezkürisme rabbike bükreten ve esîlâ) "Sabah akşam Rabbinin ismini zikret!" diye;

(Vezkürullahe kesîran lealleküm tüflihûn) "Allah'ı çokça zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz." diye nice ayet-i kerîmeler vardır.

İbadetler başkalarının müsaadelerine tabi değildir. Ancak başkalarının hukukuna taallûk ederse, o zaman müsaadeye tabi olan bazı ibadetler vardır.

Meselâ; hanım farz değil de, kaza değil de nafile oruç tutacak... O zaman Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte buyuruyor ki: "Beyinden izin alsın!" Bunun hikmeti nedir?.. Evlenmişler, karı-koca olmuşlar, hanım sofu; her gün oruç tutuyor, her gün oruç tutuyor... Bu ne haldir yâ? Bu efendinin bir hukuku yok mu?.. İnsan, Peygamber Efendimiz'in niçin öyle tavsiye ettiğini anlıyor. "Efendisinden izin almadan oruç tutarsa, orucunun sevabını alamaz!" diyor Peygamber Efendimiz...

Diyecek ki:

--Efendi ne dersin, pazartesi-perşembe oruçları hani sevap ya, yarın oruç tutalım mı beraber?..

--E, tutalım hanım!

Tamam, tutarlar. Ama o gün bey izinli, hanım oruçlu meselâ... E o zaman, aile muhabbeti olacak; olmuyor... Başka şeyler olacak; olmuyor... O zaman, kocanın hukukuna bir engelleme teşkil ettiği için, oruçta böyle bir şey söylenmiş.

Ama bunun dışında: Namaz kılsın mı kılmasın mı?.. Ona sormağa lüzum yok... Efendi sakal bırakacak, hanımdan müsaade alsın mı, almasın mı?.. Lüzum yok! Sakalın kesilmesi haram, bırakılması Efendimiz'in tavsiyesi; o halde yapacak.

Bakın ne kadar güzel bir şey öğrendik, bir arkadaş söyledi: Gümüşhaneli Hocamız, saçları dökülse aldırmazmış da, sakalından bir kıl dökülse toplarmış. Onu muhafaza eder ve gömermiş. Neden?.. "Sakalı ibadet diye bıraktım. İbadetten olan bir şeyin ayaklar altında kalmasına razı olmam!" dermiş. İnceliğe bak!.. Saçı insan ibadet diye uzatmıyor, normal olarak uzayabiliyor. Ama sakal ibadet olarak bırakıldığından, kılı yere düştüğü zaman alırmış. Büyük insanların inceliklerine bak!..

Yâni, zikirde izin almağa lüzum yoktur. Beyi istese de, istemese de zikrini yapar. Ama tabii, karılık kocalık hukuku vardır. Bu hususta erkeğe selâhiyet vermiştir dinimiz... Erkek, "Hanım, gel şu yanıbaşıma!" dediği zaman, hanım hamur yoğuruyor bile olsa, elini yıkayıp gelecek deniliyor. Devenin üstüne binmiş bile olsa, --deveye binmek, inmek biraz yüksekçe olduğundan zor oluyor galiba-- inmesi, gelmesi lâzım!.. Aile muhabbeti bakımından...

Canı çekmiş beyin, "Gel hanım, şöyle bir muhabbet edelim!" diyor. Hanım orda tesbihte, namazda, niyazda... "Yâ hanım, nerdesin? Gelsene be mübârek! İşte mehtap var, bülbüller ötüyor... Balkonda biraz çay höpürdetelim!.." bilmem ne diyor. Hanım ordan, "Dur... Bilmem ne..." diyor. Burda bir hukuk olduğundan uygun olmuyor. Ama öteki ibadetlerde, sevap kazanacak herkes; kimse kimsenin sevabını engelleyemez.

SORUN6: Eve gelen misafirlerin, akraba ve komşuların ellerini öpmek câiz midir?

CEVAP: Tabii, büyüklerin eli öpülüyor bizde, örf ve adet olarak... Öpülmediği zaman bir garip karşılanıyor. Olabilir. Ama nâmahremse, olmaz.


SORUN7: Hanımın babasından miras para kaldı. Hanım da bu parayı bankaya faize koydu. Bana mânevî zararı var mı?

CEVAP: Vardır tabii... Evlisiniz, beraber oturuyorsunuz. Hanım haram yemeye başlamış oluyor. Onu haramdan kurtarmak, sen ailenin reisi olduğundan;

(Ku enfüseküm ve ehlîküm nâren) diye, Allah sana aileni ve çoluk çocuğunu haramdan, cehennemden korumak vazifesini emrettiğinden, ona o haramı yaptırtmayacaksın!..

Bunun helâl yolu nedir?.. Faize vermemektir. Şimdi finans kurumları var... Kâr ortaklığı tarzında olduğundan, hiç olmazsa oraya yatırması uygun olur.

SORUN8: Evlât edinmek konusunda ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Evlât edinmek yoktur İslâm'da... Yâni kendisinin çocuğu olmuyorsa, birisini evlât edinmek, nüfusuna geçirmek diye bir şey yoktur İslâm'da... Ancak bir yoksula, bir fakir ailenin çocuklarına yardımcı olabilirsin; bu mümkün...


SORUN9: Hanımım iki senedir annesinin evine gitti gelmiyor. Noterden evine dön çağrısı yaptım, gelmedi; mahkemeye verebilir miyim?

CEVAP: Verebilir de, boşayabilir de; hepsini yapabilir. çünkü kadının böyle kalkıp gitmeğe hakkı yoktur. Dön deyince gelmesi lâzım!.. Aralarında geçen şeyler ne; onları bilmiyorum ama, tabii mahkemeye verebilir.


SORUN10: Dört kardeşiz, iki kız iki oğlan... Ağabeyimin birisi çok hayırsız... Annemi babamı aramıyor ve kalp kırıyor. Ama küçük ağabeyim annemin babamın gönlünü alıyor ve geçimlerini temin ediyor. Annem de bunun için, evin yarısını bu oğlunun üstüne vermek istiyor. Biz iki kız bu işe razıyız, siz ne dersiniz?

CEVAP: Evlâtlar arasında adalet yapmak, mirasta birisinden kaçırıp ötekisini mahrum etmemek Kur'an-ı Kerim'de emredilmiştir. Adalete riayet etmesi ve Allah'ın tavsiye ettiği şekilde adaletli taksim yapması uygun olur.


SORUN11: Annem ve babam faizli para yiyorlar. "Yemeyin!" diyorum, "Allah'ın emrettiği şekilde giyinin, namaz kılın!" diyorum. Biraz üsteleyince annem ve babam, "Sen kendine bak! Senin namazın kabul oluyor mu? Sana hakkımı helâl etmem, sen ana babaya nasıl davranılacağını okumuyor musun?" diyorlar. Bu durumda annemin babamın duasını nasıl alabilirim?

CEVAP: Bu kardeşimizin yaptığı doğrudur, annesinin babasının yaptığı yanlıştır. "Bir insana günah olarak, kendisine nasihat yapıldığı zaman, sen kendine bak demesi yeter." diye hadis-i şerif var... Çocuk aklı başında, Allah'ın emirlerini ona hatırlatıyor. O, "Hakkımı helâl etmem!" diyor. Allah'ın hakkı daha önde geldiğinden, o ana babanın hakkını siler, süpürür. O çocuğun söylediği doğrudur. Annenin, babanın ona uyması lâzım!..

Anne baba hakları, çocuğun Allah'ın emrini yapma, tebliğ ve irşad etme vazifesini engellemede kullanılamaz. Onun namazı da kabuldür. Annenin babanın yaptığı yanlıştır. Yumuşak yumuşak yine anlatmağa çalışacak.


SORUN12: Bir adamın kendisi Şafiî, hanımı Hanefî olsa, evinde hangi mezheb üzere ibadet etmeli? Bu karı-kocanın çocukları hangi mezheb üzere ibadet etmeli?

CEVAP: Herkes kendi mezhebi üzere ibadet eder. Beraber oldukları zaman, hanım beyine uygun olarak hareket edebilir. Ama, fırsat olduğu zaman herkes kendi mezhebinin şartlarını yerine getirir.

Şafiî imamın arkasında Hanefî namaz kılabilir. Hanefî imamın arkasında Şafiî namaz kılabilir. Bu câizdir, bunda hiç tereddüt etmesinler.

Bu karı-kocanın çocukları, o çevrede cârî olan hak mezhebe ittibâ ederlerse, rahat ederler. Meselâ etrafta hep Hanefîler varsa, ona uyabilirler; hep Şafiîler varsa, ona uyabilirler.

SORUN13: Dokuz yıllık evliyim. Beyimle anlaşamıyoruz, dokuz yıldır yatağıma gelmiyor. Ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bu gibi şeyler olabiliyor. Müslümanlar evlilik hayatının vecibelerini bilimiyorlar. Kocanın karısına böyle bir ilgisizliği doğru değildir İslâm'da... Yoktur böyle bir şey!.. Kadının kocası üzerinde hakkı vardır, kocanın da kadın üzerinde hakkı vardır. Kadın da kocasını men etse, razı olmasa; onun da günahı vardır. Bunların izâle olması lâzım!..

Allah rızası için evleniliyor. Evlilikten maksat, hayırlı evlât sahibi olmaktır. Hayırlı evlât sahibi olmanın yolu da izdivac olduğundan, nikâh olduğundan, karı koca arasındaki ilişkiler olduğundan, bunların yapılmasına sevap verilmiştir İslâm'da... Sevap olduğu bildirilmiştir hadis-i şeriflerde... Böyle olması lâzım!.. Aksi de vebaldir, günahtır.

SORUN14: Hanımıma ders aldırmıştım, şimdi devam etmiyor. "Bana önceden söylemeden aldırdın." diyor, dersini yapmıyor. Müzik çalıyor. "İlâhi çal!" diyorum, çalmıyor. Sakalıma karışıyor. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Anlaşılan, İslâmî bakımdan zayıf bir kadın... Onu doğru yola getirmek için devamlı bir çalışma lâzım!.. Otoriter, ciddî bir çalışma gerekir. "Bak bu yaptığın yanlıştır, günahtır! Şu ayet-i kerimeye göre şöyle, bu ayet-i kerimeye göre böyle..." diye müşterek hayatlarındaki tecrübelerden, müşterek inandıkları bildikleri yerlerden deliller getirerek irşed etmeğe çalışmak lâzım!..

İyi insanlar arkadaşlık ederek, iyi komşularla gidip gelmek sûretiyle iyileşebilir. Onlardan görüp yavaş yavaş düzelebilir. Bu da bir çaredir.


SORUN15: Çeyizimde kristal cam, sırça mutfak eşyaları var, takımlar var... Lüks olduğu kullanmıyorum. Hepsini Allah yolunda değerlendirmek istiyorum. Fakat, annem çok kızacak. Ne yapmamı emir buyurursunuz? Annemi kırmak vebal olur mu?

CEVAP: Çeyizinde gelmiş evde duruyormuş; dursun! Yeri geldiği zaman kullanarak değerlendirebilirsiniz. Kullanılan eşya olsun, fuzûli duran eşya durumunda olmasın!..

Annenizi kırmak vebal olur. Tabii, kırmamağa çalışmanız lâzım!..


SORUN16: Evli hanımın zînet eşyasından dolayı kurban kesmesi gerekir mi?

CEVAP: Kurban kesmek için insanın nisab miktarından fazla malı olması lâzım. O anda altın kimin elindeyse, kim zengin durumundaysa, onun kurban kesmesi lâzım!.. Eğer altın hanıma aitse, hanım namına kurban kesilmesi lâzım!.. Beye aitse, beyi keser. İkisi de zenginse, ikisinin de kurban kesmesi lâzım!..

SORUN17: Mehrimi ve epey bir miktar altını, zor bir günde muhtaç olmamak için, evimizde saklıyoruz. Acaba bu düşüncemiz doğru mu?.. Allah yolunda tasadduk etmediğimiz için vebalde miyiz?

CEVAP: Altın ve saire tasarrufların boş durmasından, atıl durmasından, değerlendirilmesi daha uygun olur. Ben bizim şirketlerin koordinatörlerine emir verdim. Dedim ki: "Bakın, kardeşlerimizden gelip bana müracaat edenler var, paralarını değerlendirmek isteyenler var... Paralarını değerlendirecek bir çalışma yapın!" dedim. İnşaallah o da yapılır.

Ama, şu anda da helâl yollarla işletme imkânları olduğu için, tutmak yerine onları değerlendirmek daha uygun olur.

İnsan zekâtını verince, cimrilikten kurtulmuş oluyor. Ondan sonrası fazilet oluyor. Verirse verir; vermezse sorumluluk kalkmış oluyor, zekâtı verdiği için...

SORUN18: Beş senedir evli olduğum hanımımı ve iki çocuğumu, kızın annesi dün ben işte iken evimden almış, götürmüş. Öne sürdükleri hiç bir konuda hakları da yok... Kızın babası ile görüştüm, "Meseleleri görüşerek halledelim!" dedim. O da kabul etti. Ancak, hanımımı ve çocuklarımı göstermediler. Herhalde uzaktaki bir akrabalarına götürmüşler. Emirlerinizi ve dualarınızı beklerim.

CEVAP: Maalesef ahali müslüman ama, hareketleri İslâmî değil... Kızını, bir beye vermiş; artık o, damâdın emrindedir. Ordan onu çekip almağa hakkı yoktur kendisinin... Dâmadın hükmündedir, dâmâdın sorumluluğundadır. Onun emrindedir. Onu alıp götürmek, yanlış bir şey oluyor. Hem de meşrû bir sebep yokken, ufak tefek kırgınlıklar, kızgınlıklar, geçimsizlikler böyle şeylere sebep oluyor. Bu doğru değildir. Allah ıslah etsin...

Alıp götürenler yanlış bir iş yapmışlar. Bir yuva yıkmakta adım atmış oluyorlar, şeytana uymuş oluyorlar. Mümkünse, onlara haber iletin, dönsünler! Çünkü, yaptıkarı şey şeytanın sevdiği, Allah'ın sevmediği bir şeydir. Yanlış bir şeydir.

Eğer, herhangi bir şekilde dâmâdın onların hoşuna gitmeyen bir durumu varsa, onu da kendileri kararlaştırmasınlar. Çünkü, ölçüyü tam güzel yapamadıkları, kızı alıp götürmelerinden anlaşılıyor. Bir bilen müftüye, hocaya, alim kimseye sorsunlar; o ne derse, öyle yapsınlar!.. Aksi takdirde, çok büyük veballer yüklenirler.


SORUN19: Beyinden kardeşimin huzuru yok; dua eder misiniz?

CEVAP: Aziz kardeşlerim! Kimse kimseye zulüm ve haksızlık yapmasın!.. Kardeş kardeşe yapmasın, karı kocaya yapmasın, baba evlâdına yapmasın!.. Çünkü ahirette bu münâsebetler hesaba katılmayacak, kişi olarak herkes birbirinden dâvacı olacak!.. Evlât babasından dâvâcı olabilir, karı kocasından dâvâcı olabilir... Binâen aleyh kimsenin hakkını geçirmemek, hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapmamak prensibiniz olsun!..

Kocaysanız, karınıza zulmetmeyin!.. Babaysanız, evlâdınıza zulmetmeyin!.. Kuvvetliyseniz, âcize zulmetmeyin!.. Komşunuza zulmetmeyin!.. Gözünüzde küçümsediğiniz insana zulmetmeyin!.. Çünkü, Allah hesabını sorar. Adaletli olun, Allah adaleti sever.

Hadis-i Kudsîde buyuruyor ki Mevlâmız: "Ben kendime zulmü haram ettim, kendim zulmetmiyorum. Ey kullarım, siz de zulmetmeyin birbirinize!.." diyor.

Zulüm Allah'ın en sevmediği şeydir ve şiddetle cezâlandırır. Kocanın karısına zulmetmemesi lâzım, babanın evlâdına zulmetmemesi lâzım, komşunun komşuya zulmetmemesi lâzım!..

SORUN20: Küçük kardeşlerim benimle dargın... İllâ benim onların ayağına gitmem şart mıdır?

CEVAP: Giden sevap kazanır. Dargın olandan elini ilk uzatan, selâmı ilk veren, dargınlığı izâle etmek için ilk davranan en çok sevap kazanır. Küçüklük büyüklük önemli değil, sevap kazanmak bakımından yapılabilir. Nefsi yenmek bakımından da, gitmek iyidir.


SORUN21: Bir erkeğe eşinin kızkardeşi nâmahrem midir; tokalaşmaları ve aynı odada oturmaları doğru mudur?

CEVAP: Hayır, tokalaşamazlar! İki kız kardeşi nikâhta tutmak yoktur ama, aynı odada tek başına kalmaları mahzurludur. Efendimiz tarafından yasaklanmıştır. Gerek gelinin kocanın erkek kardeşiyle kalması, gerekse kocanın karısının kız kardeşiyle kalması tehlike doğurabileceğinden uygun değildir. Bir erkeğin mahremi olmayan bir kadınla bir odada yalnız kalması yasaklanmıştır İslâm'da...


SORUN22: Beyimin amcasını ziyaret edeceğiz. Yalnız amcası ve diğer akrabalarında haremlik-selâmlık yok... Beyim bulunduğu halde, onların yanında oturmamızın hükmü nedir?

CEVAP: İlkönce, haremlik-selâmlığın olması gerektiğini fıkhen anlatmak lâzım!.. demek lâzım ki: Peygamber (SAS) Efendimiz, Fâtımatüz Zehrâ Validemiz'in yanına, sahabesinden bir kaç kişi ile gidiyormuş. Kapıya gelince:

"--Yâ Fâtıma kızım, yanımda birileri var; perdenin arkasına çekil!" buyurmuş.

O sahabe-i kirâm ki, ümmetin en yüksek mertebeli insanları... Yanında Peygamber Efendimiz var... Fâtımatüz Zehrâ Vâlidemiz de örtülüdür. Niye perdenin arkasına çekil dedi?.. Bu işin haremlik-selâmlık şeklinde olması gerektiğini gösteren bir misaldir.

"Bunun böyle olması lâzım, sevabı budur." diye söylenir. Ama, bu mümkün olmadığı zaman... Çünkü herkesi değiştiremiyorsunuz, bir takım mecburiyetler de oluyor. O zaman, nasıl trene biniyorsunuz, istasyona gidiyorsunuz, çarşıda pazarda geziyorsunuz; öyle örtülü olarak, yabancıların yanında durduğunuz gibi durabilirsiniz. Ama söylemek mümkün olur da söylerseniz, onlar da bilmiş olurlar. "Allah'ın hükmü buymuş amca, dayı..." filân diye söylemek lâzım!..

SORU23: Enişte, amca, amca ve kardeş çocuklarıyla ailece, tesettüre riayet ederek beraber oturabilir miyiz?..

CEVAP: Herkes haremliği selâmlığı anlamadığı için, örtülü olmak şartıyla, tesettüre riayet etmek şartıyla, böyle yakın akrabalarla bir arada bulunmak mecburiyeti olabiliyor. Bunu ben şöyle düşünüyorum: Kişi çarşıya çıkıyor, otobüse biniyor, sokakta yürüyor; onun gibi...

Tesettüre riayet edecek, mümkün olduğu kadar dikkat ederek, onlara da bunları anlatmağa çalışacak. mümkün olduğu kadar ayrı yerde oturmağa çalışacak ama, bazan da tam yapılamıyor. O zaman, örtülü olarak oturulabilir.

SORUN24: İslâmî konularda ailemde benden başka tavsiyede bulunacak kimse yok... Küçük kardeş ve ağabeylerime, kız kardeş ve yengelerime de emr-i ma'ruf nehy-i münkeri maalesef sadece ben yapmak durumundayım. Bu konularda daha faydalı söz söylemek, hem de mahremiyete riayet edip nefret ettirmeden sevdirerek, zorlaştırmadan kolaylaştırarak nasıl bir usül izleyeyim?

CEVAP: Usûlü kendin söyledin aziz kardeşim!.. Sevdirerek, zorlaştırmadan, kolaylaştırarak, sıkmadan yapacaksın. Kendinden hiç taviz vermeyeceksin. Yumuşak yumuşak, güleç yüzle, "Allah'ın emri budur." diye anlatacıksın.

(Üd'u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev'izatil haseneti ve câdilhüm billetî hiye ahsen) ayet-i kerimesi gereğince, mevizâ-i hasene ile, hikmetle, onlara yavaş yavaş, kızmadan, sinirlenmeden anlatmak lâzım!..


SORUN25: Ailemde çok değişik fikirlere sahib kişiler var... Bunlarla bir araya geldiğimde, aşırı tartışmalara giriyorum.. Gerçekleri anlattıkça aramızdaki bağ kopuyor, üzülüyorum. Nasıl bir yol izlememi tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bu işe devam edecek ama, üslûbuna dikkat edecek! Hakkı söylemeğe devam edecek, yumuşak yumuşak söyleyecek! Karşı tarafın kalbini kazanarak söyleyecek.

Münakaşadan sonuç hasıl olmaz. "Sen haklısın, ben haklıyım!.." filân gibi sözler iyi sonuç vermiyor. İnsanla önce dost olmak; edeble, sevgi ile, güzel ahlâkla kendisini kabul ettirmesi gerekiyor. Ondan sonra gerçekleri olgun bir tarzda, karşı tarafı da dinleyerek söylersen, delilleri yumuşak yumuşak gösterirsen, kabul edebiliyor. Uslûbunu emr-i maruf, nehy-i münker uslübuna getirecek, vazifeye devam edecek.

Üzülebilir. Üzülmesinin sevabı çoktur. Harbe katılmış da yara almış, gazi olmuş gibi sevap alır üzüldükçe... Onun için işe devam edecek ama, emr-i ma'rufu nehy-i münkeri büyük evliyâullah nasıl yapmışsa, şekli şemâili neyse ona dikkat edecek. Onların hayatlarını okusun, ona göre yapmaya çalışsın!


SORUN26: Bölgemizde erkekler hanımlarına çok kaba davranıyorlar ve bildikleri halde çoğu hakkını vermek istemiyorlar. Bu konuda ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Böyle bir durum varsa, düzeltin! Olabilir. Bölgesel töreler olabilir. Meselâ kazaklık deniliyor. "Kazak erkek eve girdi mi, tabakları kırmalı, masayı devirmeli, perdeyi yırtmalı... Adam eve girdi mi, kadın tir tir titremeli, kaçacak delik aramalı!.. O zaman işte tam erkek olduğu anlaşılır." filân... Böyle şeyler oluyor.

Bunların aslı esası yoktur. Peygamber Efendimiz yapmamıştır. Peygamber (SAS) Efendimiz hanımlarıyla ne tür konuşmuşsa, nasıl muamele etmişse; nümûne odur.

Peygamber Efendimiz hanımlarını döğmemiştir. "Hanımlarınızı döğmeyiniz!" diye emri vardır. "İyi muamele edin, hakkını koruyun!" diye nasihati vardır. Hele hele birisinin hakkı ise, o hakkı vermemek zulümdür. Haklara riayet etmek esastır. Aman bu kanaati bertaraf edecek şekilde hakkaniyetli davranın!..

SORUN27: Yetim hakkı yemek kötü bir şey... Yetim yakının ise, evine gidip yemek yemek de buna girer mi? Onlar da darılıyorlar.

CEVAP: Davet ederse, gidersin. Darılıyorsa, çok aşikâr bir şekilde gelmenizi istiyor. Yetim malı yemek demek, çocuğun aklı ermiyorken, mirastan kendisine kalmış olan malı, onun çocukluğundan yararlanıp yemektir. Yoksa, adam yetim olmuş ama malı var, davet ediyor. Kendisinin gönül huzuru içindeki bir ikramı haram değildir.
                       

Yorum Gönder

0 Yorumlar