20 Mart 2015 Cuma

Allah'ı Kim sever, Allah Kimleri Sever





OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM.
“Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her zaman) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler ve şöyle derler: Rabbimiz, sen bunu boş yere yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru.” (ALİ-İMRAN SURESİ – 191. AYET)

Her iyiliğin başı Allah’ı sevmektir. Dünyadaki mutlu hayat, Ahirette cennetin sonsuz nimetleri bu sevgi sayesinde elde edilir. Allah’ı sevmek, O’nu bilmeye ve tanımaya bağlıdır. Çünkü insan, ancak tanıdığını ve bildiğini sever. Bir İslam büyüğü olan Hasan-ı Basri’nin: “Rabbini bilen O’nu sever.” sözü ne güzeldir.

Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’de belirtilen sıfatları ile tanınır. O, âlemlerin Rabbidir, bütün âlemleri yaratan ve yaşatan O’dur. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Her şeyi gören ve bilendir. Yerde ve göklerde O’na saklı hiçbir şey yoktur. Her şeyi görür ve işitir. Hatta gönüllerde saklı olan şeyleri de bilir. Rahman’dır, Rahim’dir, insanlara ve bütün canlılara sonsuz şefkat ve merhameti vardır. Yarattığı insanlardan O’na inanmayanları da yedirip içirmekte ve doyurmaktadır. İnsanları öldürüp diriltecek ve huzurunda sorgulayacak olan O’dur. Emirlerine uyup yasaklarından sakınmış olanları cennetle ve cennetin nimetleriyle mükafatlandıracak olan O’dur. Her şeye gücü yeter. Kâinatta olan her şeyi, güneşi de, ayı da, denizleri ve nehirleri de hepsini insanoğlunun hizmetine veren ve emrine amade kılan O’dur.

Bu sıfatlar, Allah’tan başka kimde bulunabilir? Hiç kimsede bulunamaz. En üstün yaratık olan insandaki yetenekleri insana veren O’dur. Bunun için insanoğlu yalnız O’na ibadet etmek ve her şeyden daha çok O’nu sevmek durumundadır.

Her şeyde bize örnek olan Peygamberimiz (SAV) Allah’ı sevmede de bize en güzel örnektir. O’nun hayatını inceleyenler, O’nun Allah’ı ne kadar çok sevdiğini göreceklerdir. Allah’ı sevmede, O’na güvenip dayanmada tek örnek alınacak insan Peygamberimiz (SAV)’dir.

Allah sevgisi insanı Allah’a yaklaştırır ve O’nun rızasını kazanmasına vesile olur. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Davut (AS)’ın dualarından birisi şöyle idi: Allah’ım, senden senin sevgini ve seni sevmeye ve senin sevgine beni ulaştıracak amelleri dilerim. Allah’ım, senin sevgini bana nefsimden, çoluk çocuğumdan ve soğuk sudan daha sevimli kıl.”

Peygamberimiz (SAV), Allah’ı candan sever ve O’na ibadet etmekten büyük haz duyardı. Hadis kitapları, Peygamberimiz (SAV)’in gece namazında ayakları şişinceye kadar ayakta durduğunu haber veriyorlar. Kendisine: Ey Allah’ın Rasülü, yüce Allah seni bağışlamışken bu kadar zahmete neden katlanıyorsun? Dediklerinde, O: “Niçin Allah’a şükreden kul olmayayım?” diye cevap veriyordu. Bu cevap, O’nun, Allah korkusu endişesiyle değil, Allah’a olan sevgisi ve derin saygısı sebebiyle ibadet ettiğini gösteriyordu.

Peygamberimiz (SAV)’in şu yalvarışı, O’nun Allah’a olan sevgisini gösterir: İbni Abbas (RA) Anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) gece yarısı namaza kalktığında şöyle yalvarırdı: “Allah’ım, hamd sana mahsustur. Göklerin ve yerin nuru, nur vereni sensin. Hamd sana mahsustur. Göklerin, yerin, göklerdekilerin, yerlerdekilerin Rabbi sensin. Sen haksın, vaadin haktır. Sözün hak, sana kavuşmak haktır. Allah’ım, ben sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim, sana sığınıyorum. Sana güvenerek mücadele ediyorum. Düşmanımla aramızda ancak senin hakemliğine başvurdum. Benim gerek evvelce işlediğim ve gerekse bundan sonra işlemem muhtemel bulunan günahlarımla, gizli ve aşikâr yaptıklarımı bağışla. Benim ilahım sensin, senden başka hiçbir ilah yoktur.”

Görülüyor ki, Peygamberimiz (SAV) gece uyku ve istirahatını terk ederek kalkıyor ve o sessizlik içinde namaz kılıyor ve sonunda Allah’a el açarak yalvarıyor. Bu davranışı, O’nun Allah’ı nasıl sevdiğini göstermektedir. Esasen Allah’a yapılan ibadetin makbul olanı budur. Severek, isteyerek ve saygı duyarak yapılan ibadet en makbul ibadettir.
Peygamberimiz (SAV) her vesile ile Allah’a olan derin sevgisini dile getirirdi. Ömer b. Hattab (RA) anlatıyor: “Peygamberimiz (SAV)’in huzuruna Havazin kabilesinden bir takım esirler gelmişti. Bunların içinde emzikli bir kadın vardı. Çocuğunu kaybetmişti. O.göğsüne biriken sütü esirler arasındaki çocuklara veriyor, emziriyordu. Bu kadın esirler arasında kendi çocuğunu bulunca hemen onu alıp bağrına bastı ve derin bir sevgi ile çocuğunu emzirmeye başladı. Bu yüksek şefkat ve sevgiyi görünce Peygamberimiz (SAV) bize: “Şu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” buyurdu. Biz de: “Hayır, atmamaya gücü yettiği müddetçe atmaz.” dedik. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “İşte Allah Teala kullarına bu kadının çocuğuna olan sevgi ve şefkatinden daha merhametli ve şefkatlidir.” buyurdu.
Bir kere Ashap’tan biri şöyle olay anlattı: “Bir çalılığın içinde birkaç kuş yavrusu gördüm. Onları aldım, ihramımın içine koydum. Biraz sonra anneleri geldi. İhramımın etrafında döndü durdu. Ben ihramımı açar açmaz o da yavrularının yanına girdi.” Peygamberimiz (SAV) anlatılanları dinledikten sonra: “Anneliğin şefkatinden hayret mi ediyorsunuz? Beni gönderen Allah’a yemin ederim ki, Allah Teala kullarını, bir annenin yavrularını sevmesinden daha fazla sever.” buyurdu.
ALLAH’I KİM SEVER?
Hiç şüphe yok ki Allah’ı, O’nu tanıyan, O’na inanan kimse sever. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

“İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp O’na koştukları eşleri ilah olarak benimseyip onları Allah’ı sever gibi sevenler vardır. İnananların Allah’ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir.” (BAKARA SURESİ – 165. AYET)

Ayet-i Kerimede önemli bir uyarıda bulunuluyor. Gerek Allah’ı tanımayarak olsun ve gerek olmasın ilahlık manasında Allah’a ortak yapıp, onları Allah’ı sever gibi severler. Onları eriştikleri nimetin sahibi olarak görürler. Onları sevgisini hareketlerinin başı olarak kabul ederler. Allah’a yapılacak şeyleri onlara yaparlar. Allah’ın rızasını düşünmeden onların rızalarını elde etmeye çalışırlar. Allah’a isyan sayılan şeylerde bile onlara itaat ederler. Yazık, bunlar sapıklığın içinde bocalayan zavallılardır. Çünkü bunlar kendilerini yoktan var eden Allah’a yönelmeleri ve O’nun verdiği nimetlere şükretmeleri gerekirken onlar, kendilerine hiçbir fayda ve zararı olmayan, Allah’a ortak koştukları şeylere bağlanırlar. Onun için bunlar yollarını şaşırmış zavallı insanlardır.

Ancak müminlerden her şeyden daha çok Allah’ı severler, O’na yönelirler, O’ndan dilekte bulunurlar. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Bir kimsede (tam olarak) üç özellik bulunursa imanın tadını duyar: Allah ile Peygamberi kendisine başkalarından daha sevgili olmak, sevdiği kimseyi yalnız Allah için sevmek, Allah onu küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak.”

Allah’ı sevenler, O’nu her zaman anarlar. Bir insanın sevdiğini sık sık anmasından daha olağan ne olabilir? Sevilen Allah olunca, bu anış insanın bütün varlığını kaplayan bir aşk haline dönüşür. Böyle olunca Sevgili Peygamberimiz (SAV)’in buyurduğu gibi Allah Teala, o kimsenin işiten kulağı, gören gözü ve konuşan dili olur.

Gönüllerinde Allah sevgisi yer etmiş olan kimseler her zaman ve her yerde Allah’ı anarlar. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

“Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her zaman) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler ve şöyle derler: Rabbimiz, sen bunu boş yere yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru.” (ALİ-İMRAN SURESİ – 191. AYET)

Hz Aişe (RA) validemiz anlatıyor: Bir gün peygamberimiz (SAV) bir zatı bir askeri birliğin başına göndermişti. O zat birliğe imam olduğunda namazı İHLÂS suresiyle kıldırdığı, uzun sure okumadığı için Peygamberimiz (SAV)’e şikâyet edildi. Peygamberimiz (SAV): “Bunu ne maksatla yaptığını kendisine sorun.” buyurdu. Sordular. O zat: “İhlâs suresi Allah’ın sıfatlarını ihtiva ettiğinden onu okumayı seviyorum. Onun için namazı bu sure ile kıldırdım.” deyince Peygamberimiz (SAV): “Siz de ona müjdeleyin, Allah kendisini seviyor.” buyurdu.

Bütün ibadetler, Allah’ı anmak ve daima onu hatırlamak içindir. Bu itibarla Allah’ı anmak en üstün ibadet sayılmıştır. Nitekim Ebu’d Derda’nın anlattığına göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Size işlerin en hayırlısını, Allah katında en makbulünü, dereceleriniz bakımından en yükseğini, altın ve gümüş dağıtmaktan daha üstününü, savaş alanlarında düşmanlarınızla karşılaşıp onları öldürmenizden daha hayırlı olanını haber vereyim mi?” diye sordu. Ashap: “Evet ey Allah’ın Rasülü, haber ver.” dediler. Peygamberimiz (SAV): “Allah’ı anmaktır.” buyurdu.
Allah’ı ananların Allah tarafından anılacaklarını ve O’nun tükenmek bilmeyen maddi ve manevi nimetlerine, sayısız lütuflarına erecekleri Kur’an-ı Kerim’de müjdelenmiş ve şöyle buyrulmuştur:
“Siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin, Nankörlük etmeyin.” (BAKARA SURESİ – 152. AYET)
Bu ayet-i kerime şu tabirlerle açıklanmıştır:

1-) Siz beni bana dua ederek, ben de sizi duanızı kabul ederek anayım.
2-) Beni överek ve itaat ederek anın, ben de sizi nimetimi arttırarak anayım.
3-) Siz beni yerlerde anın, ben de sizi kırlarda ve çöllerde anayım.
4-) Siz beni refah ve rahat içindeyken anın, ben de sizi felaket ve musibete uğradığınız zaman anayım.
5-) Siz beni ibadetle anın, ben de sizi yardımımla anayım.
6-) Siz beni İslam’ı yaymak için anın, ben de sizi hidayetimle anayım.
7-) Siz beni “Allah’tan başka ilah yoktur.” diyerek anın, ben de sizi kulluğa kabul ederek anayım.

Görülüyor ki, Yüce Allah kulunun, kendi rızası için olan hiçbir davranışını karşılıksız bırakmıyor.

Ebu Hüreyre (RA) Peygamberimiz (SAV)’in şöyle buyurduğunu haber veriyor:

“Aziz ve Celil olan Allah buyurur ki: Ben kulumun beni sanısı yanındayım, beni nasıl sanırsa ben öyleyim. Kulum beni andığı zaman muhakkak onunla beraberim. O, beni gönlünde gizlice anarsa ben de onu öyle anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa ben de onu, içinde andığı topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım.”

Bu hadis-i şerifte, Allah Teala’nın kuluna yakınlık derecesini anlatmak için kullanılan karış, arşın, kulaç gibi gözle görülen şeylere ait ölçü aletlerinin Allah Teala hakkında kullanılması tamamıyla mecazi tabirlerdir. Bunun gibi Allah hakkında koşmak tabiri de kulun isteğine ve duasına süratle icabet etmekten kinayedir.

Allah ve Peygamber sevgisi imandandır. Bu sevgiden yoksun olan kimsenin gerçek anlamda inanmış olduğu söylenemez. Nitekim Hz Ömer (RA): “Ey Allah’ın Rasülü! Ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe olgun mümin olamazsım.” buyurdu. Peygamberimiz (SAV)’i dikkatle dinleyen Hz Ömer (RA): “Ey Allah’ın Rasülü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha fazla seviyorum.” deyince Peygamberimiz (SAV): “Ya Ömer, işte şimdi olgun mümin oldun.” buyurdular.

Peygamber sevgisi Allah sevgisinden gelir. Peygamberi sevmek Allah’ı sevmek demektir. Âlimleri, muttakileri ve hayır sahiplerini sevmek te böyledir. Zira sevilenin sevgilisi de sevilir. Sevilenin elçisi de sevilir. Sevileni seven de sevilir. Burada gerçekte sevilen yalnız Allah’tır. O’ndan başka gerçek hak eden yoktur. Bunu şöyle bir örnekle açıklayalım: İnsan için ilk önce sevilen şey kendi nefsidir. Kişinin kendi kendisini sevmesi demek, varlığının devam etmesini istemesi ve yok olmaktan hoşlanmaması demektir. Bu, yaratılışta insanda var olan bir özelliktir. Aslında insanda var olan bu duygu Allah’ı sevmeyi gerektirir. Çünkü kendisini ve Rabbini bilen, varlığının devam ve kemalinin kendisinden değil, Allah Teala’dan olduğunu anlar. Onu yoktan var eden, yaşatan O’dur. Çünkü varlıklar arasında varlığı zatının gereği olan ve var olmakta hiçbir şeye ihtiyaç duymayan yalnız Allah Teala’dır. O’ndan başka her şey O’nun kudreti ve yaratması ile vardır. Bunun böyle olduğunu bilen kimse elbette kendisini var edeni ve her şeyi ona vereni sever, sevmesi gerekir. O’nu sevmesi, kendini ve Rabbini bilmesinden ileri gelir. Sevgi, bilginin meyvesidir. Bilgi olmazsa sevgi de olmaz. İnsan anne-babasını sever. Niçin sever? Çünkü onlar onun var olmasının sebebidirler. Ayrıca da onu yetiştirip büyütmüşlerdir. Bunun için anne-baba sevilir. Hâlbuki insanı yaratan Allah’tır. Anne ve babayı onun var olması için sebep kılan da O’dur. Anne ve babaya çocuk sevgisini veren de O’dur. Hayvanlara bile bu sevgiyi vermiştir.

Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah Tela rahmetini yüz parça yaptı. Doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu parça rahmet sebebiyle bütün Yaratıklar birbirleriyle sevişirler. Hatta kısrak, yavrusunu emzirirken dokunur korkusuyla bir ayağının tırnağını kaldırır.”

Evet, Peygamber sevgisi, Allah sevgisinden sonra gelir. O’nu seven ve sünnetine uyan, dünyada olduğu gibi ahirette de mutlu olacak, O’nunla birlikte cennete girecektir. Enes b. Malik (RA) anlatıyor: “Bir defa Peygamberimiz (SAV)’le birlikte mescidden çıkıyorduk. Mescidin kapısında bir adam karşımıza çıktı ve: “Ey Allah’ın Rasülü, kıyamet ne zaman kıpacak?”diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Sen kıyamet için ne hazırladın?” diye sordu. Adam: “Ey Allah’ın Rasülü, ben kıyamet için çok namaz, oruç ve sadaka hazırlamadım, ancak ben Allah’ı ve peygamberi (SAV)’i severim.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “O halde sen sevdiklerinle beraber olacaksın.” buyurdu.”

Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Kim Allah ve Peygamberine itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, iyilerle beraber olacaktır. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (NİSA SURESİ – 69. AYET)
Allah ve peygamber sevgisinin imandan olduğunu söyledik. İnananların da birbirini sevmedikçe gerçek anlamda mümin olamayacakları Peygamberimiz (SAV) tarafından bildirilmiş ve şöyle buyurmuştur: “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız. Size bir şey söyleyeyim, onu yaptığınız zaman sevişirsiniz: Aranızda selamı yayınız.”
Müminler birbirlerini Allah için sevmelidirler. Allah için olmayan sevginin Allah katında bir değeri yoktur. Birbirlerini Allah için değil de şahsi çıkar uğruna sevenlerin kıyamet günü birbirlerine düşman olacakları Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:

“O gün Allah’tan korkanlar hariç birbirlerine dost olanlar düşmandırlar.” (ZUHRUF SURESİ – 67. AYET)
Allah ve Peygamber sevgisi ile birbirini sevenler, birbirlerine saygılı davranırlar. Birbirlerine haksızlık yapmaktan, birbirinin zararına olacak tutum ve davranışlardan kaçınırlar. Kendileri için arzu ettikleri iyilikleri sevdikleri için de arzu ederler. Birbirlerine daima iyi ve yararlı öğütlerde bulunurlar. Felaket zamanlarında birbirlerine yaklaşır, üzüntülerini paylaşırlar. Muhtaç iseler ellerinden gelen her türlü yardıma koşarlar.
Kıyamet günü en yüksek dereceyi, Allah sevgisi ile birbirlerini sevenlerin alacağı müjdelenmiştir. Muaz (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Allah Teala: Benim hoşnutluğum uğruna sevişenler için, Peygamberlerin ve şehitlerin bile imrenecekleri derecede nurdan kürsüler vardır.”
Görülüyor ki Allah sevgisi, dünya ve ahiret mutluluğunun vesilesidir. Allah sevgisi etrafında birleşmemiz ve bu sevgi ile birbirimizi sevmemiz, Allah’ı razı edecek bir davranış olacaktır
ALLAH’I SEVMENİN BELİRTİSİ NEDİR?
Allah’ı sevmek O’nun gönderdiği son Peygamber Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimize uymakla olur. Peygamberimiz (SAV)’i örnek almayan, onun sünnetini uygulamayan kimsenin Allah’ı seviyorum demesinin bir anlamı yoktur.
Kur’an-ı Kerim bu konuda şöyle diyor:
“(Ey Muhammed) de ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.”

(ALİ-İMRAN SURESİ - 31. AYET)
Evet, insanın sadece Allah’ı seviyorum demesinden bir şey çıkmaz. Kişinin sözünden çok işine bakılır. Allah’ı sevmek demek, O’nun Peygamberini de sevmek demektir. Peygamberi sevmek demek ise onun izinden gitmek ve her işte O’nu örnek almaktır. Allah’ı seveni, Allah’a itaat edeni Allah da sever, başkalarına da sevdirir. Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah Teala bir kulunu sevdiği zaman, Cebrail (AS)’a: “Allah filanı seviyor, onu sen de sev.” diye emreder. Cebrail (AS) da onu sever ve gök ehline: “Allah filanı seviyor, siz de seviniz.” diye seslenir. Bunu üzerine göktekiler de o kimseyi severler. Sonra da yeryüzünde onun sevgisi kalplerde yerleşir.”
Görmediğimiz İslam âlimlerine duyduğumuz sevgi ve saygının sebebi bu hadiste açıklanıyor.
Son olarak şunu söyleyelim ki, Allah’ı seven O’nun Peygamberini de Allah’ın sevdiklerini de sever. Ne mutlu Allah sevgisi gönlünde yer etmiş olanlara ve yine ne mutlu Allah için, O’nun rızasını kazanmak için birbirlerini sevenlere. Bir hadis-i şerif’le konumuzu bitirelim: Ebu Hüreyre (RA) rivayet ediyor: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah Teala kıyamet gününde: Benim için sevişenler nerededir? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arşımın gölgesinde gölgelendireceğim. Der.”

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ AĞUSTOS - 2000 SAYISI
Vehbi AKŞİT
Kuşadası İlçe Müftüsü
Merkez Kaleiçi Camii
Cuma Vaazları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı