İHLÂS VE AÇIK-GİZLİ BÜTÜN İŞ, SÖZ VE DAVRANIŞLARDA AYETLER VE HADİSİ ŞERİFLER

BİRİNCİ BÖLÜM

 

İHLÂS VE AÇIK-GİZLİ BÜTÜN İŞ, SÖZ VE DAVRANIŞLARDA


Konu ile ilgili ayetler


"Halbuki onlar Allah'a, O'nun dininde ihlâs (ve samimiyet) erbabı ve muvahhid&r olarak, ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emrolunmamışlardı. En doğru din de budur". (Beyyine,5)
"Onlann (kurbanların) ne etleri, ne de kanlan hiçbir zaman Allah'a eriş­mez. Fakat sizden ona (yalnız) takva ulaşır". (Hacc, 37)
"De ki: Göğüslerinizin içinde olanı gizleseniz de, açıklasaaız da Allah onu bilir". (Âi-i linrân, 29) [52]

 

Konu ile ilgili hadisler


I. Emîr'ul-Mü'minîn Ebu Hafs Ömer b. el-Hattâb b. Nufeyl b. Abdi'l-Uzzâ b. Riyâh b. Abdillâh Kurt b. Rezâh b. Adiyy b. Ka'b b. Lüeyy b. Gaüb el-Kureyşî el-Adevî*den (ra) rivayet edilmiştir:
C Ben Rasûlullah'ı (s.a) şöyle derken işittim:

"Ameller niyetlere göredir. Herkese yalnız niyet ettiğinin karşılığı varaır. Her kimin hicreti Allah ve Ra-sûlü'ne (rızası için) ise, hicreti de Allah ve Rasûlü'nedir. Her kimin hicreti de kavuşacağı bir dünyalık veya evleneceği bir kadın için ise; hicreti de o göç ettiği şeyedir". 

Hadisi, muhaddislerin imamı Ebu Abdillâh Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. Muğire b. Berdizbe el-Cu'fı cl-Buhârî ile Ebu'l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim_el-Kuşeyrî en-Neysâbûrî (ra) tasnif edilmiş kitaplann en güvenilirleri olan, "Sahih berinde rivayet etmişlerdir.[53]
"Emfr'ut-Afü'minîn" lakabı ile anılan ilk halife Ömer b. el-Hattâb'tır. Mutlak anlamda bu lakab ile anılan -bir seriyye'de komutanlığı nedeniyle-AbduUah b. Cahş'tır.
"Ebû künyesini Hz. Ömer'eRasûlullah vermiştir. "Hafs"aslan anlamındadır. Bu künye cesurluğu ve yiğitliği nedeniyle verilmiştir.
Hz. Ömer Rasûlüllah'dan (s.a) 537 hadis rivayet etmiştir.
Hadiste geçen "ameller" Mn ile kastedilen bedenin tüm hareketleri, dav­ranışları, söz ve fiilleridir. 
"Niyet" ise kasdetmek, yönelmek ve azmetmek anlamlarına gelir. Niyet, bir şeye fiili ile beraber kasdetmek olarak tanımlanır.

Hadisi, "Amellerin sıhhati (tam olması) ancak niyet iledir" şeklinde an­lamak da mümkündür.
Ameller, kendisini doğuran niyetler ile değer kazanır. Yani amel sahibi­nin niyeti ne ise, o amelin karşılığı da o niyete göredir. Niyeti hayır ise, hayır kazanır. Yok eğer niyeti şer ise, şer ile karşılık görür. Allah'ın rızası için yapılan amelin karşılığı sevaptır. Kullara karşı gösteriş için yapılan amelin karşılığı ise hüsrandır. 
Bu hadise göre; niyet İle amelin belirlenmesi de önem kazanır. Farz ve vacib ibadetlerde de niyetin yeri tartışılmaz. Nafile ibadetlerde de ni­yet Önemlidir.
Sem'ânî; "Mubah bir  yapan kişi, bununla Allah'a yakınlığa niyet etmişse; örneğin yemek yemekle kullukta ve O 'na uymada kuvvetli olmayı istemişse sevap alır" demiştir. 
Her kimin hicreti Allah ve Rasûlü'nün rızasına uygun olursa, onun bu hicretinin karşılığı, Allah'ın hayırla karşılığını vermesi, Rasûlü'nün de şefa­atçi olmasıdır.
Aynca Rasûlullah (s.a) 
"Muhacir, Allah'ın yasakladığı şeyleri terkeden kimsedir" buyurmuştur.  
"Hicret" terketmek demektir. Bu nedenle fitne kor­kusuyla Dâr'ul-Küfür'den Dâr'ul-lslâm'a göç etmek hicrettir.
Hicret'in aslı ise Allah'ın hoşlanmadığı her şeyi terkederek, O'nun hoş­nut kaldığı şeylere yönelmektir.
İslâm'ın ilk yıllarında müslümanlar, müşriklerin işkence ve eziyetlerin­den dolayı Mekke'den Habeşistan'a, daha sonra da Medine'ye göç etmişler­dir. Bu göç Mekke'nin müslümanlar tarafından fethine kadar devam etmiştir.
Allah'a ve Rasûlü'ne hicretin karşılığının da yine Allah ve Rasûlü olma­sı; yapılan bu hicretin kabul olduğuna işarettir. "
Hadisin sebeb-i vürudunu (söyleniş nedenim)
daha iyi anlaşılacaktır:
Taberânî, sahih bir isnad ile tbn M* f™ yon "Aramızda, "Ümmü Kays" denilen bir kadında vardı. Kadın, o adamla hicret etti ve evlendi, işte bundan dolayı Muhaciri" dîye anlandtrdık'.
Rasülüllah'ın (sav) emrine uyarak, o taa gitmek maksadıyla hicret eden, elbette onun karsılığını alacaktır.                      
Mal, mülk, makam ve kadın gibi şeyler » kişinin sadece dünyada elde ettıgı şeylerdir.Sevabdan yoksundur.
Niyetin yeri kalptir. Amelde ihlâs, önemlidir.Zira Allah kendi rızasına uygun olmayan hiçbir şeyi kabul etmez.

Hicreti beş kısma ayırmıştır.
1- Habeşistan'a hicret
2- Mekke'den Medine'ye hicret
3- Kabilelerin Rasûlüllah'a (s.a) hicreti  
4- Mekkelilerden müslüman olanların hicreti
5- Allah'ın nehyettiği şeylerden hicret
Bir kısmı da buna üç kısım daha eklerler, ki- 
II. Habeşistan hicreti 
2-Dinî vecîbeler yerine getmlemedıgınden İftm diyarına hicret                                               
3- Fitnelerin zuhurunda (âhir zamanda) l edilmesi için şarttır. Diyarından. [54]

2. Mü'minlerin annesi Abdullah'ın (b. Zübeyr) teyzesi Aişe'den (r.a): Rasûlüîlah (sa) şöyle buyurdu: 

-"(Âhir zamanda birtakım) askerler savaşmak için Kabe'ye yürürler. "Beydâ" mevkiine geldiklerinde öndekiler ve sonda-kiler (hepsi) yerin dibine geçirilir." 
Aişe (r.a) der ki ben: 
-"Ey Allah'ın pey­gamberi nasıl (olur da) hepsi birden yerin djbine geçirilir? Halbuki onların içinde çarşı halkı ve onlardan olmayan (ancak, aralarına kansan) lar vardır" dedim. 
Rasûlüllah, 
-"Evet hepsi birden yerin dibine geçirilirler, sonra da ni­yetlerine göre diriltilirler" 

buyurdu, (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir. Metin Buhârî'ye aittir).[55]

Peygamberimizin hanımlarına "Ümm'ül-Mü'mintn" (mü'minlerin an­nesi) denilmesi; saygı, hürmet ve onlarla evliliğin haram olması bakımından­dır. Yüzlerine bakmak ve yalnız olarak bir arada kalmak açısından ise 'anne' makamında değillerdir. Rasûlüllah da (s.a) şefkat ve merhamet bakımından mü'minlerin babası makamındadır. Neseb ve evlatlık açısından başkasını baba kabul etmek ise İslâm'da yasaklanmıştır.
"Ümmü Abdillah" künyesini Hz. Aise'ye Rasûlüllah (s.a) vermiştir. 'Abdullah' Hz, Aişe'nİn kız kardeşi Esmâ'nın oğiu Abdullah b~ Zübeyr'dir.
Hz. Aişe, Ebu Bekr es-Sıddık'ın (r.a) kızıdır. Hicretin 2. yılında 9 ya­sında iken peygamberimizle evlenmiştir. Rasûlüllah'dan (s.a.v) sonra 40 yıl daha yaşamış, hicretin 58. yılında vefat etmiştir. Hz. Aişe'den 2210 hadis ri­vayet edilmiştir.
Hadiste geçen "herkesin helak olması" ecellerinin gelmesi nedeniyledir, , Ancak hesap anında herkes niyetine göre karşılık görür.
Tirmizî'nin bir ziyadesinde ise ifade "öndekiler ve arkadakilerle orta-daküerden de kurtulan olmayacağı" şeklindedir.
Zalimlerle, günahkârlarla beraber olmamak ve fakat iyi kimselerle bir­likte olmak, bu hadisin verdiği mesajlardandır. [56]

3. Hz. Aişe'den (na): Rasûlüllah (s.a) 
-"Fetih'ten (Mekke fethi) sonra hicret etmek yoktur. Fakat cihad (ve cihada) niyet vardır. Cihada çağırıldığınız va­kit hemen koşunuz". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[57]

Mekke'nin fethi, 
hicretin VIII. yılında ramazan ayında olmuştur. Hic­ret, Dar'ul-Küftir'den Dâr'uMslâm'a göç etmektir. Mekke'nin küfür diyarı olması nedeniyle, orada müslüman olan herkesin Medine'ye göç etmesi gere­kiyordu. Mekke'nin fethinden sonra oranın islâm diyân olmasıyla bu göç ve­cibesi de kaldırılmıştır. Bununla beraber dinî görevlerin yerine getirilemediği kâfir ülkesinden göç etme gerekliliği hâlen kabul görmektedir. Kâfirlerle sa­vaş devam ettikçe, hicret de devam edecektir.

Hattâbî hicreti iki anlamda ele almaktadır.
1- Müslüman olup, kavmi arasında yaşamaya devam eden, ancak kavmi tarafından işkence görenlere emredilen hicrettir. Böylece hem dinî görevleri­ni yerine getirecekler, hem de kendilerine yapılan işkence ve eziyetten kurtu­lacaklardır.
2-  Mekke'den Medine'ye hicret
Bu hadiste Mekke'nin İslâm yurdu olarak kıyamete kadar devam edece-ğire işaret edilmektedir.
Mekke'den Medine'ye hicret her ne kadar kesilmiş ise de; savaş, itim, vb. durumlar için hicret devam edecektir.
Mekke'nin fethiyle, hicret nedeniyle elde edilecek sevab sona ermiştir. Ancak cihad ve niyet ile bu sevaba ulaşmak mümkündür. Hattâbî, 
"Mek­ke'nin fethiyle, Medine'ye hicret edilmesi emri sona erdirilmiştir. Çünkü o zaman Müslümanlar Medine'de az idiler. Müslümanlar Rasûlullah'a (sav) yar­dım etmek için onaya göç etmekle emrolundular. Ancak Mekke'nin fethin­den sonra bu durum ortadan kalkmıştır. Zira müslümanlann korkulannm çoğu Mekkelilerdendi" demektedir.[58]

4. Ebu Abdullah, Câbir b. Abdullah el-Ensâri'den (r.a): Bir gazvede Ra-sfllüllah ile beraber idik. (Bir ara) şöyle buyurdu: 

-"Medine'de (gazveden ge­ride kalan) Öyle adamlar vardır ki; yürüdüğünüz her yerde, geçtiğiniz her vâ­di'de sizinle beraberdirler. Onlan hastalık alıkoydu". Diğer bir rivayette: "Onlar sevapta size ortak oldular" 
 buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[59]

Buhârî'nin Enes'den (r.a) rivayetinde ise: 
-"Rasûlüllah ile birlikte Tebûk gazvesinden dönüyorduk, şöyle buyurdu: Arkamızda Medine'de kalan bazı insanlar var ki; geçtiğimiz her dağ yolunda ve vâdi'de bizimle beraberdirler. Onları (burada bulunmaktan) Özür (men) alıkoydu".
Câbir (r.a) 19 gazvede Rasûlüllah (s.a) İle beraber bulunmuş, Bedir ve Uhud savaşlarına ise katılmamıştır. Zira babası engel olmuştur. Ancak ba­bası şehid edilince Rasûlüllah'in (s.a) katıldığı hiçbir savaştan geri kalmamıştır.
Câbir'in kendisinden gelen bir rivayette 
-"Ben, babam ve dayım Akabe'de Rasulullah'a (sav) biat edenlerden idik" denilmektedir.
Cabir b. Abdullah'dan (r.a) 1540 hadis rivayet edilmiştir. Câbir, Hicri 73 yılında 94 yaşında iken vefat etmiştir. Medine'de vefat eden son sahabîdir.
Cihada niyeti tam olup, katılmak istemesine rağmen geçerli bir ma­zeretinden dolayı katılmayan kimselere de cihada katılanlar iki kadar sevap vardır. Kur'an'da "İnananlardan özürsüz olarak yerinde oturanlar ile malla­rıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz" (Nisa/95) ayettnde-ki karşılaştırma ise özürsüz olarak savaşa katılmayanlarla ilgilidir. Hadis ile ayet arasında çelişki sözkonusu değildir. Tabuk, Şam tarafmdadır. Rasûlüllah'ın £s.a.) gazvelerinin sonuncusudur, Hicret'in dokuzuncu yılında yapılmıştır. Rasülullah bu gazve sırasında Tebûk'ta 10 günden fazla kalmıştır.
Ebu Davud'un Enes'den (r.a) rivayetinde, sahabîler; 
"Ya Resûlüllah! On­lar şu anda Medine'de bulunmalarına rağmen bizimle beraber nasıl oluyor­lar?" diye sormuşlar, Rasülullah da (s.a) 
"(Onları bizimle beraber olmak­tan) özür(leri) alıkoydu" buyurmuştur.
Özür (mazeret), bir işi yapmakla yükümlü bulunan kimseye ânz olan bir vasıftır ki, o kimse için o hususta kolaylık sağlanmasına neden olur.[60]

5. Ebu Yezid Ma'n b. Yezid b. el-Ahnes'den kendisi, babası ve dedesi sahabîdir: Babam Yezid sadaka olarak birkaç dinar çıkarıp onları kendi namına sadaka vermesi için mescidde bir adamın yanına koydu. Sonra ben de geSp onlan alarak babama götürdüm. Bunun üzerine babam: 
"Vallahi sana verilmesi için bırakmamıştım " dedi. Sonunda Rasûlüliah'm (s^) huzu­runa çıktık. Râsullullah, 
-"Ey Yezid, niyet ettiğin (sadakanın sevabı) sanadır. E& Ma'n, aldığın (dinarlar) da senindir" 
  buyurdu. (Buharı rivayet etmiştir).[61]

"Sahabî": Rasûlüllah'a (sa) mü'min olarak mülâki olan ve mü'min ola­rak ölen
"Ma'n" adlı sahabî hicri 64 yılında vefat etti. Rasûlüllah'dan (s.a) beş (bir rivayete göre 'iki') hadis rivayet etmiştir.
Hadisten, Yezid'in mescidde bıraktığı dinarların nafile" verilen sadaka ol­duğu, farz olan zekâtın kastedilmediği anlaşılmaktadır.
Sadaka muhtaç birine verilmek üzere bırakılmıştır. Yezid muhtaç oldu­ğu için oğluna (Ma'n'a) verilmesine niyet etmemişse de maksat hâsıl olmuş­tur. Zira sadaka fürû İçin caizdir. Zekât ise ne fürû ne de usûl için caizdir.
Hadis, sadakanın dağıtılması için vekil tayin edilebileceğine delildir.[62]

6. Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan EbÛ İshâk Sa'd b. Ebî Vak-kâs Mâlik b. Üheyb b. Abdi Mcnâf b. Zühre b. Kilâb b. Mürre b. Kâ'b b. Lüeyy el-Kureşî ez-Zûhrî'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir:
-Veda haccı senesi Rasülüllah (s.a.), tutulduğum şiddetli bir hastalığımda beni ziyarete geldi. Ben:
Ya Resûlüllah! Gördüğünüz gibi hastalığım arttı. Servet sahibi bir kimseyim. Kızımdan başka da mirasçım yok. Malımın üçte ikisini sadaka ola­rak verebilir iniyim?" dedim. Rasülüllah:
-"Hayır (bu kadarı fazladır)," buyurdu.
-Ya Rasülüllah! Yarı(sına ne buyurursunuz?) dedim.
-"Hayır (olmaz)," buyurdu. Ben
-Ya Rasülüllah! Üçte birini sadaka olarak versem, dedim. O da;
-"Üçte bir (yeterlidir. Gerçi) üçte biri de çoktur. (Veya büyüktür). Mi­rasçılarını zegin bırakman, onlan fakir, halktan dilenir bir durumda bı­rakmandan daha hayırhdır/Allah'in rızasını gözeterek infak ettiğin her şey­de, hatta eşinin ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar bile sevap ka­zanırsın" buyurdu.
Ya Rasülüllah (siz Medine'ye döneceksiniz de) ben arkadaşlarımdan geride (Mekke'de) mi kalacağım? dedim. Rasülüllah:
-"Sen geri kalmayacaksın! Allah'ın rızasını isteyerek (güzel) ameller işle­yeceksin de (böylece) derecen artacak, yükseleceksin. Hatta birçok kimseler senden faydalanacak, bazıları (kafirler) da zarar görecekler. Allahım! Asha­bımın hicretini tamamla, onlan topukları üzerine gerisin geriye döndürme, ancak zavallı (acınacak) Sa'd b. Havle'dir" buyurdu.
Sa'd b. Ebî Vakas der ki: "Rasülüllah (s.a) ona acıdı. Çünkü o Mekke'­de Ölmüştü" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[63]

İlk  muhacirlerdendir. Bedir savaşı ve diğer savaşlara katılmıştır. Kendisine "Fâris'ul-lslâm" (İslâm'ın süvarisi) denilmiştir. Cen­netle müjdelenen 10 sahabîden birisidir. Şûra ehlindendi. Bütün gazvelerin­de RasÛlüüah'ı (s.a) korurdu. Rasülüllah (s.a) "Anam-babam sana feda olsun" diyerek hem annesini hem de babasını Sa'd için bir araya getirmiştir. Aynca, okunun hedefine ulaşması ve duasının kabul olması için Sa'd'a dua etmiştir. Yine Sa'd yaralandığında Peygamberimiz (s.a) ona dua etmiş, Sa'd da sağlı­ğına kavuşmuştur. Sa'd, Rasûlüllah'dan (s.a) 270 hadis rivayet etmiştir. Me­dine'ye 7 mil uzaklıkta 'Akik' denilen yerde, hicretin 55. veya 58. yılında ve­fat etmiştir.
Rasûlüllah'ın (s.a) Sa'd'ın hastalığında kendisini ziyaret etmesi, yöneti­cilerin tevazuu ve yönetilenleri ziyareti için Örnek teşkil etmektedir.
O yılın,"Vedâ haccı yılı" olarak adlandırılması Rasûlüllah'ın (sa) o hacc-da veda etmesi nedeniyledir. "Haccet'ul-Belâğ" (tebliğ HâoCı) da denil­miştir. Zira Hz. Peygamber (s.a) hutbenin sonunda 
-"Tebliğ ettim mi?" bu­yurmuştur.
"Haccet'ul-tslâm"&yt de adlandırılmıştır. Çünkü bu hac esna­sında, orada sadece müslümanlar vardı.
Sa'd b. Ebi Vakkâs'ın "Malsahibiyim" sözünden çok zengin olduğu an­laşılmaktadır. Zira o dönemde bu ifade ancak büyük servetler için kullanılır­dı. Yine bu söz ile, 
bir kazançla elde edilen ve zekâtı, sadakası verilen bîr malın biriktirilmesinin cevazına işaret olunmuştur.
Sa'd'ın bu hastalığı anında Aişe adındaki kızından başka çocuğu yoktu.
Âlimler miras malının üçte birini vasiyet etmeyi caiz görmüşlerdir. Zira sözkonusu hadis bu hususa en güzel delildir. Bununla beraber bu miktardan aşağıda (yani dörtte bir, beşte bir miktarını) vasiyet etmeyi tavsiye edenler de olmuştur. Çünkü Rasülüllah (son) üçte bir için "Üçte bir (yeterlidir. Ger­çi) üçte bir de çoktur -veya büyüktür-" buyurmuştur.
Hadiste; akraba ziyaretine teşvik, akrabaya iyilik ve mirasçılara şefkat edilmesi istenmektedir.
Ev halkına yapılan harcamalarda Allah'ın nzası gözetildiğinde, sevab ka­zanılacağına işaret edilmektedir.
Sa'd (u) arkadaşlarından geride (Mekke'de) kalmaktan endişe etmiştir. Zira Sa'd, Mekke'den Medine'ye Allah rızası için göç etmiştir. İmam Nevevi

Mekke'de kalırsa
 hicretinin veya hicret sevabının zedelenmesinden korkmuştur. Allah için terkeîtiğ; bîr yere tekrar dönmeyi çirkin görmüştür.

Bu hadiste; Rasülüllah'm (s.a) birkaç mucizesi görülmektedir.
1- Sa'd ölüm döşeğinden kalkmış ve kırk seneden fazla yaşamıştır,
2-  Sa'd komutasında Irak ve birçok ülke İslâm diyarına katilmiş tır. Bu fetihlerde müslümanlar çeşitli ganimetler elde etmiştir. Düşmanlar ise ya canından ya da malından olmuştur.
3- Sa'd'm bu hastalıktan sonra birçok erkek ve kız çocuğu dünyaya gel­miş ve mirasçıları çoğalmıştır.
Hadis, kişinin mirasçıknm zengin bırakmasının, onları insanlara avuç açar halde bırakmasından daha hayırlı olduğunu, hastanın gerekli bir konu­da konuşmasının ve ona salih bir kimsenin dua etmesinin caiz olduğunu ifa­de etmektedir.[64]

7. Ebu Hüreyre Abdurrahman b. Sahr'dan (r.a) Rasülüllah'ın (s.a) şöy­le buyurduğu rivayet edilmiştir: 

-"Allah sizin bedenlerinize (kalıplarınıza) ve dış görünüşlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize bakar". (Müslim riva­yet etmiştir)[65]

Abdurrahman, "Ebu Hüreyre" künyesini alışı hakkında şöyle der: Bir-gün elbisemin yeninde bir kedi taşıyordum. Rasülüllah (s.a) beni gördü ve
-"Bu nedir?" buyurdu.
"Kedi" dedim. Bunun üzerine Rasülüllah:
-"Ey Ebû Hüreyre (kedicik babası)" buyurdu.
Ebu Hüreyre (r.a) Hayber'in fethi yılında İslâm ile şereflendi ve RasÛ-lüllah'ia (s.a) beraber Hayber'in fethinde bulundu. Kanrın tokluğuna Hz. Pey-gamber'e (s.a) bağlandı ve ondan ayrılmadı. Rasülüllah nerede ise o da om­da olurdu, tüm öğrenmekte çok istekliydi. Sahabe'nin ezberleme ve unutma­ma kabiliyetine en çok sahip olanıydı. 5000'dsn fazla hadis rivayet etmişti. Hicretin 58. yıhnda vefat etmiştir.
Mezkur hadisi şu Âyet-i Kerime te'yid etmektedir: 
"Ne mallarına ne de evlatlarınız size huzurumuzda bir yakınlık sağlamaz. Ancak inanıp faydalı iş yapanlar başka". (Sebe, 37)
Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Sevab ve Allah'a ya­kınlık, amellerin görünüşü itibariyle değildir. İtibar ancak kalpte olana­dır. Niyyetin sadakatli ve îhlash oluşuna göre, kaibin karar kaldığı amel­lerde sevab vardır.
Kalbin hâlini düzeltmeye, onun isteklerini istikâmette kılmaya önem ver­mek bu hadisin hedeflerindendir. Ayrıca Allah'ın azabını gerektiren kötü sı-fatİardan kalb temizlenmelidir.
Kalbin düzeltilmesi, uzuvların amelinden öncedir. Zira kalbin ameli di­ğer dinî ibadetleri de düzenlemektedir.[66]

8. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî'den (r.a): Rasûlüllah'dan (s.a) kahramanlık için, kavmini korumak için ve göste­riş için savaşanlardan hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu. Cevaben: buyurdu (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir).[67]

Ebu Msa, Ca'fer ile Hayber'in fethinden sonra Medine'ye dönmüştür; Ebu MÛsa önce Mekke'ye, sonra Habeşistan'a, daha sonra da Medine'ye hicret etmiştir. Rasûlüllah ona ikram ve iltifatta bulunurdu. Bazı vilâyetlerde vali olarak hizmet vermiştir. Ebu Musa el-Eş'arî RasÛlüllah'dan (sa) 360 hadis rivayet etmiştir. Hicretin 42. veya 44. yılında, 60 yaşlarında iken vefat etmiş­tir. Hadisde soruyu soran, Lâhık b. Damia el-Bâtudir.
Başka bîr rivayette "Cesurluğu, kahramanlığı söylensin diye savaşan" ilavesi vardır.
"Kelimetullâh" İslâm dinidir. Zira İslâm, Allah'ın kelâmı'dır. Hadîsin ifâde ettikleri şunlardır: Ameller, Allah katında iyi niyetlerle değer kazanır.
Mücahidler konusunda rivayet edilen faziletler, ancak Allah'ın kelâmını yüceltmek için çarpışanlar içindir. Bununlar beraber savaşta ölen kişiye şe-hid muamelesi yapılır. Yıkanmaz, kefenlenmez, namaz kılınmaz, sadece def­nedilir. Kalbinin durumu, iyi niyeti ve kasdı Allah'a havale edilir.[68]

9. Ebu Bekre Nüfey' b. el-Hâris es-Sakafî'den (r.a) Rasûlüllah'ın (s.a) Şöyle buyurduğu, rivayet edilmiştir:
"îki mûslüman (birbirlerini öldürmek kasdıyla) kılıçlarıyla karşılaştık­larında öldüren de, ölen de cehennemdedir" diyordu. Ben: "Ya Rasûtallah! Şu katilin durumu belli (açık), ölenin suçu ne (ki cehennemdedir)?" dedim.
-"O da arkadaşım öldürmeye aşın istekli idi" buyurdu. (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[69]

Ebû Bekre, Rasûlüllah'ın (s.a.) ashabındandır. Basra'da İkâmet etmiştir. Cemel Vak'âsmda bulunmuş, ancak sahabîler ile savaşmaktan kaçınmıştır.
Ebû Bekre, Rasülüllah'dan (s.a) 132 hadis rivayet etmiştir. Hicretin Sİ. (veya 52.) yılında Basra'da vefat etmiştir.
İki kişiden herbirinin, diğerini yok etmek niyetiyle çarpışması halinde öldüren bizatihi öldürmesiyle, öldürülen ise diğerini (katili) öldürmekte aşın istekli olması nedeniyle cehennemdedir.
Ebü Bekre rivayet ettiği bu hadis nedeniyle, fitne olur diye çarpışmalar­dan uzak kalmış, hatta "Bir (mü'min) kimse beni öldürmek için gelse, ona engel olmam" demiştir.
Calbiyle bir kötülüğe azmeden, onu işlemeyi nefsinde kararlaştıran ve o vasıtalara başvuran kimseye, ister o kötülüğü yapsın, isterse yapmasın azab vardır.
Kalbe d.oğan kötülüklerden insanın affedildiğine dair varid olan hadise gelince, o kötülüğün kalpte yerleşmemesi ve ona istekli olmaması şeklinde yorumlanır7~j
Hadis, müslümanlan birbirleriyle çarpışmaktan sakındırmaktadır. Çünkü bu durum onların zayıflamasına ve Allah'ın azabına sebep olur.[70]

10. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûllah'in (sja) şöyle buyurduğu rivayet edil­miştin
"Bir adamın (camide) cemaatle kıldığı namazı, çarşıda fiş yerinde) ve evinde kıldığı namazından yjrmi bu kadar derece fazladır. Bu(nun sebebi) o cemaatten biri güzelce abdest alır, sadece cemaatie namaz kılmak için cami­ye girinceye kadar attığı her adımdan dolayı bir derecesi yükselir, bîr günahı bağışlanır. Mescide girdiğinde de, namaz onu (diğer işlerden) alıkoyduğu müd­detçe namaz (kılıyormuşçasma mükâfaat) da olur. Sizden biri namaz kıldığı yerde kaldıkça kimseye enyet etmediği ve abdesî bozmadığı sürece melekler ona şöyle dua ederler: 
Ey Allahım buna rahmet eyle. AHahım buna mağfi­ret et, AHahım bunun tevbesini kabul et!" (Buhârî ve Müslim rivayet etmiş­tir. Metin Müslim'iodir)[71]

Hadiste geçen "Sûk" (çarşı), insanların ticaret mallarını oraya sevk etmelerinden veya insanların orada dizleri, ayaklan üzerine durmalarından dolayı bu ismi almıştır.
Çarşıda veya evde tek başına kılınan namazdan, camide cemaatle kılı­nan namaz daha faziletlidir. Bazı âlimler de "camide de cemaatle kılınan na­maz, evde veya başka yerlerde cemaatle veya tek başına kılman namazdan daha faziletlidir" demişlerdir.
Evde kılınan namaz da çarşıda kılınan namazdan faziletlidir. Zira çarşı-pazar, şeytanın daha etkili olduğu yerlerdir. Evde ve çarşıda cemaatle kılınan namaz da, tek başına kılınan namazdan daha faziletlidir.

Hadis, namazın diğer amellerden daha faziletli olduğuna delâlet etmek­tedir. Nitekim meleklerin namaz kılanlara dua etmesi bu dununu ifade et­mektedir. 
Aynca salih kişilerin meleklerden üstünlüğüne işaret vardır Zira sâlih insanlar îbadetieriyk meşgul olup derecelerini yükseltirler. Melekler ise onlara istiğfar ve dua ederler. Huşü'yu gidermesi ve kalbi alıkoyması gibi ne­denlerle sokakta, çarşıda namaz kılmak, hoş olmamakla beraber caizdir.
Bazı rivayetlerde olduğu üzere cemaatle namaz kılmak, tek başına na­maz kılmaktan 25, 26 veya 27 derece daha faziletlidir. Tabiî bu sevabia ger­çekleşmesi ihlâsa bağlıdır.
Bir kimse abdest aîıp, namazını dosdoğru kılar ve mescidde bir kimseye eza vermezse meleklerin duasına mazhar olur. Çitnkü meleklerin bir görevi de mü'minlere dua etmektir. Nitekim Cenâb-ı Allah: 
"Arşı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar, Rablerini överek teşbih ederler. O'na inanırlar ve mü '-minler için (şöyle mağfiret dilerler),.." (Gâfir, 7) buyurmaktadır.[72]

11. Ebu'l-Abbâs Abdullah b. Abbâs b. Abdi'l-Muttalib'den (na) rivayet edudlğine göre Rasûlüllah (s.a) Rabbinden yaptığı rivayette buyurdu ki: 

-"Al­lah, iyiliklerin ve kötülüklerin yaz(ılmasını meleklere emret)di. Sonra bunla­rı açıkladı: Kim iyilik yapmayı gönlünden geçirir de yapmazsa, Allah onu kendi katında tam bir iyilik (yapmışcasına) yazar. Eğer onu yapmayı diler ve yaparsa, Allah onu on sevaptan yediyüze ve daha fazlasına ksdar katlayarak yazar. Eğer bir kötülüğü gönlünden geçirir de onu yapmazsa, Allah onu tam bir iyilik olarak yazar. Kötülüğü gönlünden hem geçirir hem de yaparsa, Allah onu bir tek günah olarak yazar". (Buhârî ve Müslim rivayet etmiş­lerdir)[73]

Abdullah b. Abbâs, hicretten üç yıl önce Benî Hâşim'in (kuşatılıp) boy­kot edilmesi esnasmda doğmuştur. RasûlüUah (s.a) vefat ettiğinde Abdullah 13 yaşındaydı. Hz. Peygamber (s.a) onun için "Allahım, onu dinde anlayışlı kıl, ona hikmet ve te'vili öğret. Allahım ona Kur'ân 'ı te'vil etmeyi (iyi kavra­yıp, değerlendirmeyi) öğret»" diye dua etmiştir.
İbn Abbâs Rasûlüllah'tan (s.a) 1660 hadis rivayet etmiştir.
Hicri 58. yılda TâiPte vefat etti ve oraya defnedildi. Muhammed b. el-Hanefiyye cenaze namazını kıldırdı ve "Bu Ümmetin Rabbanisi vefat etti" dedi.

Bu hadis, rivayet türünden anlaşılacağı gibi Kudsî hadisdir. Kuran ile Kudsî hadis arasında far» k vardır. Kur'an'ın lafızları Cebrail vasıtasıyla indi­rilmiştir ve mu'ciz'dir. Kur'an mânâ ve lafız yönünden Allah'tandır. Kudsî hadis ise mâna cihetinden Allah'tan, lafız yönünden Rasülüllah'tandır. Kur'an değiştirilmeden korunmuştur. Abdestsiz ona dokunulmaz. Kur'an mânâ ife rivayet edilemez. Cünüb olarak okunamaz, namazda okunur. Her bir harfi­ne on sevab vardır. Kudsî hadiste ise bu özellikler yoktur. Kur'an tevatür yo­luyla gelmiştir. Kudsî hadis ise tevâtüren gelmemiştir.

Her kim bir iyilik yapmak isterse; o iyiliği İşlemese bile ona bir sevab yazılır. Çünkü iyiliğe istek, onu yapmaya sebeptir. Hayra sebep ise sevaptır. Her kim de bir kötülüğe niyet eder ve ondan sadece Allah için vazgeçerse, yine ona bir sevab yazılır. Çünkü onu yapma niyetinden dönmek hayırdır. Bunun karşılığı da sevabtır. 
"Kişinin kötülüğe niyetinden dolayı neden bir günah yazılmıyor?" denilirse bunun cevabı şudur: Kötülüğü terketmeye ni­yet daha sonradır ve öncekini (kötülüğe niyyeti) iptal etmektedir. Nitekim Allah Teâlâ, "Muhakkak ki, iyilikler, kötülükleri giderirJ'(Hud, 114) buyurmuştur.

Günahın yapılması için İnsanda oluşan istek beş derecedir.
1- Hâcis; Nefse gelen ilk istek
2- Hatır; Nefiste devam eden istek
3- Hadis'ün-Nefs; Nefiste yapıp yapmama konusunda doğan tereddüt
4- Hemm; "yapmayı veya yapmamayı tercih etmek
5- Azm; Tercih doğrultusundaki niyyetin kuvvet kazanması[74]

12. Ebu Abdurrahmân Abdullah b. Ömer b. el-Hattâb'dan (r.a) şöyle ri­vayet "edilmiştir: Rasülüllah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim:
-"Sizden evvel (yaşayan milletlerden) üç kişilik bir cemaat yola çıkmış­lardı. Gecelemek için bir mağaraya girdiler. (Az sonra) dağdan bir kaya par­çası düşerek, onların üzerine mağaranın (ağzını) kapattı. (Bunun üzerine bir­birlerine): Sizi bu kayadan ancak sâlih amellerinizi anarak Allah'a dua (ve iltsca)nız kurtarabilir" dediler.
içlerinden birisi:
"Allahım, benim ihtiyar anne-babam vardı. (Akşam olunca) onlardan evvel ne çocuklar(ım)a ne (de) hizrnetçiler(im)e bir şey yediremezdim. Bir gün (hayvanlarımı otlatacak) bir ağaçlık aramak arzusu, beni uzaklaştırmıştı da onlar uyuyuncaya kadar denememiştim. Akşam sütlerini sağıp geldiğimde; ikisini de uyuyor buldum. Kendiİerini uyandırmayı ve onlardan evvel eoluk-çocuk ve hizmetçiler{im)e İçirmeyi uygun bulmadım. Çocuklar(ım) ayakları­mın ucunda ağîaşırken ben süt bardağı «limde, onların uyanmasını gözete­rek şafak sökünceye kadar bekledim. Sonunda uyandılar, akçam sütlerini iç­tiler. Allahım! Eğer şu yaptığımı senin nzanı kazanmak için yapmışsam, şu (İçinde bulunduğumuz) kaya sıkıntısından bize rahatlık ver'* dedi. Kaya bi­raz aralandı ise de açılan yerden çıkamadılar.
Diğeri şöyle dedi:
"Allahım, amcamın bir kızı vardı. O bana insanların en hayırlısı.
en sevimiisiydİ (diğer bir rivayette: "Onu; bir erkeğin kadım sevdiği aşırılık­ta seviyordum). Ona yaklaşmak istedim. Fakat o benden kaçındı. Nihayet bir kıthğa maruz kalınca bana geldi. Kendisini bana teslim etmesi şartıyla ona. yüz yirmi dinar verdim. Kabul etti. Ona yaklaşmaya imkânım olunca, (diğer  bir rivayette: "îki ayağı arasına oturduğumda"), Allah'tan kork! Haksız ye- re (bekâret) mührümü bozma" dedi. Ben de hemen -o bana insanların en se- vimlisi iken- ondan uzaklaştım, verdiğim dinarları da ona bıraktım. Allahım!  Eğer ben şu yaptığımı senin rızan için y&ptunsa, İçinde bulunduğumuz belâ- tordan bizi kurtar!". Kaya biraz daha açıldı. Ama yine çıkamıyorlardı.
 Üçüncüsü (de) şöyle duâ etti:
"Allahım! işçiler tutmuştum. Ücretlerini verdim. Fakat birisi ücre- tini almadan çekip gitti. Onun parasını (çalıstmp) çoğalttım. Sonunda onun  bv ücretinden bir hayli mal çoğaldı Bir taman sonra bı> îsri bana geldi ver  "Ey Allah'ın kulu! Ücretimi ver" dedi. Ben de: "Şu gördüğün deve, öküz.  koyun ve (bunları otlatan) köle hep senin ücretinden çoğalmıştır (hepsi se- nindir)" dedim. O: "Ey Allah'ın kulu! benimle alay etme" dedi. Ben; "Se- ninle alay etmiyorum" karşılığını verdim. Bunun üzerine adam hepsini al- di, sürüp götürdü, hiçbir şey bırakmadı. Allahım, eğer ben şu yaptığımı  senin rızan için yapmış isem, içinde bulunduğumuz bu sıkıntıdan bial kartar". Kaya tamamen açıldı. Onlar da yürüyerek çıktılar. (Buhar! ve Müs- lim rivayet etmişlerdir).[75]

 Hadisin ravisi Abdullah b. Ömer bi'setten bir yıl önce doğdu. Babası Ömer b. el-Hattâb ile Mekke'de müslüman oJdu ve babasıyla hicret etti. Bedir savasına katılmadı. Uhud savaşında 14 yaşında idi. RasûlüÜah (s.a) onu  küçük bulduğu için savaşa kabul etmedi. Hendek savaşında 15 yaşına geldi, RasûlüÜah da (s.a) savaşa katılmasına izin verdi. Bundan sonra Abdullah hiçbir  seriyyeden geri kalmadı. Rasûlulah (s.a) zevcesi Hafsa'ya (Abdullah b. Ömer'in  kız kardeşi) şöyle demiştir: 
"Kardeşin sâlih bir insan, keşke gece ibadeti de  yapmış olsa". Abdullah bunun üzerine gece ibâdetini hiç terketmedi.
 Sahabe'nin fakîhi, müftüsü ve en zâhidlerindendi. Hz. Ali döneminde­ki fitneden çok sakındı. Ne Hz. Ali, ne de Hz. Muaviye tarafını tuttu. Hac menasıkmı en iyi bilenlerdendi. 60 defa hacc, 1000 defa da Umre yaptığı ri­vayet edilir. 60 yıl kadar fetva verdi. Abdullah, Rasûlüllah'dan (s.a) 1630 hadis rivayet etmiştir. Mekke'de hicretin 73. yılında 86 yaşında iken vefat etti. 
V İnsanın sıkıntılı anında, önceden yaptığı sâlih amelini dile getirerek dua etmesi ve bu amelinden dolayı Allah'tan yardım dilemesi müstehabtır. ÇünkU hadiste geçen üç kişi. bu metodu uygulamışlar ve duaları kabul ol­muştur. Üç kişiden ilk önce ana-babasına iyilik edenin duaya başlaması, anaya ve babaya yapılan iyiliğin diğer iki kimsenin yaptığı iyiliklerden üstün oldu­ğuna işaret içindir.
Hadisimizde geçen "mühür"den maksat kadının ferci (ve kızlık zandır). Bunun hak ile açılması ise, ancak meşru bir evlilikle olur. Hadisteki ikinci kişiye Allah korkusu, amcasının kızına olan sevgisinden üstün gelmiş ve zina etmekten kaçırtmıştır. Bununla da kalmamış ona vermiş olduğu dinarları da almayarak tamamen heva ve hevesten uzaklaşmıştır. Hadisten ana-babaya iyi­liğin ve onlara hizmetin çocuklara, ve eşlere hizmetten üstün olduğu anlaşıl­maktadır. Hadis, gücün yetmesine rağmen sırf Allah korkusundan dolayı ha­ramlardan uzaklaşmaya teşvik etmektir. Ayrıca, karşılıklı muamelelerde ah­de vefa, emaneti edâ etmenin fazileti, sıkıntı anında sıdk ve ihlasla Allah'a yönelen kimsenin duasına icabet olunacağı, özellikle dadana önceden iyi ameli bulunanların bu konuda daha şanslı bulunduğu, güzel amel İşleyenin ameli­ni zayi etmeyeceği gibi hususları da îma etmektedir.[76]
KAYNAKLAR 
[52] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/63.
[53] Buhlrî; Kitftbu Bed'ü-Vıh^TKİlIb'uî-Imân ve Kitâb'ul-ltk. 1/7.1/26,5/117.7/177.9/100. H/496, 12/290; Müslim; Kitlb'ul-lmİrc, 1907; Ebu D*vud; 2201, Timin; 1647; Neseî; 1/59, 60.
[54] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/64-66.
[55] Buhârî; Kitfib'ul-Bûyû 4/284, Müslim; Kitâb'ui-Fiten, 2884
Abdullah b. Zübeyr Hz. Aişe'nİn kızkardcşi Esma'nm oğludur. Hadisin senedinde "Omm"
(anne) olarak geçmektedir. Ancak Araplarda teyzeye 'anne' demek âdet olduğundan bu
kelimeyi 'teyzesi' diye tercüme ettik.
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/67.
[56] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/67-68.
[57] Buhftrî; Kitâb'ul-Cihâd, 4/40,6/3,28,132,202, 7/178, Müsüm; Kitab'ul İmâre, 1353/864, Ebu Dâvud, Ahmed b. Hanbel ve Tirmirf
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/68.
[58] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/68-69.
[59] Câbir hadisi, Müslim; Kitfib'ul-tmâre, 1911, Enes hadisi, Buhârî; Kitâb'ul-Cihâd ve Kitâb'ul-Megazi, 8/96
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/69.
[60] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/69-70.
[61] Buhârî; Kitâb'uz-Zekât, 3/231, 232, 6/34. 35, 8/96
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/70-71.
[62] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/71.
[63] Buhftri; 3/132, Kitab'ul-Cenaız, Kitftb'ul-\fesftyâ, Kitfib'ul-lmân, Kitâb'uUMcğazî, Muş­um; Kitftb'ul-Vasıyye, 1628, İmam Malik, Ebu Dâvud, Tinnizî ve Neseî.
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/72.
[64] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/73-74.
[65] Müslim; 33, 34 vtt 2364, Kitİb'ul-Birr, İbn Mâce
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/74.
[66] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/74-75.
[67] Buhârî, 1/197, 6/21, 22, Kitâb'uHlim, Müslim; İSO, 1904, Kitâb'ul-tmfite, Ebu Dâvud, Neseî ve Tinnüd
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/75-76.
[68] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/76.
[69] Buhârî; 1/81, 12/173,13/26, 27, Kitâb'ul- Fiten, Kitâb'ul-lmfin ve Kitâb'ud-Diyât, Müs­lim: 2888. KMb'ul-Fiten, tbn Mâce
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/76-77.
[70] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/77.
[71] Bub&$ 4/285, KİlSb'uâ-Salâî, Kitâb'ui-Ezân ve Kitâb'ul Bûyû, Müslim; 249,272, Kitâb'us-Ssttt, !mam MfiJik, Ahmed b. Hanbd, Ebu Dflvud, Tinniz?, Neseî ve İbn Mace
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/78.
[72] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/78-79.
[73] Buhârî; (U/277, 279 nolu hadisde), Kilâb*ur-Rfltâk ve Kitab'ut-Tfevhîd, Müslim; 131 Kiub'ul-lmftn
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/79-80.
[74] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/80-81.
[75] Bühârî; 4/340,369,5/12,6/367,10/338 notu hadislerde, Kİt&b'ıtl-Enbiyâ, KH&b'td-lcfce, Müslim; 2743; Kititb'ur-Rifcflk, Nesei
İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/82-83.
[76] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 1/83-84.

Yorum Gönder

0 Yorumlar