ŞEYH'E TESLİMİYET VE TARİKAT SOHBETLERİ

ŞEYH'E TESLİMİYET VE TARİKAT SOHBETLERİ

Sallu Ala Seyyidina Muhammed Ya Rabbi! Habibi'nin şefaatini nasib eyle...Bazı konular var derviş kardeşlerimin merak edipte öğrenecek bir kaynak bulamadıkları meseleler..
Zünnûn- Mısrî hep şöyle dermiş
-"İtikaf 40 gün bana az 100 gün olursa tamam olur..."
Tabi hocasına malum olunca Zünnün-Mısriy'i Ramazan ayında günlerden bir gün yanına çağırır ve der ki;
-"Al şu ekmeği yarın cuma vaazını verdikten sonra, şadırvanda otur bunu ye!
Tabii Zünnün-Mısri ne yapsın Öyle aşklı,ilimli bir sohbet vermiş ki bütün cemaat gözyaşı içinde aşkla dinlemişler...sohbet bitmiş cemaat dağılmaya başlayınca almış eline ekmeği şadırvana gitmiş ve herkesin gözüne baka baka ne yapsın yemiş...Herkes yuhalamış
- "Yazıklar olsun sana sen nasıl hocasın! bir güzel pataklayıp dövmüşler! Tabii hocası gelmiş ve ceza olarak 61 gün oruç tutacak ya!
Hocası onu itikafa koymuş 40+60 kefaret(1güne gün kazası)=100+1 gün istediği olmuş.. (bana yetmez diyen..)
Hocası daha itikaf bitmeden bir gün ziyaretine diğer derviş talabelerini de alarak gelmiş. 
Onun itikafa giridiği kapıdan seslenmiş ve Zünnün-Mısri cevaben
-"Efendim ben varım.."..hocası talebelerine;
-"OO! İçersi kalabalık gelin gidelim demiş...ve taa 101.gün aynı şekilde dervişleri toplamış kapıya gelmiş ve içeriye seslenmiş..içeriden kısık bir ses;
-huu...
Yorumu anlayışınıza tevfiki ilahinize havale ediyorum..
Zünnü-Mısri'nin bir yorumunu aşağıda yazdım.Bu da doğru yorum yapmanıza yardımcı olsun diye..
 
( Bu yol varlık yolu değildir. Varlığı olana, yani benlik ve gurur sâhibi olana bir şey vermezler. Erenlerin yanına boş giren dolu çıkar, dolu giren de boş. Bir âyet-i kerimede “Sadaka fakirlere ve çâresizlere verilir” denir. İşte bunun gibi mânevî olgunluk da maddî varlığını görmeyenlere verilir.)

Benim anlatmak istediğim şu...
Biz annemiz babamız ve kardeşlerimizden oluşan küçük bir ailemiz vardı...Tarikat denen büyük bir aileye girdik...Eskiden hatırlayın nice nice doğrulara anamız babamız izn vermezdi komşuya gitmek,camiye giderken bile sormak zorunda kalıyorduk hatırlayalım İşte tarikatte de bazen bize doğru gibi görünen fakat şeyhimizin bize yasakladığı şeylerde mutlaka bizim için bir hayır vardır.Örneğin Benim yanım da Şeyhime sordular
-"İstihareye yatabilir miyiz?
Mübarekte dediler ki;
-"Bizim haberimiz olmadan yatmayın evladım! Yani izine bağladı..Sonra şöyle devam etti.
-"Birisi gelip devamlı zilinize bassa rahatsız olmaz mısınız? İşte istihare böyledir.Rasululullah (s.a.v)Efendimize danışmaktır. Onu rahatsız etmeyin! Önce bize sorun..
Bir derviş kardeşim de bana şöyle bir soru sordu.
-Hocam!Kur'an'da birçok ayet var.Allah'a ulaşmayı istemek hakkında ama efendi babam öyle dua etmeyin dedi.
Benim hemen kalbime şöyle bir ilham geldi ve derviş kardeşime şu şekilde açıklama yaptım..
-"Farkında değiliz ama biz şeyhlik makamına küstahlık yapıyoruz. Hem sen benim şeyhimsin beni Hakk'a götür diye biat ediyoruz. Hem de irade gösterip Allah'a tek başına gitmeye kalkıyoruz,şeyhimiz bize demez mi benden şüphe mi ediyorsunuz? ben sizi Hakka götürmüyormuyum? biraz hassas düşünmemiz lazım!...sürüden ayrılanı kurt kapar...bunu unutmayalım dua ederken
-"Ya Rab!Sevdiklerimle beraber..
Peygamber efendimizden duayı öğrenelim...
-"Ya Rabbi!İlla ümmeti!İlla ümeti!
Bizde Allah'a Ümmeti Muhammed'le beraber inşaallah ulaşacağız...
Kur'an'daki ayetleri her kitaptan öğrenemeyiz..İllaki Şeyhine veya ona yakın çevrelerden merak ettiğin konuyla ilgili sorup öğrenmek zorundasın..Efendi babamın bir sözünü hiç unutmam...
-"İlminizi maneviyattan alın!
Yani Rabıtayı ihmal etmezsen İlim kalbine iner anlamazsın (okuduğun kitapları daha kolay anlayacaksın farkında bile olmayacaksın)ama kalbin hep aydınlık olur ve sorunlarda seni darlıklardan çıkarırda farkında olmazsın..
Yukarıdaki örnekte sonucunda Allah'a ulaşma evliyalık ve bizim bilmediğimiz nice ali makamlara vesile oldu..Çünkü Şeyhini dinledi...Bize şeyhimiz dese belkide
-"AAA! Şeyhim kafayı mı yedi deriz ama sonucuna bak ne kadar güzel şeylere vesile oldu...
Biz de teslimiyet yok...Şeyhimize teslimiyetimiz tam olsa asıl o zaman vuslat nasib olacak...Hayırlısı inşaalah bu yazımdan kalplere vesvese değil de şifa kaynağı olur..
Birisi ona Zünnün-Mısrı'ye
-"Bana Allah’ın ism-i a’zamını (en büyük ismini) söylesene” diye talepte bulunur. Cevap şöyledir:

- Sen bana onun ism-i asğarını (en küçük ismini) söyler misin?
(Yani bu tür kolaycı yaklaşımları doğru bulmadığını vurgular.)
Bu konuda başka bir olay şöyledir:
Yıllarca Zünnûn’un eğitiminde bulunan birisi şöyle der:
- "Beni iyi tanıyorsun, ne olur bana ism-i a’zamı öğretir misin?"
Ertesi gün Zünnûn o kişiye bir kutu verir.
- "Al bunu, Cîze’deki falan kimseye götür, sakın açayım deme," der.

Adam yola koyulur, fakat içine bir merak ateşi düşmüştür. “Sakın açma” dendiğine göre kutuda kıymetli bir şey olmalı. Kendi kendiyle ne kadar mücâdele ederse de merakını yenemez ve kutuyu açar. Açar açmaz içinden küçük bir tarla faresi fırlayıp kaçar. Adamcağız şaşırır. Boş kutuyu da götüremez, geri dönüp gelir. Zünnûn sorar:

-" Emâneti ne yaptın? Adam mahcup ve suskun halde bekler. İkaz gelir:"

- "Sen kendine verilen bir küçük fare emanetini bile taşımaktan acizsin, ism-i a’zam emanetini nasıl taşıyacasın?"
Bizde böyle dervişlik var Ne sır tutabiliyoruz,
Ağzımıza geleni dersek
Elimize geleni yersek
Bu nasıl dervişlik demiş. Yunus Emre..
Allah bizlere ve cümlemize hiayet etsin...
Şeyhimizin himmet ve bereketlerini üzerimize sahuban eylesin..
Beni de sizin dualarınız hürmetine affetsin..Bir fatihayı esirgemeyin Allah Rıza için...
Emine Kaya

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Tamamilə haqlısiz.Nə qədər çox Allahı sevirsense və ona tərəf addımlayırsansa, O qədər çox sevilir və güvənli olursan.

    YanıtlaSil