31 Mart 2012 Cumartesi

Bazı kimseler babam Zeyd b. Sabit’in yanına gelerek

Zeyd b. Sabit’in Bu Husustaki Sözü
      

- Bazı kimseler babam Zeyd b. Sabit’in yanına gelerek

“Bize Peygamber’in ahlâkından bahseder misin”“ dediler. Babam

“Ben Rasûlullahın komşusu idim. Peygamber’e vahiy indiği zaman bana haber gönderir, ben de gider, vahyi yazardım. Biz dünyadan bahsederken, Peygamber bizimle birlikte dünyadan, ahiretten bahsederken de yine bizimle birlikte ahiretten bahsederdi. Yemekten bahsederken, o da bizimle beraber yemekten bahsediyordu. İşte bunlar Rasûlullahın ahlâkından bir kısımdır” dedi.[1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ebu Nuaym, Delail, s. 57 (Harice b. Zeyd’den); Tirmizi, s. 25; İbn Sa’d, I/90.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 3/92.

Sen el-Mü’minün suresini okumuyor musun? Onun birinci ayetinden onuncu ayete kadarını oku. İşte Rasûlullahın ahlâkı böyle idi

Hz. Âişe’den Rasûlullahın ahlâkını sordum. “Onun ahlakı Kur’an’dı. O, Kur’an’ın razı olduğuna razı olur, Kur’an’ın kızdığına da kızardı” dedi.[1]

- Biz Hz. Âişe’ye

“Ey mü’minlerin annesi! Rasûlullahın ahlâkı nasıldı?” diye sorduk. O da daha önce geçen cevabı verdi. Bu nakilden sonra Hz. Âişe

“Sen el-Mü’minün suresini okumuyor musun? Onun birinci ayetinden onuncu ayete kadarını oku. İşte Rasûlullahın ahlâkı böyle idi” dedi.[2]

- Hz. Âişe

“Hiç kimse ahlak bakımından Rasûlullahtan daha güzel değildir. Onun ashâbından veya aile efradından kim onu çağırmış ise, o ona karşı “Buyurun, lebbeyk!” demiştir ve bunun için de Allah “Kesinlikle sen büyük bir ahlâk üzerindesin” (Kalem: 68/4) buyurmuştur” diyor.[3]

- Hz. Âişe’ye

“Bana Rasûlullahın ahlakını haber ver?” dedim. Hz. Âişe

“Sen Kur’an’ı okumadın mı? Kesinlikle sen büyük bir ahlak üzerindesin” ayetini okumadın mı?” dedi. Sonra şöyle anlattı:

“Rasûlullah ashabıyla beraberdi. Ben ona bir yemek yaptım. Aynı zamanda kumam olan Hz. Hafsa da Rasûlullaha bir yemek hazırlamıştı. Hafsa benden önce yemeği yetiştirdi. Cariyeme

“Git, Hafsa’nın çanağını dök!” dedim. Hafsa, çanağı Hz. Peygamber’in önüne koymak istediğinde cariye onu alt-üst etti, döktü. Yemek yere yayıldı. Hz. Peygamber yerdeki yemeği toplattı, yediler. Sonra ben çanağımı gönderdim. Hz. Peygamber onu Hafsa’ya vererek

“Bu kabı senin kabının yerine al ve içindekilerini de yeyiniz!” dedi.[4]
Kaynaklar
[2] Yakup b. Süfyan, Ebu’d-Derda’dan rivayet etmiştir.

[3] Bidaye, VI/35 (Beyhaki’den).

[4] Delail, s. 57 (Urve’den).

[5] Kenz, IV/44 (İbn Ebi Şeybe, Kays b. Vehb kanalıyla, Seratoğullarından bir adamdan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 3/91-92.


30 Mart 2012 Cuma

Yarın dünya bir saat karanlığa gömülecek

Küresel ısınmaya karşı tüm dünyada gece yarısı ışıklar 1 saatliğine kapatılacak

  Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın (WWF) tarafından küresel ısınmaya ve çevre sorunlarına dikkati çekmek amacıyla gerçekleştirilen Dünya Saati (Earth Hour) Kampanyası kapsamında yarın gece ışıklar 1 saatliğine kapatılacak.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, 2007'de ilk defa Avustralya'da iklim değişikliğine dikkati çekmek için gerçekleştirilen Dünya
Saati Kampanyası'nın, bugün küresel bir kampanyaya dönüştüğünü belirtti.

Tüm dünyadaki bireyleri, şirketleri ve yerel/ulusal yönetimleri çevreyle ilgili konularda harekete geçmeleri için cesaretlendiren kampanyanın, her yıl Mart ayının son Cumartesi günü saat 20.30-21.30'da gerçekleştirildiğini ifade eden Baştak, Türkiye'de de bu yıl dördüncü kez yapılacağını söyledi.

Baştak, ''Gezegenimizin geleceğini tehdit eden birçok çevre sorunuyla karşı karşıyayız. Dünya
Saati, bu sorunlara somut çözüm üretmek için dünyanın dört bir yanından insanın sesini duyurmasına fırsat veriyor'' dedi.

135 ÜLKE, 5 BİN ŞEHİR
Dünya
Saati'ne geçen yıl 135 ülkeden 5 binin üzerinde şehir, bin 500'den fazla sembolik yapı, yüzlerce kurum ve bir milyarın üzerinde kişinin ışıklarını kapatarak destek verdiğini belirten Baştak, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Türkiye'de yapıldığı ilk yıldan itibaren her geçen sene katılım arttı. Geçen sene 40 il/ilçe, 250'nin üzerinde kurum, on binlerce kişinin yanı sıra Boğaziçi Köprüsü, Ankara Opera Binası ve Kastamonu Kalesi ışıklarını kapatarak destekledi. Bu yıl kurumsal ve bireysel katılımın geçen seneden daha fazla olacağını düşünüyoruz. Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çevre sorunlarına duyarlı pek çok kurum ve birey, çözümün bir parçası olabilmek için destek olmak istiyor. Bu sene sembolik olarak ışıklarını kapatarak gezegenimizin geleceği için adım atacak on binlerce birey ve 300'ün üzerinde kurum/kuruluş bulunuyor. Türkiye'den 30'a yakın il/ilçe kampanyayı destekleyeceklerini açıklarken, Dünya
Saati'nin Asya'dan Avrupa'ya geçişini simgeleyen Boğaz köprüleri, 31 Mart'ta saat 20.30'da ışıklarını bir saatliğine kapatacak. Bu sene kampanya kapsamında ilk defa ışıklarını kapatacak yerler arasında Galata Kulesi, Ayasofya Müzesi, Beylerbeyi Sarayı, Küçüksu Kasrı, Dolmabahçe Sarayı ve Saat Kulesi gibi dünyaca bilinen sembolik yapılar bulunuyor.''

ÜNLÜLERDEN DESTEK
Bu yıl kampanyada bu yıl verilmek istenen ana mesajın ''Dünyanın yapılan güzel ve iyi şeyleri karşılıksız bırakmayacağı'' olduğunu kaydeden Baştak, ''Yarın saat 20.30'da ışıklar kapandığında WWF Türkiye'nin karanlıkta çalışan web sitesinde kampanyayı destekleyenleri ünlülerin bir sürprizi bekliyor. Sürprize tanık olmak için www.wwf.org.tr/dunya
saati adresinde bulunmak yeterli'' diye konuştu.

Bu sene kampanyanın sosyal medyadaki güncellemeler ve kampanyayı destekleyen ünlülerin mesajları sayesinde büyük ilgi gördüğünü belirten Baştak, ''Bugüne kadar desteğini aldığımız ünlüler arasında Ali Sürmeli, Altan Erkekli, Ayhan Sicimoğlu, Bahar Korçan, Banu Güven, Bedük, Çağatay Ulusoy, Burhan Öçal, Doğa İçin Çal, Erol Albayrak, Fazıl Say, Taner Öngür, Janset gibi sanat, tiyatro, moda ve müzik dünyasının önemli isimlerinin yanı sıra karikatürist Yiğit Özgür bulunuyor. Kampanyanın ana platformu olan www.wwf.org.tr/dunya
saati adresinden ise 13 binden fazla kişi destekliyor'' şeklinde konuştu.
AA

Hayırlı Cumalar


Enes şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) şunu çok söylerdi:

-"Ey Mukallibe'l-kulub (kalpleri çeviren)! Kalbimi senin dininin ü-zerinde sabit kıl." Biz şöyle dedik:

-Ya Rasulellah! Biz sana ve senin getirdiğine inandık. Bizim hak­kımızda mı endişe ediyorsun? dedik.
Rasulullah (s.a.v.):

- "Evet. Kalpler Allah'ın parmaklarının ikisi arasındadır. Yüce Allah onları (dilediği yere) çevirir" buyurdu.

kaynak

İmam Ahmed, Musned, İV/82; İbn Hıbban, Sahih, 2419; Dulabî, el-Kuna ve'l-Esma, 11/91; İbn Asakir, Tarih, X/16; Tefsiru't-Taberİ, 111/125.

Kızıl hackerlar polis sitelerini yine çökertti


‘Kızıl hackerlar’ olarak bilinen RedHack grubu, Ankara’da eylem yapan memurlara müdahale eden polisi ve basına yönelik baskıyı protesto amacıyla dün gece emniyet teşkilatı sitelerini hackledi.
RedHack hacker grubu, KESK üyesi memurlara uygulanan polis şiddetini ve basın üzerindeki baskıları protesto etmek amacıyla dün gece Türkiye'deki polis sitelerine erişimi engelledi. Hacklenen siteler sabah 10.00 itibariyle yeniden erişime açıldı.


Polis daha önce, RedHack üyesi olduğunu iddia ettiği 7 kişiyi tutuklamış ve bu kişilerin özel yetkili mahkemelerce yargılanacağı öğrenilmişti. Bunun ardından RedHack bir açıklama yaparak, kendilerinin dışarıda olduğunu, tutuklanan kişilerin kendileriyle ilgisi olmadığını ifade etmişti.


Tüm internet siteleri kapatılan RedHack, olayı "An itibariyle Türkiye’de polis sitelerinin yüzde 95'i tarafımızca kapatılmıştır! Hapisten bu kadarı oluyor idare edin!" diyerek twitter hesabından duyurdu. RedHack grubu bu eylemi "30 Mart 1972'de şehit düşen Mahir Çayan'a" ithaf ettiklerini belirtti.


Emniyet Genel Müdürlüğü hacker saldırısıyla ilgili henüz bir açıklama yapmış değil.


kaynak

Türkiye'nin altınları burada saklanıyor

Merkez Bankası'nın 'Kozmik Odalar’da saklanan 11.5 milyar dolarlık 206 ton külçe altını görüntülendi. Çelik odalardaki altın rezervi 10 aşamalı şifre zinciriyle korunuyor. Kasalara ulaşmak için 10 personel şart.

 İSTANBUL - Merkez Bankası, Türkiye'nin altın rezervlerini büyük bir güvenlik çemberi altında saklıyor. Güçlü bir teknoloji ile korunan kasalara ulaşmak için, her birinde ayrı anahtar ve şifre olan en az 10 personel şart.

Merkez Bankası'nın, 'yastıkaltı'nı ekonomiye kazandırmak için attığı adımlar sürüyor. Bu durum, altınla ilgili konuların son dönemde daha çok tartışılmasına neden oluyor.
Bugün Gazetesi, bankanın 'Kozmik Oda'sına girerek, Türkiye'nin altın zenginliğini gözler önüne serdi.
 Yangın ve bombaya karşı erimez çelikten depolarda bulunan 11,5 milyar dolarlık altınlara ulaşmak için en az 10 personel gerekiyor. Her personelde ayrı şifre ve ayrı anahtar bulunduğu için bir kişi eksik olursa altınların bulunduğu kata inilemiyor.
HERKESİN KİLİDİ AYRI
Altınların olduğu kata indikten sonra ise direksiyona benzer kolların bulunduğu kasalara ulaşılıyor. İlk olarak bir personel çevirmeli şifreyi giriyor. Ardından sırasıyla ellerinde kale kapılarının anahtarlarını andıran uzun ve ince anahtarlarla her personel kendi kilidini açıyor. Son olarak gelen 3 kişi 1 metreye yakın kalınlığı bulunan kapıyı açıyor. Peşinden demir parmaklıklı kapıyı başka biri anahtarıyla açıyor.
13 KİLOLUK KÜLÇELERBir süre yürümenin ardından kafeslerdeki külçe altınların bulunduğu odalara ulaşılıyor. Oranın kilidini de farklı bir personel açıyor. Kafeslerden alınan altınlar hassas terazide tartılıp tekrar yerlerine koyuluyor. Bir külçe altının ağırlığı 13 kilo 102 gram geliyor. Bütün bu işlemler ise tutanakla kayda alınıyor.
ÜRETİM 35 TONA ÇIKIYORKozmik Odalar’da saklanan 11.5 milyar dolarlık 206 ton külçe altını gazeteniz BUGÜN görüntüledi. Çelik odalardaki altın rezervi 10 aşamalı şifre zinciriyle korunuyor

Kur’ân-ı Kerim’de "nikâh" kelimesi, türevleriyle birlikte 23 yerde geçer

Kur’ân-ı Kerim’de "nikâh" kelimesi, türevleriyle birlikte 23 yerde geçer.[21] Karı-koca -eş-anlamındaki "zevc-zevce" kelimeleri ise Kur'an'da 81 yerde zikredilir.[22] Bütün bunlar, Kur'an'ın nikâha, aile hayatına verdiği önemi gösterir. Nice konuları kısaca izah eden, bazı farz ve haramları bir-iki âyetle belirten Kur'an, aile hayatı, geçim, eşlerin birbirine ve çocuklarına karşı haklarını, görevlerini, birbirleriyle ilişkilerini uzun uzun ele almış ve yuvanın huzuru için gerekli prensipleri tafsilâtlı şekilde açıklamıştır.

[21] "Nikâh" Kelimesinin Geçtiği Âyetler (23 Yerde): 2/Bakara, 221, 221, 230, 232, 235, 237; 4/Nisâ, 3, 6, 22, 22, 25, 25, 127; 24/Nûr, 3, 3, 32, 33, 60; 28/Kasas, 27; 33/Ahzâb, 49, 50, 53; 60/Mümtehıne, 10.

[22] "Zevc-Zevce" Kelimesinin Geçtiği Âyetler (81 Yerde): 2/Bakara, 25; 35, 102, 230, 232, 234, 240, 240; 3/Âl-i İmrân, 15; 4/Nisâ, 1, 12, 20, 20, 57; 6/En'âm, 139, 143; 7/A'râf, 19, 189; 9/Tevbe, 24; 11/Hûd, 40; 13/Ra'd, 3, 23, 38; 15/Hicr, 88; 16/Nahl, 72, 72; 20/Tâhâ, 53, 117, 131; 21/Enbiyâ, 90; 22/Hacc, 5; 23/Mü'minûn, 6, 27; 24/Nûr, 6; 25/Furkan, 74; 26/Şuarâ, 7, 166; 30/Rûm, 21; 31/Lokman, 10; 33/Ahzâb, 4, 6, 28, 37, 37, 37, 50, 50, 52, 53, 59; 35/Fâtır, 11; 36/Yâsin, 36, 56; 37/Sâffât, 22; 38/Sâd, 58; 39/Zümer, 6, 6; 40/Mü'min, 8; 42/Şûrâ, 11, 11, 50; 43/Zuhruf, 12, 70; 44/Duhân, 54; 50/Kaf, 7; 51/Zâriyât, 49; 52/Tûr, 20; 53/Necm, 45; 55/Rahmân, 52; 56/Vâkıa, 7; 58/Mücâdele, 1; 60/Mümtehıne, 11, 11; 64/Teğâbün, 14; 66/Tahrîm, 1, 3, 5; 70/Meâric, 30; 75/Kıyâme, 39; 78/Nebe', 8; 81/Tekvîr, 7.

29 Mart 2012 Perşembe

EL-BÂRİ’ (C.C.) “Vücuda getirdiği herşeyi, her şeyin âza ve cihazını birbirine uygun olarak yaratan.”


“Vücuda getirdiği herşeyi, her şeyin âza ve cihazını birbirine uygun olarak yaratan.”

Kâinatta var olan herşeyde bir intizam, bir düzen, bir ahenk mevcuttur. Kelebeğin o ipek kanadından tutun da, arının peteğine, güllerin rengine kadar ne varsa hepsi bir­birine uygun olarak yaratılmıştır. Yine her yaratılan şeyin hizmeti ve faydası umumî ahenge uymak bakımından bir hikmet manzumesidir. Âlemde her şeyin kendine göre vazifesi vardır. Bizim dış görünüşüyle hiçbir işe yaramaz dediğimiz nice varlıklar mevcuttur ki, onların yaratılması insanın menfaatınadır.

Eğer kâinatta fareler olmasaydı yılanlar sokaklarda mekân tutardı, kediler olmasaydı, bu kere fareler evleri­mizi istilâ ederdi. Bülbüller olmasaydı, güller öyle naz ile safa ile nasıl açardı?..

“... O, öyle bir yaratıcı ki El-Bâri’ Bâri'dir.” Yani Öyle temiz yaratıcı ki yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizam üzere seçip düzenleyerek ve tamamlayarak birbirinden farklı özelliklerle yaratır.

Râzi der ki: “Bari ismi, sani' (yaratan) ve mucid (icad eden) gibi olmakla beraber cisimlerin yaratılması mânâsını ifade eder. Onun için halka “beriyye” denilir de, renk ve tad gibi başka bir cevherle meydana gelen husus­lara denilmez.”

“Allah'ın yarattığı şeylerin şerrinden O'nun kelime­lerinin hepsine sığınırım.” gibi bazı dualarda zikredilen “halaka” , “zeree” ve “beree” fiillerine nazaran “Bari” ismi yaratılışın tekâmül mertebelerindeki icadları ifade eder.” [77]

Ne desem?



Dalâletin kör gözü hiç bakmıyor ki göğe,

Âlemden ibret alıp veda etsin körlüğe!.. [78]

Kaynaklar
[77] Hak Dini Kuran Dili, 7/527.

[78] Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 109-110.



EL-HÂLIK (C.C.) “Bütün varlıkları yoktan yaratan, her şeyin görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tesbit eden.”


“Bütün varlıkları yoktan yaratan, her şeyin görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tesbit eden.”

Bu mübarek ismin ifade ettiği mânâ iki şeyden ibaret­tir: Birincisi, bir şeyin nasıl olacağını tayin ve takdir et­mek, ikincisi, o takdire uygun olarak o şeyi vücuda getir­mektir.

Allah (Azze ve Celle), öyle bir sultan, öyle münezzeh ve mukaddes varlıktır ki Hâlık'tır. Diğerleri ise mahluk­tur. Dünyayı avucunun içinde bir inci tanesi gibi tutabile­cek kudretteki Cebrail'den tutun da, toprak altındaki aciz karıncaya kadar her ne varsa cümlesi Allahü Teâlâ'nın yaratmasıyla meydana gelmiştir. Cebrail Aleyhisselâm'a o heybeti ve gücü veren Zât-ı Kibriya, aciz karıncanın iğne ucu kadar bedenine de mide, göz, kulak ve dil bahsetmiş­tir.

Fili doyurmak O'na nasıl kolay ise, gözle görülmeye­cek miktarda bir mikrobu yaratmak da o kadar kolaydır. İşte bu mübarek ism-i şerîf bize bunları ihtar eder.

Bir düşünelim ki, zaman diye, mekân diye bir şey yok­tu. Hatta yokluk da yoktu. Ancak Allah vardı, berabe­rinde hiçbir varlık mevcut değildi.

Ne gök, ne yer, ne bulut, ne yağmur, ne deniz, ne ırmak, ne dağ, ne taş vardı. Ne gül, ne bülbül bulunuyor­du. Kâinat dediğimiz bu muazzam varlıktan da eser yok­tu. Kâinat olmayınca içindeki milyarlarca mahluk da elbet yoktu...

Kâinat ve kâinattaki herbir varlık O'nun kudret elin­den çıkmıştır, yine kâinatta hâkim olan kanunlar da O'nu plânlayıp yaratan Allah'ın eseridir.

Ateşin yakması,

Suyun akması,

Gecenin karanlığı,

Gündüzün aydınlığı,

Güneşin ışığı,

Ayın nuru...

O'nun îcad ettiği şeyleri saymaya sayılar kâfi gelmez. Ömürler yetmez, ilimler ulaşamaz. Kâinat sadece gözümüzle gördüğümüz şeylerden ibaret değildir. Bir de gözle görülmeyen mahlûklar vardır.

İşte Zât-ı Kibriya bu kâinatı yaratmayı diledi, eğer dilemeseydi, hiçbir şey olmaz, bir nesne meydana gelmezdi. Yine her şeyin ömrünü, rızkını, şeklini, suretini, doğum ve ölüm mekânlarını ve ne zaman doğup ne zaman öleceklerini, ne gibi hâdiselerin selinde yüzeceklerini tâyin buyurdu. O'nun çizdiği huduttan dışarı çıkma ihti­mali yoktur.

Meselâ: Bizim İstanbul'da dünyaya gelmemiz, ötekinin Mekke'de dünyaya gelmesi kendi irademizle değil, Allah Teâlâ'nın öyle dilediği içindir.

Yüce Halikımızın kâinatı yaratması bir ihtiyaçtan do­layı değildir. Elbet Allah (Azze ve Celle) yaptığı her işte Zât-ı Ulûhiyyetine ait bir menfaat gözetmekten münezzehtir. Âlemleri vücuda getirdi, fakat bunu ya­ratılmışlara muhtaç olduğu için yapmadı, belki onları ya­ratmak hususundaki ezelî iradesini tahakkuk ve onları ni­metleriyle keremlendirmek, cemâl ve kemâlini sezdirmek için yarattı...

Evet:



Âlemde her varlığa canı Allah veriyor.

İzzeti ve şerefi, şanı Allah veriyor!

A gönül ceylânı sen, şükrünü, zikrini bil,

İnci, mercan, hava, su, nan'ı[74] Allah veriyor!.,



Söz buraya gelmişken tekrar Elmalılı tefsirine kanat açalım, gerelim ne der?

“... O, öyle Allah'tır ki, Hâlık'tır diğerleri ise mahluk­tur. Daha evvel de geçtiği gibi, bizim yaratmak tabir ettiğimiz “halk” fiili, iki mânâ ifade eder;

Birisi, takdir etmek, yani bütün açıklığı ile eşyanın miktar ve derecelerini tâyin etmektir. Zira bir şeyi bütünüyle takdir etmek onun eşya arasındaki miktar ve derecesini tamamiyle bilmeye bağlıdır. Bu takdir mânâsı itibariyledir ki halk, ekseriya miktar ve sayısı bulunan şeylerde kullanılır. Diğeri ise, yok olan şeye varlık vermek, hiçbir asıl örneği yokken icad etmektir. Bazan bir şeyden başka bir şeyi ortaya çıkarmak mânâsı da verilebi­lir. Ancak bu mânâya daha çok inşâ (icad) tabir edilir.

Yaratıklara nisbet edilen en yüksek sanatlar, Allah Teâlâ'nın takdir buyurduğu keşf ve icad mahiyyetinden ileri geçemez. Çünkü mahluk, fiillerinin tafsilatını takdir edemez ve bir atom bile yapamaz. Böyle bir yaratma son­suz ilim ve kudrete bağlıdır. Mahluk ise bundan ancak sınırlı kısmını elde edebilir. Herşeyi tam anlamıyla takdir ve icad ederek yaratan ancak Allah Teâlâ'dır. O öyle bir yaratıcı ki “el-Bâri' Bâri'dir.” [75]

Allahü Teâlâ'nın bu mübarek ismini anarken tefekkür ufkumuz fezalar gibi genişlemelidir. O'nun yaratıkları üzerinde ne kadar tefekkür etmiş olur isek, alacağımız ilâhi haz da o nisbette artacaktır.

Evet:

Hamd olsun, ömürlerdir, ismini yâd ederim,

Rabbim, lütfün olmasa nice feryâd ederim!.. [76]

kaynaklar
[74] Nan: Ekmek.

[75] Hak Dini Kur'an Dili, 7/527.

[76] Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 106-109.

28 Mart 2012 Çarşamba

Hep seni düşünürüm, haccım ve ömrem sanadır. Herkes taş toprak düşünür, kalbim senden yanadır.



Hep seni düşünürüm, haccım ve ömrem sanadır.

Herkes taş toprak düşünür, kalbim senden yanadır.

İmam-ı Rabbani (ks)

Yetim hakkı var, uçağı terk edemem


Eğitim uçuşu yaparken düşen Türk Yıldızları'na ait uçakta şehit olan Pilot Yüzbaşı Ümit Özer, kuleyle yaptığı son konuşmada kule görevlisinin "uçağı terk et" uyarısına karşı "bu uçakta yetim hakkı var" diyerek uçağı kurtarmaya çalışmış.
KONYA - Konya'da geçtiğimiz salı günü eğitim uçuşu yaparken düşen Türk Yıldızları'na ait uçakta şehit olan Pilot Yüzbaşı Ümit Özer'in, şehit olmadan birkaç saniye önce kule ile yaptığı görüşme ortaya çıktı. Şehit pilota kuleden verilen "Uçağı hemen terk et, atla" talimatına şehit pilot Özer, "Bu uçakta yetim hakkı var kurtarabilirim" diye yanıt veriyor.


Eğitim uçuşu için geçtiğimiz salı günü Konya 3. Ana Jet Üssü'nden havalanan Türk Yıldızları'na ait F5 tipi eğitim uçağı havalandıktan kısa bir süre sonra üsse yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta bulunan bir traktör fabrikasının arazisine düşmüş, Pilot Yüzbaşı Ümit Özer şehit olmuştu.

Habertürk gazetesinin haberine göre, memleketi Samsun'da toprağa verilen Şehit Pilot Özer'in kule ile yaptığı son görüşmesi ortaya çıktı. Şehit Yüzbaşı Özer'in, uçağın düşme ihtimali doğduktan sonra kuleden uçağı hemen terk etmesi yönünde uyarı geldiği fakat Özer'in bunu reddettiği anlaşıldı.

İşte kule ile şehit pilotun son konuşması:

KULE: "Uçağı hemen terk et! Atla!"

ÖZER: "Yapamam... Uçağı kurtarmayı deneyeceğim. Bunu yapabilirim. Bu uçakta yetim hakkı var."

Bu sözlerden birkaç saniye sonra Ümit Özer canını hiçe sayarak kurtarmak istediği uçakla yere çakılarak şehit oldu.

17 GÜN ÖNCE BABA OLMUŞTU
Şehit Ümit Özer, memleketi Samsun’un Çarşamba İlçesi’nde toprağa verilmişti. Harita Mühendisi olan Serenay Özer ile 4 yıl önce evlenen Özer’in oğlu Canberk kazadan yalnızca 17 gün önce dünyaya gelmişti.

Adana'ya 100 milyar dolarlık krom müjdesi

Krom tesislerinin faaliyet gösterdiği Aladağ ilçesinde 50 bin metrelik sondajlama çalışması sonucunda yaklaşık 3 milyar dolarlık yeni krom rezervi bulundu. Bölgedeki krom zenginliğinin 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.

 ADANA - Dedeman Madencilik Aladağ İşletme Müdürü Maden Mühendisi Yunus Soysal, yaptığı açıklamada, Adana'nın Aladağ ilçesinde, yaklaşık 50 yıldır krom işletmeciliği yapıldığını belirtti.

2006 yılında metal fiyatlarının artmasıyla kroma olan talebin de katlandığını vurgulayan Soysal, artan talebin de krom fiyatını yükselttiğini kaydetti.
Krom fiyatlarının artmasıyla gözlerin Aladağ'a çevrildiğini maden sektöründeki girişimcilerin bölgeye yatırımlara başladığını vurgulayan Soysal, 2006 yılına kadar ilçede 3 tesis olduğunu, 2006'dan sonra 7 tesisin daha açıldığını hatırlattı. 
 Aladağ'ın küçük bir ilçe olmasına rağmen, zengin maden kaynaklarıyla Türkiye'nin krom ihracatının yüzde 25'ini karşılar duruma geldiğini vurgulayan Soysal, ''Dünyada artan talep sonrası kroma bakış açımız değişti. Eskiden direk doğadan alıp, tenör değeri dediğimiz yüzde 40 ve üzerini çıkarıp pazarlıyorduk. Şu an elimize aldığımızda hiç bir ekonomik değeri olmadığı gözüken cevherleri de yüksek kapasiteli tesislerde işleyip, satılabilir hale getirerek konsantre yapıyoruz'' dedi.
BÖLGEDE TAHMİNEN 100 MİLYAR DOLARLIK KROM VARBölgede Dedeman Madencilik olarak 2006 yılında faaliyete başladıklarını ve sondaj çalışmalarına devam ettiklerini vurgulayan Soysal, şöyle konuştu:
''50 bin metrelik sondajlama çalışması sonrasında, yaklaşık 3 milyar dolarlık yeni krom rezervi bulduk. Ocaktan çıkararak işleme tabi tutulmamış 100 milyon ton tüvenandan, zenginleştirme işlemine tabi tuttuğunuzda 10 milyon ton konsantre cevheri bulduğumuzu tahmin ediyoruz. Parasal olarak da 3 milyar dolar gibi bir potansiyeli yakaladık. Talep ve fiyat bu seviyede giderse benim öngörüm bölgedeki krom zenginliği 100 milyar dolar civarında.''
Kendisinin de madencilik sektöründe 20 yıldır hizmet verdiğini, krom işletmelerinin artık ferrokrom tesisine dönüştürülmesi gerektiğini belirten Soysal, ''Şu an bölgeden 150 milyon dolarlık krom ihracatı yapılıyor. Gerekli ferrokrom tesisini kurarak ve ülkemizdeki çelik endüstrisini de buna uyarlayarak kendi kaynaklarımızı kendimiz kullanabiliriz. Ürettiğimiz ürünün ton fiyatı 300 dolar civarında. Bunu ferrekroma dönüştürdüğümüzde 3 bin ile 4 bin dolar arasında fiyatı değişiyor. Kromdan yaklaşık 10 kat daha fazla kazandırıyor'' dedi.
Maden ocakları ve işletme tesislerinde yaklaşık 2 bin civarında işçi çalıştığını, nakliyeci ve servisçi gibi yan sektörlerle işçi sayısının 8 bini bulduğunu vurgulayan Soysal, bölgenin dışardan göç alan bir konuma geldiğini vurguladı.
Ancak bölgedeki enerji ve altyapı sıkıntısı nedeniyle yatırımların ötelendiğini vurgulayan Soysal, şunları kaydetti:
''Öncelikle yollarımızın iyileştirilmesini ve iş makinelerine dayanıklı yollara dönüştürülmesini istiyoruz. Biz özel sektör olarak yapılacak alt yapı yatırımlarına katkıya hazırız, makine anlamında ya da parasal anlamda. Ayrıca bölgede enerji sıkıntımız var. Şu an 2 milyon ton ham madde ve 150 milyon ton konsantre işleyeceğimiz bir projemiz var. Bölgeye ikinci bir hattan enerji sağlanmasını istedik. Çevresel mevzuatlara takıldı. Yatırımlarımızı ötelemek zorunda kaldık.''
'BU TAŞLARIN DEĞERİNİ BİLMİYORDUK'Maden tesislerinin bulunduğu Kıcak köyünde akaryakıt istasyonu işleten Ahmet Akçay, Aladağ'ın küçük bir ilçe olmasına rağmen ülke ekonomisine önemli katkılarının olduğunu belirtti.
Krom işleme tesislerinin çoğunluğunun Kıcak, Büyüksofulu, Gerdibi ve Posyağbasan köylerinin etrafında yer aldığını vurgulayan Akçay, kromun değerinin son yıllarda daha da anlaşıldığını söyledi. Akçay, ''Biz bu taşların değerini bilmiyorduk. Bunları birbirimize atar, duvar örerdik. Bu taşların çok kıymetli olduğunu ve çelik sektöründe değerlendirildiğinin farkına sonradan vardık'' dedi.
Bölgeye maden ocaklarının kurulmasıyla köylerinden göçün durduğunu ve önceden göçenlerin de yeniden çalışmak için köye döndüğünü vurgulayan Akçay, ''Köyümüzde 2000 yılında sadece 5 otomobil vardı. Şu an 70-80 otomobil, 30 kamyon 10 civarında TIR var. Köyümüzde madende çalışarak emekli olan 40-50 kişi var. Hepimizin refah seviyesi yükseldi'' diye konuştu.
KÖYDE 2 BİN LİRAYA KİRALIK EV150 hane olan köylerinin tesislerin açılmasıyla 350 haneye çıktığını anlatan Akçay, şöyle devam etti.
''2006 yılından sonra sektörün yükselişiyle köyümüz yakın ilçelerden göç aldı. Adana'nın bir kenar mahallesinde yıllık kiralar 2 bin lira. Köyümüzde de kiralık evler 2 bin liraya yükseldi. Çalışmak için mühendis, tekniker ve işçiler geliyor. Konut ihtiyacı doğdu. Eski yapı evler, yerini projeli evlere bıraktı.''
Akçay, bölgede tesislerin artmasıyla yolların artık ihtiyacı karşılamadığını da vurgulayarak, yol sorununun çözülmesini istediklerinin kaydetti. 

Marmara'da iki hücumbot çarpıştı: 8 yaralı

Marmara Denizi’nde manevra yapan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı iki hücumbotun çarpışması sonucu 8 asker yaralandı. 

 İSTANBUL - Marmara Denizi Çınarcık açıklarında tatbikatta olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı iki hücumbot, yakın manevra sırasında çarpıştı.

Olay sırasında yaralanan 8 askeri personel, Sahil Güvenlik Komutanlığı'na bağlı bot ile Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü Harem Tahlisiye Bot İstasyonu'na getirildi.
Buradan ambulanslara alınan yaralılar, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı.

Kim (başkasının toprağına) bir karış mikdârı tecâvüz eder­se, o yere kıyamette yedi kat yerden (isabet eden toprak) bu mütecaviz kişinin boynuna halka gibi geçirilir

Ebû Seleme ile kendi kavminden bâzı insanlar arasında bir arazî hakkında çekişme meydana gelmişti. Ebû Seleme, Âişe'nin yanına girip bu çekişmeyi Âişe'ye zikretti. Âişe de ona:
— Yâ Ebâ Seleme! Yer(gasbetmek)den sakın! Çünkü Rasûlul-lah (S) "Kim (başkasının toprağına) bir karış mikdârı tecâvüz eder­se, o yere kıyamette yedi kat yerden (isabet eden toprak) bu mütecaviz kişinin boynuna halka gibi geçirilir" buyurdu, demiştir [12].
kaynak
(12)Bu hadîste Arz'ın yedi kat olduğunu nâsslaştırma vardır; başlıktan kasdedilen de budur. Bu hadîs Mezâlim Kitâbı'nda da geçmişti.








Diyanet İşleri Meali
Talak Suresi/12.ayet-i kerime
Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.

DERVİŞ İLE TİLKİ


Dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki gördü, hayrete düştü. 'Nasıl yaşar bu hayvan, ne yer ne içer?' diyerek, Allah'ın lütfuna hayran oldu.

Derken bir arslan çıkageldi, ağzında çakal taşıyordu. Görkemli ve korkunç hayvan avının bir kısmını yedi, doyunca kalanını bırakıp gitti. Tilki artığa doğru sürünerek yaklaştı ve afiyetle yiyip karnını doyurdu.

Tilkinin yiyeceğinin ayağına geldiğini gören Derviş, kendi kendine: 'Bir tilkinin rızkını ayağına gönderen Allah, benimkini neden göndermesin?' diyerek, çalışmasına gerek olmadığını, bir köşeye çekilip oturabileceğini düşündü.

Düşündüğü gibi de yaptı: 'Rızkım Allah'ın görünmeyen hazinesinden gelir, gayret etmem gerekmiyor.' diyerek beklemeye başladı.

Bekledi, bekledi... Ne gelen ne giden... Günler geçip gitti. Derviş zayıfladı, eridi, bir deri bir kemik kaldı. Güçsüz ve bitkin bir haldeyken, bulunduğu mescidin mihrabından bir ses duydu:

'Ey tembel adam!' diyordu ses, 'kendini ayaksız bir tilkiye benzeterek neden miskin miskin oturuyorsun? Kalk! Yırtıcı arslan ol. Başkasının artığına göz dikmeyi bırak. Sana yakışan artık yemek değil, artık bırakmaktır.

Gücüyle arslan gibi olan, başkasından yiyecek bekler mi? Haydi kalk! Kolları sıva. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye, hem muhtaçlara yedir.'

Ey genç insan!

'Elimi tutun' diyerek başkasına el uzatma!

Çalışmayan insanın kafasında beyin yoktur. Onların başları kuru bir deriden ibarettir.

Allah'ın kullarına iyilikte bulunan, iki cihanda da iyilik görür.
Yaşlıya yoksula yardım elini uzat!
Allah, başkasının mutluluğu için çalışanın yardımcısıdır.
Şeyh Sadi-i Şirazi

Sultan birşey beklerse köleden, Kanaat kalksın artık ortadan. İmam-ı Rabbani (ks)


Sultan birşey beklerse köleden,

Kanaat kalksın artık ortadan.

İmam-ı Rabbani (ks)



Sultanım Allah'ım  hizmet, muhabbet, aşk, ibadet...
Al benden istediğini cömertce ihsan eylensin...    
Emine Kaya





İslam nedir ? aklına ilk gelene cevap..

Selamünaleyküm islam nedir? aklına ilk olarak ne geliyor ? Murat Mesut kardeşim bir yazı yazmış çok hoşuma gitti çok güzel olmuş yüreğine sağlık.

Samimi olmam gerekirse benim vereceğim cevap kalbime gelen ilk cevapsa ben "zikirdir" diyorum. Herşey O'nu zikreder tüm ibadetler bir zikirdir. Tefekkür , hamd, şükür..aklımıza ne geliyorsa bir zikirdir. Ama düşünüyorum herşeyde Rabbim bir ölçü koymuş ama zikirde koymamış gece, gündüz, yatarken, ayaktayken, çalışırken, savaşırken...vb. örnekleri çoğaltabiliriz. Ben  Rabb'imi zikretmeyi çok seviyorum belki de ondan aklıma ilk bu cevap geldi umarım kardeşlerim yorumları ile ufkumuzu açarlar..

Sağaol Allah Razı Olsun Arkadaşımdan beni tefekküre sürükledi ne de güzel oldu. Mevlam neyler ise güzel eyler. Kalın sağlıcakla...Allah Yar ve Yardımcımız Olsun...     

27 Mart 2012 Salı

Niçin küfrân eder insân, Hudâ nîmet verir iken,

Niçin küfrân eder insân, Hudâ nîmet verir iken,

Utanmayıp eder isyân, kamûyu ol görür iken.

Beher an hamdü şükretmez, dahî ihsânı fikretmez,

Hergün Hakkı zikretmez, bedende cân durur iken?

 
İmam-ı Rabbani (ks)

Mâlu mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi! Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi.

Mâlu mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi!
Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi.
İmam-ı Rabbani (ks)
 

Hayır! Ben onlara acıyor ve yumuşak davranmak istiyorum

îbn Abbas şunu anlattı:

Mekke halkı, Rasulullah'tan (s.a.v.), Safa tepesini onlar için altına çevirmesini ve ekin ekebilmeleri için dağları etraflarından uzaklaştır­masını istediler.

Ona şöyle denildi: Onlara acımak ve yumuşak davranmak isteye­bilirsin. Eğer istediklerini onlara vermeyi dilersen ve onlar da inkar e-derlerse kendilerinden öncekilerin helak edildiği gibi onları da helak ederim.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

-  "Hayır! Ben onlara acıyor ve yumuşak davranmak istiyorum" dedi.
kaynak
İmam Ahmed, Musned, 1/258; İbn Kesir, el-Bıdaye ve'n-Nıhaye, III/52.

EL-MÜTEKEBBİR (C.C.) “Büyüklükte eşi benzeri olmayan ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.”


“Büyüklükte eşi benzeri olmayan ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.”

Büyük bildiğimiz bütün varlıklar Allahü Teâlâ'nın büyüklüğü karşısında zerre bile olamazlar. Büyüklük, şan ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur. O'nun azamet ve kibriyâsı, akılları süt emer çocuklar haline getirmiştir. Çünkü hiçbir zekâ O'nu kemâliyle kavrayamaz. Akılları yaratan da O'dur. Varlığı ile yokluğu Zât-ı Zülcelâlin bir tek em­rine bağlı bulunan fanilerin bu sıfata hâiz olması düşü­nülemez. Büyüklük taslayanı Yüce Allah yüzüstü yere in­dirir. Âlemde ve yaratılmışlar içinde ilk defa kendini büyük gören Şeytan olmuştur. Ve başına betbahtlık toprağı saçılmıştır. O uğursuzun nice belâlara maruz kaldığı malum. O, kıyamete kadar lanet oklarına hedeftir. O'nun izinde giden akılsız insanlar da yok değildir. Kendisini dağlardan büyük gören nice zalimler şimdi bir avuç toprak olmuşlardır...

Yine âleme nice hükümdarlar gelip gitmiştir ki, şimdi onların yurtlarında kediler fare avlamaktadır. İşte insanlar bu kadar âciz, bu kadar küçüktür. Öyleyken büyüklenmeye kalkmak, dağları ben yarattım havasına girmek, Allah'ın eline verdiği imkânlarla mazlumların omuzları üstünde gezmek akıl kârı değildir. Bu mübarek isim bize bunları da hatırlatmaktadır.

Evet:


Ne sensin, ne ben büyük,

Bir Allah'tır en büyük!..


Şimdi yine Elmalılı tefsirine müracaat ediyoruz. Üstad M. Hamdi Yazir, “el-Mütekebbir” ism-i şerifinin izahında şunları ifade ediyorlar:

“Mütekebbir: Çok büyük, her hususta büyüklüğünü gösteren, büyüklük, ululuk, kibriyâ, ve azamet kendisine mahsus, kendisinin hakkı olan demektir.

Kibirlenmek ve büyüklük taslamak yaratıkların hak et­tikleri bir sıfat değildir. Onun içindir ki mütekebbir sıfatının insan için kullanılışı, hoş karşılanmamıştır. Zira mütekebbir kibir gösteren, büyüklenen demektir. Halbuki yaratıklarda esasen büyüklük, ululuk yoktur; aksine aşağılık, horluk, yoksulluk ve ihtiyaç vardır.

Hatta zaman olur ki bir sinek, bir mikrop bir Nemrud'un işini bitirmeye yeter. Böylesine acizlik ve ih­tiyaçtan kendilerini kurtaramayan ölümlülerin, büyüklük ve ululuk taslamaya kalkışmaları, cahillikten ve ya­lancılıktan (ahmaklıktan) başka bir şey değildir. Onun için yaratıklarda tekebbür (büyüklenme) tefa'ul babının tekellüf binasından olarak hoş karşılanmayan bir nok­sanlıktır.

Fakat Allah Teâlâ zât, sıfat ve fiillerinde büyüklüğün, yüceliğin ve kudsiyyetin her nev'ini toplamıştır. O'nun bu yücelik ve büyüklüğünü göstermesi, hem hiçbir ortak ka­bul etmeyen hakkı, hem de kendisinin celâl ve cemâl sıfatlarını kullarına tanıtmak, onları bilgilendirmek ve huşu ile saadete götürmek gibi, büyük bir lütuf ve yardım gösterdiği için son derece güzel bir sıfattır.

O'nun hakkında tekebbür, tefe'ul babının tekellüf binasından değil, bizatihi kuvvet, kudret ve birliğini ifade eden daha fazla mânâ içindir. Bundan dolayı Allah Teâlâ söz konusu sıfatlarla tavsif edildikten sonra, O'nun mahluklardan hiç birine benzemediğini ve müşriklerin hayal etmek istedikleri şirk unsurlarından berî olduğunu bir daha açık bir şekilde anlatmak için buyuruluyor ki:

“Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir.” Yani yaratıklardan bazıları, kibirlenerek, zorbalık yapmak isteyerek yahut öyle yapmak isteyenlere aşırı sevgi bağlayarak Allah'ın zikredilen sıfatlarına şirk koşuyorlar.

Halbuki Allah, öyle şirklerden münezzehtir. O şirk koşulan şeyler, Allah'tan çok uzaktır. O'nun yüceliği ve büyüklüğü onlarınkine benzemez. Çünkü onlar, kendi ne­fislerinde mahluk ve esasen noksan varlıklardır. Tekebbürleri de, noksanlıklarına bir yalancılık ilave etmek­ten başka bir şey değildir. Allahü Teâlâ ise, bütün büyüklüklerin, bütün kuvvetlerin ve üstünlüklerin sahibi­dir. O'nun tekebbürü, büyüklük üstüne büyüklüktür. Bu yüzdendir ki, Allah Teâlâ, büyüklüğüne hiçbir toz kondurmaz. “[72]

Ne yazık ki bazı insanlar, yine bazı kimseleri “Sen şöyle ulusun, şöyle büyüksün, sen şuyumuzsun, buyumuzsun” diyerek hiç de lâyık olmadığı sıfatlarla överler, o da, bu dalkavukların sözüne inanarak kendisinin gerçekten büyük ve eşsiz olduğuna inanır ve böylece hüsranın derelerine yuvarlanıverir.

A âciz, a hünersiz, a bilgisiz adam! Senin hayatın her lâhza bir başkasının elindedir. Bir dakika sonra başına nelerin geleceğini bilemezsin. Bugün altın tahtların üstünde oturan adam, bir de bakarsın ki, yarın kabir çukuruna düşüvermiştir...

Cihanda hayırlı ve büyük işler yapmalı, fakat hiçbir zaman kendini büyük bilmemelidir.

Sahabiler sarayının sultanı Hazreti Ebû Bekir (r.a.) Efendimiz halife seçildiğinde şöyle demiştir:

“Kibir ve gururdan sakınınız! Topraktan yaratılan, sonra tekrar toprağa dönüp kurtların yiyeceği, bugün canlı, yarın ölü insanın gururu nedendir ve kimedir?

Hayret! Azaptan korkup da kendine sahip olmayana! Hayret! Sevap ümit edip de güzel amel işlemeyene!”

Evet: Hayret! Allah'ın mülkünde, Allah'ın nimetleriyle rızıklandığı halde Rabbini unutup da fânileri putlaştıranlara!..

Güvenme ona buna, bir fayda vermez arkan,

Alemde mes'ud olur, ancak Allah'tan korkan!.. [73]
kaynak
[72] Hak Dini Kuran Dili, 7/526.

[73] Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 102-105.


Kur’an’ı Kerim Hakkında Blgiler

Soru 47: Kur’an’ı Kerim’e göre insanlar ve cinler niçin yaratıldı?
Cevap  : Yalnız Allah’a kulluk etmeleri için.

Soru 48: Kur’an’ı Kerim’de en yüce sure hangisidir?
Cevap  : Fatiha suresi.

Soru 49: Kur’an’ı Kerim hangi halife zamanında “Mushaf” halinde toplandı?
Cevap  : Hz. Ebu Bekir (r.a.).

Soru 50: Kur’an’ı Kerim hangi halife zamanında çoğaltılıp dağıtıldı?
Cevap  : Hz. Osman (r.a.).

Soru 51: Kitap, Furkan, Mushaf, Bürhan, Hablullah, Hablülmetin, Kelamullah, Zikr, Hüda, Nur,
              Şifa hangi kutsal kitabın isimleridir?
Cevap  : Kur’an’ı Kerim’in.

Soru 52: “Hepiniz topyekün Allah’ın ipine sarılın, ayrı ayrı olmayın”. Ayette geçen “Allah’ın ipi” tabirinden
kastedilen nedir?
Cevap  : Kur’an, Kur’an hükümleri, Mesajullah.

Soru 53: Halife Hz. Ebu Bekir’in emriyle kitap haline getirilen Kur’an’ı Kerim’i toplama komisyonunun
başkanı olan sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Zeyd bin Sabit.

Soru 54: Kur’an’ı Kerim’de din kelimesi hangi manada kullanılmıştır?
Cevap  : Ceza, mükafat, hüküm, hesap.

Soru 55: Fatiha suresinde sapanlar olarak nitelendirilenler kimlerdir?
Cevap  : Hıristiyanlar.

Soru 56: Hz. Ömer Rasülullah’ın arkasında namaz kılarken hangi ayet okunurken hiddete kapılarak
yüksek sesle    “Ben orada olsaydım, mutlaka Firavunun boynunu vururdum” demiştir?             
Cevap  : Naziat suresi.

Soru 57: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisine Fussulet suresini okurken sarılıp etkilenen ve İslam’ı
kabul ederim  korkusuyla, eliyle Peygamber (s.a.v.)’in ağzını kapayarak; “Aramızdaki yakınlık adına rica
ederim,  daha okuma” diyen kişi kimdir?
Cevap  : Utbe b. Rabia.
 
Soru 58: Tebuk seferine katılmadığı için Peygamberimiz (s.a.v.) ve ashabın kendisiyle (hakkında ayet nazil
oluncaya kadar) 50 gün konuşmadığı sahabe kimdir?
Cevap  : Kab b. Malik.

Soru 59: İfk hadisesini açığa çıkaran ayet hangisidir?
Cevap  : Nur suresi ayet 11 ve 12.

Soru 60: Bildiğiniz gibi Kur’an’ı Kerim 30 cüzden müteşekkildir. Her müslümanın yatarken okuması
tavsiye edilen  “Muavizeteyn” surelerinin isimleri nelerdir?
Cevap   : Felak ve Nas sureleri.

Soru 61: Peygamberimiz (s.a.v.)’in genellikle yatsı namazında okuduğu sure hangisidir?
Cevap  : Vettini suresi.

Soru 62: Peygamberimiz (s.a.v.)’in sıkıntı anında okuduğu sure hangisidir?
Cevap  : Elemneşrah suresi.

Soru 63: Peygamberimiz (s.a.v.) kıyamet günü cennette bizzat okuyacağı sure hangisidir?
Cevap  : Muhammed suresi.

Soru 64: Kıyamet günü Allah (c.c.)’ın bizzat okuyacağı sure hangisidir?
Cevap  : Rahman suresi.

Soru 65: Ayeti kerimelerle iktidara yürüyüş ve gerçekleştirilmesi hangi surede ve kim örnek alınmıştır?             
Cevap  : Yusuf suresi ve Yusuf (a.s.) örnek alınmıştır.

Soru 66: Abdestin farz olduğunu belirten ayet hangisidir?
Cevap  : Maide suresi 5 ve 6.

26 Mart 2012 Pazartesi

Kur’an’ı Kerim Hakkında Blgiler

Soru 35 :Sahabeler karşılaştıklarında ve ayrılacakları zaman birbirlerine devamlı olarak okudukları bir sure
vardı. İmamı Şafi hazretleri “Kur’an’dan sadece bu sure nazil olsaydı, insanlara dünya ve ahiret
mutluluğu için  yeterdi.” Diyerek manasını ve önemini anlattığı bu surenin ismini ve manasını söyleyiniz.                                      

Cevap  : Asr suresi. Manası; “Asra yemin olsun ki, muhakkak insanlar hüsran  içindedir (zarardadır).
              Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunların
dışındadır.”
           
Soru 36: Kur’an’ı Kerim Peygamber Efendimize nerede ve ne zaman nazil olmaya başlamıştır?
Cevap  : Mekke yakınlarında Hira mağarasında, 610 yılı Ramazan ayında nazil olmaya başlamıştır.

Soru 37: Ayet el Kürsi hangi surededir?
Cevap  : Bakara suresinde.

Soru 38: Allah’ü Teala kimin suçsuz olduğuna dair ayet indirmiştir?
Cevap  : Hz. Aişe (r.anh.).

Soru 39: Hüküm ayetleri Mekke’de mi yoksa Medine’de mi nazil olmuştur?
Cevap  : Medine’de.

Soru 40: Kur’an’ı Kerim'de kaç cüz vardır?
Cevap  : 30 cüz.

Soru 41: Kur’an’ı Kerim’deki en uzun ayet hangisidir?
Cevap  : Bakara suresi 282. Ayetidir.

Soru 42: Kur’an’ı Kerim’in ilk okunduğu mescit hangisidir?
Cevap  : Medine’de “Beni Zerik” mescidi.

Soru 43: Kur’an'ı Kerim’de “Cennet” kelimesi kaç defa zikredilmiştir?
Cevap  : 66 defa.

Soru 44: Kur’an’ı Kerim’de “cehennem” kelimesi kaç defa zikredilmiştir?
Cevap  : 126 defa.

Soru 45: Bakara suresinden sonra hangi sure gelir?
Cevap  : Al-i İmran suresi.

Soru 46: Mekke’de Kur’an’ı Kerim’i ilk kez açıktan okuyan kimdir?
Cevap  : Abdullah bin Mesut (r.a.).

Kur’an’ı Kerim Hakkında Blgiler

Soru 23: Kur’an’ı Kerimde ismi geçen sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Zeyd (r.a.).
Soru 24: Hurf’u Seb’a nedir?
Cevap  : Kur’an’ı Kerim’in yedi harf üzerine inmesidir.
Soru 25: Kur’an’ı Kerim’in hangi suresinin her ayetinde “ALLAH” kelimesi vardır?
Cevap  : Mücadele suresi.
Soru 26: Allah (c.c.) kelimesi Kur’an’da kaç defa zikredilmiştir?
Cevap  : 2697 defa.
Soru 27: Kur’an’ı Kerim’de tek ismi zikredilmiş kadın kimdir?
Cevap  : Hz. Meryem.
Soru 28: Kur’an’ı Kerim’in son inen ayeti hangi surenin kaçıncı ayetidir?
Cevap  : Maide suresinin 3. Ayetidir.
Soru 29: Kur’an’ı Kerim’de surelerin başında besmele vardır. Ama bir surenin başında besmele yoktur.
              Hangi surenin başında besmele yoktur?
Cevap  : Tövbe suresi.
Soru 30: Hangi surede besmele iki defa zikredilmiştir?
Cevap  : Neml suresi.
Soru 31: Kur’an’ı Kerim’i tefsir eden alimlerimizden üç tanesinin ismini yazınız.
Cevap  : Ömer Nasuhi Bilmen, Seyyit Kutup, Bursalı İsmail Hakkı, Muhammet Ali Sabuni, Mevdudi,
              Mahmut Ustaosmanoğlu, Elmalılı Hamdi Yazır, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi.
             
Soru 32: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e göre hangi sureyi okumak Kur’an’ı Kerim’in üçte birini okumaya
bedeldir?            
Cevap  : İhlas suresi.
Soru 33: Kur’an’ı Kerim’de konuştuğundan bahsedilen böcek hangisidir?
Cevap  : Karınca.
Soru 34: Kur’an’ı Kerim’i usulüne göre okumayı belirleyen kuralların tümüne ne ad verilir?
Cevap  : Tecvit.

Kur’an’ı Kerim Hakkında Blgiler

Soru 15: Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in 13 yıllık Mekke döneminde ve 10 yıllık Medine hayatında
Kur’ân’ı Kerim’in
              tamamı indirilmiştir. Mekke ve Medine yaşantısında bildirilen surelere verilen isim nedir?            
Cevap  : Mekke döneminde inen surelere MEKKİ, Medine döneminde inen surelere MEDENİ sure adı
verilir.
            
Soru 16: Kur’an’ı Kerim’de hakkında en çok ayet inen kavim hangisidir?
Cevap  : İsrail oğulları.
Soru 17: Kur’an’ı Kerim’deki ilk surenin ismi nedir?
Cevap  : Fatiha suresi.
Soru 18: Kur’an’ı Kerim’deki son sure hangisidir?
Cevap  : Nas suresi.
Soru 19: Kur’an’ı Kerim’in kalbi olarak zikredilen surenin ismi nedir?
Cevap  : Ya-sin suresi.
Soru 20: Kur’an’ı Kerim’deki en uzun sure hangisidir?
Cevap  : Bakara suresi.
Soru 21: Kur’an’ı Kerim’deki en kısa sure hangisidir?
Cevap  : Kevser suresidir.
Soru 22: Kur’an’ı Kerim’de besmele kaç defa zikredilmiştir?
Cevap  : 114 defa.

Kur’an’ı Kerim Hakkında Blgiler

Soru 10: Ayeti celilelerin mana ve ilahi işaretlerini, insan aklının imkanı ölçüsünde yapılan tercümelere ne
ad verilir?          
Cevap  : Meal adı verilir.
Soru 11: Kur’an’ı Kerim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e nerede ve ne zaman nazil olmaya başlandı?            

Cevap  : Mekke yakınlarında Hira mağarasında, 610 yılı Ramazan ayında nazil olmaya başladı.
Soru 12: Allah (c.c.)’ın varlığını ve birliğini, doğmadığını ve diğer özelliklerini özlü bir
              şekilde anlatan ve buna kısaca Tevhit suresi denilen surenin adı nedir?
Cevap  : İhlas suresi
Soru 13: Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Nur dağında inmeye başlayan ve 23 senede tamamlanan, Arapça
olarak indirilen
              ve tevatür yoluyla bize ulaşan, okunması dahi ibadet olan, dünyevi ve uhrevi tüm meseleleri
bildiren,             
              Allah (c.c.)’ın kelamına ne ad verilir?
Cevap : Kur’an’ı Kerim denir.
Soru 14: Kur’an’ı Kerim’de bir takım ayetler vardır ki; bunlardan birini okuyan veya işiten her mükellef
için secde
              etmek vaciptir. Bu secdeye ne ad verilir ve Kur’an’da kaç defa zikredilmiştir?              
Cevap  : Tilavet secdesi denir ve Kur’an’da 14 defa zikredilmiştir.

Kur’an’ı Kerim Hakkında Blgiler

Soru 6  : Kur’an’ı Kerim ayet ayet, sure sure inerken o gün için mevcut bulunan kemik parçası veya düz,
              yassı olan şeyler üzerine yazılırdı. Daha sonra tek bir kitap haline getirildi.
              İşte yüce kitabımızı ilk olarak kim zamanında ve nasıl Mushaf haline getirildi?
Cevap  : Hz. Ebu Bekir zamanında Zeyd b. Sabit tarafından Mushaf haline getirildi.
Soru 7  : Kur’an’ı Kerim insan gücünün imkan verdiği ölçüde anlamayı gaye edinen ve geniş şekilde
açıklayan,
              gerektiğinde yorumlayan eserlere ne ad verilir?
Cevap  : Tefsir denir.
Soru 8  : Tefsir yapan alime ne ad verilir?
Cevap  : Müfessir adı verilir.
Soru 9  : Tefsir çeşitleri kaçtır ve nelerdir?
Cevap  : Tefsir çeşitleri ikidir;
               a- Rivayet tefsiri : Ayet ve hadislerle açıklama yapılan tefsirlerdir.
               b- Dirayet tefsiri : Ayet, hadis ve akli, felsefi, güncel yorumlarla yapılan tefsirdir.

Kur’an’ı Kerim Hakkında Blgiler

Kur’an’ı Kerim kaç yılda inmiş, tamamlanmıştır?
Cevap  : Kur’an’ı Kerim 22 sene, 2 ay, 22 günde inmiştir.
Soru 2  : Allah(c.c.)’ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine ne denir?
Cevap  : Vahy denir.
Soru 3  : Kur’an’ı Kerim’de bulunan, adetleri 114 tane olan müstakil bölümlerine ne denir?
Cevap  : Sure ismi verilir.
Soru 4  : Kur’an’ı Azimüşşan’da bulunan sureleri meydana getiren cümlecik yada bir kaç kelimeden
oluşan,
              6666 adet varolan Allah kelamlarına ne ad verilir?
Cevap  : Ayet denir.
Soru 5  : Kur’an’ı Kerim tek kitap olduğu gibi, tek ciltte toplanmıştır. Kur’an’ı Kerim’in sayfalarını
toplayan
              cilde verilen ve yalnız Kur’an’a ait olan özel isme ne denir?
Cevap   : Mushaf adı verilir.

Rasulullah (s.a.v.) sabah-akşam şu duaları bırakmazdı

İbn Ömer şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.) sabah-akşam şu duaları bırakmazdı:
"Allah'ım! Dinim, dünyam, ehlim ve malım hakkında senden af ve afiyet isterim. Allah'ım! Ayıplarımı ört. Korktuğum şeylerden beni emin kıl. Allah'ım! Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden (gelecek belâlardan) beni koru. Altımdan gelecek ani afet ve beladan senin-azametine sığınırım."
Alttan gelecek afet ve bela ile, yere batmayı kastediyordu.
kaynak
Ebu Davud, Sünen, 5358; İmam Ahmed, Musned, II/25; Hakim, Mustedrek, I/ 517; Beyhakî, Esma ve's-Sıfat, 138; Taberanî, Mucemu'l-Kebir, XII/343.

Rasulullah'în Dua Esnasında Ellerini Açması

el-Huseyn'in kızı şöyle dedi:

"Rasulullah (s.a.v.), dua ve niyazda bulunurken yoksulun yiyecek istediği gibi ellerini kaldırırdı."

kaynak
Tarıhu'l-Haîib, VIII/63; Ibn Ebı Hakim, el-He'l, 291, 374; Kari, Esraru'l-Merfu'a, 494.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 451.

Rasulullah'ın Mestlerle Mehetmesi

 el-Muğire İbn Şu'be şunu anlattı:

"Bir yolculuğunda Rasulullah'la (s.a.v.) birlikteydim. O, ihtiyacını yaptıktan sonra namaz için abdest aldı. Mestlerin üzerine meshetti. Sonra da namaz kıldı."

kaynak
Buharî, Sahih, kitabu'l-vudu, bab: 35, 48; kitabu's-salah, bab: 7, 25; Müslim, Sahih, kitabu't-tahare, 72, 73, 75, 77, 78, 80, 89; kitabu's-salah, 105.
Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 409.

Rasulullah'ın Namazları Bir Abdestle Kılması

Süleyman İbn Bureyde'nin babası şunu anlattı:

"Peygamber (s.a.v.), her namazda abdest alırdı. Mekke'nin fethi günü, abdest alıp ayaklarına meshetti. Namazların hepsini aynı ab­destle kıldı. Ömer O'na:

-Ya Rasuleilah! Sen bugün, daha önce yapmadığın birşeyi yaptın, dedi. Buna Rasulullah (s.a.v.):

- "Ömer! Bunu bilerek yaptım" dedi.
kaynak

 Müslim, Sahih, kitabu'i-vudu, VII/160 (lafız farklılığıyla).

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 409.

Allah'ım! Hubs ve habaisten (kötü nesne ve kötü işlerden) sana sığınının


25 Mart 2012 Pazar

İNSANLARA KARŞI BAŞLICA GÖREVLERİMİZ

İNSANLARA KARŞI BAŞLICA GÖREVLERİMİZ
01) Hiç kimseye zarar vermemek:İnsanların canına, malına, konutuna, hürriyetine, namus ve şerefine tecavüz etmek dinimizce yasaktır. Bunlar insanların dokunulmaz haklarıdır. Müslüman, başkalarının hakkına saygı göstermek, insanlara zarar verici her türlü fiil ve davranıştan sakınmakla görevlidir. Gerçek Müslüman olabilmenin bir şartı da budur. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Müslüman, diğer Müslümanların dilinden ve elinden zarar görmediği kimsedir." (Hadis-i Şerif: Riyazüssalihin)

02) Başkalarına yardım etmek: İnsanlara tatlı sözlü ve güler yüzlü davranmak, fakirlere yardım etmek, yoksulların ihtiyaçlarını karşılamak, kimsesizleri korumak,
düşeni kaldırmak, yolunu şaşıranlara yol göstermek dinimizin emri, iyi ahlâklı olmanın gereğidir.

03) Büyüklere saygı, küçüklere merhamet göstermek:Anne ve babamıza, büyük kardeşlerimize, öğretmenlerimiye ve yaşca bizden büyük olanlara saygı göstermek, bizden küçüklere kimsesizlere, güçsüz ve yetimlere merhamet etmek, yardımcı olmak önemli bir ahlâk kuralıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konunun önemi hakkında şöyle buyuruyor: Büyüklerine saygı göstermeyen,
küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir.

05) Dargın durmamak: Müslümanlar arasında herhangi bir sebeple dargınlık olursa, vakit geçirmeden dargınlar hemen barışmalıdır. Peygamberimiz: "Bir Müslüman diğer din kardeşi ile üç günden fazla dargın durması helal olmaz." Buyurarak dargın durmanın kötü bir davranış olduğunu bildirmiş, uzun süre küs duranların büyük günah işlediklerini belirterek şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse Müslüman kardeşi ile bir sene küs durursa onun kanını dökmüş gibi günaha girmiş olur." (Riyazüssalihin)

06) Dargınları barıştırmak: "Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltiniz."Hucürat süresi 10 Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz de: "Sadakaların en hayırlısı dargın olan kimseleri barıştırmaktır." (Seçme Hadisler) buyurarak dargınları barıştırmanın çok hayırlı bir davranış olduğunu bildirmiştir.
07) Dostları ziyaret etmek: Müslümanlar uygun zamanlarda yakınlarını, büyüklerini ve baba dostlarını ziyaret etmelidir.

08) Misafirleri ağırlamak: Misafirleri ağırlamak dinimizin tavsiye ettiği iyi davranışlardan biridir. Misafir severliğin milli geleneklerimiz arasında önemli bir yeri vardır. Türk Milleti, tarih boyunca misafirlere karşı iyi davranışı ile tanınan bir millettir.

09) Dâvete gitmek: Bir Müslüman eğer sakıncalı bir durum yoksa, din kardeşinin davetine gitmeli, vereceği yemeğe katılmalıdır. Bu davranış Müslümanlar arasındaki sevgiyi artırır. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizi din kardeşi düğün yemeğine veya benzeri şeye davet ederse gitsin." (Cami'us-Sağir)
Sevgili Peygamberimiz zengin, fakir ayırımı yapmaz, bir hizmetçi davet etse bile giderdi.

10) Din Kardeşinin İyiliğini İstemek: Müslüman, din kardeşleri için iyi düşüncelere sahip olmalı, kendisi için sevip istediği iyi şeyleri din kardeşleri için de arzu etmeli, kendisi için hoşlanmadığı bir şeyi başkaları için de arzu etmemelidir. İyi ahlâklı olgun bir Müslüman olabilmenin ölçüsü budur.

11) Büyüklerin Ellerini öpmek: Müslümanlar, saygılarını göstermek maksadiy-le, bilginlerin ve büyüklerin ellerini öpebilir.

12) Başkalarının kusurlarını araştırmamak: Bir Müslüman din kardeşinin özel hayatını araştırmaz. Gördüğü kusurları başkalarına yay- maz. Din kardeşini başkalarının yanında kötü-lemez. Gördüğü hatalı davranışları kırmadan, incitmeden uygun sözlerle düzeltmeye çalışır.

13) Kötülük Yapanları Bağışlamak: İyi ahlaklı bir insan kendisine yapılan fenalık-ları bağışlar. Hatta bağışlamakla kalmaz, kötülüklere karşı iyilik yapar. Bu davranış ahlaken olgunlaşmış Müslümanların yapacağı çok güzel bir davranıştır.
Sevgili Peygamberimiz: "Üç güzel huy kimde bulunursa yüce Allah o kimseyi rahmeti ile cennete kor." buyurdu.
O huylar nelerdir? diye sorulunca şu cevabı verdi:
- Sana vermeyene sen verirsin,
- Sana gelmeyene sen gidersin,
- Sana zulmedeni bağışlarsın. (Seçme Hadisler S.211)

14) Hastaları Ziyaret etmek: Müslüman, hasta olan din kardeşini ziyaret etmeli, sağlığa kavuşması için dua etmeli, hastaları üzecek söz ve davranışlardan sakınmalıdır.

15) Cenazelere Katılmak: Ölen din kardeşinin cenaze namazını kılmak, onu kabrine kadar götürmek, din kardeşi için Allah'tan rahmet dilemek ve dua etmek, Müslümanların dünya hayatından ayrılıp ahirete göçen din kardeşlerine yapmaları gereken önemli bir görevdir.

Kur-an'a Karşı Görevlerimiz

Kur-an'a  Karşı  Görevlerimiz:
a- Kur-an'ı  Kerim'in  Allah  tarafından  Peygamberimiz    
    vasıtası ile  gönderilen son  kitap  olduğuna  inanmak.
b- Onu  usulüne  göre  güzelce  okumak,
c- Manasını  anlamaya  çalışmak,
d- Kur-an'ı okurken ve dinlerken son derece saygılı olmak,
e- Kur-an'ın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerinden sakınmak.

Peygambere Karşı Görevlerimiz

Peygambere  Karşı  Görevlerimiz: 
 Allah,  İslam  dinini  insanlara  tebliğ  etme  görevini Peygamberimiz   Hz. Muhammed  (a.s.)'e  verdi.   Sevgili
Peygamberimiz  insanlığın  kurtuluşu  için  çok  çalıştı. Bu uğurda birçok  güçlüklerle  karşılaştı. İslamın ışığı ile dün-
yayı aydınlattı. İnsanlara mutlu olmanın yollarını gösterdi.
Bu sebeple;  
a- Onun son ve en büyük Peygamber olduğuna inanmak,
b- Onu çok sevmek, adı anıldığı zaman salvat-i şerife okumak,
c- Onun gösterdiği yoldan yürümek,
d- Onun güzel ahlâkını kendimize örnek alarak yaşamak.

Allah'a Karşı Görevlerimiz

Allah'a Karşı Görevlerimiz: Bizi yoktan var eden ve mükemmel organlarla donatan, yeryüzünde ne varsa hepsini
bizim faydalanmamız için yaratan Allah'tır. İnsana tanınan bu üstün  özellikler  hiçbir  canlıya verilmemiştir. Bu 
iyiliklere  karşı  yapmamız  gereken  görevler  vardır.
Bu görevler:
a- Allah'ın  varlığına ve birliğine inanmak,
b- Hiç  bir  şeyi  Ona  ortak  koşmamak,
c- İbadet  vazifelerini  yerine  getirmek,
d- Emirlerine  uygun  hareket  edip  yasak ettiği şeylerden  sakınmak,
e- Allah sevgisini her şeyden üstün tutmak,
f- O'nun  adını  saygı  ile   anmak,
g-Verdiği  nimetlere  şükretmek.

Kardeşlerin başlıca görevleri

Kardeşlerin başlıca görevleri:
1. Büyük kardeşler, ana-baba yerindedir. Küçük kardeşler, onlara karşı saygılı olmalıdır.
2. Ağabeyler, küçük kardeşlerine karşı şefkatli davranmalı, onları her bakımdan korumalıdır.
3. Maddi durumu iyi olan, muhtaç olan kardeşine yardımcı olmalı, onu da her bakımdan 
    kalkındırmaya çalışmalıdır.
4. Menfaat yüzünden doğan kırgınlıklar,  kardeşliğe yakışmaz. Bu bakımdan kardeşler kendi
    menfaatlerinden çok, kardeşlerinin  menfaatlerini  üstün  tutmalıdırlar.
5. Eğer  kardeşler  ayrı  evlerde  oturuyorlarsa, birbirlerini  sık  sık  ziyaret  etmelidirler.
6. Bir işe karar verilirken, birbirlerine danışmaları  gerekir.

Çocukların ana-babalarına karşı başlıca görevleri

 Çocukların ana-babalarına karşı başlıca görevleri:
Ana-Baba kadar kıymetli bir  varlık  düşünülemez. Bizlere
Hayatı, neşeyi, dini, dili, her  şeyi  onlar  öğretirler. 
Onun için, onlara karşı olan görevlerimizi saymakla bitiremeyiz.
1. Onlara  saygı  gösterip itaat etmeliyiz. Konuşurken tatlı dilli,  güler  yüzlü  olmalı,
    onların  kalplerini kıracak davranışlardan uzak kalmalıyız.  Sözlerini dinlemeliyiz.
2. Ana ve babanı azarlamamak onlara  "öf" bile dememek.
3. Onların  ihtiyaçlarını  gidermek,  yardımına  koşmak.
4. Öldükten sonra mezarlarını ziyaret etmeli ve dua da bulunmalıyız: "Allah'ım! Hesap  görülecek 
    günde, beni (ana-babamı)  beni  çocukken  nasıl  terbiye  ettilerse,
    Sen de kendilerini  (öylece)  esirge."  (İsra- Süresi: 249)

Ana- Babanın çocuklarına karşı görevleri

Ana- Babanın çocuklarına karşı görevleri:
Çocukların yetişmesinde, ana-babanın büyük sorumluluğu vardır.
Çocuğun hayırlı veya hayırsız olması, ana-babaya bağlıdır.
Bu bakımdan ana-baba şu noktalara dikkat etmeli.
1. Çocuğa, doğumundan yedinci gününe kadar ki süre içerisinde dinimize uygun güzel bir isim
    konulmalıdır. 
2. Çocuklar, Allah'ın  emanetidir.  Onları  iyi  yetiştirmek, Peygamberimiz:
    "Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey veremez" buyurmuşlardır. (Tirmizi)
3. Çocuklarına dini görevlerini öğretmelidir, kimlerle ne şekilde arkadaşlık ettiğine ve edeceğine
     yardımcı olmak.
4. Çocuklarına  eşit  şekilde  sevgi  göstermek.
5. Dokuz  yaşına  giren  çocukların  yataklarını  ayırmak.
6. Ergenlik  çağına  giren  çocukları  namaz  kılmaya  teşvik  etmek.      
7. Evlenme  çağına  gelen  çocuklarını  evlendirmek.

Kadının kocasına olan görevleri şunlardır

 Kadının kocasına olan görevleri şunlardır:
1. Kadın, kocasının Allah'ın emirlerine uygun olan sözlerini dinlemeli, ona karşı daima saygılı 
    olmalıdır.
2. Kadın, namusunu, şeref ve haysiyetini korumak suretiyle kocasına bağlı kalmalıdır. 
    Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Kadın beş vakit namazını kılar, orucunu tutar,
    namusunu korur ve kocasına itaat ederse ona:
    "Hangi kapısından dilersen oradan Cennet'e gir denir."
3. Bulunduğu hale kanaatkâr ve tutumlu olmalı israf etmemeli
4. Kadın, kocasının istemediği yerlere gitmemeli, gideceği yerler için önceden izin almalıdır.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı