ANA-BABA HAKKI
ANA-BABA HAKKI
SORU: Anne baba, "Ya hanımını bırak, ya bizi!" derse ne yapmak lâzım?
CEVAP: Anne baba böyle demekte haksızdır, yuva yıkmağa hakları yoktur. Anne babaya nasihat etmek lâzım!.. Çünkü, boşanan kadın mağdur olacaktır. Annenin babanın kaprisiyle müslümana böyle bir şey yapılmaz. Diyecek ki: "Ben bu yuvayı bozamam!" Çünkü:
(Ebğazül halâlü ilallàh, ettalâk) "Allah'ın en sevmediği iş boşanmadır." Evet bir yoldur, bir çaredir ama, boşanmak Allah'ın en sevmediği şeydir. Ancak çok mecbur olunca, belli şartlarda olabilir. Böyle durup duruken karı boşanmaz!..
--Anam babam istemiyor...
--Almasaydın!..
Sonra almış, olmuş bitmiş. Karısı olmuş, çoluk çocuğu olmuş. Olmasa bile mağdur etmeğe hakkı yok!.. Boşanmayı gerektirecek ciddî bir sebep yoksa, annem babam istemiyor diye karı boşanmaz.
Onlara diyecek ki: "Bu yaptığınız şey doğru değildir. Ben sizi çok seviyorum. Ben size hürmet etmek istiyorum ama, benden bunu istemeyin! Çünkü, Allah'ın rızâsına aykırı... Ben Allah'ın gazabına uğramak istemem, kimsenin hakkını üzerime almak istemem!" diyecek, annesini babasını iknâ edecek.
Kendisi iknâ edemiyorsa, müftüye, hocaya söyler. Onlar gider, nasihat ederler; olur.
SORU: Babam din görevlisi... Nafile namaz kılmama, ders ve zikir yapmama okulu ileri sürerek izin vermiyor. Kontrolü dışında vaktim de yok; ne yapabilirim?
CEVAP: Din görevlisi değil, dinî vazifeleri yaptırmama görevlisi!..
Zikr ü tesbihatını yolda giderken yapsın!.. Öteki namazları da; zâten evvâbini akşam namazının arkasından kılacak, iki rekât, bir şey değil... İşrak namazı da sabah namazından biraz sonra olacak; o da bir şey değil... Kalıyor duha namazı, gece yatarken abdest alıp namaz kılmak, teheccüd namazı... Onları da yapmağa gayret etsin!..
SORU: Ben bekârım ve sakal bıraktım. Bekâr olduğum için annem buna karşı geliyor. Bu durumda onlara âsî mi olmuş oluyorum?
CEVAP: Sakalı kesmek haramdır. Sakalı bırakmak, hadis-i şeriflerde tavsiye edilmiş bir sünnettir. Şimdi bizim Türkiye'nin şartları dolayısıyla memurlar bırakamıyor, askerler bırakamıyor vs. mâzeretler oluyor. Bırakmaya durumu müsâit olanların bırakması lâzımdır, kesmesi günahtır. Mâzereti olanlar, mâzeretlerini Allah'ın huzurunda kabul ettirebilirlerse, mâzur olurlar; kabul ettiremezlerse, vebal altında kalırlar.
Eğer annesi babası râzı gelmiyorsa, "Bu bir vazifedir anneciğim!" diye yumuşak yumuşak söylemeli, gönüllerini almağa çalışmalı... Politika ile, gönüllerini okşayarak, onları kırmamağa gayret etmeli!..
SORU: Annem önceleri açıkmış, namazlarını kılmamış. Şimdi kapandı, geçmiş namazları vakit namazlarının arkasından kaza ediyor. Dedem, "Sen hep uzun namaz kılıp ev işlerini yapmıyorsun!" diye anneme kızıyor, beddua ediyor. Bu beddualar kabul olur mu, yoksa dedeme mi geçer?
CEVAP: Bu beddualar kabul olmaz; çünkü, namaz kılıyor diye beddua ediyor. Haksız bir beddua... Dede yaşlı olduğu için, yetmiş yaşından sonra ihtiyarlık alâmetleri belirdiği için, böyle acaib şeyler yapabiliyorlar. Onların da affolunacağına dair hadis-i şerifte işaretler var... Seyyiatı siliniyor, hasenatı yazılmaya devam ediyor. Yâni, namaz kılarsa sevap kazanıyor; ihtiyarlıktan, bunamaktan dolayı günah işlerse, onların kusuruna bakmıyor Allah... Böyle bir mazeret durumu oluyor.
Bedduası geçmez, ondan korkmayın!..
SORU: Evli ve iki çocuk babasıyım. Seksener yaşında olan ana babamın yanında kalıyorduk. İslâmî yaşantıma müsaade vermeyen, akla gelmedik aşağılayıcı zulümler yapmaları nedeniyle, beş yıl önce kendi istekleriyle evimizi ayırdık. Bir ay sonra yalvardılar, ağladılar, tekrar geri getirdiler. Aradan beş yıl geçmesine rağmen zulüm daha da arttı. En son, evlatlarımın terbiyesiyle ilgili ailevî münazarama karışıp benimle kavga ettiler ve evden attılar.
Bunun üzerine ayrı ev tuttum. Üç ay sonra anne ve babam hüngür hüngür ağlayarak tekrar eve dönmemizi istiyorlar. Ben de, "Bakılmaya ihtiyacınız varsa, buyurun, bizim eve gelin!" dedim; kabul etmediler. Hanımım da zâten gitmek istemiyor. Eğer gidersem, ailem dağılacak. Annem babam da, "Gelmezsen hakkımızı helâl etmeyiz!" diyorlar. Ne yapayım?
CEVAP: Anne ve babaya hürmet etmek, itibar etmek, hizmet etmek evlâdın vazifesidir. Onlara hizmette kusur etmeyecek, gönüllerini alacak, zulüm de etmesine fırsat vermeyecek; basiretli bir yönetim gösterecek.
Hayatta işler kolay değildir muhterem kardeşlerim! Her işin bir çatal tarafı, çetrefil tarafı, pürüzlü tarafı vardır. Hiç bir iş kolay değildir. Ticarethanede de böyledir.
Burda bir problem var... Ana baba biraz ihtiyar... Yetmiş seksen yaşına gelen bir insanın beyin damarları kireçleniyor, ahlâkı değişiyor. halim selim olan bir insan, cadaloz oluyor, kavgacı oluyor. Bu bir çeşit hastalıktan... Onları hoş göreceksiniz, "Ha... ha..." diyeceksiniz, "Ağasın, paşasın..." diyeceksiniz, idare edeceksiniz. Yolda yolunuzu bir sarhoş kesse, nasıl idâre-i maslahat ediyorsanız, anneyi babayı da idare edip gönlünü alacaksınız.
Beraber oturmanız uygun olmuyorsa, arada sırada giderek, hediye alarak gönüllerini hoş edeceksiniz. İhtiyarlayınca hastalıklar olabiliyor. Bunu üstüne bastırarak söyleyeyim, çok yakından biliyorum, yetmiş seksen yaşına gelince bunama halleri gibi, bir takım ahlâk değişiklikleri olabiliyor.
SORU: Bir kişinin anne ve babasına öf bile demesi doğru değilken, annesi veya babası kötü yolda ise ona karşı nasıl bir tavır takınması gerekmektedir?
CEVAP: Anne ve baya öf bile dememeyi Kur'an bize tavsiye ediyor:
(Velâ tekul lehümâ üffin) "Üf bile deme onlara!" Yâni, "Saygıda son derece dikkat et!" demek...
Annesi babası doğru yolda değilse, doğru yola girmesi için çalışacak. Çünkü, annesi babasıdır. Bu tarzda giderse cehenneme gidecek. Ona râzı gelmediği için, yumuşak yumuşak, tatlı tatlı yola gelmesi için uğraşacak. Kızdırmadan, iyice köpürtürmeden, şaşırttırmadan doğru yola getirmeğe çalışacak. Dua edecek, yalvaracak, yakaracak, bir politika güdecek...
Muhterem kardeşlerim! İslâm büyük ölçüde politikadır. Şimdi diyeceksiniz ki: Nasıl bir şey bu?.. Yâni, aklını basîretini kullanmak... Usta bir tezgâhtarın, malını satmak için uğraştığı gibi, vitrini süslediği gibi, malı silip câzib hale getirdiği gibi; Müslüman da müslümanlığı yaymak için, karşıdaki insanı hak yola çekmek için fırsat arayacak!.. Zekâ işi yâni...
Çareler aralacak, uygun zamanlar kollayacak, doğru yola getirmeğe çalışacak!.. Annemiz babamız için de öyle, konu komşu için de öyle, herkes için öyle...
SORU: Bir arkadaşımızın babası kötü yolda ama, işi iyi... O çocuğun babasının yanında çalışması mı iyi, yoksa el yanında çalışıp da kendi yolunu kendi çizmesi mi lâzım?..
CEVAP: İşi iyi ise, babasının yanında çalışır, babasına da göz kulak olur; babasının yanında çalışması uygun olur. İşi haramsa, o zaman başka yerde çalışması lâzım!..
SORU: Ölmüşlerimiz için yemek vermek ne derece doğrudur?
CEVAP: Peygamber Efendimiz'e birisi geldi. Dedi ki: "Yâ Rasûlallah! Annem öldü. Bana hiç vasiyette bulunmadı. Ben şimdi onun nâmına bir çeşme yapsam, sevabı ona gider mi?" dedi. Peygamber Efendimiz, "Gider." dedi. Onun üzerine o çeşme yaptı ve üstüne de yazdı: "Bu, Sa'dın annesinin çeşmesidir." diye.
Bu gibi hadislerden biliyoruz ki, yaşayan bir evlât veya bir yakın, ölen bir kimse için bir hayır yaparsa, onun sevabı ölüye gider. Bir Kur'an okursa bağışlarsa, sevabı gider. Bir sadaka verirse bağışlarsa, sevabı gider.
Yemek de onun için doğrudur. Fukarayı doyuruyorsun veyahut dostlara ziyafet çekiyorsun; her ne şekilde olursa olsun, sevabını bağışladığın zaman, ona gider.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder