«Ebu Taiha'nm Ummu Suleym'e verdiği mehirden daha kıymetlisini görmedik... Çünkî Ummu Suleym'in mehri İslâm idi...»[1]
Künyesi Ebu Talha olan Zeyd İbn Sehl en-Neccarî, Ummu Suleym künyeÜ er-Rumeysa Bint Milhan en-Neccariyye'nin, kocası öldükten sonra evlenmediğini öğrenince sevinçten uçuyordu.
Bunda bir tuhaflık yoktu. Çünkü Ummu Suleym namuslu, iffetli, akıllı ve üstün nitelikte bir hanımefendiydi.
Böyle bir kadın arayanlardan önce onunla söz kesmeye karar verdi...
Ebû Talha, Ummu Suleym'in taliplilerinin hiçbirini kendisine tercih etmiyeceğinden emindi.
Çünkü o, herkesin beğendiği, zengin ve mükemmel bir kişiydi... Bunlara ilâveten o, Benî'n-Neccar'in süvarisi ve Yesrîb'in sayılı okçularından birisiydi.
Ebû Talha, Ummu Suleym'in evine doğru hareket etti...
Yoida giderken Ummu Suleym'in Mekke'li davetçi Mus'âb İbn-i Umeyr'in konuşmasını dinleyip Muhammed'e iman ettiğini ve onun dînine girdiğini hatırladı.
Fakat hemen kendi kendine şöyle dedi :
«— Bunda ne var? Ummu Suleym'in ölen kocası atalarının dinine bağlı, Muhammed'den ve Muhammed'in çağrısından yüz çeviren birisi değil miydi?!»
Ebû Talha Ummu Suleym'in evine vardı, eva girmek İçin izin istedi. Ummu Suleym onu buyur etti. Oğlu Enes de yanındaydı. Ebû Talha, kendisini onlara tanıttı...
Ummu Suieym şöyle cevap verdi :
«— Ebû Talha! Senin gibisi reddedilmez ama ben, kâfir olduğun sürece seninle asla evlenmem...»
Ebû Talha, Ummu Suleym'in bu sözüyle sudan sebepler ileri sürdüğünü, daha zengin ve daha soylu başka bir kişiyi kendisine tercih ettiğini zannetti ve şöyle dedi :
Ummu Suleym! Senin benimle evlenmene engel olan şey bu değil».
«— Öyleyse, benim seninle evlenmeme engel olan nedir?.
«— Sarı ve beyaz... Altın ve gümüş».
Altın ve gümüş mü?»
Evet».
. «— Ebu Talha sen şahit ol. Allah ve Rasûlü de şahit olsun. Eğer müsîüman olursan, altınsız ve gümüşsüz senin karın olmayı kabul ederim ve senin müsîüman olmam da kendime mehir yaparım».
Ummu Suieym'in sözünü duyunca Ebu Taiha'nm aklı; hemen kıymetli ağaçtan yaptığı ve kavminin ileri gelenlerinin yaptığı gibi kendisine ayırdığı putuna gitti.
Ancak Ummu Suleym ondan, demiri tavında dövmesini istemiş ve şöyle ilâve etmişti :
«— Ebu Talha! Allah'tan başka taptığın tanrının yerden bitmiş olduğunu bilmiyor musun?!»
«— Biliyorum».
«— Bir parçasını kendine tanrı yaptığın diğer parçasıyla da başkalarının yakıp ısındığı veya üzerinde ekmeğini yaptığı bir ağaç dalına taparken utanç duymuyor musun?...»
Eğer müsîüman olursan, senin karın olmayı kabul ederim. Senden müsîüman olmandan başka mehir istemiyorum».!;
«— Benim müslüman olmama kim yardımcı oiur?»
«— Ben»,
«— Nasıl müslüman olurum?»
«— Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Ra-sûlü olduğuna şehadet edeceksin, sonra evine gidip putunu kıracaksın ve atacaksın».
Ebu Talha'nın yüzü güldü ve şöyle dedi .
«— Allah'tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet ederim».
Ve Ummu Suleym'le evlendi.
Müslümanlar :
«— Şimdiye kadar Ummu Suleym'in mehrinden daha kıymetlisini duymadık... O, mehir olarak İslâm'ı aldı...» dediler.
O günden itibaren Ebu Talha, İslâm sancağının altına girmiş ve bütün enerjisini ona hizmette harcamıştır.
Akabe bey'atında hanımı Ummu Suleym'le beraber Rasûlüîlah'a (s.a.v.) bey'at eden 70 kişiden birisi de o idî.
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) o gece Yesrîb müslümanlarına başkan yaptığı 12 kişiden birisi yine o idi.
Daha sonra bütün gazalarda Rasûlüllah'ın [s.a.v.) yanında yer almış, şerefle savaşmıştı.
Fakat Ebu Talha'nın Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanındaki günlerinin en önemlisi Uhud günüdür.
Şimdi bununla ilgili bilgiyi alıyoruz.
Ebu Talha, Rasûlüllah'ı (s.a.v.) yüreğinin zarlarına kadar sinen, kan gibi damarlarında dolaşan bir sevgiyle severdi. Ona bakmaya doya-maz, onun tatlı konuşmasına kanmazdı.
Onun yanında kaldığı zaman önünde diz çöker şöyle derdi :
- Canım, canın için fedadır. Yüzüm, yüzün için kalkandır».
Uhud'da müslümanlar Rasûiüllah'tan (s.a.v.) uzaklaşınca, müşrikler her taraftan ona saldırmışlar, dişini kırmışlar, alnını yarmışlar, dudağını yaralamışlar ve yüzünü kanatmişlardı.
Hatta yalancılar, Muhammed'in öldürüldüğünü uydurmuşlar, bunun üzerine müslümanlar güç duruma düşmüşler ve bozulmuşlardı.
O sırada Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanında, içlerinde Ebu Talha'nın da Sunduğu bir gruptan başkası kalmamıştı.
Rasûlüllah (s.a.v.), korunmak üzere arkasında durduğunda Ebü; Talha onun önünde dağ gibi dikilmiş, daha sonra yenilmeyen yayını çekmiş, üzerine yanılmayan oklarını koymuş ve Rasûlüllah'ı (s.a.v.) korumaya ve okları müşrik askerlerine birer birer atmaya başlatmıştı.
Rasûlüllah (s.a.v.), okların düştüğü yerleri görmesi için Ebu Talha'nın arkasından ayağa kalkıyordu. Bunun üzerine Ebu Talha, bir zarar gelmesin diye ona mani oluyor ve şöyle diyordu :
«— Anam, babam sana feda oisun, sen onların karşısında ayakta durma, çünkü sana isabet ettirebilirler...
Benim.boynum senin boynun için fedadır. Benim göğsüm senin göğsün için fedadır.
Ben senin yolunda fedayım...»
Müslüman askerlerinden birisi ok kuburu ile birlikte kaçarken, ^asûiüllah'tn (s.a.v.) yanından geçiyor, Peygamber de ona seslenip şöyle diyordu :
«— Okları Ebu Taiha'nın önüne at, kaçarken onları götürme»!
Ebu Talha, üç yay kırıncaya, birçok müşrik askerini öldürünceye kadar Rasûlülİah'ı (s.a.v.) savundu durdu.
Nihayet savaş bitti. Allah Peygamberini kurtarıp korudu.
Ebu Talha, savaş zamanlarında Allah yolunda canıyla cömert olduğu gibi bağış yapılacak yerlerde de malıyla pek cömertti..
İşte bunlardan biri :
O, hurma ağaçları ve asmaları olan bir bahçeye sahipti. Yesrîb onunkinden daha büyük ağaçlı güzel meyveli ve daha tatlı suyu olan başka bir bahçeyi bilmezdi.
Bahçesindeki ağaçların göigesinde namaz kılarken; yeşi! renkli, gagası kırmızı, ayaklan boyalı ve ötmekte olan bir kuş Ebu Talha'nın dikkatini çekti.
Kuş, ağaçların dallarında cıvıldıyor ve daldan dala konuyordu. Manzara hoşuna gitti ve onu düşünmeye daldı.
Biraz sonra kendine geldi ama kaç rekât namaz kıldığını hatırla-yamıyordu.
İki mi...
Uç mü... Bilemiyordu.
Namazı bitirince, hemen Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanına gitti. Bahçenin, gölgeli ağaçlarının ve cıvıldayan kuşlarının namazdan aiakoy-duğu nefsini ona şikâyet etti.
Sonra da şöyle dedi :
«— Ya Rasûlallah! Şâhîd ol. Allah rızası için bu bahçeyi, bağışladım... Onu Allah ve Rasûlünün istediği şekilde kullan...»
Ebu Talha, hayatını oruçlu olarak ve cihâd ederek geçirmiştir. Yine o, oruçlu bir halde ve cihâd ederken ölmüştür...
Rasûlüliah'ın (s.a.v.) vefatından sonra 30 yıla yakın oruçlu kaldığı sadece oruç tutmanın haram olduğu bayram günlerinde oruç tutmadığı kendisinden nakledilmiştir. Pir-i fanî oluncaya kadar yaşamıştır. Fakat Allah yolunda cihâda devam etmesine, Allah'ın kelimesini yükseltmek ve dinini aziz kılmak için yol yürümesine hiçbir şey engel olamamıştır.
İşte buna bir misâl :
Müslümanlar Osman İbn-i Affan'ın halifeliği zamanında bîr deniz harbine karar vermişlerdi.
Ebu Talha kendini müslüman ordusuyla harbe çıkanların arasında sayıyordu. Oğulları ona :
«— Baba! Allah sana merhamet etsin. Sen artık çok yaşlandın. Hem sen Rasûlüllah (s.a.v.), Ebu Bekr ve Ömer'le birlikte savaşmıştın. Şimdi ise, istirahate çekildin. Savaşmak için yerine bizi bıraktın» dediler. O da şöyle cevap verdi :
«— Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyuruyor : «Hangi hal üzere olursanız olun, harbe çıkınız». (Tevbe sûresi, ayet : 41) Allah hepimi-zi harbe çağırmaktadır... Yaşlıları da gençleri de... Bizim için bir yaş sınırlaması yapmadı ki...»
Ve harbe çıktı.
Yaşlı Ebu Taiha, denizin ortasında, müslüman askerleriyle birlikte gemideyken ağır bir hastalığa tutuldu. Çok geçmeden hayata veda etti.
Müslümanlar onu defnetmek için bir ada aradılar. Ebu Talha aralarında kefenlenmiş bir halde, aradıklarını ancak bir hafta sonra bulabildiler, Sanki uyuyormuş gibi hiç değişmemişti,
Ebu Talha ailesinden ve yurdundan uzak, Eş ve dostlarından ayrı, Denizin ortasında, Gömüldü...
Azîz ve Celîl olan Allah'a yakın olduğu müddetçe, insanlardan uzak olmasının ona ne zararı dokunur ki..[2].
[1] Medine Kadınları
[2] Ebu Taîha e!-Ensarî hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız :
1- El-İsabe, 1/566
2- Usdu'l-ğabe, biyografi no; 1843
3- El-İstîab (el-İsabe'nin hamişinde), İ/549
4- Et-Tabakatu'l-Kubra, İN/504
5- Stfetu's-safve, 1/190
6- Tehzîbu't-tehzib, îll/414
7- Tarihu't-Taberî, 11/619; İH/124,181; IV/192. (Darul-Maarif baskısı), Ayrıca
onuncu cüzün fihristlerine bakınız).
8- Tehzîbu İbn Asakir, VI/4
9- İbn Hîşam, es-Sîre (fihristlere bakınız).
10- Hayatu's-Sahabe, dördüncü ciltteki fihristlere bakınız,1
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/248-253.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder