1787 - Soru: Nikahta mehr-i müeccel veya mehr-i muaccel diye adlandırılan hususları açıklar mısınız?
Cevap: Nikah akdi sırasında mehir tesbiti vacibtir. Kararlaştırılan mehir peşin verilirse "mehr-i muaccel", daha sonra verilmek üzere söz verilmiş ise "mehr-i müeccel" adını alır.
1788 - Soru: Onbeş-yirmi sene evvel az bir parayı mehir olarak verip nikahladığı kadını şimdi boşayacak olsa, konuşulan miktarı mı ödeyecek, yoksa o zamanki paranın değeri arasında bir ayarlama mı yapacak?
Cevap: Ne miktar konuşuldu ise onu vermesi gerekir. Ondan az verirse zulmetmiş, fazla öderse faiz vermiş olur. Ancak şunu belirteyim: Altın konuşulmuş ise altın olarak öder, kağıt para söyledi ise onu verir.
1789 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin en azı on dirhemdir" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehir adı verilen vecibeyi yerine getirmiş olmak için en az on dirhem para ve bu kıymette bir şey verilmiş olmalıdır. Azamisi için bir sınır çekilmemiş olmakla beraber, "Mehrin en hayırlısı (ödemesi) en kolay olanıdır" Hadis-i Şerifi ile ihtirasa kapılmaya set çekilmiş olmaktadır.
1790 - Soru: Kadınlara ziynet olarak takılan altın veya altın bilezikler mehir yerine geçer mi?
Cevap: Kadın ve erkek arasında konuşulup kabul edilecek olursa veya kadının velisi tarafından karara bağlanırsa mehir yerine geçer.
1791 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah devam ederken, (kadın) mehr-i müeccelimi ver diye kocasına zorlama yapmaya muktedir olamaz" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Mehrin verilmesi müeccel olarak kabul edilmiş ise, kadının kocasına mehri vermesi için cebretmeye hakkı yoktur.
1792 - Soru: Zamanımızda bazı kız babaları, erkek tarafından para almak suretiyle söz vermektedir. "Başlık" adı ile alınan bu para hakkında dinimizin hükmü nedir?Cevap: Başlık veya ağırlık adı ile alınan bu para rüşvet kabilinden bir haramdır. Eğer bu, mehir ise, namzetlik ve nişan sırasında değil, nikah akdinin yapılacağı sırada tespit edilip verilmesi gerekir. Bu para, kadına ait olup ona verilecek veya onun ihtiyaçlarına sarf edilecektir. Babanın bu parayı kendisine mal etmesi doğru değildir. Bu maksatla alınan paranın erkek tarafına geri verilmesi gerekir. Halkın arasındaki "Kızı sattın mı?" ifadesi, alınan bu paranın bir nevi satış bedeli olarak alındığına ışık tutmaktadır. Halbuki hür insan satılamaz.
1793 - Soru: Ailesine takılan altınlar, kendi isteğiyle evden gitmesi sebebiyle kadının kendisine mi düşer yoksa kocasına ait midir?Cevap: Evlendiği sırada gerek kocası tarafından, gerekse kız ve erkeğin akrabası tarafından kadına takılan altınların hepsi kadının malıdır.
1794 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd nişan (hediyesi) adı île sözlü bulunduğu Hind'e yapağı gönderse, Hind de onu dokuyup kilim yaptıktan sonra, ölüm veya ayrılma olsa, yapağının kıymetini Hind'in (erkek tarafına) vermesi lazım gelir" (H.Ec. 1/49)
Açıklama: Yapağı kocanın mülküdür, fakat onun iğrilip kilim dokunmasında kadının büyük bir emeği geçmiş olmaktadır. Bu itibarla ayrılma veya ölüm vukuunda kocanın veya varislerinin kilime sahip çıkmaları haksızlık olur. Ancak ne miktar yapağı gittiği hesaplanarak, geçer fiyat üzerinden ödenir ve kilim onu dokuyan kadına verilir.
İslam dini, beşeri hakları hassas ölçülerle tartmış ve hiçbir tarafın hakkının zayi olmamasına büyük bir titizlik göstermiştir. Bu hassas teraziyi elinden bırakanlar, en ufak bir temayül ile, bir tarafın lehine meyl etmiş ve diğer tarafın aleyhine hüküm verme hatasına düşmüş olur.
1795 - Behce Fetvalarından: "Boşama veya ölüm halinde verilmesi icap eden mehri, tecil (gelecek bir zamana tehir) sahih olmaz" (H.Ec. c. 1/35)
Açıklama: Mehr-i müeccel, boşanma veya kocanın ölümü üzerine "Muaccel" haline gelir. Artık başka bir zamana tehir edilemez.
1796 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehrin, vekille söylendiğinden düşük olduğunu öğrenince reddedecek olursa, nikah batıl olur" (H.Ec. C. 1/27)
1797 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Baba, birine nikahladığı kızını, kocasına teslim etmeden önce, mehr-i muaccelini almaya güçlü ve salahiyetli olur" (H.Ec. c. 1/28)
Açıklama: Mehrin muaccel olarak karşılaştırılması halinde, kadın tarafının mehr-i isteyip almaya salahiyeti vardır. Bu hakkın yerine gelmesi, düğün ve gerdeğe girme gibi bir şeye bağlanmış değildir. Koca, mehr-i muacceli, ne bir şeye talik ederek ne de bir mühlete bağlayıp, "Şu iş olmadıkça, şu müddet dolmadıkça mehr-i muaccelini vermem" dese, iddiasında haklı çıkmaz.
1798 - Behce Fetvalarından: "Halvet-i sahiha vaki olup cinsi münasebette bulunmaya bir mani yok iken, yaklaşmada bulunmadan boşanılan Hind'e, mehrin tamamının verilmesi gerekir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Halvet, erkekle kadının cinsi mukarenete engel olmayacak bir mekanda başbaşa kalmaları demektir. Bir erkek nikahtan sonra ve tenha bir yerde başbaşa kalmazdan önce, karısını boşayacak olursa, mehrin yarısını vermesi gerekir. Halvette bulunmasını takiben boşayacak olursa, mehrin tamamını ödemesi icap eder.
1799 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah kaim ve daim iken, başka bir mehir ile nikahı yenilese, ikinci mehir lazım gelmez" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Nikahı tazelemek, yeni bir akit sayılmadığından, tekrar mehir verilmesi icap etmez. Evlilik bağı kopmadığı için, nikah tazelenmesi mehir vermeye ihtiyaç göstermez.
1800 - Behce Fetvalarından: "Nikahlanmış ve cinsi mukarenette bulunulmuş bir kadın, mehrin kendi dediğinden daha düşük olarak kararlaştırıldığına vakıf olduğu zaman, reddederse mehr-i misil almaya hakkı olur" (H.Ec. c. 1/37)
1801 - Behce Fetvalarından: "Buluğ çağına ulaşmış bir kadın, mehr-i mislinden az olan bir şeye kendisini bir erkeğe nikahlasa, mehr-i misli almaya güçlü olmayıp söylenen miktarı alır" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadın ve erkek, karşılıklı rıza esasına dayanarak, mehrin miktarını kararlaştırsalar, kadının bundan dönüş yapıp mehr-i misli istemeye hakkı olmaz.
1802 -Behce Fetvalanndan: "Bakire olmak üzere nikahlayıp fakat onu dul bulup da boşayan kimseye mehr-i misil lazım gelir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Bir kadının evlilik sonunda kız çıkmadığının anlaşılması, boşamaya sebep olur ise de mehrin verilmesini engellemez. Mehir, nikah akdinin yapılması ile bir hak olarak tahakkuk eder.
1803 - Netice Fetvalarından: "Boşamaya vekil tayin edilen kimseden mehir istenilmez" (H.Ec. c. 1/39)
Açıklama: Mehir, aracının değil kocanın borcudur. Vekilin vazifesi, boşama işiyle sınırlıdır. Boşamayı sen yaptın, mehir borcunu da sen ver" denilemez.
1804 - Netice Fetvalarından: "Hind, mehir olarak belirli bir miktar altın söylenip nikahlanmış olsa, altın değer kazanıp halkın elinde alışveriş için dolaşır olsa, aynen o kadar altını mehir olarak almaya güçlü olur" (H.Ec. c. 1/39) Açıklama: Borç hangi para üzerine tahakkuk etmiş ise ödeme onun üzerinden yapılır. Altın ile borca girilince, fiyatlarda düşme veya çıkma olması, neticeye tesir edemez. "Borç aldığım sırada şu kadar altın, bu kadar
kağıt para tutmaktaydı" diye bir itiraz ileri sürülemez.
1805 - Netice Fetvalarından: "Erkek, karısına gönderdiği giyecekleri, onu boşadıktan sonra mehri karşılığında vermiştim diye dava etse, kadın da hibe olarak vermişti diye iddia eylese, ve her iki tarafın iddialarına açıklık getiren bir vesika da bulunmasa, kocanın sözü kabul olunur" (H.Ec. c. 1/40)
1806 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd'in ölüm hastalığı sırasında, mehr-i misil ile nikanlandığı Hind'in mehri, vefatından sonra arkaya bıraktığı maldan ödenmesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/37)
1807 - Feyziye Fetvalarından: "Vefat eden Hind'in, kocası üzerinde alacağı bulunan mehri, mirası arasına konulup varislere taksim olunur" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadının kocası üzerindeki mehri, sahip bulunduğu emlak arasında kabul edilip, kocasından tahsil olunmaktan sonra terkettiği mallarla birlikte mirasçılara taksim olunur.
1808 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehr-i misilden daha fazla bir meblağ üzerine Zeyd'e nikahlansa, mehr-i misli (vermek) lazım olmayıp, mehr-i müsemmayı tam olarak ödemek gerekir" (H.Ec. c. 1/44)
1809 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin miktarında ihtilaf olunup, iki tarafın da açıklayıcı delili bulunmasa, mehr-i misil hangisini dediğine müsait bulunuyorsa, yemin vermek suretiyle tasdik olunur" (H.Ec. c. 1/44)
1810 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kadın ve erkeğin ikisi de ölse, mirasçılar, mehrin miktarında ihtilafa düşüp açıklayıcı bir vesikaları da olmasa, kocaya varis olan şahısların, yeminleri ile tastik olunur" (H.Ec. c. 1/45)
1811 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, gerdeğe girmiş bulunduğu kansını boşasa ve onun mehri, üzerinde borç olarak kalmış iken, başka bir mehir söyleyip yeniden nikahlasa ve daha sonra yine boşamış olsa, birinci ve ikinci mehri vermesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/42)
1812 - Ali Efendi Fetvalanndan: "Kadın, İslam dinine girip kocası buna yanaşmasa, bu sebeple ayrılmış olunca mehr-i müsemma ödenmesi gerekir (H.Ec. c. 1/43)
1813 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehr-i misil, kadının baba tarafindan olan kadınlara kıyaslanabilir" (H.Ec. c. 1/43) Açıklama: Nikah kıyıldığı sırada mehrin tespiti veya miktannın belirtilmesinin unutulması yahut başka bir sebeple ihmali halinde mehr-i misli vermek gerekir. Mehr-i misil, kadının babası soyundan, babası tarafından kimse bulunmaması halinde o şehrin kadınlarından, akit sırasında, yani nikahın yapıldığı tarihte yaş, güzellik, bakirelik gibi vasıflarda kadının akranı bulunan kadınların mehridir. Nikahın kıyılması ile vacip olduğundan dolayı mehr-i mislin verilmesi icap eder.
1814 - Netice Fetvalarından: "Nikahtan men etmeye muktedir olan kimseye, nikahtan önce verilen para geri istenilir" (H.Ec. c. 1/40)
Açıklama: Memleketimizin birçok yerlerinde, evlenecek kadının babası, dedesi ve kardeşi tarafından ağırlık, başlık ve benzeri isimlerle anılan para bu kabildendir. Bu para mehir sayılamayacağı gibi, alınıp verilmesi de helal değildir. Rüşvet kabilinden bir şey olup, koca bunu geri almaya haklı ve salahiyetlidir. (Daha geniş bilgi için Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 12, madde: 82'ye bakınız)
1815 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, ölüm hastalığı sırasında mehir olarak bir şeyi söyleyerek bir kadın ile evlense ve daha sonra da vefat etse, kadın Zeyd'in bıraktığı maldan mehrini ve mirastaki hissesini almaya haklı olur" (H.Ec. 1/48)
1816 - Abdürrahim Fetvalarından: "Mehr-i muaccel olarak söylenip cinsi ve miktarı bilinmese mehr-i misil vermek lazım olur" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Mehir, kadın ve erkek taraflarınca söylenip kararlaştırılmadığı zaman, kadının babası tarafından, bulunmadığı takdirde de memleketin kadınlanndan yaş, güzellik ve bakirelik vasıflarında akranının mehrine göre verilmesi gereken mehre, mehr-i misil adı verilmektedir.
1817 - Ali Efendi Fetvalarından: "Ev, bahçe ve diğer eşya mehr-i müeccel olarak gösterilip, nikah akdi yapılsa, belirtilen şeyin verilmesi lazımdır" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehrin mutlaka altın ve gümüş gibi para olması şart değildir. Para edecek ve İslam dininin alınıp satılmasını yasaklamadığı herhangi bir şey de mehir olarak verilebilir.
1818 - Soru: Benim bir kızım var. Bunu bir şahsın oğlu ile nişanladım. İki taraf, aramızda konuşup alınıp verilmesi icap eden hususları kararlaştırdık. Fakat oğlan tarafı, alınacak şeyleri para yokluğunu bahane ederek almadılar. Daha az olarak alınmasını kabul ettiğimiz şeyleri de temin etmediler. Bunun üzerine ayrılmaylarına karar verdik. Önce oğlan yüzüğünü iade ederek nişanı bozdu. Biz de yüzüklerini geri verdik. Nişanda alınan giyecek ve yiyeceklerin alınıp verilmesi ne olacak?
Cevap: Yenilen içilen, giyim eşyasından olup da kullanılan ve eskitilen giyecekler tazmin yoluna gidilmez. Her iki taraf, elde mevcut olan ve giyilip eskitilmemiş olan şeyleri geriye verir.
1819 - Soru: Ben oğlumu evlendirdim. Aldığım gelin bakire olarak gelmedi. Bu sebeple aynı gün geri gönderdik. Bu yüzden dedikodu olmaktadır. Nikah sırasında mehri 150 bin lira üzerinden tespit etmiştik. Şayet ayrılırsak bu paranın tamamını o kadına vermemiz gerekir mi?
Cevap: Evet, oğlunuz o kadından ayrılacak olursa mehrinin tamamını ödemesi gerekir.
1820 - Netice Fetvalarından: "Zeyd'in, yabancı bir kadını iterek düşürmesi sonucu bekareti zail olsa Zeyd'e tazir cezası ve mehr-i misli ödemek lazım gelir"
Açıklama: Fetvada bahsi geçen cürmü irtikap edene, İslam hukukuna göre iki türlü ceza gerekir:
a) Tazir cezası: Bu ceza, hakimin tespit ve takdirine göre, İslami tazir cezalarından biriyle tecziye edilmesidir.
b) Para cezası: Bu ceza, bekaretin zarara uğraması sebebiyle o kadının kız kardeşinin, o bulunmadığı takdirde amcası kızının, o da mevcut olmaz ise memleketi içinde akranı olan kızlardan kendisinin dengi olan bir kimsenin mehri kadar bir para ödemeye mahkum edilmesidir.
Cevap: Nikah akdi sırasında mehir tesbiti vacibtir. Kararlaştırılan mehir peşin verilirse "mehr-i muaccel", daha sonra verilmek üzere söz verilmiş ise "mehr-i müeccel" adını alır.
1788 - Soru: Onbeş-yirmi sene evvel az bir parayı mehir olarak verip nikahladığı kadını şimdi boşayacak olsa, konuşulan miktarı mı ödeyecek, yoksa o zamanki paranın değeri arasında bir ayarlama mı yapacak?
Cevap: Ne miktar konuşuldu ise onu vermesi gerekir. Ondan az verirse zulmetmiş, fazla öderse faiz vermiş olur. Ancak şunu belirteyim: Altın konuşulmuş ise altın olarak öder, kağıt para söyledi ise onu verir.
1789 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin en azı on dirhemdir" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehir adı verilen vecibeyi yerine getirmiş olmak için en az on dirhem para ve bu kıymette bir şey verilmiş olmalıdır. Azamisi için bir sınır çekilmemiş olmakla beraber, "Mehrin en hayırlısı (ödemesi) en kolay olanıdır" Hadis-i Şerifi ile ihtirasa kapılmaya set çekilmiş olmaktadır.
1790 - Soru: Kadınlara ziynet olarak takılan altın veya altın bilezikler mehir yerine geçer mi?
Cevap: Kadın ve erkek arasında konuşulup kabul edilecek olursa veya kadının velisi tarafından karara bağlanırsa mehir yerine geçer.
1791 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah devam ederken, (kadın) mehr-i müeccelimi ver diye kocasına zorlama yapmaya muktedir olamaz" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Mehrin verilmesi müeccel olarak kabul edilmiş ise, kadının kocasına mehri vermesi için cebretmeye hakkı yoktur.
1792 - Soru: Zamanımızda bazı kız babaları, erkek tarafından para almak suretiyle söz vermektedir. "Başlık" adı ile alınan bu para hakkında dinimizin hükmü nedir?Cevap: Başlık veya ağırlık adı ile alınan bu para rüşvet kabilinden bir haramdır. Eğer bu, mehir ise, namzetlik ve nişan sırasında değil, nikah akdinin yapılacağı sırada tespit edilip verilmesi gerekir. Bu para, kadına ait olup ona verilecek veya onun ihtiyaçlarına sarf edilecektir. Babanın bu parayı kendisine mal etmesi doğru değildir. Bu maksatla alınan paranın erkek tarafına geri verilmesi gerekir. Halkın arasındaki "Kızı sattın mı?" ifadesi, alınan bu paranın bir nevi satış bedeli olarak alındığına ışık tutmaktadır. Halbuki hür insan satılamaz.
1793 - Soru: Ailesine takılan altınlar, kendi isteğiyle evden gitmesi sebebiyle kadının kendisine mi düşer yoksa kocasına ait midir?Cevap: Evlendiği sırada gerek kocası tarafından, gerekse kız ve erkeğin akrabası tarafından kadına takılan altınların hepsi kadının malıdır.
1794 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd nişan (hediyesi) adı île sözlü bulunduğu Hind'e yapağı gönderse, Hind de onu dokuyup kilim yaptıktan sonra, ölüm veya ayrılma olsa, yapağının kıymetini Hind'in (erkek tarafına) vermesi lazım gelir" (H.Ec. 1/49)
Açıklama: Yapağı kocanın mülküdür, fakat onun iğrilip kilim dokunmasında kadının büyük bir emeği geçmiş olmaktadır. Bu itibarla ayrılma veya ölüm vukuunda kocanın veya varislerinin kilime sahip çıkmaları haksızlık olur. Ancak ne miktar yapağı gittiği hesaplanarak, geçer fiyat üzerinden ödenir ve kilim onu dokuyan kadına verilir.
İslam dini, beşeri hakları hassas ölçülerle tartmış ve hiçbir tarafın hakkının zayi olmamasına büyük bir titizlik göstermiştir. Bu hassas teraziyi elinden bırakanlar, en ufak bir temayül ile, bir tarafın lehine meyl etmiş ve diğer tarafın aleyhine hüküm verme hatasına düşmüş olur.
1795 - Behce Fetvalarından: "Boşama veya ölüm halinde verilmesi icap eden mehri, tecil (gelecek bir zamana tehir) sahih olmaz" (H.Ec. c. 1/35)
Açıklama: Mehr-i müeccel, boşanma veya kocanın ölümü üzerine "Muaccel" haline gelir. Artık başka bir zamana tehir edilemez.
1796 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehrin, vekille söylendiğinden düşük olduğunu öğrenince reddedecek olursa, nikah batıl olur" (H.Ec. C. 1/27)
1797 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Baba, birine nikahladığı kızını, kocasına teslim etmeden önce, mehr-i muaccelini almaya güçlü ve salahiyetli olur" (H.Ec. c. 1/28)
Açıklama: Mehrin muaccel olarak karşılaştırılması halinde, kadın tarafının mehr-i isteyip almaya salahiyeti vardır. Bu hakkın yerine gelmesi, düğün ve gerdeğe girme gibi bir şeye bağlanmış değildir. Koca, mehr-i muacceli, ne bir şeye talik ederek ne de bir mühlete bağlayıp, "Şu iş olmadıkça, şu müddet dolmadıkça mehr-i muaccelini vermem" dese, iddiasında haklı çıkmaz.
1798 - Behce Fetvalarından: "Halvet-i sahiha vaki olup cinsi münasebette bulunmaya bir mani yok iken, yaklaşmada bulunmadan boşanılan Hind'e, mehrin tamamının verilmesi gerekir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Halvet, erkekle kadının cinsi mukarenete engel olmayacak bir mekanda başbaşa kalmaları demektir. Bir erkek nikahtan sonra ve tenha bir yerde başbaşa kalmazdan önce, karısını boşayacak olursa, mehrin yarısını vermesi gerekir. Halvette bulunmasını takiben boşayacak olursa, mehrin tamamını ödemesi icap eder.
1799 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah kaim ve daim iken, başka bir mehir ile nikahı yenilese, ikinci mehir lazım gelmez" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Nikahı tazelemek, yeni bir akit sayılmadığından, tekrar mehir verilmesi icap etmez. Evlilik bağı kopmadığı için, nikah tazelenmesi mehir vermeye ihtiyaç göstermez.
1800 - Behce Fetvalarından: "Nikahlanmış ve cinsi mukarenette bulunulmuş bir kadın, mehrin kendi dediğinden daha düşük olarak kararlaştırıldığına vakıf olduğu zaman, reddederse mehr-i misil almaya hakkı olur" (H.Ec. c. 1/37)
1801 - Behce Fetvalarından: "Buluğ çağına ulaşmış bir kadın, mehr-i mislinden az olan bir şeye kendisini bir erkeğe nikahlasa, mehr-i misli almaya güçlü olmayıp söylenen miktarı alır" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadın ve erkek, karşılıklı rıza esasına dayanarak, mehrin miktarını kararlaştırsalar, kadının bundan dönüş yapıp mehr-i misli istemeye hakkı olmaz.
1802 -Behce Fetvalanndan: "Bakire olmak üzere nikahlayıp fakat onu dul bulup da boşayan kimseye mehr-i misil lazım gelir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Bir kadının evlilik sonunda kız çıkmadığının anlaşılması, boşamaya sebep olur ise de mehrin verilmesini engellemez. Mehir, nikah akdinin yapılması ile bir hak olarak tahakkuk eder.
1803 - Netice Fetvalarından: "Boşamaya vekil tayin edilen kimseden mehir istenilmez" (H.Ec. c. 1/39)
Açıklama: Mehir, aracının değil kocanın borcudur. Vekilin vazifesi, boşama işiyle sınırlıdır. Boşamayı sen yaptın, mehir borcunu da sen ver" denilemez.
1804 - Netice Fetvalarından: "Hind, mehir olarak belirli bir miktar altın söylenip nikahlanmış olsa, altın değer kazanıp halkın elinde alışveriş için dolaşır olsa, aynen o kadar altını mehir olarak almaya güçlü olur" (H.Ec. c. 1/39) Açıklama: Borç hangi para üzerine tahakkuk etmiş ise ödeme onun üzerinden yapılır. Altın ile borca girilince, fiyatlarda düşme veya çıkma olması, neticeye tesir edemez. "Borç aldığım sırada şu kadar altın, bu kadar
kağıt para tutmaktaydı" diye bir itiraz ileri sürülemez.
1805 - Netice Fetvalarından: "Erkek, karısına gönderdiği giyecekleri, onu boşadıktan sonra mehri karşılığında vermiştim diye dava etse, kadın da hibe olarak vermişti diye iddia eylese, ve her iki tarafın iddialarına açıklık getiren bir vesika da bulunmasa, kocanın sözü kabul olunur" (H.Ec. c. 1/40)
1806 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd'in ölüm hastalığı sırasında, mehr-i misil ile nikanlandığı Hind'in mehri, vefatından sonra arkaya bıraktığı maldan ödenmesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/37)
1807 - Feyziye Fetvalarından: "Vefat eden Hind'in, kocası üzerinde alacağı bulunan mehri, mirası arasına konulup varislere taksim olunur" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadının kocası üzerindeki mehri, sahip bulunduğu emlak arasında kabul edilip, kocasından tahsil olunmaktan sonra terkettiği mallarla birlikte mirasçılara taksim olunur.
1808 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehr-i misilden daha fazla bir meblağ üzerine Zeyd'e nikahlansa, mehr-i misli (vermek) lazım olmayıp, mehr-i müsemmayı tam olarak ödemek gerekir" (H.Ec. c. 1/44)
1809 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin miktarında ihtilaf olunup, iki tarafın da açıklayıcı delili bulunmasa, mehr-i misil hangisini dediğine müsait bulunuyorsa, yemin vermek suretiyle tasdik olunur" (H.Ec. c. 1/44)
1810 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kadın ve erkeğin ikisi de ölse, mirasçılar, mehrin miktarında ihtilafa düşüp açıklayıcı bir vesikaları da olmasa, kocaya varis olan şahısların, yeminleri ile tastik olunur" (H.Ec. c. 1/45)
1811 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, gerdeğe girmiş bulunduğu kansını boşasa ve onun mehri, üzerinde borç olarak kalmış iken, başka bir mehir söyleyip yeniden nikahlasa ve daha sonra yine boşamış olsa, birinci ve ikinci mehri vermesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/42)
1812 - Ali Efendi Fetvalanndan: "Kadın, İslam dinine girip kocası buna yanaşmasa, bu sebeple ayrılmış olunca mehr-i müsemma ödenmesi gerekir (H.Ec. c. 1/43)
1813 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehr-i misil, kadının baba tarafindan olan kadınlara kıyaslanabilir" (H.Ec. c. 1/43) Açıklama: Nikah kıyıldığı sırada mehrin tespiti veya miktannın belirtilmesinin unutulması yahut başka bir sebeple ihmali halinde mehr-i misli vermek gerekir. Mehr-i misil, kadının babası soyundan, babası tarafından kimse bulunmaması halinde o şehrin kadınlarından, akit sırasında, yani nikahın yapıldığı tarihte yaş, güzellik, bakirelik gibi vasıflarda kadının akranı bulunan kadınların mehridir. Nikahın kıyılması ile vacip olduğundan dolayı mehr-i mislin verilmesi icap eder.
1814 - Netice Fetvalarından: "Nikahtan men etmeye muktedir olan kimseye, nikahtan önce verilen para geri istenilir" (H.Ec. c. 1/40)
Açıklama: Memleketimizin birçok yerlerinde, evlenecek kadının babası, dedesi ve kardeşi tarafından ağırlık, başlık ve benzeri isimlerle anılan para bu kabildendir. Bu para mehir sayılamayacağı gibi, alınıp verilmesi de helal değildir. Rüşvet kabilinden bir şey olup, koca bunu geri almaya haklı ve salahiyetlidir. (Daha geniş bilgi için Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 12, madde: 82'ye bakınız)
1815 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, ölüm hastalığı sırasında mehir olarak bir şeyi söyleyerek bir kadın ile evlense ve daha sonra da vefat etse, kadın Zeyd'in bıraktığı maldan mehrini ve mirastaki hissesini almaya haklı olur" (H.Ec. 1/48)
1816 - Abdürrahim Fetvalarından: "Mehr-i muaccel olarak söylenip cinsi ve miktarı bilinmese mehr-i misil vermek lazım olur" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Mehir, kadın ve erkek taraflarınca söylenip kararlaştırılmadığı zaman, kadının babası tarafından, bulunmadığı takdirde de memleketin kadınlanndan yaş, güzellik ve bakirelik vasıflarında akranının mehrine göre verilmesi gereken mehre, mehr-i misil adı verilmektedir.
1817 - Ali Efendi Fetvalarından: "Ev, bahçe ve diğer eşya mehr-i müeccel olarak gösterilip, nikah akdi yapılsa, belirtilen şeyin verilmesi lazımdır" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehrin mutlaka altın ve gümüş gibi para olması şart değildir. Para edecek ve İslam dininin alınıp satılmasını yasaklamadığı herhangi bir şey de mehir olarak verilebilir.
1818 - Soru: Benim bir kızım var. Bunu bir şahsın oğlu ile nişanladım. İki taraf, aramızda konuşup alınıp verilmesi icap eden hususları kararlaştırdık. Fakat oğlan tarafı, alınacak şeyleri para yokluğunu bahane ederek almadılar. Daha az olarak alınmasını kabul ettiğimiz şeyleri de temin etmediler. Bunun üzerine ayrılmaylarına karar verdik. Önce oğlan yüzüğünü iade ederek nişanı bozdu. Biz de yüzüklerini geri verdik. Nişanda alınan giyecek ve yiyeceklerin alınıp verilmesi ne olacak?
Cevap: Yenilen içilen, giyim eşyasından olup da kullanılan ve eskitilen giyecekler tazmin yoluna gidilmez. Her iki taraf, elde mevcut olan ve giyilip eskitilmemiş olan şeyleri geriye verir.
1819 - Soru: Ben oğlumu evlendirdim. Aldığım gelin bakire olarak gelmedi. Bu sebeple aynı gün geri gönderdik. Bu yüzden dedikodu olmaktadır. Nikah sırasında mehri 150 bin lira üzerinden tespit etmiştik. Şayet ayrılırsak bu paranın tamamını o kadına vermemiz gerekir mi?
Cevap: Evet, oğlunuz o kadından ayrılacak olursa mehrinin tamamını ödemesi gerekir.
1820 - Netice Fetvalarından: "Zeyd'in, yabancı bir kadını iterek düşürmesi sonucu bekareti zail olsa Zeyd'e tazir cezası ve mehr-i misli ödemek lazım gelir"
Açıklama: Fetvada bahsi geçen cürmü irtikap edene, İslam hukukuna göre iki türlü ceza gerekir:
a) Tazir cezası: Bu ceza, hakimin tespit ve takdirine göre, İslami tazir cezalarından biriyle tecziye edilmesidir.
b) Para cezası: Bu ceza, bekaretin zarara uğraması sebebiyle o kadının kız kardeşinin, o bulunmadığı takdirde amcası kızının, o da mevcut olmaz ise memleketi içinde akranı olan kızlardan kendisinin dengi olan bir kimsenin mehri kadar bir para ödemeye mahkum edilmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder