Ashab-ı Kiram'ın Kıvam (Kulluk Kalitesi) Göstergeleri ,Lüzumü'l Cema'a (Cemaati Tercih Etmek) ,

Ashab-ı Kiram'ın Kıvam (Kulluk Kalitesi) Göstergeleri


Sahabeler, Rasûlüllah (sav)'in örnek ve önderliğinde İslam'ı öğrenme, yaşama ve yayma imtiyazına sahip kimselerdir. Sahabeler, insanlardan Hz. Muhammed (sav)'in; Hz. Muhammed (sav) de peygamberlerden onların nasibidir. Onların Allahû Teâla tarafından Rasûlüllah (sav)'e çevre olarak seçilmiş olmaları kendilerini öteki insanlardan ve müslüman nesillerden farklı kılan en büyük özellikleri olmuştur.
Ashâb-ı Kirâm'm kıvamından kasdımız; cennetliklerin kulluk kalitesi­ni gösteren özelliklerdir. Ashâb-ı Kirâm'm kıvam özellikleri, onların yo­lunu takip eden bütün mü'minler için de söz konusudur. Mü'min olarak Ashâb-ı Kirâm'm kıvam özelliklerine ne kadar yaklaşılabilirse o kadar kâmil müslüman olmak mümkündür. Bakınız bu hususta İmam Şatibi (Rh.a.) şöyle diyor:
"Dini konularda bir kimseyi örnek almak istiyorsanız, Mu­hammed (sav)'ın ashabını örnek alınız. Çünkü bu ümmet içinde kalb yönünden en temiz, ilim bakımından en derin, tekellüf ve tasannu cihetinden en az, hidayet itibariyle en doğru ve güzel ahlâk bakımın­dan en iyi olan şahıslar onlardır. Rasûlü ile sohbet ve dinini tesis etmek için Allahû Teâla'nın seçtiği kişiler de bunlardır. Bunların üstünlüğünü kabul ederek izlerini adım adım takip ediniz. Onlara benzemeye çalışınız. Zira en doğru yolda olanlar yine onlardır. Bu yoldan azıcık sağa ve sola saparsanız, büyük bir dalaletin içine yuvar­lanmış olursunuz.” [110]
Kemal ve kıvam yolunda Allahû Teâla'nın rızasını kazanmanın en emin yolu, Ashâb-ı Kirâm'ın kıvam özelliklerine sahip olmaktır. Ashâb-ı Kirâm'ın kıvam özellikleri, Ashâb-ı Kirâm'ın Allahû Teâla'nın rızasına nail olmak için önemsedikleri meselelerdir. Dolayısıyla "Sahabeler, en çok hangi meseleleri önemsiyorlardı?" "Hangi İslâmî mesleîeri hayat­larının merkezine yerleştirmişlerdi?" Sahabe neslini tanımak için bu durumları yakından bilmek mecburiyeti vardır. Sahabe neslinden hemen sonra gelen Tâbiûn nesli, sahabe neslini tanımaya çalışmış, sahabenin kimliğini ortaya çıkarmaya gayret etmiştir. Tabiûn'lar, sahabe neslinin kıvam özelliklerini düşünce, yaşayış ve tavır olarak gündemlerine taşı­maya çalışmışlardır. Bakınız Şamlıların fakihi diye tanınmış olan Tabiûn neslinin ileri gelen alimlerinden İmam Evzâî (Rh.a.) şöyle diyor:
"Rasûlüllah (sav)'ın Ashabı, şu beş şeyin üzerindeydi: Lüzûmü'l Cema'a/Cemaatı tercih etmek, İttibau's Sünne/Sünnete ittiba etmek, İmâretü'l Mescid/Mescid İmârı, Tilâvetü'l Kur'an/Kur'an tilâveti ve Cihadun fi Sebilillah/Allah yolunda cihad!.”[111]
Bu bir kimlik tesbitidir. İmam Evzâî (Rh.a.), sahabeleri başkalarından ayırma amacıyla değil, tanıtma maksadıyla bu tesbiti yapmıştır. İmam Evzâî (Rh.a.)'ın saymış olduğu bu kıvamlar, Ashâb-i Kirâm'ın kimliğini tanıtan özelliklerdir. Bu kıvamlar, Allahû Teâla'nın rızasını kazanma yol­unda Ashâb-ı Kirâm'ın vazgeçilmez öncelikli müşterekleridir. Müslüman olarak Ashâb-ı Kirâm'ın bu vazgeçilmez öncelikli müşterekleri bizimde müştereklerim izdir.
Sahabe kavli/görüşü tercihi, İslâm'ı anlamda ve yorumlamada nasıl bir hukukî değer taşıyorsa, Müslüman ferd ve Müslüman toplum hayatı ve yönetim pratiği bakımından sahabe kıvamı aynı değere sahiptir. İslâmî değerlerin değişik düşünce, fikir, zaaf veya hesaplarla görmezden gelin­diği yahut istismar edildiği ortamlarda Rasûlüllah (sav)'in yakın çevresi, öğrencileri olan sahabelere duyulan ihtiyaç ciddi boyutlar kazanır. Sahabe kıvamı, bu ihtiyacı gidermede ortaya konulması gereken temel hedeftir. Sahabe kıvamı, gerçek mü'min seviyesini yakalamanın ölçü­südür. Sahabe neslinin tek tek değil, topluca temsil ettiği değerlerin, onlar hakkındaki genel değerlendirme ve tespitlerin tümüne sahabe kıvamı di­yoruz. İlk İslâm nesli sahabelerin ortaya koydukları hayat tarzının biçi­minin, toplum hayatının, düşünce-iman-ilim-amel çizgisinin elbette "model"  ve  "yöntem"  değeri  vardır ve  bu değer oldukça yüksek düzeydedir. Sahabe kıvamı, " Müslümanın hayat modeli" değerine sahiptir.
Fitne ve fesad devrini yaşamakta olan toplumlarda Rabbani mesaj, basit ve sıradan örneklerle verilemez. Herkesin dikkatini çekebilmek için üst düzey misaller/örnekler gerekir. Bu üst düzey tarihi örnekleri fiili olarak değil de, sözlü olarak insanlara anlatmak aslında beklenen etki açı­sından çok isabetli değildir. Ne var ki yaşayan/günlük örneklerin buluna­madığı dönem ve yörelerde üst düzey tarihî örnekleri sözlü olarak insan­lara ulaştırma fırsatını ve imkânını kullanmaktan başka yol da yoktur. Belki de gelecek günleri/toplumları etkileyecek olumlu ve yaşayan Müslüman örnek/önder kimliklerin yetişmesi, tarihî örnekler ve önderler olarak sahabe neslini ve bu nurlu neslin kıvamını gündeme taşıma başarı ve kapsamıyla doğru orantılıdır. Her din ve kültürde geçmişten olumlu-olumsuz misaller verilmesinin, kıssalar anlatılmasının amacı da günü ve geleceği, tarihî tecrübe ile eğitmek ve şekillendirmek değil midir? Allahû Teâla'nın kendilerinden razı olduğu, kendilerinin de Allahû Teâla'dan razı oldukları sahabelerin kıvam göstergelerinde İslam ümmeti kimliğini ve kişiliğini bulur.
Müslüman kimliğimizi korumanın ve dışa olduğu gibi yansıtmanın biricik çaresi, düşünce, yaşayış ve tavır olarak Ashâb-ı Kirâm'ın bu kıvam özelliklerini gündemimize taşımaktır. Çünkü sahabe hayat modelimizdir. Sahabe neslini hayat modeli edinmeyen müslümanlar, kelime-i şehadet ile kazandıkları müslüman kimliklerini koruyamazlar. Kimliksizliğin ve kişi­liksizliğin moda haline geldiği bu asrımızda Ashâb-ı Kirâm'ın kıvam özellikleri, müslüman kavimler için müslüman hayatın dinamikleridir. Şimdi Ashâb-ı Kirâm'ın bu kıvam özelliklerini tek tek izah etmeye gayret edelim.

Lüzumü'l Cema'a (Cemaati Tercih Etmek)


Ashâb-ı Kirâm'ın imandan sonra ilk tercihi cemaat'tir. Sahabeler, ehl-i ferd olmayı değil, ehl-i cemaat olmayı tercih etmişlerdir. Sahabeler, cemaat olmayı imanın beraberinde getirdiği bir itikadı tercih olarak kabul etmişlerdir. Onlar cemaat'sız İslam'ın olamayacğma inanıyorlardı. Nitekim Ashâb-ı Kirâm'dan Hz. Ömer (R.a.) şöyle diyor:
"İslam İslam olamaz, cemaat olmadıkça!.. Cemaat cemaat olamaz Emiri olmadıkça!.”[112]
Ashâb-ı Kiram; Rasûlüllah (sav)'in tebliğ ettiği İslâm davasına iman etmiş, Rasûlüllah (sav)'in etrafında toplanmış, O'nun örnek ve önder­liğinde cemaat haline gelmiş kimselerdir. Hangi çağda ve mekânda olur­sa olsun, Rasûlüllah (sav)'e uyanlar, cemaat olurlar. Cemaat haline gelmeyen mü'minler, Peygamber (sav)'e uymuş sayılmazlar!
Sahabeler, cemaat olmayı, İslâm dininin amir hükmü kabul etmişlerdi. Onlar, İslâm cemaatının dışında kalmayı adeta İslâm'sız kalmakla eşdeğer görüyorlardı. Esasen Ashâb-ı Kiram tabiri, Rasûlüllah (sav) etrafında toplanmış ve cemaat olmuş kimseleri ifade eder. Yani Ashâb-ı Kiram denilince, Rasûlüllah (sav)'in vahy doğrultusunda oluşturduğu, vahy eğitiminden geçirdiği mü'minler topluluğu akla gelir.
Cemaat; inanç, düşünce, yaşayış, ibadet, muamelât, münasebet, ukubat, davet, tebliğ, ahlâk, iktisad, ticaret, siyaset, devlet, harb/kıtal ve sulh gibi tüm konularda Sünnet'i yol ve yöntem olarak benimseyen müslümanlar topluluğu demektir.
Cemaat; Rasûlüllah (sav)'in yolu, sünneti üzerinde yaşamayı benim­semiş sahabeler, Hz. Peygamber (sav)'in ve sahabelerin inanç, ve yaşa­yışlarını benimseyen mü'minler topluluğu manasına gelir.
Cemaat, müslüman kimliği koruyucu ve kollayıcıdır. Daha doğrusu cemaat, mü'min yürekleri ihanet etmekten koruyan nebevî bir güçtür. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:
"Bir müslüman kişinin kalbi, (şu) üç meziyete sahip olduğu müd­detçe hiyanet/kin ve husumet beslemez. Bu meziyetler: Amelinin ilhasının Allah için olması, müslümanların imamlarına nasihat etmek ve müslümanların cemaatına yapışıp ayrılmamak.” [113]
Cemaat, mü'min insanın bu dünyadaki cennetidir. Nitekim Hz. Ali (R.a.) şöyle diyor: "Şayet Cennet ile İslam cemaatı arasında muhay­yer bırakılsaydim, hiç şüphesiz İslam cemaatını cennete tercih ederdim."
Mü'min bu dünyada cennetten değil cemaat olmaktan ve cemaate bağlı kalmaktan sorumludur. Bu dünyada cemaat, cennete gidenlerin yoludur. Cemaatsız cenneti düşleyenler, kendi mü'min yüreklerine ihanet eden­lerdir. Rasûlüilah (sav) buyuruyor:
"Size ashabımı, sonra onların peşinde gelenleri ve sonra bunların peşinde gelenleri tavsiye ederim. Daha sonra yalan yayılacaktır. Hatta kişiye, (yalan yere) yemin ettiği için yemin verdirilmeyecek ve şahide (yalan yere) şehadet ettiği için şahidlik yaptırılmayacaktir. Dikkat edin! Bir erkek bir kadınla başbaşa kalmasın, aksi halde üçüncüleri behemehal Şeytan'dır. Cemaatten ayrılmayın. Tefrika­dan önemle sakının. Çünkü şeytan, yalnız kalanla beraberdir ve (cemaat olan) iki kişiden daha uzaktır. Her kim, cennetin özünü istiy­orsa, hemen cemaate yapışsın. Her kimi, iyiliği sevindiriyor ve kötülüğü de üzüyorsa işte o kimse mü'mindir.” [114]
Cemaat; vahyi esas alan, onu öne çıkaran, herşeyin basma vahyi ko­yan, İslâm'ı Rasûlüllah (sav)'in örnek ve önderliğinde yaşamaya çalışan müslümanlar topluluğudur. Bu temel ilkeden uzaklaşanlar, cemaat'ı tercih etmiş sayılmazlar. Çünkü bu ilkeden uzaklaşanlar, aklı vahyin önüne geçiren yorumlar getirmek suretiyle ana gövdeden ayırlac aklardır. Böyle bir yola girenler hangi adla anılırlarsa anılsınlar, tefrika içine düşmüş fırkacılardan sayılırlar. Yeri geldiği için şunu beyan etmekte fayda vardır:
Tefrika itikadıdır, ihtilaf amelîdir, itikadı alanlara intikal eden ihtilaflar da tefrikadan sayılır. Amelin kazası olsa da itikadın kazası olmaz. Bundan ötürüdür ki, Ashâb-ı Kiram hep cemaat olmakatan yana olmuştur.
Ashâb-ı Kirâm'ın, Mekke Şirk Devleti'nde imandan sonra ilk tercihi, cemaat olmuştur. Bu nedenle diyoruz ki; cahiliyyenin kuşatması altında bulunan Mekkî toplumlarda cemaatı tercih etmek, toprağı olmayan İslâm devletinin vatandaşlığını kabullenmek demektir. Çünkü İslâm cemaatı; toprağı olmayan İslâm devletidir. Dolayısıyla cemaati olmayanların devletleri de olmaz.
Sahabeler; cemaatı iltizam/tercih eder, lüzumlu, gerekli, vazgeçilmez görür, ana gövdede yer alır, ayrılıkçı gruplara, fırkalara asla iltifat etmez­lerdi. Onlar ehl-i cemaatti. Birbirlerinden ayrılmazlar, özde ve sözde işbirliği yapıp birlikte hareket ediyorlardı. Sahabe neslinden sonraki nesiller için cemaat; sahabelerin benimsediği, üzerinde bulundukları yol, yaşayış anlamına gelir. Sahabelerin tavırlarından, yaşayışlarından çıkarılacak bir cemaat tarifi varsa o da şudur: Cemaat; mü'min olarak şeriat-ı garra üzere sabit kadem olup fiilen müslümanlarla yardımlaşma ve dayanışma içerisinde bulunmaktır. Yani şartlar ne kadar zor olursa olsun, zemin ne kadar dar olursa olsun, vahyi öncelikli yaşayanlardan olmaktır.
Aklı vahyin önüne geçirme, onun yerine koyma veya aklı önceleyip vahyi öteleme teşebbüsü içinde bulunanlar, ehl-i cemaat olamazlar. Böylelerinden oluşan topluluklar İslam cemaatını değil, şeytan ordusunu oluştururlar. Çünkü vahyin önüne akıllarını geçirenlerin ilki şeytandır.
Ashâb-ı Kiram; vahyi öne çıkarma ve ona tam teslimiyet tavrı ile şekil­lenmiş bir nesildir. Sahabe vahiy ile seviye kazanıyordu. Sahabe toplu­luğu, vahiy öncelikli yaşayanların örnek toplumudur. Dolayısıyla saha­beleri güzellikle takip edecek olanların hayatları da bu cennetlik neslin cemaat şuurundan yansımalar taşıyacaktır. Sahabeler bir vakit namazı dahi cemaatsız geçirmek istemiyorlardı. Bir vakit cemaatle namaz kıl­maya gelmeyen kardeşlerini araştırıp sorarlardı. Bu durum, onların cemaat fıkhından kaynaklanıyordu. Sahabeler, cemaatsızlığı îslâmsız kal­makla, cemaatten ayrılmayı da, İslâm'dan ayrılmakla eşdeğer görüyor­lardı. Bunu Rasûlüilah (sav)'den öğrenmişlerdi. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:
"Ben de size, Allah'ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum: Dinlemek, İtaat, Cihad, Hicret ve Cemaat. Zira her kim cemaatten bir karış mikdarı aynlırsa İslâm'ın bağını boynundan çıkarmış olur: ancak (cemaate geri) dönmesi hali müstesnadır. Herkim cahiüyyet davasını iddia ederse o kimse cehennem gürûhlanndandır." Bunun üzerine bir adam,
"Ya Rasûlüllah!" dedi,
"Namaz kılsa da, oruç tutsa da mı?” Rasûlüllah (sav) buyurdu ki:
"Namaz kılsa da, oruç tutsa da! Sonra siz; Müslümanlar, Mü'minler ve Abdullah'lar/Allah'ın kulları olarak sizi isimlendiren Allah'ın davasıyla davet ediniz.” [115]
Ashâb-ı Kiram, cemaatten bir karış mikdarı kadar dahi ayrılmayı içine sindiremeyen cennetlik bir nesildir. Onlar cemaat dışında kalmayı, cehen­nemlik bir tavır olarak sayıyorlardı. Bunun için sahabe neslinin dünyada­ki cenneti, cemaatı olmuştur. Sahabelerin herbiri kendi vicdanında ümmet-i Muhammed (sav)'in vicdanını taşıyordu. Onlardan biri, tek başı­na bir dağın başında olsa bile kendisine cemaat gözüyle bakar ve cemaat gibi hareket ederdi. Hakkın üzerinde olan her mü'min, aynı zaman da diğer mü'mirilerin vicdanını da kendi vicdanında taşıyan bir cemaat örneğidir. Bu nedenle diyoruz ki; İslâm cemaatını önemsemeyenler, İslâm cemaatının içinde bulunmayanlar, İslâm cemaatının dışında kalmayı yaşam tarzına dönüştürenler, ehl-i cemaat olmak yerine ehl-i ferd olmaya karar verenler, Ashâb-ı Kirâm'ın yolundan ayrılanlardır.

KAYNAKLAR
[110] El-İ'tisam/İmam-ı Şatibi, C:2, Sh: 338, Beyrut/ty
[111] İbn-i Hibban, Sahih, C:l, Sh: 166, Ş. Amavud neşri
[112] Sünen-i Daremi/Daremi/C:l, Sh:79, Beyrut/ty.
[113] Süneni İbn-i Mace (İbn-i Mace) Mukaddime: 18, Kahire/ 1952
[114] Süneni Tirmizi, Fiten:7, Beyrut/ty
[115] Süneni Tirmizi, Misâl: 2, Beyrut/ty.

Yorum Gönder

0 Yorumlar