Cincilik-Nazar-Muska-Cin-Şeytan


2268 - Soru: Şeytan (aleyhilla'ne) bütün ibadetleri yaptığı halde Allah'a (cc) hamd ve şükrünün bulunmaması; tardına sebep gösterilmektedir. Bunun ne derece doğru olduğunu açıklayınız?
Cevap: Şeytanın rahmet-i ilâhiden kovulmasına ve lanetlenmesine, onun Hz. Adem'in önünde kibre kapılıp, saygı göstermemesi sebep olmuştur.
2269 - Soru: Cincilik yapmak, yaptırmak doğru mudur? Cinleri toplayıp dağıtan ve gaybı bilen hoca var mıdır?
Cevap: Bu gibi işlerle meşgul olmak ve yaptırmak asla doğru değildir. Gaybı Allah'tan (cc) başkasının bilmesi düşünülemez.
2270 - Soru: Yıldıznâme denilen kitap doğru (güvenilecek) bir kitap mıdır?
Cevap: Değildir. O, haddizatında kitap değil, nushacıların sanat icra ettikleri fal bakmayı andıran bir şeydir. Rabbimizin inzal buyurduğu Kur'an-ı Kerim yasakladığı halde, "Yıldızname"ye bel bağlamak abes olur.
2271 - Soru: Fal açmak ve açtırmak günahtır. Fakat açılan falda sonuç olarak söylenen söz doğru mudur?
Cevap: Falın başlangıcı da sonucu da yanlış olduğu için yasaklanmıştır. Fal, yuvarlak lâf ve değişik ihtimalleri kuşatan bir oyunbazlıktır.
2272 Soru: Mecnun kime denir?
Cevap: Tıbbi yönden meseleye bakılacak olursa, akli dengesi yerinde olmayana denilmektedir. Akıl ve hikmet yönünden meselenin üzerine eğilecek olursak, Allah'ın (cc) emrini dinlemeyen kimseye "mecnun" adı verilir. Adamın biri Peygamber (sav) Efendimiz'e uğramış ve "Ey Allah'ın Resulü, şu kimse mecnundur" demişti. Akılları tenvir ve zihinleri tathir eden Peygamber (sav) Efendimiz şu cevabı verdi: "Mecnun, Allah'a isyanda devam eden kimsedir. (Bu gibi hastaya) Musab deyiniz."
2273 - Soru: Peygamber (sav) Efendimiz'e cinlerden iman eden olmuş mudur?
Cevap: Evet, olmuştur. Nasibin cinlerinden bir heyet Batn-ı Nahle'ye uğramışlardı. Orada iken Peygamber (sav) Efendimizin okuduğu Kur'an-ı Kerim ayetlerini dinlediler ve iman ettiler.
2274 - Soru: Cinlerin yiyecekleri nelerdir?
Cevap: Besmele ile kesilmiş hayvanların kemikleri cinlerin yiyeceğidir. Peygamber (sav) Efendimiz bu hususu açıklayan bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Tezekle ve kemikle taharet almayın. Çünkü bunlar, cinlerden kardeşlerinizin azığıdır" Cin taifesi, Peygamber (sav) Efendimiz'in duası ve mucizeleri sebebiyle, kemiği, üzerindeki eti ile; tezeği de arpa ve saman şeklinde görmekte ve ondan açlıklarını gidermektedirler.
2275 - Soru: Cinlerle insanlar arasında evlilik olabilir mi?
Cevap: İki tarafın rızasına ve icap ile kabul esasına dayalı bir nikâh akdi ile cin ve insan arasında evlilik cereyan edemez. Bir cinnin insana saldırması ve onu aldatması akla gelebilir. Tecavüzün vukuu, aralarında evliliğin meşru olduğunun delili olarak gösterilemez. Gerek sevgi, gerekse yiyip içmek yönünden insanlar ile cin arasında uyuşmazlık mevcuttur. Bu ayrılıklar sevginin doğmasına, evliliğin tesisine ve hele devamına mani bulunmaktadır.
2276 - Soru: Cinlerde ölüm var mıdır?
Cevap: Evet, ömürleri dolunca onlar ölürler. Peygamber (sav) bir dualarında, Cenab-ı Hakk'a şöyle niyaz etmişlerdir: "Sen öyle bir Hayy'sin ki asla ölmezsin, halbuki cin ve insanlar ölürler."
2277 - Soru: Halk arasında 'Cin başka, şeytan başka' diye bir söz vardır. Bunun doğruluk derecesi nedir?
Cevap: Cin ile şeytan, yaratıldıkları madde itibariyle birbirinden ayrı birer varlık değildirler. Aralarındaki ayrılık sadece iman edip etmemeleri itibariyle olmaktadır.
2278 - Soru: Cinler, inanç yönünden insanlarda olduğu gibi birçok sınıflara ayrılmakta mıdır?
Cevap: Evet, cinler önce iman etmiş olmak veya kâfir olarak kalmak yönünden ikiye ayrılmaktadırlar. Kâfir olanlarının müşrik olanları bulunduğu gibi, İsevi ve Musevi olanları da vardır. Peygamber (sav) Efendimize iman eden Nasibin cinleri Yahudi idi. Onların iman edenlerinin ehl-i sünnet mezhebinden olanları bulunduğu gibi, bid'at ehlinden olanları da mevcuttur. Bir mezhebi taklit edenlerin Hanefisi, Maliki olanı, Hanbeli ve Şafii mezhebinden bulunanı vardır.
2279 - Soru: Cinlerde ibadetle mükellefiyet var mıdır?
Cevap: Sure-i Zâriyat'ın 56. Ayet-i Kerimesi, onlarda mükellefiyetin bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Cenab-ı Hak, bahsi geçen Ayet-i Kerimede, "Ben cinleri de insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" buyurmaktadır.
2280 - Soru: Cinlerde Allah'a (cc) karşı sorumluluk var mıdır?
Cevap: Mükellefiyet olunca sorumluluğun olacağı tabiidir. Cenab-ı Hakk bir Ayet-i Kerimede bunu şöyle açıklığa kavuşturmaktadır: "Ey cin ve insan cemaati, içinizden size ayetlerimi nakleden, bu gününüzün gelip çatacağını inzar ile haber verir peygamberler gelmedi mi size?"
2281 - Soru: Cinler cennete girecekler mi?
Cevap: Abdü'l-Vehhab Şarani Hazretleri, Rahman Suresi'nin 56. Ayet-i Kerimesi ile delil getirerek, onların cennete gireceklerini ifade etmektedir.
2282 - Soru: Cinler hakkında geniş bilgi verir misiniz?
Cevap: Bu hususla ilgili malumatı İslâmi eserlerden naklen aşağıya alıyorum:
"Cin" lâfzı ile çok kere insan karşılığı bir varlık kastedilir. Bu kelimenin müfredi "Cinni"dir. Frenklerin "Genie", Lâtinlerin "Genius" dedikleri de budur. (Hak Dini Kur'an Dili c. 7, s. 5381)
Kur'an-ı Kerim tetkik olunduğu zaman, cinnin yalın bir ateşten hem de çok zehirli bir ateşten yaratıldığı görülmektedir. "Ateşten yaratılmış, muhtelif şekillere girebilen cism-i lâtif" diye tarif edilen cin, bir Hadis-i Şerifte şöyle açıklanmaktadır: "Melekler, nurdan; cinler, dumanı kesilmiş yalın bir ateşten yaratıldı. Adem (aleyhisselâm) ise, size vasf olunan (toprak)dan yaratıldı."
Ateş üç şeyi bünyesinde toplamıştır: Nur, duman ve alev. Nurun ışığı, dumanın karartısı, alevin de zarar verici bir hali vardır. Ateşten yaratılan cin, mahiyetindeki hususiyetlere göre, iman ve salâha; küfür ve dalâlete müsait bulunmaktadır. Bu itibarla cin taifesinden mü'min olan da vardır, kâfir olan da bulunmaktadır. Onların salihleri de, kötüleri de mevcuttur.
Cinnin yaratıldığı zamana açıklık getiren bir Ayet-i Kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Andolsun ki biz, insanı kuru bir çamurdan suretlenmiş bir balçıktan yarattık; cânnı da daha önce çok zehirli bir ateşten halk ettik."
Cinlerin mahiyetleri cism-i lâtif olduğu için Peygamberler ve velilerden başkası cinleri yaratıldıkları surette göremezler.
Gerek cinlerde gerekse şeytanlarda yiyip içme vardır. Bu hususu sahih hadisler ortaya koymaktadır. Peygamber (sav) Efendimiz buyuruyorlar ki: "Şeytan, hiç şüphesiz, sol eli ile yer, sol eli ile içer." Şeytan, besmele çekmeden yemeğe oturanların sofrasına sokulur ve onlarla birlikte yemeğe başlar.
Peygamber (sav) Efendimiz'e iman etmek üzere gelen Nasibin cinleri, Resul-i Ekrem (sav)'den yiyecek bir şeyin tahsisini niyaz etmişlerdi. Bu hususu açıklayan bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurulmaktadır. "Ben, cinlerin kemik ve tezeğe uğradığında onlar üzerine yiyecek bulmaları için Allah'a dua etmiştim.", "Tezek ve kemikle taharet almayın. Çünkü bunlar, cinlerden kardeşlerinizin azığıdır."
Cinlerde evlenme ve çoğalma vardır. Onların cism-i lâtif olmaları, üremelerine engel değildir.
2283 - Soru: Harut ve Marut meleklerinde isyan var mıdır?
Cevap: Meleklerle ilgili İslâm itikadı gözden geçirilirken, meleklerin Allah'a (cc) isyan etmeyecekleri açıkça görülmektedir. Bu husus, Kur'an-ı Kerim ayetleriyle sabittir. Hal böyle iken, Harut ve Marut adındaki meleklerle ilgili olarak halkın dilinde dolaşan ve bazı kitaplarda yer alan asılsız söylentilerin İslâmi inançlarla bağdaşması kabil değildir.
Bu gibi söylentiler İsrailoğulları'nın verdikleri haberlere racidir. Çünkü bu hususta isnadı, günahtan masum ve her hususta doğru bulunan Yüce Peygamberimize ulaşan sahih ve merfu bir hadis yoktur. (Tefsir-i İbni Kesir c. 1, s. 141)
Ne Allah Teala'nın kitabında, ne de Resulullah (sav)'m hadislerinde bu haberin doğruluğuna dalâlet eden bir beyan da mevcut değildir. (Celâl: Akaaid-i Adudiye şerhi s. 56)
Bu babta uydurulan hurafelere itimat olunmamalıdır. İşte sahih olan haber, Kitabullah'tadır. (Kur'an-ı Kerim ve Meal-i Kerim c. 1, s. 102, 56 no'lu haşiye)
Harut ve Marut isimli meleklerle ilgili meselenin ehl-i sünnet mezhebi hükümlerini zedelemeyecek yönü şöyledir: Süleyman Aleyhisselâm zamanında şeytanlaşmış insanlar, cin şeytanları sihir yolu ile kendilerine bağlamışlardı. Cin şeytanları, semalara doğru yükselerek, yeryüzündeki hadiselerle ilgili melek konuşmalarından kulak hırsızlığı yaparlar. Duydukları bir söze yüz tane de yalan katarak o devrin kâhinlerine ve sihirbazlarına aktarırlardı.
Şeytanların melanetlerini yayan bu gibi kimseler, yalan yanlış haberleri halkın arasında yaymaya çalışırlar ve yazarak halka okurlardı.
Bu kâhinler cin toplamayı ve onlar vasıtası ile sihir yapmayı halk arasında yaydılar. Beşeri topluluklarda baş gösteren fesat ve kargaşalıklar yüzünden halk arasında yanlış inançlar yayılmaya başladı. Birtakım kimseler, cinlerin gaybı bildiğini iddia eder ve inanır oldular.
İşte bu sırada Cenab-ı Hak, hikmet-i ilâhisi iktizasından olarak Harut ve Marut isimli melekleri indirdi ve Babil şehri halkına gönderdi. Bu melekler, halka sihrin zararını ve mahiyetini haber veriyor, mucizeyi sihirden ayırt edecek bilgi ile insanları teçhize çalışıyorlardı. Sihrin doğruluğuna inanıp veya sihre dair olan şeyler kullanıp da küfre düşmemeleri için insanları ikaz ediyorlardı. Bu hususla ilgili Ayet-i Kerimeyi okuyucularımızın ıttılaına arz edip daha sonra tahliline girişmek isteriz.
"Şeytanların; Süleyman'ın mülk(-ü saltanat ve nübüvveti aleyhinde uydurup takip ettikleri şeylere (yalanlara) uydular. Halbuki Süleyman asla kâfir olmadı. Fakat o şeytanlar kâfirdirler ki, insanlara sihri (büyücülüğü) ve Babil'deki iki meleğe, Harut ve Maruta indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki onlar, (o iki melek), 'Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderilmişizdir) sakın (sihir, büyü yapıp da) kâfir olma' demedikçe hiçbir kimseye (sihir) öğretemezlerdi. İşte onlardan (o iki melekten) koca ile karısının arasını ayıracak şeyleri öğreniyorlardı." (Sure-i Bakara: 102)
Yukarıdaki ayetin meali tetkik süzgecinden geçirildiğinde bazı hakikatler gözden kaçmamalıdır. Şöyle ki:
a) Ayet-i Kerimedeki "Ve mâ ünzile" cümlesi, yukarıdaki "Essihra" kelimesine matuftur. Matuf ile matufun aleyh'in birbirine mugayir olacağı ilmi ile zarurettir. Bu itibarla Harut ve Maruta indirilen bilgiler sihir değildir. Fakat sihir halinde kullanmaya müsait bulunuyordu. Bu sebeple o bilgileri kötüye kullanmanın küfr olacağı bu melekler tarafından haber veriliyordu.
b) "Essihra" kelimesi, "Yuallimûne" fiilinin ikinci mef'ulü; "Ve mâ ünzile" cümlesi, bunun matufu olduğuna göre, sihri de, meleklere indirilen bilgileri sihir olarak kötüye kullanmayı da halka öğretenler şeytanlar idi.
c) Melekler, sihrin mahiyetine ışık tutuyorlar, onun itikadi zararlarını ve ameli safhasının küfre götüreceğini haber veriyorlardı. Sihrin haram olan yönü, onun nasıl yapıldığını bilmek olmayıp, ameli haysiyetidir. Yani, sihrin nasıl yapılacağını bilmek değil, bizzat sihir yapmaktır. (Hak Dini Kur'an Dili, c. 1, s. 447)
d) Harut ve Marut, sihrin ilmi cihetine ışık tutarken, "Biz ancak bir fitneyiz (imtihan için gönderilmişiz), sakın (sihir yapıp da) kâfir olma" diyerek, sihrin ameli tarafından halkı nehyetmekte ve gerekli ikazda bulunmaktaydılar.
e) Koca ile karısının arasını ayıracak şeyi öğrenme arzusunun halktan gelmiş bulunduğunu, Harut ve Marutun, "Gelin, size zevç ile zevcenin arasını ayıracak şeyi öğretelim" diye bir çağrı vaki olmadığını ayetin metnindeki "Yeteallemûne" ifadesinden açık ve seçik olarak anlamaktayız.
İşaret edilen bu noktalardan başka, Harut ve Marut diğer melekler gibi günahtan uzaktırlar. Kur'an-ı Kerim'den meleklerle ilgili bazı ayetleri din kardeşlerimizin ıttılaına arz ederek mevzuyu daha açık hale getirmek isteriz: "Onlar, Allah'ın kendilerine emrettiği şeylere asla isyan etmezler." (Sure-i Tahrim: 6)
"Hayır, onlar ikrama mazhar edilmiş kullardır. Bunlar söz(leriy)le asla onun önüne geçmezler. (Bilâkis) bunlar, ancak onun emriyle hareket ederler." (Sure-i Enbiya: 26-27)
2284 - Soru: Bazı kimselerde uyku ve uyanıklık arasında bir kuvvetin üzerine çöktüğü, insanı hareketsiz bıraktığı ve aynı zamanda bu duruma evvelce okuyarak yatmanın tesir etmediği, yakinen bilinen bir husustur. Bu durumun hayra veya şerre delâleti var mıdır? Cevap: Ervah-ı habisenin tesiri ile olabilir. Bunun önüne geçmek için, yattığınız yerde ekmek kırıntıları bırakmayın ve
yatmazdan önce abdest alın. İhlas, Muavezeteyn sureleri ile Ayetü'l-Kürsi'yi okumayı ihmal etmeyiniz.
2285 - Soru: Sihirbazlık yapan bir kimsenin karşısında, onun zararından korunmak için hangi duayı okumak lâzımdır?
Cevap: Muavezeteyn surelerini (Kur'an-ı Kerim'in en sonundaki iki sureyi) okuyunuz.
2286 - Soru: Nazar değen kimselere nazar duası nasıl okunur? Okurken üfürülür mü?
Cevap: Okumanın sona erdiği sıralarda üfürme varsa da üfürükle birlikte tükürme yoktur.
2287 - Soru: İnsana mermi vesaire isabet etmemesi için muska diye halk arasında bir şey var. Şeriatımızda bunun yeri var mıdır?
Cevap: İnsanları maddi ve manevi zararlardan korumak için okunacak dua ve takınacak vefkların bulunduğunu bilmekte ve inanmaktayız.
2288 - Soru: Kendisine büyü yapılması sebebiyle hasta olan bir genci, bir ihtiyar hocaya götürdüler. Bu hoca büyü yapıldığını söylemiş, muska yazmış ve sevdiği herhangi bir kızla evlendirilmesi gerektiğini söylemiş. Ondan sonra hasta iyi olmuş. Bu hocanın ve hastayı götürenlerin hareketi doğru mu?
Cevap: Hastalık sebebi maddi ise, doktora götürmeli ve o yoldan tedavi imkânı aramalıdır. Şayet ruhi ve manevi bir hastalık ise, ehli olan bir kimsenin okuması ile iyileşmesi umulur.
2289 - Soru: Şifa ayetlerinden muska yazmak caiz olur mu? Pazarlık yapmadan hediye olarak para alınabilir mi?
Cevap: Dinimizde sihir haramdır. Fakat bir hastaya şifa ümidiyle okumakta hiçbir mahzur yoktur. Bu hususta pazarlık yapmak doğru değildir. Ancak, okuyan şahsın, hediye olarak verilen parayı alabileceği Fetava-i Abdürrahim'den naklen (Hulasatü'l-Ecvibe c.2, s. 164'te) açıklanmıştır.
2290 - Soru: Göz isabetine tutulan kişiye bazı yerlerde esneyerek tuz çevirirler. Tesadüf bu ya, şifa bulduğu oluyor. "Falancaya biz tuz çevirttik de geçti" diye itikad ederler. Bu hususun dinimizdeki yeri nasıldır. Malı kaybolan kişi, "Falan adamı bir esnetsek de, kaybolan mala bir zarar gelmese" diyerek aynı şeyi yaparlar. Bu inanç nasıldır?Cevap: Bu gibi şeylerin dini ve ilmi hiçbir dayanağı yoktur.
2291 - Soru: Vesveseden nasıl kurtulabilirim?
Cevap: Size naçiz tavsiyemiz şu olacak: Kendinize daima vesvesenin aksini telkin ediniz.
Bu hal sizden geçesiye kadar, abdest uzuvlarını ancak bir defa yıkayınız, güzelce ovalayınız ve "Abdestim tam oldu" deyiniz. Vesveseyi def için "Euzü" çekiniz.
Her gün sabah ve akşam Ayetü'l-Kürsi'yi, Muavezeteyn surelerini yedişer defa okuyup üzerinize üfleyiniz. Vesvese dalgaları kalbinize tazyik yapmaya başladığında "La havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azim" demeyi dilinizden eksik etmeyiniz. Bir de boy abdesti aldığınız yere idrar (işeme) yapmayınız.
Sizin durumunuzda kaç kişi bilirim ki zamanla iyileştiler ve normal hayata kavuştular. Siz de iyileşeceksiniz. Şafı-i Hakiki olan Cenab-ı Hakk'a iltica ediniz. Yalnız yazılanları aynen uygulayınız. Rahman olan Allah'tan (cc) afiyetler diliyorum.
2292 - Soru: Göz değmesine karşı kurşun dökmek âdeti var. Bunun dinimizdeki yeri nedir?
Cevap: Nazar değmesi varsa da buna karşı tedavide veya hastanın nazara uğrayıp uğramadığını anlamakta kurşun dökmek dini ve ilmi bir esasa dayanmamaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder