ÜSÂME İBN-İ ZEYD

«Üsâme'nin babasını Rasûlüilah (s.a.v,) senin babandan daha çok severdi. Üsâme'yî ise senden daha çok severdi».[1]
Şimdi, Hicretten yedi yıl önce Mekke'deyiz.
Rasûlüllah, (s.a.v.) Kureyş'in kendisine ve ashabına yaptığı eziyet­lere dayanabildiği kadar dayanmaktadır.
O, hayatını devamlı üzüntü ve felâketler dizisi haline getiren davet endişesi ve yüklerini taşımaktadır.
İşte o böyle bîr haldeyken hayatında sevinç şimşeği çaktı. Müj­deci ona, Ümmü Eymen'İn bir çocuk dünyaya getirdiğini müjdelemeye geldi.
Rasûlüllah'm (s.a.v.) yüzünde sevinç befirip güzel yüzü memnuni­yetten parladı.
Rasûlüllah'a bütün bu sevinci getiren mutlu çocuk kimdi acaba? Evet o, Zeyd'in oğlu Üsâme'ydi.
Ashabdan hiçbiri Rasûlüllah'ın [s.a.v.) yeni doğan çocuğa duydu­ğu sevinci yadırgamadı. Çünkü onlar, Üsâme'nin anne ve babasının Rasûlüllah'ın fs.a.v.) yanındaki yerlerini ve mertebelerini biliyorlardı.
Çocuğun annesi, Ümmü Eymen lâkaplı Hâbeşli Bereke idi.
Ümmü Eymen, Peygamberimizin annesi Amine bint Vehb'in ca­riyesi idi. Amine'nin sağlığında ve vefatından sonra Rasûlüllah'a (s.a.v.) bakmış ve büyütmüştü. Rasûlüllah (s.a.v,) kendisinin başka bîr annesi daha olduğundan habersiz olarak dünyaya gözlerini açmıştı.
Onu çok derîn ve içten bir sevgiyle sevmişti. Çok defa şöyle derdi;
— o benim annemden sonra annemdir, benim ailemden hatıra­dır».
İşte bu kadın, şanslı çocuğun annesiydi. Babası ise; Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sevgilisi Zeyd İbn-i Harise'ydi ki, o İslâm'dan önce evlât edin­diği oğluydu. Onun dostu, sırdaşı, ailesinin bir ferdi ve İslâm'dan sonra da en çok sevdiği kimseydi.
Müslümanlar başka hiçbir çocuğun doğumuna sevinmedikleri ka­dar Üsâme İbn-i Zeyd'in doğumuna1 sevinmişlerdi. Bunun sebebi; Pey-gamber'i sevindiren herşeyin onları da sevindirmesi, onun kalbine memnuniyet veren her şeyin onları da memnun etmesiydi.
Şanslı çocuğa; «Sevgili ve Sevgilinin oğlu» lâkabını vermişlerdi. Müslümanlar küçük Üsâme'ye bu lâkabı vermekte mübalâğa etmemiş­lerdi. Çünkü Rasûlüllah (s.a.v.) onu bütün dünyanın gıpta edeceği bir şekilde seviyordu. Üsârne'nin yaşı, Rasûiüllah'm (s.a.v.) torunu, Fâtı-ma'nın oğlu Hasan'ın yaşına yakındı.
Hasan; beyaz, parlak yüzlü ve son derece güzeldi. Dedesi Rasû-lüllah'a (s.a.v.) çok benzerdi.
Üsâmeise; siyah derili ve yassı burunluydu. Habeşli annesine çok benzerdi.
Fakat Rasûlüllah (s.a.vj sevgi yönünden ikisini ayırdetmezdi. Üsâ-me'yi alır bir dizine, Hasan'ı alır diğer dizine koyar, sonra ikisini göğ­süne basar, şöyle derdi :
«— Yâ Rabbi! Ben bunları seviyorum, sen de sev». Şu da Rasûlüiiah'in (s.a.v.) Üsâme'yi sevdiğine delildir :
Bir defasında, Üsâme'nin ayağı kapının eşiğine takılıp düştü. Alnı yarılmış ve yarasından kan akmıştı. Hz. Peygamber, Aîşe'den onun ya­rasının kanını temizlemesini istedi ama Aişe temizlemek istemedi.
Rasûlüllah (s.a.v.) kalkıp çocuğun yanına gitti. Alnındaki yarığı em­meye başladı, tatlı ve şefkatli kelimelerle gönlünü alarak kanı tükürdü.
Rasûiüliah (s.a.v,) Üsâme'yi küçükken sevdiği gibi gençken de sevmiştir.
Kureyş eşrafından Hâkim İbn-i Hazam Rasûlüllah'a (s.a.v.) Yemen Hükümdarlarından Zuyezen'e ait, Yemen'den elli altın dinara satın aldığı kıymetli bir elbiseyi hediye etmek istemişti. O sırada Hâkim müs-lüman olmadığı için, Rasûiüliah {s.a.v.) onun hediyesini kabul etme­miş, elbiseyi ondan parasıyla satın almıştı.
Peygamber o elbiseyi sadece bir Cuma günü giymiş sonra Üsâme İbn-i Zeyd'e vermişti. Üsâme o elbiseyle, muhacir ve ensara mensup akranları arasında dolaşmaya başlamıştı.
Ergenlik çağına gelince, Üsâme de Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sevgisini hakeden güzel davranışlar ve yüce hasletler görüldü.
Onun keskin bir zekâsı, olağan üstü bir cesareti, işleri yoluna koyacak tam bir bilgisi vardı. Bayağı şeylerden tiksinen, temiz, na­muslu, insanlar tarafından sevilen, dost edilen ve dostluk kurulabilen, Allah'ın sevdiği dindar ve takvaiı birisiydi.
Uhud harbinde, Üsâme ve bazı sahabe çocukları Allah yolunda cihâd etmek isteyerek Rasûlüllah'a (s.a.v.) geldiler. Rasûlüllah (s.a.v.) onların bir kısmını kabul etti. Yaşlan küçük olduğu için bir kısmını da geri çevirdi. Üsâme de geri çevrilenler arasında idi. Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sancağı altında savaşamamanın üzüntüsüyle küçük gözlerinden yaş akıta akita geri dönmüştü.
Hendek savaşında Üsâme, yine bir grup sahabe çocuğuyla birlikte gelip Rasûlüllah'în fs.a.v.) kendisine izin vermesi için boyunu yüksek göstermeye çalışıyordu. Peygamber acıdığı için ona izin verdi.
İşte Üsâme, daha onbeş yaşındayken Allah yolunda cihâd için kı­lıç kuşanrruş oldu.
Huneyn'de müslümanlar mağlûp olduğunda Üsâme, Rasûlütlah'ın (s.a.v.) amcası Abbas, amcasının oğlu Ebû Sufyan ve altı sahâbî ile bir­likte olduğu yerde kalmıştı. Rasûlüllah (s.a.v.) bu kahraman ve imanlı küçük toplulukla ashabının yenilgisini zafere çevirmeye, müşrikler öl­dürür diye korkup kaçan müslümanîarı durdurmaya muvaffak olmuştu.
Mû'te'de yaşı onsekizin altında olmakla beraber Üsâme, babası Zeyd İbn-i Harîse'nin sancağı altında savaştı. Babasının yere yıkılışını gözleriyle gördü. Metanetinden hiç birşey kaybetmedi. Arkasından Ca­fer İbn-i Ebî Talib'in sancağı altında dövüşmeye devam etti. O da yere yıkılınca, Abdullah İbn Ravaha'nin sancağı altında dövüşmeye devam etti. O da iki arkadaşına kavuşunca, Halid İbnu'i-Velîd'in sancağı al­tında dövüştü. Nihayet o, küçük orduyu Bizanslılar'ın pençelerinden kurtardı.
Üsâme, babası için Allah'tan ecir dileyerek, pâk cesedini Suriye hududunda bırakıp, onun üzerinde şehîd düştüğü atına binerek Medi­ne'ye döndü.
Hicretin 11. yılında, Rasûiüllah (s.a.v.] Bizanslılarla harbetmek için bir ordu hazırlanmasını emretti. O orduya Ebû Bekr, Ömer, Sa'd İbn-i Ebî Vakkas, Ebû Ubeyde İbnu'l-Cerrah ve diğer büyük sahabîleri verdi. Üsâme'yi de henüz yaşı yirmiyi geçmediği halde, bu orduya ko­mutan tayin etti. Ona, atlarla Beika sınırlarına ve Bizans ülkesinden Gazze'nin yakınındaki Darum kalesine ayak basmalarını emretti.
Ordu hazırlandığı sırada Rasûiüllah (s.a.v.) hastalandı. Hastalığı artınca, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) durumunun açığa kavuşmasını bekleyerek ordu hareket etmekten vazgeçti.
Üsâme şöyle anlatır :
«— Peygamber'în hastalığı artınca, yanına gitmiştim. Benimle bir­likte başkaları da vardı. Yanma girdiğimde, hastalığın şiddetinden sus­muş olduğunu ve konuşmadığını gördüm. Rasûiüllah (s.a.v.) elini se­maya kaldırdı, sonra benim üzerime koydu. Anladım ki, benim için duâ ediyordu».
Çok geçmedi, Rasûfüliah (s.a.v.) hayattan ayrıldı. Ebû Bekr'e biat edildi. Ebû Bekir, Üsâme'nîn hareket etmesini emretti. Ancak Ensar'-dan.bir grup Üsâme'nin hemen hareket etmemesi görüşünü ileri sür­dü. Ömer İbnu'I-Hattab'ın bu konuda Ebû Bekir'le konuşmasını isteye­rek şöyle dediler :
«— Hemen bizim tarafımızdan ona ulaştır: Bu işe, yaşı Üsâme'den daha büyük birisini tayin etsin». Ebû Bekir, Ömer'den Ensar'ın görü­şünü duyar duymaz  oturuyordu  yerinden fırladı ve Ömer'in saka­lından tutup hiddetle
«— Ey Hattab oğlu!.. Onu Rasûlüllah (s.a.v.) tayin etti ve sen ben­den almamı mı istiyorsun. Vallahi böyle birşey olamaz» dedi.
Ömer halkın yanına dönünce ona ne yaptığını sordular. O da şöyle cevap verdi :
«Çekilin başımdan, sizin yüzünüzden Rasûlüllah'ın (s.a.v.} halife­sinden azar işittim».                                                          
"Ordu, genç komutanın idaresi altında hareket ettiğinde hayvan üzerindeki Üsâme'yi Rasûlüliah'ın (s.a.v.) halifesi yaya olarak uğurla­dı. Üsâme ona şöyle dedi :
«— Ey Rasûlüllah'ın (s.a.v.) halifesi! Vallahi ya sen hayvana bine­ceksin, ya da ben ineceğim». Ebû Bekir şöyle cevap verdi :
«— Vallahi, ne sen ineceksin, ne de ben hayvana bineceğim. Al­lah yolunda bir müddet ayaklarım toziansa ne çıkar?» Daha sonra şun­ları söyledi :
«— Dinini, üzerine aldığın emânetini ve işinin sonuçlarını Allah'a havale ediyorum. Sana Rasûlüllah'ın (s.a.v.) emrettiğini yerine getir­meni tavsiye ediyorum». Kulağına eğilip :
«— Eğer bana Ömer'in yardım etmesini uygun görürsen, ona be­nim yanımda kalması için izin ver» dedi. Bunun üzerine Üsâme, Ömer'in kalmasına müsâade etti.
Üsâme İbn-i Zeyd orduyla yola çıktı. Rasûlüllah'ın (s.a.v.) kendi­sine emrettiği herşeyi yerine getirdi. Müslümanların atlarını Belka sı­nırlarına ve Filistin'deki Darum kalesine sürdü. Böylece müslümanların kalplerinden Bizanslı korkusunu attı.
Suriye'yi, Mısır'ı ve Atlas okyanusuna kadar bütün Kuzey Afrika'yı fetih için yol açmış oldu.
Üsâme babasının üzerinde şehîd edildiği atına binerek, miktarını tahmin edenlerinkinden fazla ganîmet elde ederek döndü. Hattâ şöyle denilmiştir :
«—Üsâme İbn Zeyd'in ordusundan daha sağlam ve dafa çok ga­nimet getiren ordu görülmemiştir».
Üsâme  hayatı boyunca Rasûlülfah'a (s.a.v.) karşı vefa ve onun şahsına duyulan saygıdan dolayı müslümanların saygı ve sevgisini gör­müştür.
Hz. Ömer ona, oğlu Abdullah'a bağladığı aylıktan daha fazlasını bağlamıştı. Abdullah babasına şöyle dedi :
«—. Babacığım! Sen Üsâme'ye dörtbin, bana da üçbin bağladın. Onun babası senden daha üstün değildi ve o da benden üstün değil­dir». Ömer :
 «—. Heyhat... Rasûlüllah [s.a.v.) onun babasını seninkinden daha çok severdi. Onu da senden daha çok severdi...»
Bunun üzerine Abdullah İbn-i Ömer kendisine bağlanan aylığa ra­zı oldu.
Ömer İbnu'l-Hattab Üsâme İbn-i Zeyd'le karşılaştığında şöyle derdi: «— Merhaba komutanım...» Buna hayret   eden   birisini  görürse şöyle derdi :
«—Rasûlüllah [s.a.v.) onu bana komutan tayin etmişti».
Allah bu büyük zatlara rahmet etsin. Tarih; Rasülüllah'in (s.a.v.) ashabından daha büyük, daha olgun ve daha faziletlisini tanımamıştır.[2]




[1] Hz. Ömer'in Oğluna Söylediği Söz

[2] Üsâme İbn Zeyd hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakıntz
1- Eİ-İsabe (Mustafa Muhammed baskısı), İ/46
2- EI-İstîab (El-İsabe'nin haşiyesi), 1/34-36
3- Takrîbu't-tehzîb, i/53
4- Ez-Zehebî, Tarîhu'l-İslâm, H/270-272
5- Et-Tabqkatu'l-kubra, IV/61-72
6- El-Iber, 1/95
7- Ebu'I-futuh et-Tunisî, MSn ebtalı'na'ilezîne sanau't-tarih,  s.  33-39
8- Kadetu fethi'ş-Şam ve Mısr, s. 33-51
9- El-A'lâm, S. 281,282
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/177-182.

Yorum Gönder

0 Yorumlar