«Sabit ibn-İ Kays'ınkİ hariç, ölümünden sonra yaptığı vasiyeti yerine getirilen hiç kimse yoktur».
Sabit ibn-i Kays el-Ensarî, Hazrec kabilesinin beğenilen ve Yes-rîb'in sayılı kişilerindendi.
Ayrıca o, zekî, hazır cevap, gür sesli ve güzel konuşan biriydi Konuştuğu zaman, konuşmacılara üstün gelir, dinleyicileri de büyülerdi.
O, Yesrîb'de İslâm'a ilk girenlerdendi. Mekkelî genç davetçi Mus'âb ibn-i Umeyr'in güzel sesiyle okuduğu Kur'ân ayetlerini dinleyince, onların etkisinde kalmıştı.
Böylece Allah, onun göğsünü imana açmış, derecesini yüceltmişti.
Rasûlüllah, (s.a.v.) muhacir olarak Medine'ye geldiğinde Sabit ibn-i Kays, büyük bir süvari grubuyla, onu ve arkadaşı Ebu Bekr'i güzelce karşılamış, Hz. Peygamber'in önünde beliğ bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmasına Allah'a hamd ve sena, Peygamber'ine salât ve selâmla başlamış ve şu sözlerle son vermişti:
«— Ya Rasûlallah! Biz, canlarımızı, çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruduğumuz gibi seni koruyacağımıza söz veriyoruz. Bunun karşılığı olarak bize ne var?»
Rasûlüllah (s.a.v.) da:
«— Cennet...» diye cevap vermişti.
Cennet kelimesini duyunca, oradakilerin yüzleri sevinç ve memnuniyetten parlamış:
«— Kabul ettik, ya Rasûlallah... Kabul ettik, ya Rasûlallah!» demişlerdi.
Rasûlüilah (s.a.v.) Hassan ibn-i Sabit'i şairi yaptığı gibi, o günden itibaren Sabit ibn-İ Kays'ı da hatibi yapmıştır.
Rasûlüllah'Ia [s.a.v.) övünme yarışına girmek veya onunla münazarada bulunmak için arap hatip ve şair heyetleri geldiğinde Rasûlüllah (s.a.v.) hatiplerle yarışması için Sabit ibn-î Kays'i şâirlere karşı övünmesi için de Hassan ibn-i Sâbit'i görevlendirdi.
Sabit ibn-i Kays, imanı köklü, takvası katıksız, Rabbinden çok korkan ve Allah'ın gazabını çekecek her şeyden çok sakınan bir mü'-.
Bir gün Rasûlüilah [s.a.v.) onu, korkudan titrerken ve üzüntülü bir halde gördü:
«— Neyin var Ebû Muhammed?» dedi.
— Mahvolmuş olmaktan korkuyorum» diye cevap verdi.
«— Niçin?»
«— Azîz ve Celîl olan Allah, yapmadıklarımızla övülmeyi istemememizi emretti. Halbuki ben kendimi övülmeyi seviyor görüyorum. Allah bize büyüklenmeyi yasakladı ama ben kendimi beğendiğimi zannediyorum».
Rasûlüllah (s.a.v.) onun korkusunu yatıştırdıktan sonra:
«— Sabit! Övülmüş olarak yaşamaya, şehîd olmaya ve Cennet'e girmeye razı olmaz mısın?» dedi.
Sabit'iıî yüzü bu müjdeyle parladı:
«— Evet, isterim ya Rasûlaliah. Evet ya Rasûlallah!..'
«— İşte bunlar senin için var.»
«Ey iman edenler! Peygamber'in sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygamber'e birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın»
[1]mealindeki âyet nazil olduğu zaman, çok sevmesine ve aşırı tutkunluğuna rağmen. Sabit ibni-Kays Rasûlüllah'ın (s.a.v.) meclislerine katılmayıp evine çekildi. Sadece namaz için evden çıkıyordu. Peygamber onu arayıp bulamayınca:
«— Kim bana ondan haber getirir?» dedi, Ensar'dan birisi: «— Ben getiririm, ya Rasûlallah» diye cevap verdi.
Ensarli zat aramaya gittiğinde onu üzgün ve başı önüne eğik bir vaziyette buldu:
«— Nasılsın? Ebu Muhammedi» dedi.
«—Kötüyüm», dedi.
«— Neden?»
«~ Biliyorsun, benim sesim gürdür. Çoğunlukla sesim, Rasûlui-lah'm (s.a.v.) sesinin üstüne çıkar. Bildiğin gibi, bu konuda ayet indi. Ben işlediklerimin boşa gittiğini ve cehennemliklerden'olduğumu zannediyorum...»
O zat Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanına dönüp gördüklerini ve duyduklarını ona haber verdi. Rasûlüîlah:
«— Git ona şöyle söyle: Sen cehennemlik değilsin. Cennetliksin.»
Bu, Sabit için hayatı boyunca duymak istediği en büyük müjd
Sabit İbn-Kays, Bedir hariç bütün olaylarda Rasûlullah'la (s.a.v. beraber olmuştur. Peygamber'in müjdelediği şehitliği elde etmek için kendini harbin tehlikelerine atmıştır. Ama her defasında, tam yaklaşmak üzereyken onu kaçırıyordu... Bu, Hazreti Ebu Bekr zamanında müslümanlarla Müseylimetu'l-Kezzab arasında yapılan savaşlara kadar sürdü.
O sırada, Ensarlı askerlerin komutanı Sabit İbn-i Kays, Muhacir-lerinki Ebu Huzeyfe'nin azatlı kölesi, Salim, bütün ordunun komutanı da Halid Ibnu'l-Velîd idi, Çarpışmaların çoğunda üstünlük Müseylime ve adamlarının lehine, müslümanlarm aleyhine idi. Hatta onlar, Ha-lid'in çadırına saldırıp hanımı Urnmu Temîm'i öldürmek üzereydiler. Çadırın iplerini kesip paramparça etmişlerdi. Sabit İbn-i Kays o gün, müslümanlarm gevşekliğinden ve birbirlerini suçlamalarından dolayı üzüntü verici şeylere şahid olmuştu...
Şehirliler köylüleri korkaklıkla suçluyorlar. Köylüler de, şehirlilerin iyi savaşmadıklarını ve harbin ne demek olduğunu bilmediklerini söylüyorlardı...
Öyle olunca Sabit, ölmeye hazırlanıp kefenini giydi. Şehîdlerin falan önünde durdu ve şöyle konuştu:
«„ Ey müslümanlar! Biz, Rasûlüllah'ın (s.a.v.} yanında böyle savaşmıyorduk. Düşmanlarımıza, size karşı cesaret gösterme alışkanli-jğını vermeniz ne kötü... Kendinizi, onlar için savaştan vazgeçmeye alıştırmanız ne kötü...»
Sonra gözünü semâya dikip şöyle dedi:
„— Allah'ım! Ben sana karşı, şunların (Müseylime'yle taraftarlarının) getirdiği şirkten uzağım. Sana karşı, şunların (müslümanları yaptıklarından da uzağım.»
Şu mübarek zatlarla, ei-Bera ibn-i Malik el-Ensarî, Hz, Ömer'in kardeşi Zeyd îbn-i Hattab'la, Ebû Huzeyfe'nin azatlı kölesi Saiim'ie ve diğer mü'minlerle birlikte omuz omuza dövüşmek üzere aslan gibi hücuma geçti.
O, müslümanlarm kalplerini hamiyet ve azimle, müşriklerin kalplerini de korkuyla dolduran bir dövüş çıkardı.
Her yerde, her türlü silâhla dövüşerek düşmanların gücünü kırdı. Allah'ın sevgilisi Rasûlüllah'ın (s.a.v.) müjdelediği ve Allah'ın ona tak-i dir ettiği şehîdüğe ve onun elinde müsfümanlar için gerçekleştirdiği, zafere sevinerek savaş alanında yere yıkıldı...»
Sabit'in üzerinde kıymetli bir zırh vardı, Müslümanlardan birisi yanına geldi, üzerinden zırhı çıkarıp aldı.
Şehîd düştüğünün ertesi gecesi, müslümanlardan birisi Sabit'i rüyasında gördü. Sabit, o adama şöyle dedi:
«— Ben Sabit ibn-i Kays'im. Beni tanıdın mı
«— Evet.»
«— Sana bir vasiyet yapacağım. Bu bir rüyadır deyip geçme. Yoksa onu kaybedersin... Dün öldürüldüğümde, müslümanlardan şöyle şöyle birisi yanıma geldi ve zırhımı alıp falan taraftaki kışlanın çok uzağında bulunan çadırına götürdü ve kendine ait bîr kazanın altına koydu. Kazanın üzerine de bir deve palanı attı. Halid ibnu'l-Velîd'e git ve ona: Zırhı alması için birisini o adama göndermesini söyle. Zırh, hâlâ yerinde durmaktadır. Sana başka birşey daha vasiyet edeceğim: Bu, uyku uyuyan birisinin gördüğü rüyadır demekten sakın yoksa onu kaybedersin, Halîd'e: Medine'deki Rasûlüllah'ın {s.a.v.) Halîfesine geldiğin zaman ona, Sabit İbn-i Kays'ın şu kadar borcu var. Kölelerinden falan ve falan azâd edilmiştir, de. O, borcumu ödesin ve iki kölemi serbest bıraksın.»
Adam uyanınca, Halîd'e gidip başından geçenleri ona anlattı... Halîd birisini, zırhı getirmesi için o adama gönderdi. Gönderdiği adam, zırhı yerinde buldu ve onu getirdi.
Halîd Medine'ye dönünce, Sabit ibn-i Kays'la ilgili hadiseyi ve onun vasiyetini Ebû Bekir'e anlattı. Hz. Ebû Bekir de onun vasiyetini yerine getirdi.
Ne önce, ne de sonra Sabit'inki hariç, ölümünden sonra, vasiyeti yerine getirilen hiç kimse bilinmemektedir...
Allah, Sabit ibn-i Kays'tan razı olsun ve onu razı etsin. Onun makamını a'lây-i Ülîyyîn'de [yüksek makamların en yükseğinde) kılsın...[2]
[1] Hucurat sûresi, âyet: 2
[2] Kaynaklar:
1- El-İsabe, biyografi no: 904,
2- EI-İstiab (eMsabe'nin hamişinde), 1/192,
3- Tehzibu't-tehzîb, K/12.
4- Fethu'l-Barî, VI/405.
5- Ez-Zehebî, Tarihu'I-İsIâm, 1/371,
6- Hayatu's-sahabe (Dördüncü ciltteki fihristlere bakınız).
7- EI-Beyan ve't-tebyin, 1/201, 359,
8- Sîretu İbn Hîşam, 11/152, 111/318, İV/207.
9- Huseyn Heykel, es-Sıddik, s. 160.
10- Siyeru a'lami'n-nubela.
11- Usdu'l-ğabe, I/275 veya biyografi no: 569.
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/350-354.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder