«Cennet'lik bir adama bakmak kimin hoşuna giderse, Abdullah İbn-i Se-lâm'a baksın».
El-Husayn ibn-İ Selâm, Yesrîb'deki yahudi alimlerinden birisiydi. Millet ve dînleri değişik olmasına rağrhen Medîne halkı ona saygı gösterirdi.
O, halk arasında takva, doğruluk ve dürüstlüğüyle tanınırdı.
Ei-Husayn sakin ve rahat bir hayat yaşayan, fakat o nisbette faydalı ve önemli şeyler de yapan birisiydi.
O, zamanını üç şeyde geçirirdi:
Havra'da vaaz ve ibâdette...
Bahçesinde hurma ağaçlarını budama ve aşılamada...
Tevrat'ı incelemede...
Tevrat'ı her okuyuşunda; Mekke'de önceki peygamberlerin peygamberliklerini tamamlayan ve onlara son veren bir peygamberin çıkacağını müjdeleyen haberleri uzun uzun düşünürdü.
Bu beklenen peygamberin niteliklerini ve alâmetlerini araştırır, bundan sevinç duyardı. Çünkü o, peygamber olarak gönderildiği memleketini terkedecek ve Yesrîb'i kendine hicret yurdu ve ikâmet yeri edinecekti.
Bu haberleri ne zaman okusa veya hatırından geçirse Allah'tan, bu beklenen peygamberin ortaya çıkışını görmek, onunla karşılaşmak saadetine erinceye ve ona ilk inananlardan oluncaya kadar kendisine uzun ömürler vermesini dilerdi.
Azîz ve Celîl olan Allah, el-Husayn ibn-i Selâm'ın duasını kabul etmiş, ecelini, hidayet ve rahmet Peygamber'i gönderilinceye kadar geciktirmişti...
Peygamber'ie görüşüp sohbet etmek ona indirilen hakka iman etmek el-Husayn'a nasip olmuştu.
Bize İslâm'a giriş hikâyesini anlatması için sözü El-Husayn'a bırakalım. Çünkü bunu en iyi anlatacak olan kendisidir:
El-Husayn İbn-i Selâm anlatmaktadır:
«— Rasûlüllah'ın [s.a.v.) ortaya çıktığını duyunca; onun ismini, soyunu, niteliklerini, zamanını ve yerini araştırmaya, onlarla bizim kitaplarımızda yazılı olanları karşılaştırmaya başladım. En sonunda onun Peygamber olduğuna ve davetinin doğru olduğuna kesin kanaat getirdim. Bunu yahudilerden gizledim ve Medine'ye gitmek üzere Mekke'den çıktığım güne kadar Rasûiüliah (s.a.v.) hakkında konuşmadım.
O, Yesrib'e gelip Küba'da konakladığı zaman bize bir adam geldi e onun geldiğini haber vermek üzere halkın içinde haykırmaya başladı. O anda ben hurma ağaçlarımla uğraşıyordum. Halam, Hafîde bint'ul-Harîs de ağaçların altında oturuyordu. Haberi duyar duymaz:
«—Allahu ekber... Allahu ekber...» diye bağırdım. Tekbir getirdiğimi duyunca halam bana şöyle dedi:
«— Kahrolasıca... Eğer sen İmran oğlu Musa'nın geldiğini duy-saydm, bundan daha fazla birşey yapamazdın...»
«— Hala! O, İmran oğlu Musa'nın kardeşidir. Onun dîni üzeredir. Ona gönderilen, buna da gönderilmiştir».
Halam sustu ve sonra şöyle dedi:
«~ Kendinden öncekileri tasdik edici ve Rabbinin peygamberlerini tamamlayıcı olarak gönderildiğini söylediğiniz Peygamber bu rnu?»
«— Evet».
«— Öyleyse iyi...»
Hemen Rasûlüllah'ın (s.a.v.} yanına gittim. Halkın onun kapısında toplandığını gördüm. Zorla aralarına girip ona yaklaştım. Ondan işittiğim ilk söz şu oldu:
«— Ey insanlar! Selâmı yayınız... Yemek yediriniz. Geceleyin insanlar uyurken namaz kılınız ki, Cennet'e selâmetle giresiniz».
Artık onun hakkında olumlu bir kanaate sahip olmaya ve ondan hoşlanmaya başlamıştım. Onun yüzünün yalancı, bir yüz olmadığına da inanmıştım. Yanına varıp Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muham-medin Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet getirdim. Bana döndü:
«—Senin adın ne?» dedi.
«—El-Husayn ibn-i Selâm» dedim.
«— Hayır. Abdullah ibn-i Selâm» dedi.
«— Evet. Abdullah ibn-i Selâm. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bugünden sonra, başka bir ismimin olmasını istemem».
Rasûiüllah'ın [s.a.v.) yanından ayrılıp evime geldim. Karımı, çocuklarımı ve akrabamı İslâm'a davet ettim. Hepsi müslüman oldular. Yaşlı olduğu halde halam, Halide de onlarla birlikte müslüman oldu...» Onlara :
«— Müslüman olduğumuzu, size bildirinceye kadar yahudilerden gizleyin», dedim.
«— Tamam- dediler. Rasûlüllah'a (s.a.v.) gidip :
«— Ya Rasûiüliah! Yahudiler iftiracı ve batılla uğraşan bir millettir. Yahudilerin ileri gelenlerini evine davet etmeni ve beni odalarından birinde saklamanı, sonra onlar müslüman olduğumu öğrenmeden önce onların yanındaki itibarımı sormanı ve daha sonra da onları İslâm'a davet etmeni İrca ediyorum. Çünkü onlar müslüman olduğumu öğrenirlerse, beni kusurlu bulurlar ve bana yapmadıkları'iftira kalmaz...»
Rasûlüllah (s.a.v.) beni odalarından birine aldı. Yahudi ileri gelenlerini de evine davet etti. Onları İslâm'a davet etmeye, imanı sevdirmeye, kendi kitaplarından bildikleri durumunu onlara hatırlatmaya başladı...
Onlar da batıl (asılsız) şeylerle ona karşılık vermeye ve hak konusunda onunla münakaşa etmeye başladılar. Ben de dinliyordum. Rasûlüllah (s.a.v.) onların iman etmelerinden ümidini kesince şöyle sordu :
«— El-Husayn ibn-i Selâm'ın aranızdaki itibarı nasıldır?»
«__O efendi, çok efendi bir kimsedir. Alimdir, çok alimdir».
— Eğer o müslüman olursa ne dersiniz? Siz de müslüman olur
musunuz?»
_ Allah korusun. O asla müslüman olmaz.. Allah onu müslüman olmaktan korusun». Ben de odadan çıkıp yanlarına vardım:
„— Ey yahudîler! Allah'tan korkun. Muhammed'in size getirdiğini kabul edin. Siz onun Allah'ın elçisi olduğunu biliyorsunuz ve onun kitabınız Tevrat'ta adıyla ve sıfatıyla yazılı olduğunu görüyorsunuz...
Ben onun Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ediyorum».
.<— Sen yalan söylüyofsun. Sen kötüsün, çok kötüsün. Cahilsin çok cahilsin» dediler. Böylece bana yakıştırmadıkları ayıp kalmadı. Rasûlüllah'a (s.a.v.) şöyle dedim:
«— gen sana demedim mi? Yahudiler iftiracı ve batıl şeylerle uğraşan bir millettir. Onlar hain ve yalancı kimselerdir».
Abdullah ibn-i Selâm, pınardan ayrılmak istemeyen susuz kimse gibi İslâm'a ve Kur'ân'a sarıldı. Dili, Kur'ân'ın âyetlerini okur dururdu...
Peygamber'i gölgesinden daha iyi takib ederdi. Kendini Cennet için çalışmaya adadı. Çünkü Rasûlüllah (s.a.v.) onu Sahabe-i Kiram arasında yayılacak bir şekilde cennetle müjdelemişti...
Bu müjdenin bir hikâyesi vardır: Kays ibn-i Ubade ve başkaları rivayet etmektedir. Hikâyeyi nakleden şöyle, der;
«-— Medine'de Rasûlüllah'ın (s.a.v.) mescidindeki ilim halkalarından birinde oturuyordum. Halkada cana yakın bir ihtiyar vardı. İnsanlara tatlı ve etkili bir konuşma yapmaktaydı. Ayağa kalktığında cemaat şöyle dedi:
«— Cennetlik bir adama bakmak kimin hoşuna giderse şuna bak-
Ben :
«—Şu dediğiniz kim? dedim.
<— Abdullah ibn-i Selâm» dediier. Kendi kendime:
«— Vallahi, bunun peşinden gideceğim», dedim ve peşine düştüm.
Yoluna devam ediyordu, nerdeyse Medine'den çıkmak üzereydi, nihayet evine girdi. Evine girmek için izin istedim, girmeme izin verdi ve şöyle sordu:
«— İsteğin nedir, kardeşimin oğlu?»
«— Mescidden çıktığında insanların senin hakkında şöyle dediklerini duydum: Kim cennetlik bir adama bakmaktan hoşlanıyorsa, şuna baksın. Seninle ilgili bu haberi incelemek ve insanların senin cennetlik olduğunu nasıl anladığını öğrenmek için peşine düştüm». Bana şöyle dedi:
«—Cennetlik olanı Allah daha iyi bilir yavrum!»
«— Evet. Ama onların söylediklerinin bir sebebi olması gerek».
«— Sana bunun sebebini söyliyeyim».
«— Haydi... Allah sana mükâfatını versin». .
«— Ra'sûlüllah (s.a.v.) zamanında bir gece uyurken rüyamda birisi bana geldi:
— Kalk, dedi. Kalktım. Elimden tuttu. Bir de baktım ki sol tarafta bir yol var. O yoldan yürümek istedim. Bana:
— Bırak onu. Bu, senin yolun değildir.. Sağ tarafımda da açık bir yol olduğunu gördüm. Bana :
— İşte o yolda yürü... dedi. O yoldan yürüdüm. Sonunda yemyeşil, çok güzel, ağaçları gür bir bahçeye geldim. Bahçenin ortasında kökü yerde, ucu gökyüzünde olan demir bir direk, tepesinde altından bir halka vardı. Bana:
— Onun tepesine çık, dedi.
— Çıkamam, dedim.
Bir hizmetçi gelip beni direğin tepesine çıkardı. Ellerimle halkayı tuttum. Sabaha kadar ona tutunarak kaldım. Ertesi gün Rasûlüliah'a (s.a.v.) gelip rüyamı anlattım. Bana şöyle dedi:
— Sol tarafında gördüğün yol, cehennemliklerden amel defteri sol tarafından verilecek olanların yoludur.
Sağ tarafında gördüğün yol cennetliklerden amel defteri sağ tarafından verilecek olanların yoludur...Yeşillik ve" güzelliğine tutulduğun bahçe i'se İslâm'dır. Bahçenin ortasındaki direk, dinin direğidir...
Halka ise, ei-Urvetu'l-Vuska (en sağlam kulpjdır. Sen ölünceye kadar daima ona tutunacaksın».[1]
[1] Abdullah İbn Selâm hakkındq geniş bilgi İçin aşağıdaki eserlere bakınız.
1- El-İsabe (es-seade baskısı), IV/80-81
2- Usdu'l-ğabe, llf/176-177
3- EI-İstîab (Haydarabad baskısı), I/383-384
4- EI-Cerhu ve't-ta'dîl, cilt: II, kısım II, H/62-63
5- Tecrîdu esmai's-sahabe, I/338-339
6- Sıfetu's-safve, 1/301-303
7- Tarihu Halife İbn Hayyat, s. 8
8- EI-İber, 1/15-32
9- Şezeratu'z-zeheb, t/53
10 - Ez-Zehebî, Tarihu'l-felâm, ii/230-231
11- İbn Âsakir, Tarihu Dimeşk, VII/443-448
12-Tezkiratu'l-huffaz, I/22-23
13- İbn Hişam, es-Siretu'n-nebeviyye, fihristlere bakınız.
14- EI-Bidaye ve'n-nihaye, 111/211-212
15 - Hayatu's-sahabe, dördüncü ciltteki fihristlere bakmız.
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/331-336
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder