7 Mayıs 2011 Cumartesi

HUZEYFE İBNU'L-YEMAN

«Huzeyfe size ne anlatırsa onu doğrulayınız. Abdullah İbn Mes'ud da size ns okutursa onu okuyunuz».[1]
«Dilersen Muhacirlerden olursun, dilersen, Ensar'dan olursun. İs­tediğini seç».
Rasûlüllah (s.a.v.) Mekke'de Huzeyfe İbnu'l-Yemanla İlk defa kar­şılaştığında bu sözleri söylemişti.
Huzeyfe İbnu'l-Yeman'ın bu iki topluluğun en güzelini ve müs-lümanlarca en sevilenini seçmesine dair bir hikâye vardır :
Huzeyfe'nin babası el-Yeman Abs oğullan kabilesine mensup Mek-keli bir zattı. Ancak birisini öldürdüğü için, Mekke'den Yesrİb'e göç etmeye mecbur kalmıştı. Orada Abduleşhel oğullarıyla anlaşıp onlar­dan bir kızla evlenmiş ve o kadından da oğlu Huzeyfe doğmuştu.
Daha sonra el-Yernan'ın Mekke'ye girmesine engel olan sebepler ortadan kalkmış, Yesrib'den Mekke'ye gidip gelmeye başlamıştı. An­cak o, daha çok Medine'de kalıyordu.
Cezîratu'l-Arab'ın üzerine İslâm nuru doğunca, Huzeyfe'nin baba­sı el-Yeman ve Abs oğullarından 11 kişi Rasûlüllah'a (s.a.v,) gelip müslüman olduklarını onun huzurunda açıkladılar. Bu, Medîne'ye hic­retten önce olmuştu. Bu sebeple Huzeyfe Mekke asilli, Medîne do­ğumlu idi.
Huzeyfe İbnu'i-Yeman müslüman bir evde yetişmiş, Allah'ın dini­ne girmede çabuk davranan anne babanın kollarında terbiye edilmiş­ti. O, gözleri Rasûlüllah'ı (s.a.v.) görmeden müslüman olmuştu.
Huzeyfe, Rasûlüllah'i (s.a.v.) görme arzusuyla dolup taşıyordu. Müslüman olduğundan beri devamlı onunla ilgili haberleri takip edi­yor, onun özelliklerini sorup duruyordu. Bunu, ona olan düşkünlüğün­den ve sevgisinden yapıyordu.
Onu görmek için Mekke'ye gitti. Peygamber'! görünce hemen şöyle dedi :
«— Ya Rasûlallah! Ben Muhacir miyim? Yoksa Ensar'dan mıyım?» Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu i.
«— Dilersen Muhacirlerden, dilersen Ensar'dan olursun. Kendin için istediğini seç».
«—~ Ben Ensar'danım ya Rasûlüllah!»
Rasûlüilah (s.a.v.) Medine'ye hicret edince, Huzeyfe iki gözün birbirinden ayrılmadığı gibi Rasûlüilah'tan ayrılmaz oldu. Bedir hariç bütün olaylarda onun yanındaydı. Bedir'de bulunmayışının hikâyesini
bizzat kendisi anlatmaktadır :
«— Bedir'de bulunmayışımın sebebi şudur : Babamla ben Medîne dışında  idik. Bizi Kureyş kâfirleri yakalayıp
«— Nereye gidiyorsunuz?» dediler. «— Medine'ye» dedik.
Siz mutlaka Muhammed'e gitmek istiyorsunuz» dediler.
Hayır, biz sadece Medine'ye gitmek istiyoruz» diye cevap verdik. Muhammed'e yardım etmemek, onunla birlikte savaşmamak üzere söz aldıktan sonra bizi serbest bıraktılar.
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanına geldiğimizde, Kureyş'e verdiğimiz sö-ona söyleyip ne yapmamız gerektiğini  sorduk. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle cevap verdi :
«— Onlara verdiğiniz sözü yerine getireceğiz  ama,   bizi   onlara karşı üstün kılması için Allah'tan yardım dileyeceğiz».
Huzeyfe,  babası   el-Yeman'la  birlikte Uhud harbine katildi.   Hu­zeyfe en güzel şekilde çarpışıp harpten sapasağlam çıktı. Babası ise şehid oldu. Ancak o, müsiümanlann kılıçlarıyla şehid edildi. Müşrik-lerinkiyle  değil.  Bunun  hikâyesi şöyledir :
Uhud'da Rasûlüllah (s.a.v.) el-Yeman ve Sabit İbn Kay3'ı kadın ve çocuklarla birlikte surların içinde bırakmıştı. Çünkü onların yaş­lan hayli ilerlemişti. Çarpışma şiddetlenince el-Yeman arkadaşına :
«Biz ne bekliyoruz? İkimizin de az bir ömrü kaldı. Bir ayağımız çukurda. Niçin kılıçlarımızı alıp Rasûlüllah'a (s.a.v.) katılmıyoruz. Beİ-ki Allah, Peygamberinin yanında şehid olmayı nasip eder» dedi. Ar­kasından kılıçlarını alıp savaşanların  arasına girdiler ve çarpışmav başladılar...
Sabit İbn Kays müşrikler tarafından şehid edildi. Huzeyfe'nin ba bası ei-Yeman'ı ise bilmeyerek müsiümanlann kılıçlan takip etmeye başladı. Huzeyfe :
«— O benim babam, o benim babam...» diye bağırıyordu. Ama onu kimse duymuyordu. İhtiyar, arkadaşlarının kılıçlarıyla yere yıkıldı. Huzeyfe onlara şundan başka söz söylemedi :
«— Allah sizi bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir».
Rasûlüllah (s.a.v.), babasının diyetini oğluna vermek istedi ama Huzeyfe şöyle dedi  :
«— O zaten şehit olmayı istiyordu ve istediğine kavuştu. Allah'ım! Şahid ol. Ben onun diyetini diğer müslümanlara bağışladım».
Böylece Rasûlüllah'ın (s.a.v,) yanındaki değeri de artmış oldu.
Rasûlüliah (s.a.v.) Huzeyfe İbnu'l-Yeman'ı araştırdığında onun üç özelliği olduğu ortaya çıktı : Problemleri çözebilen, benzeri bulunma­yan bir zekâya sahip oluşu. Hemen kavrayabilen zihin açıklığı. Hiç kim­seye duyurmadan sır saklaması.
Ashabının meziyetlerini anlamak ve cevherlerindeki gizli güçler­den faydalanmak   Rasûlüllah'ın  (s.a.v.)  siyaseti idi. Bundan  makss uygun kimseyi uygun yerde görevlendirmekti.
Medine'de müsiümanlann karşılaştığı en büyük problem; yahudi-ler ve  onların yandaşları  olan münafıkların  mevcudiyetiyle, Peygamber'e karşı düzenledikleri entrika ve hilelerdi,
Rasûlülfah (s.a.v.), Huzeyfe İbnu'i-Yeman'a münafıkların isimlerini açıkladı.
—Bu, ashaptan hiçbirinin bilmediği bir sırdı— Onların ha­reketlerinin ve güçlerinin nasıl kontrol edildiğini, İslâm'a ve müslü-manlara karşı zararlarının nasıl giderileceğini de izah etti.
O günden itibaren Huzeyfe İbnu'l-Yeman Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sırdaşı» diye çağırılmıştır.
Rasûlüllah (s.a.v.), çok tehlikeli olup da üstün ve pratik zekâya ihtiyaç gösteren meselelerde Huzeyfe'nin kabiliyetlerinden istifade etmiştir. Hendek savaşının öncesinde böyle bir şey olmuştu : Düş­man, müsiümanları, her taraftan kuşatmış ve kuşatma hayli uzamıştı. Bu imtihan müslümanlara ağır gelmiş, şiddet ve sıkmtı son noktasına ulaşmıştı.
Halbuki bu sıkıntılı anlarda, Kureyş ve müşrik yandaşlarının durumu müslümanlarınkinden daha iyiydi.
Allah, onların güçlerini zayıflatıp azimlerini kıracak gazabını in­dirdi. Onların üzerine, çadırlarını söken, kazanlarını ters çeviren, ateş­lerini söndüren, güzlerine kumlar savuran, gözlerini ve genizlerini top­rakla dolduran bir fırtına gönderdi.
Savaşlarda hemen telâşa kapılanın kaybettiği, gözünü düşmanın üzerinden hiç ayırmayanın da kazandığı muhakkaktır.
Askerler vasıtasıyla alınan haberlerle durumu değerlendirmek ve istişare yapmak harbin sonucunu etkiler.
Bundan dolayı Rasûlüllah (s.a.v.) Huzeyfe İbnu'l-Yeman'm kaabi-liyet ve tecrübelerine ihtiyaç duydu. Kesin bir karar vermeden önce bilgi toplaması için onu, gece karanlığında düşman ordusunun içine göndermeyi istedi.
Bu ölüm yolculuğunu bize anlatması için sözü Huzeyfe'ye bıraka­lım.
Huzeyfe anlatmaktadır :
«— O gece, saflar halinde oturuyorduk. Ebû Sufyan ve yanındaki Mekke müşrikleri üst tarafımızda, Benû Kureyza'lı yahudiler de alt tarafıtruzdaydılar. Onların kadın ve çocuklarımıza zarar vermelerinden korkuyorduk, Biz o güne kadar böylesine karanlık bir gece ve böylesine şiddetli bir  rüzgâr görmemiştik. Rüzgârın sesi  sanki gök  gürül­tüsüne benziyordu. Karanlık ise parmağımızı göstermiyordu...
Münafıklar şöyle diyerek Rasûlüllah'tan (s.a.v.) izin istiyorlard
«—Bizim evlerimiz düşmana açıktır». Halbuki açık değildi. Rasûlüllah (s.a.v.) izin isteyen her münafığa izin veriyordu. O da hemen çekip gidiyordu. Nihayet üçyüz veya o civarda kişi kaldık.
O sırada Rasûlüllah (s.a.v.) kalkıp tek tek bizim yanımızdan geç­meye başladı. Benim yanıma geldi. Üzerimde soğuktan koruyucu ola­rak, karıma ait, dizlerimi geçmeyen bir peştemalden başkası yoktu.
Yanıma yaklaştı. Ben yere diz çökmüştüm.
«— Bu kim?» diye sordu,
«— Huzeyfe» dedim.
«— Huzeyfe mi?» dedi. Açlığın ve soğuğun şiddetinden kalkmak istemiyerek yere büzülmüştüm».
«— Evet ya Rasûlallah!» dedim. RasûlüNah (s.a.v.) şöyle buyur­du :
«— Halk arasında bir haber dolaşıyor. Onların ordugâhına git ve bana onlarfa ilgili bilgi getir...»
Dışarı çıktım ama hem çok korkuyor hem de üşüyordum. Rasû­lüllah  [s.a.v.) şöyle buyurdu :
«— Allah'ım! Bunu önünden, arkasından, sağından, solundan, üs­tünden ve altından koru!»
Vallahi, Rasûlüliah'ın (s.a.v.) duası biter bitmez Allah, içimden korku namına ne varsa çekip aldı ve vücudumdan da üşüme hissini kaldırdı.
Yola koyulup giderken, Rasûlüllah (s.a.v.) benî çağırıp şöyle dedi : «— Huzeyfe! Bana gelinceye kadar hiçbir şey yapma!»
«— Tamam» dedim.
Gece karanlığında gizlice yola çıktım. Müşrik ordusunun içine gir­dim. Artık sanki onlardan birisiydim.
Az sonra Ebû Süfyan ayağa kalkarak şöyle konuştu :
«— Ey Küreyş topluluğu! Şimdi ben size Muhammed'e ulaşma­sından çekindiğim bir söz söyleyeceğim. Onun için her biriniz, yanın­daki arkadaşının kim olduğuna dikkat etsin! Hemen yanımdakinin eli­ni tutup :
«— Sen kimsin?» diye sordum. O da :
«— Ben falanım» diye cevap verdi.
Bu arada Ebû Sufyan konuşmasına şöyle devam etti
«— Ey Kureyş topluluğu! Siz burada kendi evlerinizde değilsiniz. Bizim hayvanlarımız kırıldı. Beni Kureyza da bizi terketti. Gördüğünüz gibi şiddetli fırtınaya tutulduk. Şimdi burayı terkedin. Ben de terke-
Bundan sonra kalkıp devesinin yanına gitti, bağını çözdü. Üzeri­ne oturdu. Deveye vurdu ve deve ayağa fırladı. Eğer Rasûlüllah (s.a.v.) bana, gelinceye kadar hiçbir şey yapmamamı emretmeseydi, onu bir okla mutlaka öldürürdüm.
Rasüîüllah'a (s.a.v.) döndüğümde onu, hanımlarından birine  ait bir peştemale bürünmüş namaz kılarken buldum.
Beni görünce ayaklarına yaklaştırıp peştemalin ucunu üzerime attı ona elde ettiğim bilgileri aktardım. Buna son derece memnun ol­du. Allah'a hamd ve senada bulundu».
Huzeyfe İbnu'l-Yeman, hayatı boyunca münafıklarla ilgili gizli ko­nularda güvenilen birisi olmuştur. Halifeler münafıklarla ilgili konu­larda ona başvururlardı. Hatta Ömer İbnu'l-Hattab müslûmanlardan birisi öldüğü zaman :
«— Huzeyfe onun namazında bulundu mu?» diye sorar :
«— Evet, Huzeyfe onun namazını kıldı» diye cevap verirlerse o kimsenin namazını kılardı.
«— Hayır, onun hakkında şüphesi var» derlerse, onun namazını kılmazdı.
Bir defasında Huzeyfe'ye sordu :
«— Memurlarım arasında hiç münafık var mı?» O da
«— Bir kisi var» dedi.
«— Kim  olduğunu söyler misin?»
«— Hayır, bunu yapamam» diye cevap verdi.
Huzeyfe anlatır :
«— Ancak çok geçmedi, Ömer onu vazifesinden uzaklaştırdı. Sanki doğrudan doğruya o, kendisine bildirilmişti».
Belki bazıları Huzeyfe İbnu'l-Yeman'm müslûmanlara Nihavend, Deynever, Hemedan ve Rey'i kazandırdığını, Allah'ın Kitabında ayrı­lığa düşme durumuna geldikten sonra, müslümanların tek mushafta birleşmesine sebep olduğunu bilmezler.
Bütün bunlara rağmen, Huzeyfe İbnu'l-Yeman kendisi hakkında Allah'tan ve onun vereceği cezadan çok korkardı.
Ölüm yatağında hastalığı ağırlaştığı zaman geceleyin bazı sahabîler onun yanına geldiler. Onlara sordu :
«— Vakit nerelerde?»
«— Sabah olmak üzere» dediler.
«— Beni ateşe ulaştıran sabahtan Allah'a sığınırım... Beni ateşe ulaştıran sabahtan Allah'a sığınırım...» dedi. Daha sonra da :
«— Kefen getirdiniz mi?» dedi. «— Evet» diye cevap verdiler.
«— Kefenlerken haddi aşmayınız. Eğer Ailah katında benim bir iyiliğim varsa, onun yüzünden iyiliğe değiştirilirim. Şayet öbürü varsa, o da benden sorulur...»
Daha sonra da şöyle diyordu :
«— Allah'ım! Sen biliyorsun ki ben fakirliği, zenginliğe; zilleti, izzete; ölümü, yaşamaya tercih etmiştim».
Ruhu çıkarken de şöyle demişti :
«— Özlenerek gelen sevgili, pişman olan kimse umduğuna k şamaz».
Allah, Huzeyfe İbnu'l-Yeman'a rahmet etsin. O İnsanlar için de eşsiz bir örnekti.[2]




[1] Hadisi Şerif

[2] Huzeyfe  İfanu'l-Yeman  hakkında geniş   bilgi İçin aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İstîab,   I/276
2- EI-İsabe, 1/317
3- Et-TabakatuFl-kubra, I/25
4- Siyeru  a'lâmi'n-nubelâ, H/260
5- Tehzîbut-tehzîb, 11/219
6- Sıfatu's-safve, I/249
7- Usdu'!-ğabe, i/290
8- Tarihu'l-İslâm, H/152
9- Et-Maârif, s. 114
10- En-Nucumu'z-zahire,  1/76,85,102
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/229-236.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Boşanma Hakkında Detaylı Bilgiler