«Yâ Rabbi! Beni bu hayırlı şeyden mahrum ettiysen, oğlum Saîd'i ondan mahrum etme».[1]
Zeyd İbn-i Amr İbn-i Nufeyl, bayramlardan birini kutlarken gördüğü Kureyş topluluğundan uzak durdu. Erkeklerin kıymetli atlas sarıklar sardıklarını ve değerli Yemen malı elbiselerle çalım sattıklarını, kadın ve çocukları da en güzel, en yeni elbiselerini giymiş olarak gördü. Zenginlerin çeşitli süsler yaptıktan sonra, putların önünde kesmek için sürdükleri koyunlara baktı ve sırtını Kabe'nin duvarlarına dayayarak şöyle dedi :
«— Ey Kureyş topluluğu! Allah koyunu yarattı ve onun için gökten yağmur yağdirdı. Koyun suyu içti. Allah o koyun için yerden yeşil ot bitirdi de o koyun doydu. Ama siz onu başkasının adına kesiyorsunuz. Ben sizi cahil bir millet olarak görüyorum».
Hz. Ömer'in babası ve onun amcası olan Hattab yanına geldi, onu tokatlayarak şöyle dedi :
«— Kahrolasıca! Bu çirkin sözleri senden devamlı dinliyoruz ve sabrediyoruz. Artık sabrımız tükendi». Daha sonra kavminin ayak takımını onun üzerine kışkırttı. Onlar Zeyd'e devamlı eziyet ettiler. Bunun üzerine Mekke'den uzaklaşıp Hira dağına kaçtı. Hattab, onun Mekke'ye girmesini önlemek için bazı Kureyş gençlerini görevlendirdi. O Mekke'ye ancak gizlice girebiliyordu.
Zeyd İbn-i Amr İbn-i Nufeyl, —Kureyş'ten habersiz— Varaka İbn-ı Nevfel, Abdullah İbn-i Cahş, Osman Îbnu'l-Harîs, Muhammed İbn-i Ab-dillah'm halası Umeyme Bint Abdilmuttalib'le ayrı ayrı buluştu. Arafr ların battıkları sapıklığı aralarında konuşmaya başladılar. Zeyd arka-daşlarına şöyle dedi :
«— Vallahi! Siz kavminizin hiçbir dine mensup olmadığını, İbrahim'in dininden çıkıp onu kabul etmediklerini biliyorsunuz. Kendiniz için gireceğiniz bir din arayın, tabii eğer kurtuluşu arzu ediyorsanız».
Dört kişi, İbrahim'in dini Hanifliği aramak üzere, yahudi, hıristi-yan ve diğer milletlerin alimlerine gittiler.
Bunun neticesinde Varaka İbn-i Nevfel hıristiyan oldu.
Abdullah İbn-i Cahş ve Osman İbnu'l-Haris hiçbir şeye ilgi duymadılar.
Zeyd İbn-i Amr İbn-i Nufeyl'e gelince; onun hikâyesi vardır. Anlatması için sözü ona bırakalım.
Zeyd şöyle anlatır ;
«— Yahudilik ve hıristiyanlığı inceledim. Onları kabul etmedim. Çünkü ikisinde de içimi rahatlatacak birşey bulamadım. Orada burada İbrahim'in dinini aramaya başladım. Nihayet Şam diyarına geçtim. Bana kitapdan bilgisi olan bir rahipten söz edildi. Ona gidip durumu anlattım. O şöyle konuştu :
«— Ey Mekke'li! Senin, İbrahim'in dinini aradığını zannediyorum»,
«— Evet, onu arıyorum» dedim. Konuşmasına şöyle devam etti :
«— Sen bugün mevcut olmayan bir dini arıyorsun. Fakat sen memleketine git. Allah senin kavminden İbrahim'in dinini yenileyecek kimseyi gönderecektir. Eğer yetişirsen, ondan ayrılma».
Zeyd va'dedilen peygamberi aramak için adımlarını hızlı hızlı atarak Mekke'ye doğru yola çıktı.
D yoldayken Allah, Peygamber'i Muhammed'i doğruluk ve hak diniyle gönderdi. Fakat Zeyd ona yetişemedi. Çünkü bazı bedeviler ona saldırıp Mekke'ye varmadan öldürdüler. Zeyd Rasûlüllah'i (s.a.v.) görmek için gözleri açık giti.
Zeyd son nefeslerini verirken gözlerini semâya dikip şöyle dedi :
«— Ya Rabbî! Beni bu hayırlı şeyden mahrum ettiysen, oğlum Sâîd'i ondan mahrum etme».
Allah Teâlâ, Zeyd'in duasını kabul buyurdu, Rasûlüliah (s.a.v.) insanları" İslâm'a davet etmeye başladığında, Sâîd İbn-i Zeyd Allah'a iman eden ve peygamberinin elçiliğini tasdik edenlerin öncüleri arasındaydı.
Bunda şaşılacak birşey yoktu. Sâid, Kureyş'in içinde bulunduğu sapıklığı beğenmeyen bir evde büyüyüp hayatını hakkı arayarak geçiren ve hak peşinde soluk soluğa koşarken ölmüş olan bir babanın kucağında terbiye edilmişti. Saîd tek başına müslüman olmamış, karısı, Ömer İbnu'l-Hattab'ın kızkardeşi Fatıma Bint Hattab'la birlikte müslüman olmuştu.
Kureyşli genç, kavminden; kendini dininden döndürebilecek eziyetlerle karşılaştı. Ancak Kureyş, onu İslâm'dan döndüreceği yerde Saîd'le karısı Kureyş erkeklerinden en ağır ve en tehlikelisini yaptılar...
Onlar Ömer İbnu'l-Hattâb'ın müslüman olmasına sebep oldular.
Sâîd İbn-i Amr İbn-i Nufeyl delikanlılık ve gençiik çağlarındaki bütün enerjisini İslâm'ın hizmetine harcadı. Çünkü o henüz yaşı yirmiyi geçmeden müslüman olmuştu. Bedir hariç, bütün olaylarda Rasûlül-lah'la (s.a.v.) birlikteydi. Bedîr'de yoktu çünkü Peygamber onu önemli bir işte görevlendirmişti.
Diğer müslümaniaria birlikte, Kisra'nın ele geçirilmesi ve Roma İmparatorluğunun yıkılmasına iştirak etmişti. Müslümanların giriştiği her olayda önemli rolü olmuştu.
Yermuk'da kaydettiği kahramanlıklar pek müthiştir. Yermuk günüyle ilgili haberlerin bir kısmını bize anlatması için sözü ona bırakalım :
Saîd şöyle anlatır :
«— Yermuk'da 24 bin veya ona yakındık. Bizanslılar ise 120 bin kişiyle bizim karşımıza çıktılar. Sanki gizli ellerin hareket ettirdiği dağlar gibi ağır adımlarla bize yöneldiler. Önlerinde piskoposlar, patrikler ve papazlar ellerinde haçlarla, yüksek sesle dualar okuyarak yürüyorlardı. Onların arkasında da askerler gök gürültüsüne benzer bir şekilde, onların okuduğu duaları tekrar ediyorlardı.
Müslümanlar onları bu halde görünce, kalabalık oluşları kalplerine biraz korku verdi,
O anda Ebü Ubeyde İbnu'l-Cerrah müslümanları savaşa teşvik edip şöyle dedi :
«— Ey Allah'ın kulları! Allah'a yardım ediniz ki, o da size yardım etsin ve ayaklarınızı sabit kılsın. Allah'ın kulları! Sabrediniz, Sabır küfürden kurtuluştur. Rabbinin rızasını kazanmaya ve hayaya sevkedî-cîdir. Mızraklarınızı düşmana doğru tutup kalkanlarınızı kendinize siper ediniz. Sükûta sarılın. İçinizden sadece Azız ve Celîl ofan Allah'ı zikrediniz. Ta ki Allah'ın izniyle ben size emredinceye kadar».
Sâîd anlatmaya devam etmektedir :
«— O anda müslüman saflarından birisi çıktı ve Ebû Ubeyde'ye şöyle dedi :
«— Ben $u anda ölmeye karar verdim. Senin Rasûlüllah'a (s.a.v.) göndereceğin bir mesajın var mı?» Ebû Ubeyde şöyle dedi :
«— Benden ve müslümanlardan ona selâm söyle ve ayrıca de ki : Ya Resûlallah! Biz Rabbimizin va'dettiğini gerçek olarak gördük».
Onun bu sözünü işitip, Allah düşmanlarıyla karşılaşmak üzere kılıcını sıyırır sıyırmaz kendimi şiddetle yere attım ve diz üstü çöküp mızrağımı ileri uzattım ve bize doğru gelen ilk süvariye dürttüm. Daha sonra Allah kalbimdeki bütün korkuyu çekip almış olarak düşmana atıldım. Diğerleri de Bizanslıiar'ın üzerine atıldı. Allah mü'minleri muzaffer kılıncaya kadar onlarla savaştık».
Sâîd İbn Zeyd, bundan sonra Şâm diyarının fethinde bulundu. Onlar müslümanlara itaat edince, Ebû Ubeyde onu oraya vali yaptı. Müslümanlardan ilk Şam valiliği yapan Sâîd olmuştur.
Ümeyye Oğullan zamanında, Sâîd İbn Zeyd'in başından, uzun zaman Medine halkının konuştuğu bir olay geçti.
Bu olay şöyledir :
Uveys kızı Erva arazisinin bir kısmını Sâîd İbh-i Zeyd'in gasbedip kendi arazisine kattığını iddia etti.
Bunu müslümanlar arasında yaymaya ve anlatmaya başladı. Daha sonra da Medîne valisi Mervan İbnu'l Hakem'e şikâyet etti. Mervan Sâîd'le konuşmaları için bazılarını ona gönderdi. Böyle birşey Rasû-lüllah'tn (s.a.v.) sahâbîsinin ağırına gitti ve şöyle dedi :
- Benim ona haksızlık yaptığımı mı zannediyorlar? Ben ona nasıi haksızlık ederim? Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duymuştum.
«— Her kim (başkasına ait) araziden haksız olarak bir karış yer alırsa, Kıyamet gününde yedi kat yere kadar o arazi boynuna halka yapılır». Ya Rabbi! O kadın benim kendisine zulmettiğimi iddia etti. Eğer bu kadın yalan söylüyorsa, onun gözünü kör et, onu benimle kavgasını yaptığı yerdeki kuyusuna at ve benim ona zulmetmediğimi, müslümanlara açıklayan bir ışığı benim hakkım olarak ortaya çıkar».
Bu olayın üzerinden çok geçmeden Medine'deki Akik deresinden benzerî görülmemiş bir şekilde sel aktı. Anlaşmazlığa düştükleri sınır ortaya çıktı. Müslümanlar tarafından Sâîd'in haklı olduğu görüldü. Bundan bir ay sonra da kadın kör oldu ve aynı arazide dolaşırken, oradaki bir kuyuya düştü.
Abdullah İbn-i Ömer şöyle anlatır :
«— Biz çocukken bir kimsenin başka birisine şöyle dediğini duyardık; «Erva'yı kör ettiği gibi, Allah seni de kör etsin».
Bunun şaşılacak bir yanı yoktur. Çünkü Rasûlülfah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur :
«— Mazlumun (haksızlığa uğrayanın) duasından sakının. Çünkü o duâ ile Allah arasında hiçbir engel yoktur».
Hele mazlum Sâîd İbn Zeyd gibi Cennetle müjdelenen on kişiden birisi olursa?..[2].
[1] Sâîd'in Babası Zeyd
[2] Said İbn Zeyd hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- Tabakanı İbn Sa'd, Ifl/275
2- Tehzîbu İbn Asakir, Vl/127
3- Sıfetu's-safve, 1/141
4- Hılyetu'l-eviiya, 1/95
5- Er-Riyazu'n-nazîre, H/302
6- Hayatu's-sahabe {Dördüncü ciltteki fihristlere bakınız)
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/183-187.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder