VAHŞİ İBN-İ HARB
«Muhâmmed'den sonra en hayırlı kimseyi o öldürmüştür... İnsanların en kötüsünü de o öldürmüştür.[1]
Uhud'da amcası Hamza İbn-i Abdilmuttalib'i öldürdüğünde Rasû-lüllah'ın [s.a.v.) içini kan ağlatan,
Yemâme'de yalancı Müseylime'yi öldürdüğünde müslümanların kalplerine şifâ veren adam kimdir?
Bu adam, künyesi Ebû Deseme olan Vahşî İbn-i Harb el-Habeşî'dir.. Onun sert, hüzünlü ve kanlı bir hikâyesi vardır.
Acıklı hikâyesini bizzat kendisinin anlatması için ona kulak verelim.
Vahşî anlatmaktadır :
«— Ben, Kureyş'in ileri gelenlerinden Cubeyr İbn-i Mut'im'in kölesi idim. Cubeyr'in amcası Tuayme, Bedir'de Hamza İbn-i Abdilmut-talib tarafından öldürülmüştü. Buna çok üzülmüş, amcasının öcünü almak ve katilini mutlaka öldürmek için Lât'la Uzza'ya yemin etmişti...
Hamza için fırsat gözetliyordu.
Bunun üzerinden uzun zaman geçmedi. Kureyş Muhammed İbn-i Abdiliah'ın işini bitirmek ve Bedir'deki ölülerinin intikamını almak için Uhud harbine karar vermişti. Kureyş birliklerini teşkil etmiş, yandaşlarını toplamış ve hazırlıklarını tamamlamıştı. Komutayı da Ebû Suf-yan'a vermişti.
Ebü Sufyan, askerleri harbe teşvik etmek ve kaçmalarına engel olmak için, Bedir'de babaları, oğulları, kardeşleri veya yakınlarından birisi öldürülen bazı Kureyş kadınlarının da orduda bulunmasını istiyordu. Karısı Hind Bint-i Utbe orduda yer alan kadınlar arasındaydı...
Hind'in babası, amcası ve kardeşi Bedir'de öldürülmüştü.
Ordu hareket etmek üzereyken Cubeyr İbn-i Mut'îm bana gelip şöyle dedi :
«— Ebu Deseme! Kendini kölelikten kurtarmak ister misin?» «— Bana bu konuda kim yardım eder?» dedim. «-!— Ben yardım ederim». «4- Nasıl?»
«— Eğer Tuayme İbn-i Adiyy'în karşılığı olarak Muhammed'in amcası Hamza İbn-i Abdilmuttalib'i öldürürsen hürsün».
«— Bu konuda bana kim teminat verir?»
«— İstediğin kimse. Bunun için herkes şahidim olsun
«— Tamam, bu işte varım...»
Ben Habeşistanlıydım. Habeşistanlılar gibi mızrak atar, attığımı daima isabet ettirirdim.
Mızrağımı alıp orduyla yola çıktım. Ordunun gerisinde kadınlara yakın olarak yürüyordum. Benim harbetme isteğim yoktu..
Ebu Sufyan'ın karısı Hind'e her rastlayışımda veya o bana rastladığında, güneşin altında, elimde mızrağın parladiğım görünce şöyle diyordu :
«— Haydi Ebu Deseme!..
Haydi yüreğimize su serp... İntikamımızı al».
Uhud'a vardığımızda ve İki taraf karşılaştığında, Hamza İbn-i Abdilmuttalib'i aramaya çıktım. Onu önceden tanıyordum. Zaten Hamza'yı tanımayan yoktu. Arap savaşçılarından önemli şahsiyetlerin yaptığı gibi, akranlarının onu tanıması için tepesine devekuşu tüyü takardı.
Az sonra Hamza'nın kalabalığın arasında boz deve [2] gibi nara attığını gördüm. Kılıcıyla insanları biçiyordu. Önünde kimse duramıyor ve ona hiçbir şey dayanmıyordu...
Onu öldürmeye hazırlandığım ve bana yaklaşmasını bekleyerek bir ağaç veya taşı kendime siper yaptığım sırada Siba' İbn-i Abdilluzza isimli bir Kureyş süvarisi :
„— karşıma Hamza... Çık karşıma» diyerek önüme geçti. Hamza :
«— Gel yanıma müşriğin oğlu... Gel yanıma» diyerek onun karşısına çıktı. Hamza öyle hızlı vurdu ki, adam önündeki kan birikintisinin içine yığıldı...
O sırada Hamza'ya karşı uygun bir pozisyon elde ettim. Mızrağımı sallamaya başladım. İsabet edeceğinden emin olunca, mızrağımı Hamza'ya fırlattım. Mızrak karnının altına düşüp ayaklarının arasından çıktı. Bana doğru yavaş yavaş iki adım attı ve düştü. Mızrak vücudunda saplı kalmıştı. Mızrağı öldüğünden emin oluncaya kadar vücudunda bıraktım. Daha sonra gelip mızrağımı vücudundan çıkarıp aldım, çadırlara döndüm ve orada oturdum. Çünkü benim başka bir isteğim yoktu. Onu sadece kölelikten kurtulmak için öldürmüştüm...»
Çarpışma kızışmıştı, kimisi saldırıyor, kimisi de kaçıyordu. Ancak kısa süre sonra Muhammed'in tarafı yenildi ve onlardan ölen çok oldu.
Bu sırada Hind Bint Utbe, arkasında bir grup kadınla müslüman ölülerinin yanma geldi. Onların karınlarını deşmeye, gözlerini oymaya, burun ve kulaklarını koparmaya başladı.
Burun ve kulaklardan gerdanlık ve küpeler yaptı. Onları takındı. Kendinin gerdanlık ve altın küpelerini bana verip şöyle dedi :
«— Ebû Deseme! Bunlar senin olsun... Senin olsun... Onları iyi sakla, çok değerlidirler».
Çarpışma durunca, orduyla birlikte Mekke'ye döndüm. Cubeyr ibn-i Mut'îm sözünü tutup beni kölelikten azâd etti ve ben de hürriyetime kavuştum...»
Ancak Muhammed'in durumu gün gün büyüyor ve müslümanlar her an artıyordu. Muhammed'in durumu büyüdükçe benim de kederim büyüyor, beni bir telâş ve korku alıyordu. Muhammed ordusuyla Mekke'ye girinceye kadar böyle kaldımanımı kurtarmak için Taife kaçtım.
Fakat kısa bir süre sonra Taif halkı da müslüman oldu. Muham-med'le görüşmek ve İslâm'a girdiklerini açıklamak için bir heyet hazırladılar.
Artık ne yapacağımı bilemiyordum. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü bana dar gelmiş, bütün yollar bana kapanmıştı. Kendi kendime şöyle dedim :
«— Suriye'ye, Yemen'e ya da diğer ülkelerden birine gideyim».
Son derece üzgün oiduğum bir sırada, sözünde samimi olan birisi
bana|j:
«—Yazık sana Vahşî! Bir kimse Muhammed'în dinine girer ve ke-lime-i şehadeti getirirse, o kimseyi öldürmez».
Adamın bu sözünü işitince, hemen Muhammed'i aramak üzere Yesrîb'in yolunu tuttum. Oraya varınca, araştırdım ve onun mescidde olduğunu öğrendim. Silâhsız ve dikkatli bir şekilde içeri girdim. Yanına vardım ve baş ucunda durdum :
«— Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Ab-dunu ve Rasûlüh» dedim.
Rasûiüilah (s.a.v.) kelime-i şehadeti duyunca, gözünü kaldırıp baktı. Beni tanıdı ve gözünü indirdi :
«— Sen Vahşî misin?!!» dedi.
«— Evet, ya Rasûiüilah!»
«— Otur bakalım. Hamza'yı nasıl öldürdüğünü bana anlat».
Oturup anlattım. Konuşmam bitince yüzünü çevirip :
«— Yazıklar olsun sana Vahşî! Gözümün önünden kaybol. Bugünden sonra seni kat'iyyen görmiyeyim!»
O günden itibaren Rasûlüllah'ın (s.a.v.) gözünün bana ilişmesinden çekinir oldum. Sahabîler onun önünde oturdukları zaman ben arkasına geçerdim.
Rasûiüilah (s.a.v.) Rabbine kavuşuncaya kadar böyle yaptım».
Vahşî sözüne şöyle devam eder :
«İslâm'ın önceki günâhları sildiğini bilmeme rağmen, işlediğim fiilin büyüklüğünü kabul ediyor ve İslâm'la müslümanların başına getirdiğim büyük belâyı çirkin görüyordum. Geçmişte yaptığıma kefaret olacak bir fırsat kollamaya başladım».
Rasûlüllah (s.a.v.) vefat edip Ebû Bekir hâlife olunca, yalancı Mü-seyiime'nin kabilesi Benî Hanîfe dinden döndü. Rasûlüllah'm (s.a.v.) halîfesi, Müseylime'yle savaşmak ve Benî Hanîfe'yi Allah'ın dinine çevirmek için bir ordu hazırladı. Kendi kendime şöyle dedim :
«—Vahşî! İşte bu sana bir fırsat, ondan faydalan. Elinden kaçırmamaya bak».
Müslüman ordusuyla birlikte çıktım. Yanıma şehîdlerin efendisi, Hamza İbn-i Abdilmuttalib'i öldürdüğüm mızrağımı aldım. Müseylime'yi öldürmedikçe, yahut şehîdliği elde etmedikçe dönmemeye karar verdim.
Müslümanlar «Ölüm Bahçesi»nde Müseylime ve ordusuna saldırdıkları ve savaş iyice kızıştığı zaman Müseylime'yi gözetlemeye başladım. Onu elinde kılıcı, ayakta dikilirken gördüm. Benim gibi En-sar'dan birinin de onu gözetlediğini gördüm. İkimiz de onu öldürmek istiyorduk.
Uygun bir pozisyon yakalayınca mızrağımı salladım. Elimde düzgün bir haie gelince, ona doğru fırlattım. Mızrak isabet etmişti...
Müseyiime'ye mızrağımı fırlattığım anda, o ensarlı kişi üzerine atılıyor ve kılıçla ona bir darbe indiriyordu...
Onu hangimizin öldürdüğünü Allah bilir?
Şayet onu öldüren bensem, Muhammed'den sonra insanların en hayırlısını ve yine insanların en kötüsünü öldürmüş oluyorum...»[3]
[1] Tarihçiler.
[2] Boz deve, çok kuvvetli olduğu için, ona benzetilmiştir.
[3] Vahşî İbn Harb hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- EI-İsabe (es-Seade baskısı), VI/315
2- Usdu'l-ğabe, V/83-84
3- El-İstîab (Haydarabad baskısı), 11/608-609
4- Et-Tarîhu'l-Kebîi-, cilt : IV, Kısım H/180
5- EI-Cem'u beyne caii's-sahihayn, il/516
6- Tecricîu esmai's-sahabe, H/136 ,
7- Tehzîbu't-tehzîb, XI/İ13
8- İbn Hişam, es-sîre, fihristlere bakınız
9- Musnedu Ebî Davud, s. 186
10- İbnu'l-Esîr, ei-Kamİl, 11/108
11- Tarihu'î-Taberî, (Onuncu ciltteki fihristlere bakmız)
12- İmtau'l-esma, 1/152-153
13- Siyeru a'lami'n-nubela, 1/129-130
14- İbn Kuteybe, e!-IVlaörif, s. 144
15- Ez-Zehebî, Tarihu'l-İslöm, I/252
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/260-265
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder