11 Mayıs 2011 Çarşamba

NUAYM İBN-İ MES'ÛD


«Nuaym  İbn-i  Mes'ûd, harbîn  hile olduğunu bilen  bir kişidir».
Nuaym İbn-i Mes'ûd; uyanık, zekî bir gençti. Herhangi bir prob­lemi çözmede hiç güçlük çekmezdi.
Allah'ın ona verdiği, iyi tahmin etme, çabuk anlama ve aşırı zekâ île tam bir çöl çocuğunu temsil ediyordu.
Fakat o, parayla eğlenceye düşkün bir kimseydi. Halbuki böyle-leri daha çok Yesrîb yahudileri arasında bulunuyordu.
Nuaym'ın canı bir cariye arzu etse veya kulağı bir çalgı sesi duy­mak istese, ta Necid'den çıkar, Medîne yolunu tutardı. Orada daha sonra ona fazlasıyla vermeleri için malını yahudilere sarfederdi...
Bundan dolayı Nuaym, Yesrîb'e çok gelir giderdi. Oradaki yahu-dilerle, bilhassa Benî Kureyza ile sıkı ilişki içindeydi.
Allah insanlığa peygamberini hak ve hidâyet diniyle gönderip Mek­ke vadileri İslâm nuruyla aydınlandığında Nuaym İbn-İ Mes'ûd günü­nü gün ediyordu.
Para ve eğlencelerine engel olmasından korktuğu için yeni din­den şiddetle yüz çevirdi.
Kısa bir süre sonra da kendini İslâm düşmanlarına katılmış ve İslâm'a kılıç çekmiş kimseler arasında buldu.
Ancak Nuaym ibn-i Mes'ûd Hendek harbi esnasında İslâm? davet tarihinde kendisine yeni bir sayfa açtı.
Bu sayfa harp hilesiyle ilgili şahaser bir hikâye... Tarihin   daima   dehşetle, zeki ve becerikli   kahramanını   övgüyle anlattığı bir hikâye yazdı...
Nuaym ibn-i Mes'ûd'un hikâyesini öğrenmek için biraz geriye git­mek lâzım.
Hendek tarhinden önce, Yesrib'deki Beni'n-Nadîr yahudilerinden bazıları gözden kayboldu. Onların ileri gelenleri, ResûMiah'la (s.a.v.) savaşmak ve onun dînini ortadan kaldırmak gayesiyle çeşitli kabileleri biraraya getirmek için çalışmaya başladılar.
Mekke'deki Kureyş kabilesine gidip onları müslümanlarla harbe kışkırttılar. Medîne'ye geldikleri zaman onlarla birleşmek üzere anlaş­tılar. Bunun İçin bir de zaman tayin ettiler.
Sonra, onlardan ayrılıp Necid'deki Gatafan kabilesine gittiler. On­ları da İslâm'a ve Peygamber'ine karşı kışkırttılar. Onları, yeni dîni kökünden kazımaya davet ettiler. Kureyş'le aralarında olup bitenleri ve yaptıkları anlaşmayı anlatıp o iş için tayin edilen vakti onlara bil­dirdiler.
Kureyş, atlısıyla yayasıyla toptan, liderleri Ebu Sufyan İbn-i Harb'-in komutasında Mekke'den Medîne'ye doğru yola çıktı.
Gatafan da her şeyiyle Uyeyne İbn-i Hısn el-Gatafanî'nin komu­tasında Necîd'den çıktı.
Gatafanlıların arasında hikâyemizin kahramanı Nuâym İbn-i Mes' Od da vardı... -
Rasûlüllah (s.a.v.) onların yola çıktığını haber alınca, ashabını toplayıp durumu onlara açtı. Bu büyük ordunun Medîne'ye girmesine engel olmak için şehrin etrafında bir hendek kazmaya karar verdiler.
Mekke ve Necîd'den gelen ordular Medîne yamaçlarına yaklaşın­ca, Benîn-Nadir yahudileriniri liderleri hemen, Medine'de oturan Benî Kureyza yahudilerinin ileri gelenlerine gittiler ve onları Peygamber'le savaşa, Mekke ve Necîd'den gelen ordulara yardım etmeye kışkırt­tılar..
Benî Kureyza'nm ileri gelenleri onlara :
«— Siz, bizi arzu ettiğiniz şeye davet ettiniz ama biliyorsunuz, biz Muhammed'e aramızda barış yaptığımıza, Medîne'de rahat ve gü­ven içinde yaşamamız karşılığında onunla iyi geçineceğimize dair söz verdik. Yine biliyorsunuz, onunla yaptığımız anlaşmanın daha mürek­kebi kurumadı biie...
Hem Muhammed bu harbde galip gelirse, bizi kıskıvrak yakala­masından ve ona hıyanetimizin cezası olarak Medine'den bizim kökü­müzü  kazımasından korkuyoruz», dediler.
Fakat Benî'n-Nadir'in ileri gelenleri, sürekli olarak onları anlaş­mayı bozmaya teşvik ediyorlar, Muhammed'e ihanet etmelerini ve bu defa felâketin mutlaka müslümanların başına geleceğini söylüyorlardı.
İki ordunun gelmesiyle de onların azimlerini arttmyoriardı.
Benî Kureyza. yahudileri onlara uymakta, Resûlüllah'la [s.a.v.) olan anlaşmalarını bozmakta ve aralarındaki sayfayı yırtmakta gecikmedi­ler... Böylece onunla harbetmek için kabilelere katıldıklarını açıkla­dılar...
Bu haber müslümanların tepesine yıldırım gibi indi.
Kabilelerin orduları Medine'yi kuşatmışlar ve halka gelen erzağı da kesmişlerdi.
Rasûlüllah (s.a.v.) kendilerinin düşmanın avucuna düştüğünü an­lamıştı...
Kureyş'le Gatafan, Medine'nin dışına müslümanların karşısına or­dugâh kurmuşlardı...
Benî Kureyza da Medine'nin içinde müslümanların arkasında bek­liyorlar ve hazırlık yapıyorlardı...
Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, içlerinde gizledikleri­ni açığa vurup şöyle diyorlardı:
«— Muhammed bize, Kisra ve Kayser'in hazinelerine sahip ola­cağımızı vadediyordu. İşte bugünkü durumumuz. Bizler ihtiyâç için tuvalete gitmekten korkuyoruz!!»
Daha sonra harp çıktığında Benî Kureyza'nm yapacağı baskında kadınlarına, çocuklarına ve evlerine bir zarar geleceği iddiasıyla grup­lar halinde Peygamber'in yanından ayrılmaya başladılar. En sonunda Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanında birkaç yüz gerçek mü'min kalmıştı.
Yirmi güne yakın süren kuşatma gecelerinden birinde Rasûlül-iah (s.a.v.) Rabbine sığınarak dua etmeye başladı. Duasında şu sözü­nü tekrar edip duruyordu:
«— Allah'ım!  Senden, bana vaadettiğin yardımı  istiyorum lah'ım! Senden, bana va'dettiğin yardımı istiyorum».
Nuaym ibn-i Mes'ûd, o gece uyku tutmadığı için yatağında dö­nüp duruyordu. Gözleri bir türlü uyumak istemiyordu. Berrak gökyü­zündeki yıldızlara bakarken, uzun uzun düşünmeye ve hemen kendi kendine şu soruları sormaya başladı: «— Yazıklar olsun sana Nuaym!!
Seni Necid gibi uzak yerlerden, şu adam ve beraberindekilerle harbetmek için getiren sebep nedir?!
Halbuki sen onunla, ne gasbedilmiş bir hakkı geri almak için, ne de tecavüze uğramış bir ırzı korumak için savaşıyorsun. Sen sırf bi­linmeyen sebeple onunla harbetmeye geldin.
Senin gibi akıllı birisine, öldürmek veya sebepsiz yere öldürül­mek için harbetmek yakışır mı?!! Yazıklar olsun sana Nuaym!.. Sana,  kendine uyanlara  âdil olmayı, iyilik etmeyi ve  akrabay vermeyi emreden bu dürüst adama karşı kılıç çektiren sebep nedir?!! Seni, getirdiği hidâyet ve hakka uyan ashabının kanlarını dökmek için mızrağını kullanmaya iten sebep nedir?!!»
Nuaym'ın içindeki bu sert konuşmayı onu hemen yerine getirme kararı durdurdu.                                                                           
Nuaym İbn-i Mes'ûd gece karanlığında kavminin ordugâhından çı kıp hızla Rasûlüliah'ın (s.a.v.) yanına gitti...
Rasûlüllah [s.a.v.), Nuaym'ın önünde durduğunu görünce :
 «—Nuaym İbn-i Mesûd? Sen misin?» dedi.
 «— Evet, benim. Ya Rasûlüllah.»
«— Bu saatte gelmene sebep nedir?»
«—Allah'tan başka tanrı olmadığına, senin Allah'ın kulu ve Rasûlü   olduğuna, getirdiğinin  hak  olduğuna   şehâdet   etmek   için  gel-im...»
Sonra şöyle ilâve etti:
«— Ya Resûlüllah!  (s.a.v.) Ben müsiüman oldum. Yalnız kavmi­min İslâm'a girdiğimden haberi yok. Şimdi bana dilediğini emret...»
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle duyurdu.
«— Sen artık bizdensin. Kavmine git ve eğer yapabilirsen, düş­manımızın gayret ve gücünü zayıflat. Çünkü harp hiledir...»
«— Tamam, ya Rasûlüllah!.. (s.a.v.) İnşaaliah, seni memnun ede­cek olan şeyi yakında göreceksin.»
Nuaym ibn-i Mes'ûd hemen Benî Kurayza'ya gitti. Onlarla —ön­ceden— dostluğu vardı. Nuaym onlara:
«— Benî Kureyza! Benim size olan sevgimi ve sözümdeki sami­miyetimi bilirsiniz».
«— Kureyş'le Gatafan'ın  bu harpta sizinkinden farkh  durumları
«— Nasıl?»
«— Burası sizin memleketiniz. Sizin burada mallarınız, çocuk ve kadınlarınız var. Sizin başka bir yere gidecek haliniz yok. Ama Ku­reyş'le Gatafan'ın memleketleri burası değil. Onların malları, çocuk­ları ve kadınları da burada değil. Onlar Muhammed'le harbetmek için geldiler ve sizi onunla olan anlaşmanızı bozmaya, kendilerine de ona karşı yardım etmeye çağırdılar. Siz de kabul ettiniz. Eğer onlar harbi kazanırlarsa bunu bir ganimet bilirler. Şayet kazanamazlarsa güven içinde memleketlerine dönerler ve sizi de Muhammed'in eline bırakır­lar. Böylece Muhammed pek kötü bir şekilde sizden intikamını alır... Biliyorsunuz, başbaşa kaldığınızda sizin Muhammed'e gücünüz yet­mez».
«— Doğrusun ama senin fikrin nedir?»
«— Benim fikrim: Onların eşrafından bazı adamları alıp yanınız­da rehin olarak bırakmadıkça, onlarla birlikte harbetmemenizdir. Muhammed'i yeninceye veya en son adamınız ölünceye kadar onları si­zinle beraber Muhammed'le savaşa götürmenizdir.»
«— Tamam. Sen bize doğru olanı tavsiye ettin.»
Nuayın onların yanından çıkıp Kureyş'in komutanı Ebû Sufyan İbn-i Harb'e geldi ve onlara:
«— Ey Kureyş topluluğu! Benim size olan sevgimi ve Muham-med'e olan düşmanlığımı bilirsiniz... Ben birşey duydum, Onu size de duyurmayı kendime vazife saydım. Bunu gizli tutmanızı ve benden duyduğunuzu başkalarına yaymamanızı tavsiye ederim...»
«— Tamam. Bu bizim sana karşı vazifemizdir...»
«— Benî Kureyza Muhammed'le olan anlaşmalarını bozduklarına pişman olup birisiyle ona şu haberi göndermişler. Biz yaptığımıza piş­man olduk... Seninle olan anlaşmamıza ve barışımıza dönmeye karar verdik. Kureyş ve Gatafan eşrafından birçok adamı alıp boyunlarını vurman için sana teslim.etmemize razı olur musun?...
Daha sonra onlarla savaşmak için sana katılırız ve onların işini bitiririz.
Muhammed de onlara, bunu kabul ettiğini bildirmek üzere adam öndermiş...
Eğer yahudîler adamlarınızdan bazılarını rehine olarak sizden is­terlerse, sakın onlara kimseyi vermeyiniz».
Ebû Sufyan:
«— Sen ne iyi dostsun... Bunun mükâfatını göreceksin», dedi.
Nuaym, Ebû Sufyan'ın yanından çıkıp kavmi Gatafan'a geldi. Ebû Sufyan'a anlattığının aynısını onlara da anlatıp Ebû Sufyan'a yapma diye tenbîh ettiklerini onların da yapmamalarını söyledi.
Ebû Sufyan Benî Kureyza'yı denemek isteyip oğlunu onlara gön­derdi. Ebû Sufyan'ın oğlu:
Babamın size selâmı var. Şöyle diyor: Muhammed ve asha­bına uyguladığınız kuşatma uzadı. Artık biz de usandık... Muhammed'­le harbedip ondan kurtulmaya karar verdik... Babam beni, size; yarın onunla savaşmaya davet etmek için gönderdi.»
Onlar şöyle cevap verdiler:
Yarın cumartesidir. Biz o gün hiçbir şey yapmayız. Sonra, ya­nımızda rehin kalmaiarı için sizin ve Gatafan eşrafından yetmiş kişiyi bize vermedikçe sizinle birlikte harbetmeyiz.
Biz, savaşmak zor gelince sizin hemen memleketlerinize gitme­nizden ve bizi Muhammed'le yalnız başımıza bırakmanızdan korkuyo­ruz. Hem biliyorsunuz, bizim onunla uğraşacak gücümüz yok...»
Ebû Sufyan'ın oğlu kavmine dönüp Benî Kureyza'dan duyduklarını onlara anlatınca, hep bir ağızdan :
«— Vay aşağılık maymunlar ve domuzlar! Vallahi bizden rehine olarak bir koyun isteseler yine vermeyiz...
Nuaym İbn-i Mes'ûd kabilelerin saflarını parçalamada ve onların anlaşmalarını bozmada başarılı olmuştu.
Allah, Kureyş'le yandaşlarına çadırlarını söken, kazanlarını devi­ren, ateşleri söndüren, yüzlerine şamar atan ve gözlerine toprak dol­duran şiddetli bir fırtına gönderdi.
Onlar çekip gitmekten başka çare bulamadılar... Ve karanlıkta çekip gittiler...
Sabah olunca müslümanlar, Allah'ın düşmanlarının kaçıp gittikle-rini gördüler. Onlar şöyle demeye başladılar:
Kuluna yardım eden Allah'a...
Askerîni azîz kılan...
Kabileleri tek başına yenen Allah'a hâmdolsun...
O günden sonra Nuaym ibn-î Mes'ûd Resûlüllah'm (s.a.v.) güven kaynağı oldu. Resûlüllah'm [s.a.v.) verdiği vazîfeleri yerine getirdi. Onunla birlikte harplere katıldı ve onun önünde sancaklar taşıdı.
Mekke'nin fethi günü Ebû Sufyan ibn-i Harb, müslüman askerle­rini seyretmek üzere durduğunda, Gatafan'm sancağını taşıyan bir adamı gördü ve yanındakilere:
«— Bu kim?!» diye sordu:
«— Nuaym İbn-i Mes'ûd...» dediler.
Hendek savaşınd,a bize yaptığı ne kötüydü... Vallahi o, Mu-hammed'in en büyük düşmanıydı. İşte şimdi o, Muhammed'in önünde kavminin sancağını taşıyor ve onun sancağı altında bizimle harbet-meye geliyor...»[1]




[1] Nuaym İbn Mesud hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İsabe,  biyografi  no: 8779
2- El-İstîab  (el-İsabe'nin hamişinde), V/584
3- Usdu'l-ğabe, V/348 veya biyografi no; 5274
4- Ensabu'l-eşraf, =. 340,345
5  İbn Hişam es-Siretu'n-nebeviyye (fihristlere bakınız)
6- Hayatu's-Sahabe, dördüncü ciltteki fihristlere bakınız.
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/311-318.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Boşanma Hakkında Detaylı Bilgiler