14 Aralık 2011 Çarşamba

Hz. Peygamber’in Cihad Etmekteki Israrı

      
- Hudeybiye zamanında “İnsanları Hidayete Götüren Ahlâk’ bahsinde uzun uzadıya zikredildiği gibi Budeyl b. Verka el-Huzai geldi. Beraberinde Beni Huzaa’dan birkaç kişi daha vardı. Tihame ehli arasında Beni Huzaa, Rasûlullah’ın dost ve sırdaşıydı. Budeyl b. Verka, Rasûlullah’a şunları söyledi:
“Ben arkamda Kâb b. Lueyy, Amr b. Lueyy kabilelerini bırakıp geldim. Bunlar Hudeybiye sularının akıcı kısmında konaklamışlardı. Onlarla beraber küçük-büyük tüm fertleri vardı. Onlar seninle savaşacaklar ve Kâbe’ye gitmene mâni olacaklar!” Bu sözleri işiten Rasûlullah şöyle buyurdu:
“Biz hiç kimseyle savaş için gelmiş değiliz. Biz Umre ziyaretini yapmak için geldik. Harb (Bedir gibi Kureyş’le yapılan diğer savaşlar kastedilmektedir) onları zayıf düşürmüş, yormuştur (harbe talip olmasınlar). Eğer isterlerse onlarla bir müddet sulh için aramızda belli bir müddet tayin ederiz. O zaman benimle halkım arasından çekilirler. Eğer ben galib gelirsem -o zaman girerlerse- halkın girdiği dine girerler. Aksi takdirde o zamana kadar istirahat etmiş olurlar, eğer illa benimle savaşmak istiyorlarsa, nefsimi elinde tutan Allah’a emin ederim ki boynum tek kalıncaya (ölünceye) kadar, bu iş (peygamberlik) hususunda onlarla savaşırım. Allah’a yemin ederim ki Allah’ın emri muhakkak yerini bulacaktır (İslâm hakim olacaktır)”.[1]
- “Vay Kureyş’in haline! Savaş onları yedi. Acaba benimle diğer araplar arasından çekilirlerse ne zararları vardır? Eğer Araplar beni mağlub ederlerse -zaten onların isteği de budur- istekleri yerine gelmiş olur. Eğer Allah beni Araplara galib getirirse, onlar o zaman istirahat etmiş ve zengin olarak İslâm’a girmiş olurIar. Eğer İslâm’a girmeseler işleri yerine gelmiş olarak o zaman bizimle savaşırlar. Kureyş ne zannediyor? Allah’a yemin ederim, İslâm üzere durmadan onlarla savaşırım. Ta ki Allah beni onlara galib getirinceye veya bu boynum yalnız kalıncaya (ölünceye) kadar...”[2]

 

[1] Buhari, (Misver b. Mahreme ve Mervan’dan)
[2] Tabarani, (Misver ve Mervan’dan merfu olarak); Kenz’ul-Ummal, 2/287; Aynı hadisi İbn İshak, Zühri kanalıyla rivayet etmiştir. Bidaye, 4/165
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/45.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı