18 Mayıs 2011 Çarşamba

Vedia (Emanet)


Toplu halde yaşayan insanlar, her zaman ve her yerde birbirine ihtiyaç duymuşlar ve bu ihtiyaçtan kendilerini azade kabul edememişlerdir. Halk, birçok zamanlarda para veya mallarını, muvakkat bir zaman için, koruyacak itimatlı kimse arar. Kendisine güven duyulan kimsenin emanet olarak bırakılan malı, istenildiğinde sahibine vermesi, emanet kendi yanında bulunurken ihanette bulunmaması, kişinin kâmil imana sahip olması ve Allah'tan (cc) hakkıyla korkması ile izah edilmiştir. Cenab-ı Hak, emanetleri sahibine vermemizi emretmiş, Peygamber (sav) Efendimiz de bize güven duyana emaneti geri verip teslim etmemizi, bize ihanet edene bile hıyanette bulunmamamızı tavsiye buyurmuştur. Bu itibarla, emaneti koruma ve sahibine teslim, İslâmi ve içtimai bir vazife bulunmaktadır.
  Emanet, İslâm hukukunda, "Emin sayılan kimsenin yanında başkasına mahsus bulunan para ve maldır." Kendisine güven duyulan şahsa da "Emin" adı verilmektedir.
  Vedia, bir kimseye koruması için bırakılmış olan mala denilmektedir.
  Mudi, bir malı veya parayı koruması için başkasına emanet eden kimseye denilmektedir. Mudâ ise, bir malın muhafazasını kabul edip korumayı üzerine alan şahıstır.
  İare, ariyet vermektir. İstiare ise, ariyet almak, bir malın menfaatinin meccanen temlik edilmesini istemektir.
  Emanetler, değişik yönlerden başkasının elinde bulunması itibariyle, çeşitli olabilir. Şöyle ki:
  a) Fiyatı konuşulmaksızın, satın almak düşüncesi ile, müşterinin elinde bulunan mal bir emanettir.
  b) Görmek veya göstermek üzere alınıp, müşterinin elinde bulunan mal bir emanettir.
  c) Gasp eden kimsenin elinde bulunan şey, emanettir.
  d) Vekâleti sebebiyle vekilin elinde bulunan mal emanettir.
  e) Rehin bırakılan şahsın elindeki şeyin borç tutarından fazlası da bir emanettir.
  f) Batıl bir satış yolu ile satılıp, bayiin izni ile, müşterinin elinde bulunan bir mal da bir emanettir.
  g) Beyi bil-vefa yolu ile satılıp alman ve borçtan fazla olarak müşterinin elinde bulunan şey de bir emanettir.
  Vedianın rüknü iki olup, icap ve kabul ile ifade edilmektedir. Bu icap ve kabul, sarahaten olabileceği gibi, kavli veya fı'li bir dalâlet ile de olabilir. Meselâ, bir kimse bir şahsa, "Şu malımı sana idâ (emanet bırakma akdi) ettim" veya "Şu malımı sana emanet ettim" dese, o şahıs da "Kabul ettim" diye mukabele etse, aralarında sarih bulunan bir icap ve kabul ile idâ akdi yapılmış olur.
  Bir kimse, dükkân sahibinin yanına varıp, "Bu mal, sana vediadır" diyerek bırakıp gitse, dükkân sahibi de bunu görüp ses çıkarmasa icap sarahaten kabul ise, delâlet yolu ile bulunmuş ve idâ (emanet bırakmak akdi) yapılmış olur.
  Yukarıda açıklanan tablonun aksi olarak, icap delâlet yolu ile kabul ise sarahaten olabilir. Şöyle ki:
  Bir kimse, malını dükkân sahibinin yanına bırakıp hiçbir şey söylemeden çekip gitmekte iken dükkân sahibi: "Senin bu malını bir vedia olmak üzere kabul ettim" demesi gibi.
  Bir şahıs, malını dükkân sahibinin yanına hiçbir şey söylemeden bırakıp gitse, dükkân sahibi de bunu görüp ses çıkarmasa, her iki taraf arasında fı'li bir delâlet ile icap ve kabul tahakkuk etmiş olur.
  Vedialarda icap ve kabul, akdi yapanların yazması ile olabileceği gibi, dili söylemeyen kimselerin belirli işaretleri ile de akdedilmiş olur. Emanet bırakmakta icaptan sonra kabulün gerekli olması, emanet bırakılan şahsın üzerine muhafazanın vacip olmasından dolayıdır.
  Bir şahıs, vedia olmak üzere bir malını, birkaç kimsenin yanına bırakıp gidecek olsa, onlar da görüp ses çıkarmasalar, o mal hepsinin yanında vedia olur. Bu sebeple, o şahısların hepsi birden kalkıp gidecek olsalar ve o mal da zayi olsa, hepsi bu maldan sorumlu olup bedelini eşit olarak ödemek zorunda kalırlar.
  Bu şahıslar, oradan teker teker kalkıp gidecek olsalar, en sonraya kalan şahıs bu emaneti korumak için vazifelenmiş olur ve bu mal onun yanında vedia haline gelir. Bu şahıs da kalkıp gidecek olsa ve bahsi geçen mal kaybolsa, en son giden şahıs, bu malı tek başına ödemek mecburiyetindedir.
  Eğer bir kimse birden fazla kimsenin yanına bir malını emanet olarak bıraktığı halde onlar bunu görmüş olmasalar, bu şahısların ses çıkarmaması ile kabul etmiş olacakları anlaşılmamalıdır. Bu durumda o mal bu kimselerin yanında bir vedia olmaz.
  Muhafazasına muktedir olunca, vedianın muhafazasını kabul etmek müstehaptır. Bu içtimai vazife ile ilgili fetvaları aşağıya almak suretiyle İslâmi hükümleri Müslümanların ıttılaına arzetmeye çalışacağız.
2933 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, oda içinde olan eşyasını Amr'a emanet ve teslim etse, Amr da onu korumaksızın kapıyı açık bırakıp gittiği için eşya çalınmış olsa, ödemesi gerekir" (H.Ec. 2/103)
Açıklama: O kimse, teslim edilmiş bulunan eşyayı, ihmal etmesi ve kapıyı açık bırakıp gitmesi sebebiyle, ödemesi gerekmektedir. Zira kapıyı açık bırakıp gitmesi, o şahsın kusuru olmaktadır. Kendisinin kusur veya tecavüzü sebebiyle zayi olan bir emaneti tazmin gerekir.
2934 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'e ait olup, Amr'ın elinde emanet olarak bulunan beygire Amr izinsiz olarak binip, kullanmış olsa ve bu yüzden de hayvan zayıflasa, (hayvanın) kıymetindeki noksanlığı Amr'ın ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/104)
2935 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, bir mahalde, bir şeyi Amr'ın önüne koymuş olsa, Amr da görüp sükût etse, Zeyd gittikten sonra Amr o şeyi korumasa (bu yüzden) zayi olsa Amr'ın ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/104)
2936 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir malın muhafazasını kabul eden kimse, vediayı yanıma koymuştum, onu unutup gittim kaybolmuş, dese ödemesi gerekir" (H.Ec. 2/104)
2937 - Netice Fetvalarından: "Bir malın muhafazasını kabul eden kimse, emanet olarak bulunan o parayı, kendi işlerine sarf ve istihlâk ettikten sonra, o cins paranın fiyatı yükselse mislini ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/104)
2938 - Ali Efendi Fetvalarından: "Emaneti bırakan kimse, onu korumayı kabul eden kimseden istediği zaman teslimi mümkün iken vermese, (sonunda) kaybolsa, ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/104)
2939 - Behce Fetvalarından: "Hamama giren Zeyd, koruması için saatini natur olan Amr'a verse, o da çarşıya gitmesi gerektiğinde güven duyulan bir kimse olmayan dellâk Bekir'e verip gittiğinde saat kaybolsa (naturun) ödemesi gerekir" (H.Ec. 2/104)
Açıklama: Natur, hamamda çalışıp hizmet eden, dellâk (tellâk) da yıkananları keseleyip temizleyen kimselere denilmektedir. Hamam hizmetçisinin saati korumak üzere alması halinde, onu güven duyulmayan bir kimseye vermemesi gerekirdi. Bu hareketi bir kusur olup, saatin kaybolmasına sebep teşkil etmektedir. O, bu ihmal sebebiyle saati tazmin etmeye mahkum olmuştur.
2940 - Feyziye Fetvalarından: "İki kişi, bir mecliste paralarını başka başka kimselere emanet etseler, ikisinden biri, diğeri yok iken kendi parasını almaya güçlü (ve haklı) olur" (H.Ec. 2/104)
2941 - Netice Fetvalarından: "Mudi, bir malın korunmasını kabul eden kimseden, emanet bıraktığı malı istediğinde, nereye koyduğunu bilmiyorum, unuttum dese ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/104)
2942 - Feyziye Fetvalarından: "Emanetin sahibi vefat edip mirasçıları emaneti, emanet bırakılan kimseden istediklerinde vermem, demeye güçlü olmaz" (H.Ec. 2/104)
2943 - Ali Efendi Fetvalarından: "Bir malı muhafaza etmeyi kabul eden kimse, emanet olunan şeyi, izinsiz olarak başkasına ariyet olarak verse, emanet (ikinci şahsın elinde iken) helak olsa, malı muhafaza için kabul eden kimsenin ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/105)
2944 - Netice Fetvalarından: "Zeyd, Amr'dan vedia olarak aldığı buğdayı kendi buğdayına karıştırsa ödemesi lâzım olur" (H.Ec. 2/105)
2945 - Ali Efendi Fetvalarından: "Emaneti korumayı kabul eden kimse, emanet olarak aldığı para ile izinsiz ticaret yapıp kâr elde etse, emaneti bırakan şahıs kârı ödetmeye güçlü olmaz" (H.Ec. 2/105)
2946 - Abdürrahim Fetvalarından: "Emanet, onu korumak için verilmiş bulunan kimsenin elinde iken çalınsa, ödemesi lâzım gelmez" (H.Ec. 2/105)
2947 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd'in, Amr'a emanet olarak teslim ettiği beygiri Amr, evinin kapı halkasına bağlayıp içeri girse, onun görmediği sırada beygir kaybolsa, Amr'ın ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/106)
2948 - Abdürrahim Fetvalarından: "Emaneti korumayı üzerine almış bulunan kimse, emanet bulunan malı bir handa korumakta iken, han yanıp o eşya da bir tecavüze uğramaksızın yanmış olsa, ödeme lâzım gelmez" (H.Ec. 2/106)
2949 - Abdürrahim Fetvalarından: "Dükkân komşuları hazır iken, Amr dükkânını açık koyup gittiğinde dükkânda bulunan emanet bal kaybolsa, Amr'ın ödemesi lâzım gelmez" (H.Ec. 2/106
2950 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, elinde emanet bulunan öküzlerden birini, sahibinin rızası olmaksızın enetse ve bu yüzden öküz helak olsa, Zeyd'in ödemesi lâzım gelir" (H.Ec.2/106)
2951 - Abdürrahim Fetvalarından: "Amr'ın elinde emanet olarak bulunan Zeyd'in kumaşlarından birine, Zeyd'in bulunmadığı bir sırada, Bekir gelip benim malımdır dese, Amr da teslim ettikten sonra Bekir o kumaşı istihlâk etse, Amr'ın ödemesi lâzım gelir" (H.Ec. 2/106)
Açıklama: Bir şahıs; kendisine emanet olunan bir malı şahitsiz, delilsiz ve hüküm verme merciinin kararı olmaksızın başkasına vermemelidir. Şayet o mal, bir başkasının ise, mal emanet olarak bırakılan kimseden değil, onu getirip teslim eden şahıstan istenmelidir.
2952 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, "Başka bir memleketteki Bekir'e ver" diyerek Amr'a teslim ettiği parayı götürürken, konakladığı handa parayı başının altına koysa, uyuduğunda para çalınsa, Amr'ın ödemesi lâzım gelmez" (H.Ec. 2/107)
Açıklama: Paranın teslim edildiği kimse, onu korumakta gerekli tedbiri almış olduğu için, paranın çalınmasından dolayı ödemeye mahkum olmaz.
2953 - Abdürrahim Fetvalarından: "Mirasçı, murisinin emanet bıraktığı bir şahıstan, emanet olan şeyi istediğinde, önce tamamen inkâr edip daha sonra teslim etmiştim diye yemin etse, sözü doğru olarak kabul olunmaz" (H.Ec. 2/107)
2954 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, Amr'da emanet olarak bulunan şu kadar liranın bir miktarını alıp geri kalanını talep ettiğinde, Amr inkâr etse, Zeyd, Amr'ın "geri kalanı taksit taksit al" diye söylediğini isbat etse, geri kalanı almaya güçlü olur" (H.Ec. 2/108)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı