18 Mayıs 2011 Çarşamba

Yenilmesi-İçilmesi-Kullanılması Caiz Olan Bazı Şeyler


2996 - Behce Fetvalarından: "Kullanılması yaygın bulunan kahvenin içilmesi helâldir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Kahvenin İslâm aleminde yayılmaya başladığı sıralarda, Müslümanlar arasında, kahve içmenin caiz olup olmadığı münakaşası yapılmıştır. Bazı şahıslar, kahveyi keyif verici bir madde olarak göstermekte ve içilmesinde mahzur aramaktaydı. Birtakım kimseler de kahvenin yandığını ileri sürerek içilmesinin haram olduğu görüşünü savunmaktaydı.
Mesele fukahaya intikal edince, kahve ilim süzgecinden geçirilmiş ve helâl olduğuna fetva verilmiştir. Kahve, tiryakiliğe yol açmakta ise de, sekir verici veya fütur (gevşeklik) getirici bir hassaya sahip değildir. Kıvamında kavrulduğu zaman kahveyi yanmış bir madde olarak mütalaa etmek doğru değildir. Bu sebeple, İslâm fakihleri kahve içmenin helâl olduğuna fetva vermiş bulunmaktadırlar.
2997 - Behce Fetvalarından: "Keten tohumundan çıkarılan bezir yağı temizdir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Sekir verici maddelerin pis olması, mayi halindeki içkilerle sınırlıdır. Afyon, esrar ve eroin gibi kuru maddelerin kullanılması haram olmakla beraber, kendileri pis sayılmamaktadır. Üzerinde bu maddelerden biri bulunurken kılınan namazın sıhhatinde en küçük bir ihtilâf olmamıştır.
2998 - Ali Efendi Fetvalarından: "Müslüman olan bir kimsenin gayrimüslime Kur'an öğretmesinde bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Kur'an-ı Kerim, beşerin hidayetine vesile olmak üzere gönderilmiştir. Bu hidayet kaynağından istifade herkesin hakkıdır. Efendimiz (sav), halkı İslâm dinine davet ederken, dinimizin esaslarını açıklar ve bazı zamanlarda halka Kur'an-ı Kerim okurdu. Dinlemekten doğacak gayenin en son noktası, Kitab-ı İlâhinin elfâz ve ahkâmını öğretmektir.
Bu itibarla, gönül kandilinde iman nurunun parlaması ümit ve niyeti ile bir gayrimüslime Kur'an öğretmekte bir mahzur olmayacağı yukarıdaki fetvada açıklığa kavuşmaktadır.
2999 - Ali Efendi Fetvalarından: "Müslüman olan Zeyd, fakir bulunan Hıristiyan kardeşlerini yedirip giydirecek olsa günahkâr olmaz" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Müslüman, gayrimüslim bulunsalar da, kardeşlerine iyilik ve yardımını esirgemeyecektir. Bu yardımın, karşı tarafın isteklerine göre değil, İslâm dininin yasaklamadığı şeylerle sınırlı olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Fetvadaki "yedirip giydirmek" ifadesi, bu noktaya ışık tutmaktadır.
3000 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Kâfirlerin Mekke-i Mükerreme'ye girmesi caiz olup orada ikamet etmeleri caiz değildir" (H.Ec. 2/162)
3001 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, annesini kendi malından yedirip giydirse, fakat annesi o mal helâl mı haram mı bilmese (oğlunun) yiyecek ve giyeceği kendisine helâl olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Oğlunun malının haramlığım annenin bilmemesi bir şek'dir. Şek ile yakıyn zail olmaz. Yediği ve giydiği anaya helâl olur veya helâlden kazandığından yemiş ve giymiş sayılır.
3002 - Behce Fetvalarından: "Gayrimüslim bir kimse, İslâm dini ile müşerref olduğu zaman elinde bulunan şarabı, sirke haline getirse yemesi ve satması helâl olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Şarap, dini usule göre, sirke haline geldiği zaman kimyevi bir değişikliğe uğramaktadır. Şarabın mahiyeti ve mayası tamamen değişerek sirke haline dönüşmektedir. Bu sebeple onu yemek ve satmakta bir mahzur kalmamaktadır.
3003 - Abdürrahim Fetvalarından: "Alim olan bir genç, yaşlı cahilden önde gelir" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: İlim rütbesi, yaşlılık sebebiyle olan saygıdan önce gelmektedir. Gerek dini vazifelerde, gerekse saygı ve ihtiramda ilmi bulunan genç, cahil ihtiyardan üstündür. Bu, ihtiyara saygı gösterilmediği mânâsına alınmamalıdır. Fetva, iki saygıdeğer insandan hangisinin birinci sırada yer alacağını tesbit etmektedir.
İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir. Bu sıfata sahip bulunan kimse itibar görür ve makbul olur.
3004 - Behce Fetvalarından: "Anasından sünnetli olarak doğan çocuğun haşefesinde hiç deri olmasa, sünnet ettirmek lâzım gelmez" (H.Ec. 2/164)
3005 - Abdürrahim Fetvalarından: "San'atkârların çırakları başka (usta) çıktığında, hepsi bir ziyafet hazırlayıp, gönül hoşluğu ile yemek pişirip yeseler helâl olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Başka çıkarmak, çırağı yetiştirip usta haline getirmek anlamında kullanılmıştır. Eski esnafın arasında kökül an'ane ve san'atkârlara mahsus âdetler vardı. Bir usta çırağını yetiştirip ustalık yapacak hale getirdiği zaman arastadaki ustaları toplar, bir aşr-ı şerif okunur, dua edilir ve böylelikle o çırağın ustalığı diğer esnafın huzurunda takrir edilmiş olurdu. Bu gibi günlerde yemek hazırlanır, fırına güveç verilir ve çağrılan misafirlere ikram olunurdu. Fetva, bu güzel an'anemizin meşruiyetine ışık tutmaktadır.
3006 - Behce Fetvalarından: "Köpeklere yiyecek vermekte bir mahzur yoktur. Sevap olacağına dair sahih haberler de vardır" (H.Ec. 2/164)
3007 - Behce Fetvalarından: "Hür olup çok yaşlı bulunan bir kocakarı, zaruret sebebiyle yüzü açık olarak erkeklerle konuşup bazı yabancıların eline dokunsa, kendisi (şehvani) istekten uzak olmakla bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Bu fetvada verilen müsaade "çok yaşlı" olmaya, "kocamış" bulunmaya, "şehvani isteklerden uzak" olmaya ve "zaruret" halinin bulunması kayıt ve şartlarına bağlanarak verilmiştir. Fetvanın başkalarına nakli veya kadının nefsinde tatbiki sırasında bu ihtirâzi kayıtlara çok dikkat göstermelidir. Sadece "yaşlılık" hali, bu fetvadan yararlanmak için yeterli değildir. Kocayıp çökmüş olmak, şehvani istekten uzak, esmer olma halleri ve hepsinden öte de bundan bir zaruret olup olmadığı aranacaktır. Dini müsaadeler, çok sağlam kayd-ı ihtirâzilere dayandırılmak suretiyle verilmiştir. Bunları kendi arzularımız istikametinde zorlamak asla doğru değildir.
3008 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zararlı olan köpekleri öldürmek caiz olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Köpek, av için, evi veya sürüyü beklemesi için beslenebilir. Bazı köpekler, vahşileşmek suretiyle saldırgan ve yırtıcı bir hayvan durumuna gelir. Bir kısmı da kudurup etrafına tehlike arzetmeye başlar. Bu gibi hallerde zararın önlenmesi ancak köpeğin öldürülmesine bağlı bulunur. Fetva, bu cevazı ortaya koymaktadır.
3009 - Netice Fetvalarından: "Yaldızlı bakır fincan mahfazası kullanmakta bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/163)
Açıklama: Porselen fincanların korunması için geçmiş zamanlarda mahfazalar yapılırdı. Bunların bakırdan olması ve yaldızlı bulunması, kullanılmasına bir engel teşkil etmez. Fetva, bu husustaki müsaadeyi ortaya koymaktadır.
3010 - Abdürrahim Fetvalarından: "Göz ağrısı çekmekte bulunan Zeyd, yüzüne siyah ipekten mamul bir bez bağlasa, bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: İpeğin erkeğe haramlığı, giyim ve süs olarak kullanıldığında olmaktadır. Gözlerin ağrıması halinde ışıktan
gözlerin müteessir olmaması için kullanılması bir zaruret halidir. Zaruretler, mahzurları mubah kılar.
3011 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir şehiri vatan tutmuş bulunan Zeyd, diğer şehirdeki kız kardeşine ve akrabasına mektup ve bazı kumaşlar göndermekle sıla-i rahim (akrabalık hukukunu ifa) etmiş olur" (H.EC. 2/165)
Açıklama: Akrabalık hukukunu gözetmeye, akrabalar arasında devamı gerekli bulunan sevgi bağlarını kuvvetlendirmeye sıla-i rahim adı verilmektedir. Bu vazifeyi, bizzat gidip gelmek suretiyle yapmak, kâmil bir mânâda sıla-i rahimde bulunmak olur. Buna imkân bulunmadığı zaman, mektup yazarak, selâm veya hediye göndererek sıla-i rahimde bulunmak caiz olmaktadır.
3012 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, helâl olan malından, bazı günlerde yemek pişirtip sevap (kazanmak) niyetiyle fakirlere yedirse sevaba nail olur" (H.Ec. 2/165)
Açıklama: İnsanoğlunun hayırlısı, halka hayırlı olandır. Bu hayırhahlığın pek çok yolları bulunmaktadır. Allah'ın (cc) kullarına yemek ikram etmek, bu yolların başında gelmektedir. Ancak, ilâhi rızaya ve sevaba erişebilmek için, verilen yemeğin "helâl maldan" ikram edilmiş olması gerekmektedir. Zira haram olan bir şeyi sarfetmekle Rabbimizin rızasına erişmek mümkün değildir.
Bu hususta dikkat edilecek diğer bir husus da, yapılan bu ikramın, sırf Hak rızası için yapılmasıdır. Anılmak, göze girmek ve halk arasında itibar sağlamak gibi maksatlarda yapılacak yemek ikramı, kişiyi riya, ucüp ve süm'a gibi dinen yerilmiş ahlâk bataklıklarında bocalamaya mahkum eder. Her güzel işin bir güzel niyete dayanması, o işin Allah (cc) katında makbul olması için ilk ve son şart olmaktadır.
3013 - Behce Fetvalarından: "Gayrimüslimler, paskalyada Müslümanların eşrafına yumurta ve çörek verip o da kerem ve mürüvvetinden dolayı almış olsa, bir beis yoktur" (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Paskalya, Hazret-i İsa'nın semaya yükselmesine rastlayan günde Hıristiyanların yapageldikleri bayramın ismidir. O günde kaynattıkları yumurta ve pişirdikleri çörekten Müslümanlara vermiş olsalar, bunu kabul etmek bir nezaket icabıdır. Yasak olan, bilfiil onların bayramına katılmaktır.
3014 - Abdürrahim Fetvalarından: "Kendisine ve geçenlere zarar vermediği halde, Zeyd'in umumi yolda durup mal satandan bir mal alması helâl olur" (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Gerek yaya yürüyenlere gerekse vasıtaların geçmesine engel olmayan ve başkaca bir zararı da bulunmayan esnafın satış yapması helâl olup, bunlardan mal almak da helâldir.
3015 - Feyziye Fetvalarından: "Gebelik müddeti dokuz ay olduğu halde, vefat eden Hind'in karnında olan çocuğun yaşadığı bilinse, karnının sol tarafından yarılıp çocuğu çıkarmaya dini müsaade vardır" (H.Ec. 2/163)
Açıklama: İslâm fukahası, asırlarca bu mes'eleyi ele almış ve hükme bağlamış bulunmaktadır. Tıp dilinde "Sezeryan" diye isimlendirilen bu ameliyatın, ölü bir kadın üzerinde, ilk defa nerede ve hangi tarihte yapıldığı tetkik edilmeye değer bir mevzudur. Bugün bilinen bir gerçek varsa, sezeryanin canlı bir kadın üzerinde ilk defa Milâdi 1500 tarihinde uygulanmış olmasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı