25 Ağustos 2011 Perşembe

Ramazan Ay'ı Gecelerini İhya Etmenin Fazileti


Resulullah (sav) "kim inanarak ve ecrini uma­rak Ramazanın gecelerini ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır" buyururdu.

Ramazan Ay'ı Gecelerini İhya Etmenin Fazileti

 

1371. ...Ebü Hüreyre (r.a.)'den; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) kesin emir vermemekle beraber Ramazan(m ge­celerini) ihyaya teşvik ederdi. Sonra  
"kim inanarak ve (ecrini) uma­rak Ramazanı(n gecelerini) ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır" buyururdu. 
Durum böyle iken Resûhıllah (s.a.) vefat etti. Ebû Bekr'in halifeliği döneminde ve Ömer(r.a.)'in halifeliğinin ilk yıllarında da durum böyleydi.
Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisi Ukayl bile Yûnus ve Ebû Uveys de aynı şekilde "Kim Ramazanın (gecelerini) ihya ederse..." diye ri­vayet etti(ler).
Ukaly ise, aynı hadisi bir de; "Kim Ramazanda (gündüzleri) oruç tutar geceleri de namaz kılarak onu ihya ederse" (şeklinde) rivayet etti.[1]  

Açıklama


Metinde geçen "imânen ve ihtisâben" tâbirleri 'inanarak ve hesaba katarak" anlamına gelirler. Bu tâbirlerle anlatılmak istenen şudur: 

"Her kim hak olduğunu kabul ve tasdik ederek, ihlâsla, riya ve sümâ'dan uzak, sadece Allah'ın rızasını düşünerek Ramazan gecelerini ihya eder ve gündüzlerini de oruçlu olarak'geçirirse, geçmiş günâhları affolu­nur." Hattâbi'ye göre ise, "imanen ve ihtisâben" kelimeleri "niyetlenerek ve azimet ederek" anlamlarına gelmektedir.
Hadisin zahirinden Ramazanın gündüzlerini oruçlu geçiren ve geceleri­ni de ihya eden kimsenin» büyük küçük bütün günahlarının affolunacağı an­laşılmaktadır. Hatta tbnü'l-Münzîr bu affa kesinlikle büyük günâhların da dâhil olduğunu söylemiştir. Fakat gerçekte söz konusu affın kapsamına gi­ren günâhlar sadece küçük günahlardır. 

Kul hakkının ise, sahibiyle helâllaşmadıkça hiçbir şekilde affolunmayacağını söylemeye lüzum yoktur. 

Nitekim İmam Nevevî burada affedileceği müjdelenen günahların sadece küçük gü­nahlar olduğunu söylüyor. Îmamü'l-Harameyn de bu gerçeği kesin bir dille ifade ediyor. Kadı îyaz da bu görüşün ehl-i sünnete ait genel bir görüş oldu­ğunu söylüyor. Nesâî'nin Süfyân'dan naklettiği rivayette ise, 

" = gelecek günâhları da affolunur" ibaresi bulunmaktadır. Nesâî'nin riva­yetinden başka daha pek çok hadislerde de bu kelimeye rastlanmaktadır. 
Bu­rada 
"daha işlenmedik bir günahın, henüz mevcut olmadığı halde affı nasıl olur?" diye akla bir soru gelebilir. Bu sorunun cevabı şöyledir: 
"Bu söz Al­lah'ın o kimseyi ileride işleyeceği büyük günâhlardan koruyacağını ifâde eden bir kinayeden ibarettir." Bazılarına göre de bu sözün mânâsı şudur: 
"Al­lah ileride bu kulun işleyeceği günahları daha işler-işlemez affedecektir."[2]

Soru:
Buradaki rivayetlerde Ramazan orucunun ve teravihin küçük günahla­ra keffâret olacağı bildirildiği gibi daha başka rivayetlerde de Arefe günü tutulan orucun iki senelik günahlara, âşûra orucunun bir senelik günahlara, bazı rivayetlerde iki yılın ramazan oruçları aralarındaki günahlara keffâret olduğu keza iki umrenin ve cumanın aralarındaki günahlara keffâret sayıl­dığı bildirilmiştir. Bu neviden daha birçok hadisler vardır. Acaba bunların araları nasıl bulunur?
Cevâb:  
Evvelce de işaret ettiğimiz gibi, bu tarz hadislerden murad, sa­yılan hasletlerin herbiri küçük günâhlara keffâret olabileceğini göstermek­tir. 
Eğer günâhlar, hadislerde gösterilen zamanlara tesadüf ederlerse, bu hasletler onlara keffâret olur. 
Tesadüf etmezlerse, faillerine bakılır. Failleri henüz mükellef olmamış küçükler olur yahut hiç küçük günâh işlememiş ve­ya işlemiş de tevbekâr olmuş, yahut günâhından sonra hayır, hasenat yap­mış mükelleflerden olursa, böyleleri de günahları hasenat ile giderileceğinden mezkûr hasletlerle dereceleri yükselir, amel defterlerine hasenat yazılır. Ba­zıları da "büyük günâhların bir kısmı hafifletilir" demişlerdir.[3]
Hafız îbn Hacer'in ve Nevevî'nin beyânlarına göre: 

"Bir ramazan ge­cesini ihya etmiş olmak için o gecenin tümünü ibâdetle geçirmek şart değil­dir. Sadece yatsı namazıyla birlikte teravîhi de kılmış olmak o geceyi ihya etmiş olmak için yeterlidir. 


Buhârî sarihlerinden Kirmanı'nin beyânına gö­re,  

bir ramazan gecesinin ihya edilmiş olması için yatsı namazıyla birlikte teravihi de kılmış olmanın yeterli olduğuna dair ilim adamları arasında gö­rüş birliği vardır."
Ancak Ramazan gecelerini ihya etmiş olmak için bütün ramazan gece­lerini ihya etmiş olmak gerekir. Ramazanın sadece bazı gecelerini ihya etmiş olmak hadisteki müjdeye erişmek için yeterli değildir. Hz. peygamber üm­metine farz olur korkusuyla teravihin mescidde cemaatle kılınmasını emret­mekten kaçındığı için, herkes ramazan gecelerini evinde kendi başına ihya etmeye başlamıştı. Resûl-i Ekrem dâr-i bekaya irtihal ettiği zaman da du­rum böyle idi. Hz. Ebû Bekir'in halifeliği esnasında da aynı durum devam etmekte idi. Ancak Hz. Ömer'in halifeliği zamanında bazı hikmet ve masla­hatlar icabı mescitte cemaatle kılınmaya başlandı. Nitekim bu mevzuda 

Müs­lim'de şöyle bir hadis vardır:

"Resulullah (s.a.) kendisine hurma yaprağından, yahut hasırdan bir hücrecik yaptı da çıkıp orada namaz kıldı. Derken bir takım adamlar kendisini tâkib ettiler ve (oraya) gelerek onun namazına uydular. Sonra bir gece gelip orada hazır oldular. Resulullah (s.a.) ağır davranarak yanlarına çıkmadı. Bu­nun üzerine onlar seslerini yükselttiler ve kapıyı taşladılar. Derken Resulullah (s.a.) öfkeli bir halde onların yanına çıktı ve kendilerine şunu söyledi:
"Yaptığınız şeye o kadar devam ettiniz ki bunun size farz olacağından korktum. Binaenaleyh siz bu namazı evlerinizde kılmalısınız. Çünkü farz na­maz müstesna, kişinin en hayırlı namazı evinde kıldığı namazdır."[4]

 Teravih Namazı Hakkında
Ayrıca 1373 numaralı hadis-i şerifte ifâde edildiği üzere Resûl-i Ekrem (s.a.) halkın iki gece kendisine uyarak namazı cemaatle kumalarına ses çı­karmamış. Ancak sözü geçen hâdise üçüncü gece cereyan etmiştir. Şevkâ-nî'nin beyânına göre, Resûl-i Ekrem'in halkın teravihi iki gece arkalarında kılmalarına izin verdiği halde, üçüncü gece üzerlerine farz olur korkusuyla izin vermemesi Ramazan gecelerinde nafileleri cemaatle kılmanın meşru ol­duğunu gösterir.[5]
İmam Şâtıbî'nin beyânına göre de, 

Resûl-i Ekrem'in bu uygulaması Ra­mazanda nafile namazları mescidde cemaatle kılmanın meşru olduğunu, fa­kat henüz vahy ve teşri' zamanı olduğu için halkın teravihi cemaatle edasının üzerlerine farz kılınmasına sebeb olur endişesiyle bundan vazgeçtiğini gösterir.[6]

Bu durum Hz. Ebû Bekr'in halifeliği döneminde de aynı şekilde devam etti. İmam Şâtibî'ye göre Hz. Ebû Bekr'in teravihin cemaatle kılınmasını sağlamayışının başlıca iki sebebi vardır:

a. O'nun içtihadına göre "gece namazlarını gecenin son vaktinde kıl­mak daha faziletlidir.'Bu bakımdan halkın teravihi gecenin son bölümünde evlerinde ayrı ayrı kılmalarını gecenin daha ilk saatlerinde toplu halde mes­cidde kılmalarına tercih etmiştir.

b. Dinden dönenlerle meşgul olurken teravih meselesinde yeni bir dü­zenlemeye girişme imkânı bulamamıştır. Çünkü dinden dönen kimselerle o gün için mücâdele etmek teravih namazının mescidde ve cemaatle kılınması­nı ele almaktan daha mühim idi.[7]

Hz, Ömer de kendi halifelik döneminin ilk yıllarında bu meseleyle ilgi­lenmemişti. Nihayet Ramazan gecesi mescidde herkesin ayrı ayrı dağınık bir şekilde kendi başına namaz kılmakta olduğunu görünce bunların teravih na­mazlarım cemaatle kılmalarının daha doğru olacağını düşünerek buna ka­rar verdi ve hemen uygulamaya geçilmesini te'min etti. Sonra bir gece baktı ki cemaat imamlarıyla birlikte teravih kılıyorlar, bunu görünce çok sevindi ve 
"Bu ne güzel bir bid'attir"[8] buyurdu.

Rivayetler Hz. Ömer'in uygula­maya geçtiği tarihin hicretin 14. senesine rastladığını kaydetmektedirler.
Hz. Ömer bununla da kalmadı. Belli başlı bütün yerleşim merkezlerine haber göndererek teravihin cemaatle kılınmasını emretti. 
Medine'de biri er­keklere, biri de kadınlara olmak üzere iki imam tayin etti.[9]
İmam Mâlik'in rivayetine göre 

Hz. Ömer, imam olarak tayin ettiği Übeyy b. Ka'b ile Temim ed-Dârî'ye; 
"halka onbir rekat namaz kıldırmalarım em­retti. Gerçekten bu rivayet, Müslim'in şu hadisine de uygun düşmektedir:

Hz. Âişe dedi ki:

Resûlullah (s.a.) ne ramazanda ne de ramazandan başka gecelerde on­bir rekattan fazla namaz kılmış değildir. Dört rekat namaz kılardı. Artık on­ların güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra dört rekat (daha) kılardı. Onların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra üç rekat namaz kılardı ben; "ya Resulullah vitri kılmadan mı uyursun?, dedim. 

Resûlullah (s.a.):
"Ya Âişe! Gerçekten benim gözlerim uyur, fakat kalbim uyumaz" buyurdu.[10]

Fakat yine İmam Mâlik'in Yezid b. Rûman'dan naklettiği bir hadiste Hz. Ömer zamanında halkın teravihi 23 rekat olarak kıldığı ifâde edilirken diğer bir rivayette de yirmi bir rekat olarak kıldığı söz konusudur.[11]
Öyleyse Hz. Ömer, Peygamber (s.a.)'in dâr-ı bekaya irtihâl etmesiyle vahy ve teşrî' döneminin sona erdiğini ve teravihin cemaatle edasının farz kılınması tehlikesinin ortadan kalktığını görerek artık halkın bunu cemaatle kılmasında bir sakıncanın kalmadığını anlamış ve hemen uygulamaya geç­miştir. 

Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi Resûl-i Ekrem'in namaz kılar­ken kendisine uyarak teravih namazı kılanlara üç gece ses çıkarmaması teravihin cemaatle kılınmasının meşru' olduğuna en büyük delildir. Çünkü dinî bir meselede cevaz sabit olunca, Hz. Peygamberin vefatından sonra o cevazı yürürlükten kaldıracak yeni bir hüküm olamaz.[12] 

Hz. Ömer'in bu uy­gulamasına seleften hiç bir kimse karşı çıkmamıştır. Bu da teravihin cemaatle kılınmasının caiz olduğuna dair icma' bulunduğunu gösterir.[13]
Hz. Ömer'in; "bu ne güzel bid'attir" sözüne bakarak, teravihi cemaat­le kılmanın bid'at olduğunu zannetmek doğru değildir. Çünkü Hz. Ömer buradaki bid'at sözünü lügat manasında kullanmış, ıstılahı mânâsında kul­lanmamıştır. Başka bir deyişle Hz. Ömer bu sözüyle "dinin aslında bulun­madığı halde sonradan ihdas edilmiş bir ibâdet şekli" kast etmemiş, bilâkis
"dinde yeri olduğu halde o güne kadar uygulamaya konulamayan fakat ye­ni uygulamaya konulabilen bir ibâdet şeklini" kast etmiştir.[14]

Bazı Hükümler


1. Ramazan gecelerini ihya etmek teşvik edilmiştir.Teravih namazı sünnettir ve geçmiş günahların affı­na vesile olur.
2. "Ramazan" kelimesine "ay" kelimesini ilâve etmeden kullanmak ca­izdir. Her ne kadar aksini ifade eden bir rivayet varsa da sahih değildir.[15]

1372. ...Ebû Hüreyre merfu olarak rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahü aleyhi vesellem (şöyle) buyurmuştur: 

"Her kim inanarak ve sevabım umarak ramazanda oruç tutarsa, geçmiş günâhları affedilir ve her kim inanarak ve sevabını umarak Kadir gecesini ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır."[16]
Ebû Dâvâct dedi ki: Bu hadisi aynı şekilde Yahya b. Ebi Kesîr ve Muhammed b. Amr da Ebû Seleme'den rivayet etti(ler).[17]

Açıklama


Bir önceki hadisin şerhinde de ifade ettiğimiz gibi bu hadis-i şerifte bağışlanacağı va'd edilen günahlar sadece küçük günahlardır. İmam Nevevî de bu mevzuda şöyle diyor: 

"Keffâret mahiyetinde olan ibadetler günâhlar ile karşılaştığı zaman eğer bu günahlar küçükseler, onları siler götürür ve şayet büyük iseler o zaman onları hafifletir. İzâle ede­ceği veya hafifleteceği bir günah bulunmadığı takdirde, sahibinin derecesini ve cennetteki makamını yükseltir."
Ancak bu hadisteki müjdeye nail olabilmek için ramazanın bütün gün­lerini oruçlu geçirmek icâbeder. Hastalık ve benzeri bir sebepten dolayı ma'zur olup da oruç tutmaya niyet ettiği halde, tutamayan kimseler eğer fidyelerini verirlerse, sonradan iyileştiklerinde kaza edecek olurlarsa onlar da bu müj­deden nasiplerini alırlar.
Aynı şekilde bu müjdeye erişebilmek için Ramazanın bütün gecelerini ihya etmiş olmak da şarttır. Sadece bazı gecelerini ihya etmek yeterli değil­dir. Bilindiği gibi yatsı namazının farzıyia birlikte teravihi de kılan bir kimse o geceyi ihya etmiş sayılır. Hatta yatsının farzını bile kılmanın geceye va'dedilen sevaba erişmek için yeterli olduğunu söyleyenler de vardır. Kıymetli âlimimiz M. Zihni Efendi, Ramazan ayı dışındaki gecelere de şâmil olmak üzere bir gece ihya etmenin mânasını şu şekilde ifade etmiştir: 

"Kıyamın mâ­nâsı gecenin çoğu kısmında diğer bir görüşe göre bir saatinde taâtle rneşgûl olmaktır."[18]
Ramazan gecelerinin ihyasının ise, teravih ile gerçekleşmiş olacağına 1375 numaralı hadis açıkça delâlet etmektedir. Buhârî sarihlerinden (Kirmanı ise, bu ramazan gecesinin teravih ile ihya edilmiş sayıldığında ittifak olduğunu söylemiştir.[19] 

Kadir gecesi için de durum aynı olmakla beraber hadisin za­hirine bakılırsa o gecenin sevabına erişebilmek için bütün geceyi ibâdetle ge­çirmek şarttır. Bir günün yalnız bir kısmında veya günün ekserisinde oruç tutmakla bir kimse oruç tutmuş sayılamayacağı gibi Kadir gecesinin bir kıs­mında ibâdet yapmakla dahi o gece ihya edilmiş olmaz.[20]
Bir önceki hadiste  'Ramazan gecesini ihya eden bir kimsenin geçmiş günahlarının bağışlanacağı” ifade edildikten sonra burada ayrıca bir kere daha 

"Kadir gecesini ihya eden bir kimsenin geçmiş günahlarının affedileceğinin" zikredilmesine lüzum var mıdır, diye bir soru akla gelebilirse de, bunun cevabı gayet basittir. Çünkü 

birinci hadisteki müjde Kadir Gecesine isabet edip etmediğini bilmeden bütün Ramazan gecelerini ihya eden kimseler içindir. 

İkincisi ise, Kadir Gecesinin tarihine isabet ederek sadece o geceyi ihya eden kimseler içindir. Çünkü Kadir gecesinin Ramazan gecele­rinin dışında da olabileceğini söyleyenler de vardır.[21]

Kaynaklar
[2] Aynî, Umdetu'l-Kaarî, XI, 125.
[3] Davudoğlu, Ahmed, Sabih-i Müslim terceme ve şerhi. IV, 276.
[4] Müslim, müsâfirîn 214.
[5] Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, III, 62.
[6] eş-Şâtıbî, el-t'tisâm, I, 256.
[7] eş-Şatibî, el-t'tisam, I, 256.
[8] Buhârî, teravih 1; Muvatta; ramazan 3.
[9]  Tabakatu'I-kübrâ, III, 202; Tarihu'l-Taberî, III, 490, VI, 209.
[10] Müslim, müsâfirîn 125; Muvatta' ramazan 3; Buhârî, teravih 1.
[11] Muvatta' ramazan 3; Neylü'l-Evtâr, III, 63.
[12] eş-Şâtıbî, et-t'ÜsAm, I, 256.
[13] Aynı yer.
[14] el-İ'lisânı, I, 257. Fazla bilgi için bk. M. Baltacı, Menhecu Ömer b. el-Hattab fi't-teşri",s. 343-348.
    Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/226-230.
[15] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/230.
[16] Buhârî, iman 25, 27, 28, 35; savm 6, teravih 1, leyletu'1-kadr I; Müslim, müsâfirîn 173-176; Tirmizî, savm 1, Nesaî, kiyâmü'1-leyl 3; sıyâm 39-40, cenâiz 79; iyman 21-22, 26; İbn Mâce, ikâme 173, sıyâm 2, 39; Muvatta', ramazan 2, Dârimî, savm 54; Ahmed b. Hanbel, musned, I, 191, 195; II, 232, 241, 281, 289, 347, 385, 408, 423, 430, 473, 486, 483, 503, 369; V, 318, 324.
[17] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/230-231.
[18] Ni'met-i İslâm, s. 357.
[19] Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, III, 57.
[20] Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim terecine ve şerhi, IV, 275. 
[21] Cassâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, III, 474.
   Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/231-232.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı