3 Ocak 2011 Pazartesi

ÖLÜYE TELKİN ,ZUHRUF SURESİ 36.AYETİN AÇIKLAMASI

ÖLÜYE TELKİN


Otuz Altıncı Ayet

وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ  قَرينٌ

“Ve kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.”[370]

وَ Ve مَنْ kim يَعْشُ gafil olursa عَنْ ذِكْرِ zikretmekten الرَّحْمنِ Rahmân'ı نُقَيِّضْ musallat ederiz لَهُ ona شَيْطَانًا bir şeytanı فَهُوَ لَهُ yanından  قَرينٌ ayrılmayan

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
İbn Ebî Hatim'in Muhammed ibn Osman el-Mahzûmî'den rivayetle tahric ettiği bir habere göre Kureyşliler kendi aralarında konuşup: "Muhammed'in arkadaşlarından her bireri için bir kişi görevlendirelim, onunla konuşsun ve onu bu yeni dinden vazgeçirmeye çalışsın." demiş ve Haz. Ebu Bekr için Talha'yı görevlendirmişler. Talha, Hz. Ebu Bekr'e gelmiş, onunla konuşmuş. Ebu Bekr kendisine: "Beni neye çağırıyorsun?" diye sormuş. Talha: "Lât ve Uzzâ'ya ibadete çağırıyorum." demiş. Ebu Bekr: "Lât nedir?" diye sormuş, Talha: "Rabbımızdır." diye cevaplamış. Ebu Bekr: "Peki Uzzâ nedir?" diye sormuş, Talha: "Allah'ın kılarıdır." diye cevaplamış. Hz. Ebu Bekr bu sefer: "Peki anneleri kim?" diye sorunca Talha duraklamış ve cevap verememiş de yanındakilere: "Yahu şu adama cevap versenize." demişse de onlar da susmuş, cevap verememişler. İşte bunun üzerine Talha: "Kalk ey Ebu Bekr; ben şehadet ederim ki yegâne ilah Allah'tır ve Muhammed O Allah'ın elçisidir." demiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ da bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[371]

Bu ayetin içerdiği Zuhruf süresi Mekke'de nazil olmuştur. Ayet Mekke Müşriklerine karşı cevap niteliğini taşımaktadır.[372]

Ayetin orjinalinde geçen "Aşiyy" kelimesi, gözün göremeyecek kadar kamaşması anlamına gelir. Bu durum genellikle parlak bir ışıkla karşı karşıya kalındığında sözkonusu olur ki, o zaman göz herhangi birşey göremez olur. Veya karanlık bir ortama girildiğinde benzeri bir kamaşma meydana gelir ki, görme yeteneği zayıflamış gözler böyle bir ortamda ortalığı seçemezler. Kuşkusuz bu durum bir hastalıktan da kaynaklanmış olabilir. Burada güdülen amaç ise, onların körlüğünü ve Rahman'ı anmaktan kaçınmalarını vurgulamaktır. Allah'ın varlığını hissetmelerini, vicdanda onun gözetiminin farkında olmalarını sağlamaktır:
"Kim Rahman'ın Kur'an'ın'dan yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur." [373]

Yüce Allah'ın iradesi insanın yaratılışı ile ilgili olarak bu hususu öngörmüştür: İnsan Allah'ı anmaktan uzaklaştığı onun varlığını unuttuğu zaman şeytanın onu kontrolü altına almasını, onu istediği gibi yönlendirmesini, ona vesvese veren kötü bir arkadaş olmasını, kötülüğü süslü, çekici göstermesini gerektirmiştir. Bu ayetteki şart ve cevabı yüce Allah'ın değişmez genel iradesini ifade etmektedirler. Bu iradeye göre sebebin ortaya çıkması ile birlikte sonuçta hemen ortaya çıkar. Yüce Allah sonsuz ilmine göre bu şekilde karar vermiştir.

Şeytanlardan bu kötü arkadaşların görevi, arkadaşlarını Allah'ın yoluna girmekten alıkoymaktır. Öte yandan bu arkadaşlar kendilerini Allah'ın yolunda sanmaktadırlar. [374]

Beden ile zikir ise, vücudun bütün organlarının Allah'ın emirlerini yerine getirmeleri ve yasaklarından sakınmaları ile olur. Bu da kişinin kendi vücudunun organlarını Allah'ın yolunda bulundurması ile mümkündür.[375]

Beni Rabbiniz olarak bilip kulluğunuzla zikredin ki, ben de sizi sevdiğim kullarımdan kabul edip sonunda bağışlamakla zikredeyim."[376]

Yukarıdaki ayet zikirsizlerin şeytanın arkadaşı olacağını ve aşağıdaki hadisi şerif ise zikirsiz ölmemek için kendinizi zikre alıştırın demek istiyor. Çünkü zikir, anmaktır. Sevenin sevdiği anması kadar büyük bir onur olamaz. Eğer bu sevgili, sevgililerin en sevgilisi ise daha da çok anmak gerekiyor.

Yüce Allah cümlemizi zikirle vaktimizi geçirmeyi ve zikirden gafil olmamayı nasip eylesin.

  

Otuz Altıncı Hadis


 قَالَ رَسُولُ للّهِ: لَقِّنُوا مَوْتَاكُمْ: لاَ إلهُ إلاَّ اللّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ، سُبْحَانَ اللّهِ رِبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ، الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Lailahe illallahu'l-Halîmu'l-Kerîm, Sübhânallahi Rabbi'l-Arşı'l-Azim, Elhamdulillahi Rabbi'l-Âlemin" telkin edin!" [377]

قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah: لَقِّنُوا telkin edin مَوْتَاكُمْ Ölülerinize لآ إلهُ Lailahe إَّلآ اللّهُ illallahu'l الْحَلِيمُ Halîmu'l الْكَرِيمُ Kerîm، سُبْحَانَ اللّهِ Sübhânallahi رِبِّ Rabbi'l الْعَرْشِ Arşı'l الْعَظِيمِ Azim، الْحَمْدُ للّهِ Elhamdulillahi رَبِّ الْعَالَمِينَ Rabbi'l-Âlemin

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Hz.Ali[378] (r.a)'dan, Hz.Peygamber (a.s): "Ne zaman ölüm döşeğindekilerin yanına girdiğizde, Lailahe illallahu'l-Halîmu'l-Kerîm, Sübhânallahi Rabbi'l-Arşı'l-Azim, Elhamdulillahi Rabbi'l-Âlemin" çok çok zikredin" buyurdu. [379]

Ebu Saidi'l-Hudrî (r.a) anlatıyor: "Resulullah (a.s) buyurdular ki: "Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Lailahe illallah demeyi telkin edin." [380]

Birinci hadis, muhtazar denen can çekişme halinde olan bir hastanın yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehadet veya her ikisini birden okuyarak telkinde bulunulması tavsiye edilmektedir. Telkin, onların telaffuz edilmesi suretiyle olur. Alimler, hastaya "bunu söyle!" diye emretmemek gerektiğini, yanında söylemekle iktifa edilmesini tavsiye ederler. Telkin çok sık olmamalıdır. Bir kere söylendi mi hemen tekrar edilmemeli, araya başka bir kelam girmişse arkadan bir kere daha söylenmeli derler. Resulullah bir başka hadislerinde "Kimin son sözü Lailahe illallah olursa cennete girer" buyurarak ölülerimizin son kelamlarının Lailahe illallah olmasının ehemmiyetini belirtmiştir. Bir başka hadiste de: "lailahe illallah kelimesini, ölüm onunla sizin aranıza girmeden çok tekrar edin, öleceklerinize de telkin edin"  buyrulmuştur.

Ölmek üzere olanların yanında Allah’ı zikretmek gerekli olduğu gibi yaşayanların yanında da zikri ihmal etmemek gerekir. Çünkü zikir, anmaktır. Ölü olana anılma lazım olacağı gibi diri olana da aynı şeyi yapmak lazımdır.

* Tasâvvuf ehline göre, Hz. Muhammed (a.s) dört halifeye ayrı ayrı zikri öğretip tavsiye etmiştir. Hz. Ebu Bekir (r.a)'a hafî (gizli) zikri, Hz. Ömer ve Hz. Ali'ye'cehrî (sesli) zikri ve Hz. Osman'a da kalbî zikri öğretmiştir.[381]

* Tasavvufî tarikatların kendilerine göre değişik zikir çeşitleri ve usûlleri vardır.[382]

* Hz. Muhammed (a.s) başka bir hadiste de zikir hakkında şöyle buyurmuştur: "İnsanlar bir araya gelip Allah'ı zikrettikleri zaman, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar ve Allah onları kendisine yakın olan kişilerden kaydeder. "

* Ebu Hüreyre (r.a) bir gün çarşıya gider ve oradakilere şöyle seslenir: "Hz. Muhammed (a.s)'ın mirası camide taksim edildiği halde, siz buralardasınız!.." Çarşıdaki insanlar hemen camiye giderler. Fakat miras diye bir şey göremezler. Ebu Hüreyre'ye gidip şöyle söylerler: "Yâ Ebu Hüreyre, camide taksim edilen herhangi bir miras görmedik." Ebu Hüreyre onlara; "Neyi gördünüz?" diye sorar. Onlar; "Allah'ı zikreden ve Kur'ân okuyan insanları gördük" derler. O zaman Ebû Hüreyre "İşte peygamberin mirası odur" der.[383]

* Hz. Muhammed (a.s)' ın zikrin fazileti ve onun çeşitli günahların affına vesile olduğuna dair söylemiş olduğu daha bir hayli hadisleri vardır.[384]
 KAYNAKLAR
[370]  Zuhruf:43/36.
[371] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 11,1O6-1O7; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/783.
[372] M.A.Sabuni, Muhtasar İbni Kesir, 4./2257.
[373]  Zuhruf, 43/36.
[374] S.Kutup, a,g,e. 13/190.
[375] el-İsfahânî, el-Müfredât, İstanbul,1986 259 vd; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, 659.
[376] Râzî, a,g,e. 4/143.
[377]  Müslim, Cenâiz 1, 2; Tirmizî, Cenâiz 7; Ebu Dâvud, Cenâiz 20; Nesâî, Cenâiz 4.
[378] Kettani "Nazmul Mutenasir minel Hadisi’l Mütevatira" h.no.100;bu hadisin mütevatir olduğunu kaydeder ve 14 Sahabi ismini zikreder.
[379] İbni Hibban, 9\311; Hakim Müstedrek,1\688; Beyhaki, 7/258; İbni Hamza, a,g,e. S,636.
[380]  Müslim, Cenaiz 1, 2; Tirmizî, Cenaiz 7; Ebu Davud, Cenaiz 20; Nesâî, Cenaiz 4.
[381] Ayni, Tasavvuf Tarihi, 1340. S,198.
[382] Bu hususta geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1985. S,200.
[383]  Gazzalî, İhyâ, I/ 296.
[384]  Muhammed b. Allan, Delilu'l-Fâlihîn, Mısır 1971, 4/210.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı