ÂLİ İMRÂN SÛRESİ'NİN KONUSU VE DETAYLAR

ÂLİ İMRÂN SÛRESİ'NİN KONUSU VE DETAYLAR

Kuran-ı Kerîm'in üçüncü suresi. Sure, Medine'de nazil olmuştur. Surenin 33. ayetinde Musa (a.s.)'ın babası İmrân'dan bahsedildiği için 'İmrân Âilesi' anlamına bu adı almıştır.

Söz konusu ayette ". . . Nuh 'u İbrahimoğulları ve İmrân Ailesini âlemlere üstün kıldı. " denilmektedir.

Bu sure, hicretin ikinci yılında meydana gelen Bedir savaşı sonrasıyla üçüncü yılında vukûu bulan Uhud savaşını konu edinip müslümanların Medine-i Münevvere'deki hayatlarından bazı bölümlerin dile getirildiği iki yüz ayetten ibarettir.

Âli imrân Suresi, nazil olduğu yıllardaki Medine'de yaşayan müslümanların çevresini kuşatan hile, desîse ve karışıklıkları sonsuz bir canlılıkla tasvir etmekte düşmanlarının yalnız hareketlerini değil, aynı zamanda içerideki kin ve hasedi, zihinlerdeki korkunç plânları da bir tablo halinde gözler önüne sermektedir.

Sure bize, Medine'deki ihlâslı müslümanların durumunu aktarırken adeta içinde bulunduğumuz zamanı da yeniden geldiğimiz nokta ile birleştirip sergilemektedir. Bu endişe veren durum karşısında hidayet rehberimiz olan Kur'an-ı Kerîm, özellikle bu suredeki ayet-i celileler; tuzak ve fitneleri önlemek, yaygara ve şüpheleri bastırmak, kalpleri ve atılmış adımları sabitleştirmek, fikir ve ruhlara hitap etmek, hadiseleri tahlil edip ortaya ibretler çıkarmak, İslâm'ın tasavvur olunan binasını kurmak ve buna gölge düşürecek hususları yok etmek, İslâm topluluğunu İslâm düşmanlarının amansız hile ve tuzaklarından korumak için onları uyaran prensip ve kanunlar ortaya koymaktadır. Şöyle ki:

"Allah... Başka ilâh yok. Ancak, Hayy ve Kayyum 'dur. "( 1 )

"O, sana kitabı hak ve kendinden öncekileri tasdik edici olarak indirdi. Bundan önce de insanlara yol gösterici olarak Tevrat ile İncil'i indirmişti. Bir de hak ile batılı ayırt eden Furkan'ı indirdi. Gerçekten Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli azap vardır. Allah, 'Aziz'dir, intikam sahibidir. "(3-4)

"Şüphesiz ki gökte ve yerde hiç bir şey Allah'dan gizli kalmaz. "(5)

"Şu inkâr edenlerin malları ve çocukları Allah'a karşı onlara bir şey sağlamaz ve onlar, ateşin çırasıdırlar." (10)

"Karşılaşan şu iki topluluğun durumlarında sizin için ibret vardır. Biri Allah yolunda döğüşüyordu. Diğeri de kâfir idi. Onlar, öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını görüyorlardı. Allah, dilediğini yardımı ile destekler. Görebilen için bunda ibretler vardır. "(13)

"Doğrusu Allah indinde tek geçerli din, İslâm 'dır. Ancak, kendilerine kitap verilenler kendilerine ilim geldikten sonra, ihtirastan dolayı ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki Allah, çabuk hesap görücüdür."(19)

"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz. Ve o, ahirette en büyük zarara uğrayanlardandır. "(85)

"De ki, "Ey mülkün sahibi olan Allahım, sen mülkü dilediğine verirsin. Sen mülkü dilediğinden alırsın. Sen dilediğini aziz edersin. Sen dilediğini zelil edersin. Hayır yalnız senin elindedir. Sen, şüphe yok ki her şeye kadirsin."(23)

"Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah'dan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınmış olma hâliniz müstesna. Allah, size kendisinden korkmanızı emrediyor. Ve dönüş Allahadır. "(28)

"Doğrusu İbrahim'e yakın olanlar ona uyanlar; şu Rasûl ve iman edenlerdir. Ve Allah, inananların dostudur. "(68)

"Yoksa Allah'ın dininden başka din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde ne varsa ister istemez ona teslim olmuştur. Ve ona döndürüleceklerdir. "(83)

"Ey iman edenler, eğer kendilerıne kitap verilenlerden herhangi bir zümreye uyarsanız imanınızdan sonra sizi çevirir, kâfir yaparlar. "(100)

"Ey iman edenler, Allah'dan nasıl korkmak lâzımsa öylece korkun. Ve her hâlde müslüman olarak can verin. "( 102)

"Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz düşman idiniz de o, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Ve onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz, ateş çukurunun tam kenarında idiniz, o, sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişesiniz diye işte Allah, ayetlerini size böylece açıklar. "( 103)

"Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma'rûfu emreder, münkerden nehy edersiniz. Ve Allaha inanırsınız. Ehl-i Kitap da inanmış olsaydı kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler olmakla beraber çoğu, gerçek dinden çıkmış fâsıklardır. "(110)

"Ey iman edenler, sizden olmayanı dost edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Öf keleri ağızlarından taşmaktadır. Sînelerinin gizlediği ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi açıkladık, eğer düşünürseniz. "(118)

"İşte siz o kimselersiniz ki, onlar sizi sevmezken, siz onları seversiniz. Kitapların bütününe inanırsınız. Onlar ise ancak sizinle karşılaştıkları zaman, 'iman ettik' derler. Yalnız başlarına kaldıkları vakit de size öfkelerinden parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki "öfkenizden geberin", gerçekten Allah, onların sinelerindeki özü hakkıyla bilir. "(119)

"Size bir iyilik dokunursa onları üzer. Başınıza bir felâket gelirse buna sevinirler. Sabreder sakınırsanız onların hilesi size zarar vermez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını ilmi ile kuşatır."(120)

Bu ayetlerden aynı düşmanların yeryüzünde İslâm'ı ve Müslümanları nasıl hedef aldıkları, İslâm akîdesini bozmak için içteki fâsık ve münafıklarla birlikte nasıl çalıştıkları rahatlıkla anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'in kıyamete kadar sürecek dünya hayatının bir kitabı ve müslümanların hidayet rehberi olduğu bir gerçektir. Bu gerçeğe ve onun ayetlerine ancak şeytanın adamları kulak tıkar ve gözlerini kapatırlar.

Âli İmrân Suresi böyle bir yapının yanında üç temel meseleyi dile getirmektedir. Bunların birincisi genel hatlarıyla din olayı ve özel anlamıyla İslâm'dır. Din, sadece Allah'a iman etmek ve bu kuru iman anlayışıyla yetinmek demek değildir. Din kesin bir ifadeyle sağlam bir tevhid inancıdır. Yani tek bir 'ilâh'ın üstün hâkimiyetine katıksız olarak iman etmektir. Bütün insanlık ve kâinat üzerinde hakim ve tek tasarruf sahibi olan ilâhî kudretin birliğini ve yegâneliğini kabul etmektir.

Surenin muhtevasında mevcut olan ikinci husus ise; müslümanlarla Rabb'leri arasındaki durumun tasviridir. Müminlerin Allah'a olan teslimiyetleri, ondan gelen her şeyi tartışmasız, yorumsuz ve memnuniyetle kabul edip büyük bir titizlikle onun emirlerine uymaları ve ona bağlanmalarıdır.

"Onlar ki: "Ey Rabbiniz, biz gerçekten iman ettik. Artık günahlarınız bağışla ve bizleri ateş azabından koru" diyenler, sabredenler, sadakat gösterenler, onun huzurunda divan duranlar, infâk edenler, seherlerde Allah'tan mağfiret isteyenlerdir. Allah'ın ayetlerini az bir pahaya (küçük bir dünya menfaatine) değişmeyenlerdir. "

Suredeki üçüncü önemli meseleye gelince; Kur'an, müminlerden başkasını dost edinmekten kaçınmayı, kâfirlerin bir değeri olmayan aldatmalarına kulak verilmemesini, Allahın emirlerinden uzak ve İslâm'a uymayan kötü yaşayış tarzlarını kabul edip onları dost edinmenin iman ile bağdaştırılamayacağını son derece büyük bir açıklıkla ifade etmektedir.

Birbirleri arasında çok sıkı ilişki bulunan bu üç mesele, yani insanlığın Allah'ı bilip ona tam bir iman ve teslimiyetle bağlanması, 'tevhîd'in anlamını kavrayarak hayatını buna göre düzenlemesi ve böyle sağlam bir İslâmî anlayışa sahip olarak, Allah'ın düşmanları karşısında izleyeceği tavizsiz bir tutum ve davranışla kâfirlerin dostluğundan uzak kalınması hususları sûrenin temelini oluşturmaktadır.

Surenin bir kısmı Necrân Hristiyanları hakkında nazil olmuştur. Necrân, Hicazla Yemen arasında bir şehir idi. O zamanlar burada çok sayıda Monhofist (Yakûbî) mezhebine mensup Hristiyan oturuyordu. Necrân Kâbesi diye ünlü bir kilisesi vardı. Roma İmparatorları buraya büyük maddî yardımlarda bulunurlardı.

Âli İmrân suresinin faziletine dair bazı hadis-i şerifler varid olmuştur. Ezcümle: Ebû Ümâme (r.a.)'den rivayete göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Kur'an okuyun, çünkü o, kıyamet gününde ehl-i Kur'an olanlara şefaat eder. Bakara* ve Âli imrân surelerini okuyun. Çünkü bunlar kıyamet gününde iki bulut, yahut iki gölgelik veyahut iki kuş bölüğü gibi gelir, sahiplerine şefaat ederler. Bakara suresini okuyun. Çünkü ona sahip olmak bereket, onu okumayı terk etmek nedâmettir. Kötüler ona sahip olamazlar. " (Müslim, Salâtu'l Müsâfirîn, 42, 804).

Ebû Yahya Süleym İbn Âmir'in rıvayetine göre Ebû Ümâme şöyle demiştir: "Bir kardeşiniz şöyle bir rüya görmüştür: Bakmış ki insanlar bir dağ yolunda yürüyorlar. Dağın tepesinde de iki yeşil ağaç bulunuyor. Ağaçlar söyle sesleniyorlar: 'içinizde Âli İmrân suresini okuyan var mı?' Eğer biri,evet' derse dallarını sarkıtıyor, adamı yukarı çekiyorlar."

"Birisi Abdullah ibn Mes'ud'*un yanında Bakara ve Âli imrân surelerini okudu. Ona: "içinde ism-i âzam bulunan iki sureyi okudun. O ism-i âzam ki onunla yapılan her dua kabul olur, her istek yerini bulur" dedi.

Hz. Ka'b şöyle demiştir: "Her kim Bakara ve Âli İmrân surelerini okursa bunlar kıyamet günü gelir, o adam hakkında, ya Rabbi, bunun için aleyhinde diyecek bir şeyimiz yok, derler." (Dârimî, Fedâilu'l-Kur'an, 15)

İA
Ø Âl-i Imrân sûresinin tefsir edilen ayetleri
2993- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e: 
Âl-i Imrân sûresi 7. ayeti olan “…Kalpleri gerçeklerden sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştıracak şeyler bulmak için ve ona keyfî anlamlar yüklemek amacıyla kitabın müteşabih denilen kısmına uyarlar…” ayetinin tefsirini sordum da Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onları gördüğünüz zaman kendilerini tanı ve onlardan sakın.” Yezîd şöyle dedi: “Onları gördüğünüz zaman kendilerini tanıyınız ve onlardan uzak durunuz.” Bu sözü iki üç sefer tekrarladı. (Buhârî, Tefsirül Kur’ân: 27; Müslim: İlim: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2994- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e 
Âl-i Imrân sûresi 7. ayetinin tefsiri soruldu da bunun üzerine şöyle buyurdu: “O Kur’ân’ın müteşabih ayetlerine uyanları gördüğünüzde kalbleri sapanlar diye Allah’ın adlandırdığı kimseler onlardır, onlardan sakının.” (Buhârî, Tefsirül Kur’ân: 27; Müslim: İlim: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu hadisi Eyyûb’tan, İbn ebî Müleyke’den ve Âişe hadisi olarak rivâyet edilmiştir. Pek çok kişi bu hadisi İbn ebî Müleyke’den ve Âişe’den rivâyet ederek senedinde “Kâsım b. Muhammed’i” zikretmediler. Bu hadisin senedinde Kâsım b. Muhammed’i sadece Yezîd b. İbrahim et Tüsterî zikretmektedir.
İbn ebî Müleyke; Abdullah b. Ubeydullah b. Ebî Müleyke olup Âişe’den hadis işitmiştir.
2995- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her peygamberin diğer peygamberlerden bir dostu vardır. Benim dostum ise atam, Halil İbrahim’dir. Sonra Rasûlullah (s.a.v.)  
Âl-i Imrân 68. ayetini okudu: “İnsanların İbrahim’e en yakın olanı, O’na uyanlar, şu peygamber ve O’na iman edenlerdir. Allah ta, mü’minlerin en yakın dostu ve her türlü işlerini düzeltip yürütendir.” (Müsned: 3609)
ž Mahmûd Ebû Nuaym vasıtasıyla Sûfyân’dan, babasından, Ebû’d Duhâ’dan ve Abdullah b. Mes’ûd’tan geçen hadisin bir benzerini rivâyet etti ve senedinde “Mesrûk’u” zikretmedi.
Tirmizî: Bu rivâyet Ebû’d Duha’nın, Mesrûk’tan rivâyetinden daha sağlamdır. Ebû’d Duha’nın adı Müslim b. Sabîh’tir.
Ebû Küreyb, Vekî’ vasıtasıyla Sûfyân’dan, babasından, Ebû’d Duha’dan ve Abdullah b. Mes’ûd’tan, Ebû Nuaym hadisinin bir benzerini rivâyet etti bu rivâyette Mesrûk yoktur.
2996- Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) dedi ki: “Her kim yemininde yalancı olduğu halde bir Müslüman’ın malını elde etmek için yemin ederse Allah’ı kendisine karşı gazâblanmış olarak bulur.” Eş’as b. Kays dedi ki: Bu hadis benim hakkımda söylenmiştir; şöyle ki: Benimle bir Yahudî arasında bir toprak meselesi vardı. Derken Yahudî benim hakkımı inkar etti. Bunun üzerine O’nu Rasûlullah (s.a.v.)’e götürdüm. Rasûlullah (s.a.v.), bana delilin var mıdır? Buyurdu. Ben de hayır dedim. Rasûlullah (s.a.v.), Yahudiye yemin et buyurdu, bunun üzerine ben Ey Allah’ın Rasûlü! O yemin eder ve malımı götürür dedim. Bunun üzerine Allah, 
Âl-i Imrân sûresi 77. ayetini indirdi: “Doğrusu Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminleri az bir menfaat karşılığında değiştirenler var ya; işte onlar öteki dünyanın nimetlerinden faydalanamayacaklardır. Allah kıyamet günü onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak, ne de onları günahlarından arındıracaktır. Onlar için acıklı bir azâb vardır.(Buhârî, Müsakat: 85; Müslim, İman: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda İbn ebî Evfâ’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
2997- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Âl-i Imrân 92. ayeti: “…Ey Mü’minler! Sevdiğiniz şeylerden Allah rızası için başkalarına harcamadıkça, gerçek erdemliliğe ve hayra ulaşmış olamazsınız…” ile, Bakara sûresi 245. ayeti: “Allah’ın kat kat fazlasıyla geri ödeyeceği güzel bir borcu Allah’a verecek olan kimdir?...” ayeti indiği zaman Ebû Talha’nın bir bahçesi vardı. Ey Allah’ın Rasûlü!, dedi. Bahçem Allah için vakıftır. Bunu gizli olarak yapabilseydim burada açıklamazdım dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Onu akrabalarına ve yakınlarına miras olarak bırak” buyurdu. (Buhârî, Zekat: 27; Müslim, Zekat: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Mâlik b. Enes bu hadisi İshâk b. Abdullah b. Ebî Talha’dan ve Enes b. Mâlik’den rivâyet etmiştir.
2998- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e “Gerçek hacı kimdir?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.): “Saçı başı dağınık süs ve gösterişten uzak kul” diye cevap verdi. Bir başkası kalktı ve “Hangi hac daha faziletlidir” diye sordu? Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Telbiye ve tekbir seslerinin yükseldiği kurban kanlarının akıtıldığı hac’tır.” Bir başkası kalkıp: “Hac için yola gücü yetme şartı nedir? Diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.): “Azık ve binittir” buyurdular. (İbn Mâce, Menasik: 27)
ž Tirmizî: Bu hadisi sadece İbn Ömer’den rivâyet eden İbrahim b. Yezîd el hûzî el Mekkî’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Bazı hadisçiler İbrahim b. Yezîd’i hafızası yönünden tenkid etmişlerdir.
2999- Sa’d b. Ebî Vakkâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: 
Âl-i Imrân sûresi 61. ayeti olan, “Gelin! oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, biz, siz, hepimizi çağıralım” ayeti inince Rasûlullah (s.a.v.): “Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı ve Ey Allah’ım bunlar benim ailemdendir” buyurdu. (Müsned: 1522)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen garib sahihtir.
3000- Ebû Gâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû Umâme, Şam mescidinin direklerine asılı başlar gördü ve şöyle dedi: “Cehennemin köpekleri gökyüzünün altında öldürülmüşlerin en kötüleri… onların öldürdükleri kişiler de öldürülmüşlerin en iyileridir.” Sonra 
Âl-i Imrân sûresi 106. ayetini okudu: “Bazı yüzlerin mutluluktan parladığı, bazı yüzlerin de ızdırabtan karardığı o hesap gününde, yüzleri kararanlara: “İman ettikten sonra Allah’tan gelen gerçekleri örtbas mı ettiniz? O gerçekleri örtbas ettiğinizden dolayı tadın bu azabı, denilecek.” Ebû Umâme’ye bunu Rasûlullah (s.a.v.)’den sen mi işittin diye sordum, şöyle cevap verdi. Bunu Rasûlullah (s.a.v.)’den; bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi kere işitmemiş olsaydım size aktarmazdım (yani daha çok işittiğim için aktarıyorum) dedi. (İbn Mâce, Zühd: 27)
ž Tirmizî: Bu hadis hasendir. Ebû Gâlib’in ismi “Hazevver” dir. Ebû Umâme el Bâhilî’nin ismi ise Suday b. Aclan olup Bahile kabilesinin lideridir.
3001- Behz b. Hakîm (r.a.)’in babasından ve dedesinden rivâyete göre, Behz 
Âl-i Imrân sûresi 110. ayeti olan: “Siz müslümanlar, insanlığın iyiliği için yaratılarak yeryüzüne çıkarılmış hayırlı bir topluluksunuz, doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarsınız…” ayeti hakkında Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurduğunu işitti: “Siz Yeryüzünde gelip geçen ümmetlerden yetmişinciyi tamamlıyorsunuz, siz bunların hepsinden en hayırlı ve Allah yanında da en ikrama layık olanısınız.” (İbn Mâce, Zühd: 27)
ž Bu hadis hasendir.
Pek çok kişi bu hadisi Behz b. Hakîm‘den buradaki gibi rivâyet etmiş ancak “İnsanlar arasından çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” bölümünü zikretmemişlerdir.
3002- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’in Uhud günü yüzü alnından yarılarak kanlar yüzüne akmıştı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demişti: “Kendilerini Allah’a davet eden peygamberlerine bunu yapan bir millet nasıl felah bulur. Bunun üzerine Allah  
Âl-i Imrân sûresi 128. ayetini indirdi: “Kullarımın işinden hiçbir şey sana ait değildir. Allah, ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları varlık sebebine aykırı davrandıkları için azab eder.” (İbn Mâce, Zühd: 27)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
3003- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), Uhud savaşında Rasûlullah (s.a.v.)’in yüzü yarıldı, dişi kırıldı omzundan ok yarası aldı. Kan, yüzünden akmaya başladı hem kanını siliyor hem de “Kendilerini Allah’a davet eden peygamberlerine bunu yapan bir ümmet nasıl kurtuluş bulacak?” buyuruyordu. Bunun üzerine 
Allah, Âl-i Imrân sûresi 128. ayetini indirdi. (Müslim, Cihâd: 27; İbn Mâce, Fiten: 17)
ž Abd b. Humeyd’den işittim şöyle diyordu: Yezîd b. Harun bu hadiste yanılmıştır.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
3004- Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Uhud savaşı günü şöyle duâ etti: “Allah’ım! Ebû Sûfyân’ı rahmetinden uzaklaştırıp lanet et. Allah’ım! Harîs b. Hişâm’ı rahmetinden uzaklaştırarak lanet et. Allah’ım! Saffan b. Ümeyye’yi rahmetinden uzaklaştırarak lanet et.” Ömer dedi ki: Bunun üzerine  
Âl-i Imrân 128. ayeti nazil oldu. Sonra Allah onları affetti. Müslüman oldular Müslümanlıkları da mükemmeldi. (Müsned: 5550)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Ömer b. Hamza’nın, Sâlim’den ve babasından rivâyeti olarak garib görülmektedir. Zührî bu hadisi Sâlim’den ve babasından rivâyet etmiştir.
Muhammed b. İsmail, Amr b. Hamza’nın rivâyetini tanımıyor fakat Zührî’nin rivâyetini biliyor.
3005- Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), dört kişiye bedduâ ederdi. Bunun üzerine Allah 
Âl-i Imrân 128. ayetini gönderdi: “Kullarımın işinden hiçbir şey sana ait değildir Ey peygamber! Allah dilerse onların tevbesini kabul eder, yahud da onları varlık sebebine aykırı davrandıkları için azablandırır.” (Buhârî, Meğazi: 17; Nesâî, Tatbik: 27)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen garib sahihtir. Nafi’in, İbn Ömer’den rivâyeti olarak garib görülmüştür.Yahya b. Eyyûb bu hadisi İbn Aclan’dan rivâyet etmiştir.
3006- Esma b. Hakem el Ferâzî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ali’nin şöyle dediğini işittim. “Ben Rasûlullah (s.a.v.)’den bir hadis işittiğimde Allah o hadisle beni dilediği şekilde faydalandırırdı. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından bir kimse bana hadis rivâyet ettiğinde ona yemin verdirirdim, yemin ederse onun hadis olduğunu tasdik ederdim. İşte bir seferinde Ebû Bekir bana bir hadis rivâyet etti. Ebû Bekir doğru sözlü birisidir. Dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim buyurdu ki: Her kim bir günah işler sonra kalkıp temizlenir, namaz kılar ve Allah’tan bağışlanmasını isterse Allah onu mutlaka affeder. Sonra Âl-i Imrân sûresi 135. ayetini okudu: “Ve onlar utanç verici bir iş yaptıkları veya varlık sebeblerine aykırı bir davranışta bulundukları zaman, Allah’ı hatırlar ve günahlarının affı için yalvarırlar. Zaten Allah’tan başka kim günahları affedebilir? Onlar işledikleri günah ve hatalı işlerde de bilerek ısrar etmezler.” (İbn Mâce, İkame: 27)
ž Tirmizî: Bu hadisi Şu’be ve pek çok kişi Osman b. Muğîre’den merfu olarak rivâyet ettiler.Mis’ar ve Sûfyân’da aynı hadisi Osman b. Muğîre’den merfu olmaksızın rivâyet etmişlerdir. Bazıları da yine Mis’ar’dan mevkuf olarak rivâyet etmişler bazıları da merfu olarak rivâyet etmişlerdir. Sûfyân es Sevrî, Osman, Muğîre’den mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir. Esma b. Hakem’in bundan başka rivâyet ettiği bir hadis bilmiyoruz.
3007- Ebû Talha (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Uhud savaşında başımı kaldırıp sağıma soluma bakınmaya başladım. O esnada Müslümanlardan kalkanının siperinde uyuklamaktan dolayı kafasını eğmeyen kimse yoktu işte bu olay 
Âl-i Imrân sûresi 154. ayetindeki belirtilen olaydır: “Sonra Allah, bu kederin ardından size bir emniyet duygusu ve bazılarınızı sarıp kuşatan bir iç sükûneti, uyuklama hali vermişti…” (Buhârî, Meğazî: 27)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Abd b. Humeyd, Ravh b. Ubâde vasıtasıyla Hammad b. Seleme’den, Hişâm b. Urve’den, babasından ve Zübeyr’den bu hadisin bir benzerini bize aktarmıştır.
3008- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Ebû Talha dedi ki: “Uhud savaşı günü savaş konumunda iken bizi uyku bastırdı. Ebû Talha: O gün uyku bastırılan kimselerden idim, kılıcım elimden düşüyor tekrar alıyorum, tekrar düşüyordu. Diğer bir gurub insanlar daha vardı ki onlar münafıklardı. Çok korkak ürkek hakka karşı çok kuşkucu idiler.” (Buhârî, Meğazî, 27)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
3009- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Âl-i Imrân sûresi 161. ayeti, Bedir günü kaybedilen kırmızı bir kadife elbise hakkında nazil olmuştur. Hatta o gün bazı kimseler: Belki de onu Rasûlullah (s.a.v.) aldı demişlerdi. Allah’ta bu ayeti indirdi: “Bir peygamberin ganimet malına hainlik etmesi olacak şey değildir…” (Ebû Dâvûd, Huruf: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Abdusselam b. Harb, Husayf’tan bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir. Bazıları bu hadisi Husayf’tan, Mıksem’den rivâyet ederek senedinde “İbn Abbâs’tan” dememişlerdir.
3010- Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), benimle karşılaştı ve Ey Câbir, seni neden kırgın görüyorum? dedi. Ben de: Ey Allah’ın Rasûlü! Babam, Uhud gününde şehîd düştü, geride kalan borç ve çoluk-çocuk bıraktı, dedim. Rasûlullah (s.a.v.), babanın Allah tarafından nasıl karşılandığını sana haber vereyim mi? Ben de evet Ey Allah’ın Rasûlü! dedim. Şöyle buyurdular: Allah bir kimseyle ancak perde arkasından konuşmuştur. Fakat babanı diriltmiş ve arada perde olmaksızın yüz yüze konuşarak şöyle buyurmuştur: Ey kulum dile benden sana dileğini vereyim o da Ey Rabbim beni dirilt senin yolunda ikinci kez öldürüleyim. Allah’ta şöyle buyurdu: Enbiya sûresi 95. ayete göre tekrar dünyaya dönmek mümkün değildir ve Âl-i Imrân 169. ayet indirildi: “Fakat Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Hayır onlar diridir. Rableri katında rızıklanmaktadırlar.” (İbn Mâce, Mukaddime: 122)
ž Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.
Abdullah b. Muhammed b. Akîl, Câbir’den bu hadisin bir kısmını nakletmiştir. Bu hadisi sadece Musa b. İbrahim’in rivâyetiyle bilmekteyiz. Ali b. Abdullah el Medînî ve pek çok ileri gelen hadisçiler bu hadisi Musa b. İbrahim’den bize aktarmışlardır.
3011- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, kendisine Âl-i Imrân 169. ayetin tefsiri soruldu da bunun üzerine şöyle dedi: Aynı soruyu bizde sormuştuk ta bize şöyle haber verilmişti: Onların ruhları yeşil kuşlar şeklindedir. Cennet’te diledikleri şekilde gezip dolaşırlar sonra Arş’a asılı kandillere dönerler Allah onlara yönelip baktı ve şöyle dedi: Bir şeyin artırılmasını ister misiniz ki size onu artırayım. Onlar da Ey Rabbimiz dediler. Neyin artırılmasını dileyelim Cennet’teyiz dilediğimiz şekilde gezinip duruyoruz. Sonra Allah onlara ikinci kez bakıp şöyle buyurdu: İlave olarak istediğiniz bir şey var mı? Derhal sizin için artırayım? Onlar da Rablerinden bir şey istemeden bırakılmayacaklarını görünce şöyle dediler: “Ruhlarımızı cesetlerimize çevir de dünyaya tekrar dönelim ve senin yolunda ikinci kez şehîd olalım.” (Fakat Enbiya 95. ayetlere göre bu mümkün olmamaktadır.) (Müslim, İmara: 27; İbn Mâce, Cihâd: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
İbn ebî Ömer, Sûfyân vasıtasıyla Atâ b. Sâib’den, Ebû Ubeyde’den İbn Mes’ûd’tan bu hadisin bir benzerini bize rivâyet ederek şunu ilave etmişlerdir: “Peygamber (s.a.v)’e selamlarınızı ilet ve Ey Rabbimiz bizim senden razı olduğumuzu ve bizden de razı olunduğunu ona bildir.”
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
3012- Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, merfu olarak şöyle anlattı: Malının zekatını vermeyen her bir kimsenin boynuna kıyamet günü Allah bir yılan takacaktır. Sonra buna uygun olarak Âl-i Imrân sûresi 180. ayetini okudu: “Allah’ın kendilerine ikram edip verdiği malları, infak etmekte cimrilik gösterenler o biriktirdikleri malların, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Aksine bu onlar için pek kötüdür. Bu derece cimrice sarıldıkları şey, kıyamet günü boyunlarına tasma gibi geçirilecektir. Zira göklerin ve yerin mirası Allah’ındır, hepsi O’na kalacaktır. Ve Allah yaptığınız her şeyden haberi olandır.” Abdullah b. Mes’ûd başka bir seferde de Rasûlullah (s.a.v.)’in buna uygun olarak aynı ayeti okumuştu.
Müslüman kardeşinin malını yalan yere yemin ederek kendi zimmetine geçiren kişi kıyamet günü Allah’ı kendisine kızgın vaziyette bulacaktır buyurdu ve buna uygun olarak Âl-i Imrân 77. ayetini okudu: “Doğrusu Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminleri az bir menfaat karşılığında değiştirenler var ya; işte onlar öteki dünyanın nimetlerinden faydalanamayacaklardır. Allah kıyamet günü onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak, ne de onları günahlarından arındıracaktır. Onlar için acıklı bir azâb vardır.”(Nesâî, Zekat: 27; İbn Mâce, Zekat: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
3013- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu Cennet’te bir kamçı boyu kadar yer, dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır. Dilerseniz Âl-i Imrân 185. ayetini okuyunuz “…Orada ateşten uzaklaştırılıp Cennete konulacak olanlar, gerçek kurtuluşa ermişlerdir. Zira bu dünya hayatına düşkünlük, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (Dârimî, Rıkak: 27)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
3014- Mervan b. Hakem (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Mervan kapıcısı olan Rafî’e dedi ki: Git, İbn Abbâs’a şöyle söyle eğer her bir kimse yaptığına sevinir ve yapmadığı işlerle de övülmesini isterse mutlaka azâb görecekse hepimiz azâblanacağız Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi: Bu ayetten size ne! Çünkü bu ayet ehli kitap olan Yahudî ve Hıristiyanlar hakkında inmiştir. Sonra İbn Abbâs, Âl-i Imrân 187. ayetini okudu: “Allah kendilerine kitap verilenlerden, O kitabı mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz diye kesin söz almıştı. Fakat, onlar bunu kulak ardı ettiler ve küçük bir kazançla değiştirdiler. Ne kötü bir alışverişti bu.” Arkasından da hemen 188. ayeti okudu: “Ettikleri kötülüklere sevinen ve yapmadıkları iyiliklerle övülmek isteyenlerin, davranışlarını doğru sanma, onların azâbtan kurtulacaklarını da sanma, onlar için acıklı bir azâb vardır.” İbn Abbâs şöyle devam etti: Peygamber (s.a.v), o kitap ehline bir şeyler sormuştu da onlar o gerçeği gizleyip başka bir şeyler söyleyip çıkıp gittiler onlar istenilen şeyi değil de başka bir şeyi haber verdiler de böylelikle de övülmek istediler. Kendilerinden isteneni söylemeyip gizlediklerine de sevinip gittiler. (Buhârî, Tefsir-ül Kur’an: 27; Müslim,i Sıfat-ül Münafıkın: 17)
ž Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar