4 Aralık 2010 Cumartesi

ABDEST ALMAYI ÖĞRETEN AYET MAİDE SURESİ 6.AYET ve TABERİ TEFSİRİ SAHABİLERDEN RİVAYETLER

MAİDE SURESİ 6.AYET 
Ey iman edenler, siz namaz kılmak istediğiniz zaman abdestsiz iseniz, yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklerle beraber temiz su ile yıkayın. Başlarınızı mes­hedin. Ve ayaklarınızı topuklarla beraber yıkayın. Şayet cünüp iseniz yıkanarak temizlenin. Eğer hasta iseniz veya yolculukta bulunuyorsanız yahut abdest boz­maktan gelmişseniz veya hanımlarınızla cinsi münasebette bulunmuşsaniz ve bu durumda su bulamıyorsanız yahut su bulunduğu halde onu kullanma imkanınız yoksa temiz bir toprakla teyemmüm edin. O toprakla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah size farz kılmış olduğu hükümlerle sizi zora koşmak ve sıkın­tıya sokmak istemez. Fakat o sizi, abdestsizlikten, cünüplükten ve manevi kirler olan günahlardan temizlemek ister. Ve şükredesiniz diye teyemmümü size mu­bah kılarak size olan nimetini tamamlamak ister.
Ayet-i kerimede müminlere, namaza kalktıkları zaman abdest almaları emredilmektedir.
Müfessirler, namaza hangi halde kalkıldığında abdest alınması gerekli olacağı hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Ebıı Musa el-Eş'ari, Ebul Âliye, Said b. el-Müsey-yeb, İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri, Cabir b. Abdullah, Dehhak, Esved ve Süddi'den nakledilen bir görüşe göre :
     Bu âyet-i kerimede, kişi abdestsiz iken na­maza kalktığı zaman abdest alması emredilmiştir. Şayet kişi namaza kalkmadan önce abdest-li ise yeniden abdest alması gerekli değildir.
     Bu hususta lkrime eliyor ki: 
"Abdullah b. Abbas dedi ki: "Abdestsiz ol­madıkça abdest almak gerekmez." 
Yine İkrime diyor ki: "Sa' b. Ebi Vakkas, bir kaç namazı bir abdestle kılardı." 
Muhammed b. Şirin diyor ki: 
"Ben, Abide es-Selmaniye sordum ki: "Abdest almayı hangi hal gerektirir?" O da dedi ki: "Ab­destsiz olma hali."
Tarif b. Yezıd'den nakledilmiştir ki, onlar Ebu Musa el-Eş'ari ile birlikte Dicle nehrinin kenarında bulunuyorlarmış. Abdest alıp öğle namazını kılmışlar. Sonra ikindi ezanı okununca adamlar kalkıp Dicle nehrinde tekrar abdest alma­ya başlamışlar. Bunun üzerine 
Ebu Musa: "Abdest almak ancak abdestsizlik ha­linde gerekir." demiştir.
A'meş diyor ki: "Ben, İbrahim en-Nehai'nin, öğle, ikindi ve akşam na­mazlarını tek bir abdestle kıldığını gördüm.

FadI b. Mübeşşir diyor ki: "Ben, Cabir b. Abdullah'ın birkaç vakit namazı tek bir abdestle kıldığını gördüm. O, idrarını yaptığında veya başka bir şeyle abdestini bozduğunda abdest alırdı. Su­yun artığı ile mestlerini meshedirdi. Dedim ki: 
-"Ey Ebu Abdullah, bu, senin gö­rüşüne dayanarak yaptığın bir şey mi?" Dedi ki 
-"Hayır. Ben, Resulullah'ın böyle yaptığını gördüm ve ben de onun yaptığını yapıyorum.
b- Zeyd b. Eşlem ve Süddi'ye göre bu âyette zikredilen namaza kalkma halinden maksat, uykudan sonra namaza kalkma halidir. Uyuyan kimsenin ab-desti bozulmuş olacağından, uyandıktan sonra namaz kılmak istediğinde abdest alması emredilmiştir.
c- İkrime'nin ve Nizal'ın Hz. Ali'den, Enes'in de Hz. Ömer'den rivayet et­tiklerine göre 
"bu iki sahabi bu âyet-i kerimenin, her namaz kılmaya kalkıldığın­da abdest almayı emrettiğini söylemişlerdir. Ancak kişi abdestli olduğu halde namaz kılmak istediğinde tekrar abdest alırken bu abdesti biraz daha hafif alır. mesela ayaklarını yıkama yerine onları mesheder.
Bu hususta Mes'ud b. Ali diyor ki: "Ben, İkrime'ye sordum ve dedim ki: "Ey Ebu Abdullah, ben sabah namazı için abdest alıyorum. Sonra çarşıya geli­yorum. Öğle namazı vakti oluyor. Ben o abdestle öğle namazını kılayım mı?" O da dedi ki: 
"Ali b. Ebi Talib (r.a.) şu âyeti okuyordu: "Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın, Başınızı meshedin, Ayaklarınızı da topuklarla beraber yıkayın."
İbn-i Şirin diyor ki: "Halifeler her namaz için yeni bir abdest alırlardı." 

Enes diyor ki: "Ömer b. el-Hattab, hafif bir abdest aldı ve dedi ki: "Bu, abdesti bozulmayan kişinin tekrar aklığı abdesttir." 

Nizal diyor kî: "Ben, Ali'nin öğle namazını kıldığını gördüm. Sonra o, insanlar için geniş bir yere oturdu. Ona su getirildi. O, yüzünü ve ellerini yıkadı, başını ve ayaklannı ise mesnetti ve dedi ki: "İşte bu, abdesti bozulmayanın abdestidir."
d- Abdullah b. Ömer ve Büreyde'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu âyette de zikredildiği gibi Allah teala Önce Resulullah'a ve müminlere, her namaza kalktıkları zaman abdest almalarını emretmişti. Daha sonra ise bu yükü hafifletti. Abdestli olma durumunda, namaz kılmak için yeniden abdest alma hükmünü kaldırdı.
Bu hususta Muhammed b. Yahya diyor ki: "Ben, Abdullah'ın oğlu Ubey-düllah'a dedim ki: 
-"Sen, Abdulah b. Ömer'in, abdestli olsun veya olmam her na­maz için abdest almasının sebebi nedir biliyor musun?" 
O da dedi ki: 
-"Bana Zeyd b. Hattab'm kızı dedi ki: "Abdullah b. Zeyd b. Hanzal'a anlatmış ki, Resu-lullah her namaz kılarken abdest almayı emretmiş bu da ona ağır gelmiş. Bu­nun üzerine Resulullah, her namaz için misvak kullanmasını emretmiş, abdest almasını kaldırmış, ancak abdestinin bozulma halini müstesna kılmıştır. Fakat Abdullah her namaz vakti için abdesl almaya gücü ve kuvvetinin yettiğini his­setmiş ve bundan dolayı her namaza kalktığında abdest almıştır.
Büreyde diyor ki:
-"Resulullah her namaz için abdest alırdı. Mekke'nin fethi yılında bütün namazları tek bir abdestle kıldı ve mestleri üzerine de mesnetti. 
Ömer dedi ki: 
-"Sen daha önce yapmadığın bir şeyi yaptın" 
Resulullah da buyurdu ki: 
-"Ben bu­nu kasıtlı olarak yaptım. [36]
Abdullah b. Ömer diyor ki: "Resulullah (s.a.v.) öğleyi, ikindiyi, akşamı ve yatsıyı tek bir abdestle kıldı."
Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, Allah tealanın bu âyetle her namaz kılmaya kalkana abdest almayı emrettiğini söyleyen görüştür. Ancak bu emir, abdestsiz olanlar için farz, abdestli olanlar için ise menduptur. Nitekim Resulullah, Mekke fethedilmeden önce her vakit namaz için yeni bir abdest alarak ümmetine, her vakit namaz için abdest yenilemenin faziletli bir amel olduğunu öğretmiş Mekke fethedildikten sonra da tek bir abdestle bir çok vakit namazını kılmış böylece asıl farz olanın abdestli olmak olduğunu ümmeti­ne beyan etmiştir.
Eğer denilecek olursa ki yukarıda, Abdullah b. Zeyd b. Hanzala'nın riva­yet elliği hadise göre Resulullah, her namaz için abdest alınmasını emretmiş sa-habiler de bu emrin farziyet ifade ettiğini anlayarak ona uymaya çalışmışlar, fa­kat bu onlara ağır gelmiş. Bunun üzerine bu emir neshedilmiştir. Bu da gösteri­yor ki, namaza kalkıklığında abdest alınmasını beyan eder emir, mendubiyet ifade etmemektedir." Cevaben denilir ki "Allah'ın, Resulüne emrettiği emirler farziyet, öğüt, mendupluk, mübahlık ve mutlak bir hal ifade edebilir. Allah'ın buyurduğu emri bu yönleri ifade etme ihtimalinde olduğuna göre emri bu yön­lerden, daha kuvvetli yöne yorumlamak elbetteki daha evladır. Kaldı ki bütün büyük âlimler Allah tealanın, Peygamberlerine ve diğer kullarına her zaman için abdest almayı önce farz kılıp daha sonra da bozmuş olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. 
Bu da gösteriyor ki Resulullah'ın her vakit abdest alması bir mendu-bu tercih etmesidir yoksa bir farzı yerine getirmesi değildir. Nitekim abdestli iken tekrar abdest almanın sevap olduğunu beyan eden şu hadis-i şerifler bunu ifade temekledirler. 
Amr b. el-Âmir el-Ensari diyor ki:
"Ben, Enes b. Malik'in şöyle dediğini işittim: "Resulullah, her namaz için abdest alırdı. Dedim ki: "Siz ne yapıyordunuz?" dedi ki: "Biz bütün namazları, abdestiııi bozmadıkça tek bir abdestle kılardık. [37]
Abdullah b. ömer diyor ki :
"Resulullah buyurdu ki : "Kim, abdestli olduğu halde tekrar abdest alacak olursa onun içi on sevap yazılır. [38]
Ebu Gutayt" diyor ki : "Ben , Abdullah b. ömerle birlikte Öğle namazını kıldım. Abdullah, binasmdak oturma yerine geldi. Orada oturdu. Ben de onunla birlikte oturdum, ikindi ezam okununca abciest suyu istedi. Abdest aldı çıkıp na­maza gitti.Sonra tekrar oraya döndü. Akşam ezanı okununca yine su istedi, ab­dest aldı.
Ben de dedim ki : 
-"Yaptığım gördüğüm bu şey sünnet midir?" 
O da dedi ki : "Hayır, sabah namazı için aldığım abdest, onu bozmadıkça bütün bu namazlar için kâfi idi."
-Fakat ben, Resulullah'm: "Kim, abdestli iken tekrar ab­dest alacak olursa onun için on sevap yazılır." buyurduğunu işittim ve ben bu sevapları kazanmak istedim."
Taberi diyor ki: 
-"Bir kısım âlimlere göre namaza kalkıldığında abdest al­mayı emreden bu âyet-i kerime, Allah tealimin, Resuîullah'a, diğer amelleri ya­parken değii, sadece namaz kılarken abdesî almasının gerekli olduğunu bildir­mek için nazil olmuştur Zira bu âyet inmeden önce Resulullah, abdestini bo­zunca abdest almadan hiçbir İş yapmıyordu. Bu âyet-i kerime indi. Resuîullah'a, sadece namaz kılmak istediğinde gerekli olduğunu, abdestsiz iken istediği diğer amelleri yapabileceğini beyan etti.
Bu hususta Aikame b. Ebi Vakkas diyor ki: 
-"Resulullah idrarını yaparken biz ona konuşuyorduk, o bize cevap vermiyordu. Biz ona selam veriyorduk. O, evine varıp, namaz için aldığı abdesti almadıkça bizim selamımızı almıyordu. Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü, sana konuşuyoruz bize cevap vermiyorsun. Se­lam veriyoruz selamımızı almıyorsun." Nihayet abdestsiz iken bu gibi şeyleri yapmaya ruhsat veren su âyet nazil oldu.

"Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman.yüzierinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın..."
Âyet-i kerimede "Yüzlerinizi yıkayın." Duyurulmaktadır, Müfessirler bu ayelle, abdest alırken yıkanması emredilen yüzün sınırlarını tayinde farklı gö­rüşler zikretmişlerdir.
a- Bir kısım âlimlere göre Yüz'den maksat, karşıdan bakan kişinin, baktı­ğı kimsenin yüzünden çıplak derisini gördüğü kısımdır. Bunlara göre yüzün bo­yu, baştaki saçların bitiminden itibaren çenenin altına kadardır. Eni ise, iki ku­lak arasıdır. Bu itibarla kulaklar, ağızın, burunun ve gözün içi yüz'den sayılmaz. Çenenin ve yanakların sakalla kaplı bölümlerinin dibine su eriştirmek gerek­mez. Bu sakallı kısımların üzerinden suyu yürütmek yeterlidir.
İbrahim en-Nehai, Muğire, Hasan-ı Basri, İbn-i Şirin, İbn-i Şihab, Rabia Said b. Abdükıziz, Mekhul, Kasım b.Muhammed, Abdullah b. Abbas, Dehhak, Abdullah b. Ömer, Said b. el-Müseyyeb, Ebu Ümame, Ebu Hûreyre ve Süley­man b. Musa'nın bu görüşte oldukları rivayet edilmektedir.
Bu görüşte olan âlimlere göre abdest alan kimsenin, kulaklarını yıkaması, ağzına burnuna su vermesi, gözünün içini yıkaması, sakalının dibine su geçirmesi gerekli değikür. Bu hususla Abdullah b. Abbas'm şunu söylediği rivayet edilmektedir.

"Şayet namazda iken. ağızda kalan yemeği çiğneme ihtimali ol­masaydı ağzıma su vermezdim."
İbrahim en-Nehai de "Ağıza ve burna su vermek abdestin farzlarından değildir." demiştir. Dehhak da Ramazan ayında ağıza ve buruna su vermeyi ya­saklamıştır.
Abdullah b. Ömer: "İki kulak, baş'ütn sayılır. Başını meshettiğinde onlan da meshet." demiştir.
Abdullah b. Abbaş, Hasan-ı Basri ve Said b. el-Müseyyeb de "Kulaklar baş'tan sayılır.11 demişlerdir. Ayrıca
Ebu Ûmame ve Ebu Hurevre de Resukıİiah'ın
"İki kulak, baş'tan sayılır. [39]buyurduğunu rivayet etmişlerdir.
b- Diğer bir kısım âlimlere göre ise bu âyet-i kerimede, namaza kalkıldı­ğında abc'est alırken yıkanılması emredilen yüz'ün sınırı, boy olarak başın tüy bitiminden itibaren çenenin altına kadar, en olarak da iki kulağın, gözle görülen ve göm İme yen arasıdır." Bunlara göre abdest alırken sakalın dibini yıkamak, ku­lakların, ağızın, burnun ve kulakların içini yıkamak, Allah tealanın "Yüzünüzü yıkayın." enirine göre farzdır. Bu sebeple abdest alan kimse bunlardan herhangi birini yıkamayı terkedecek olursa o abdestle kılmış olduğu namaz caiz değildir.
Bu hususta Abdullah'ın azadlı kölesi Nâfi, Abdullah b. Ömer'in, abdest alırken suyu sakalının dibine geçirinceye kadar hilalladığsnı, öyle ki sakalından yokça sular damladığını söylemişlerdir.
İbn-i Ebi Leyla, Mücahid, Said b. Cübeyr, Tavus, İbn-i Şirin, Şube ve Dehhak'm da sakallarını hilailadıklan rivayet edilmekte, Said b. Ciibeyr'in de "Kası! oluyor da sakal yeri yıkanıyor, tüy bittikten sonra ise yıkanmıyor?" dedi­ği rivayet edilmektedir.
Enes b. Malik de diyor ki:
"ResuluIIah abdest aldığında bir avuç su alıyor, onu çenesinin altına götü­rüyor ve onunla sakalını hilallıyordu. Resulullah: "Aziz ve Celil olan Rabbi'm bana böyle yapmamı emretti. [40] buyurdu.
Hassan b. Bilal diyor ki:
"Ben, Ammar b. Yasir'in abtlest aldığını ve sakalını hilalladığıni gördüm. Dedim ki: "Sen sakalını hilallıyor musun?" 0 da dedi ki: "Benim bunu yapma­ma mani olacak ne var ki? Ben Resulullah (s.a.v.) in, sakalını hilalladğnnı gör­düm. [41]
Taberi bu hadisin benzerini Ümmü Seleme, Ebu Eyyub> Ebu Ümame, Cübeyr b. Nüfeyr, Yezid er-Rekkaşi ve Katade'den de rivayet edildiğini naklet-miştir.
Ağıza buruna su verme hususunda da Mücahid'in "Buruna su vermek ab-destin yarısıdır." dediği, Hammad'ın da ağzına burnuna su vermeden abdest alıp namaza duran kimse hakkında (namazını bozup ağzına burnuna su versin) dedi­ği, namazını bitirmiş olana da tekrar abdest alıp namazım iade etsin." dediği ri­vayet edilmektedir.
Kulakların yüz'e yönelik olan taraflarının yüz'den sayılacağı bu itibarla onların da parmakla meshedilmek suretiyle de olsa yıkanmaları gerektiği Şa'bi, Abdullah b. Abbas ve benzeri âlimler tarafından zikredilmiştir.
Bu hususta Abdullah b. Abbas, Hz. Ali'nin şunları söylediğini rivayet it­miştir. 
-"Ben size Resulullah'ın abdesti gibi bir abdest alayım mı?" -"Evet" dediler. O abdest aldı. Yüzünü yıkayınca baş parmaklarım kulaklarının, yüze yöne­lik taraflarına soktu. Kulaklarını meshedince dışlarını da mesnetti." [42]
Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı "Yüz'ün sının boy olarak,, başın tüy bitiminden başlayıp çene altına kadardır. En olarak da ki ku­lak arasındaki gözle görülen kısımdır. Gözle görülmeyen ağız içi, burun içi, göz içi, sakalın ve bıyıklaın dibi yüzden sayılmaz." diyen görüştür. Bizim bu görüşü tercih etmemizin sebebi ise bütün âlimlerin iki gözü yüzden saymalarına rağ­men bunların sadece kapaklarının yıkanmasının gerekli olduğu, kapakların içi­ne su geçirmenin gerekli olmadığı hususunda görüş birliğine varmalarıdır. On­ların böyle bir görüş birliğine vannalan Resulullah1 in, ümmetine öğretmesiyle-dir, İşte insanın abdest azalarının herhangi birine su ulaştırılması zorluğa sebep olacak olursa onlar da gözlerin içine kıyaslanarak gözlerin hükmünü alırlar. İşte ağzın içi, bumun içi sakal ve bıyıkların dibine su ulaştırmanın zorluğu, göz ka­paklarının içine su ulaştırmak gibidir. Bu itibarla onlara da su ulaştırmak gerekli değildir.
Sahabi ve tabiinden sakal ve bıyığın dibine su ulaştıranlar ağız ve burnun içini yıkayanlar, yapılıp yapılmaması serbest bırakılan iki hususun zor tarafını seçenlerdir. Nitekim Abdullah b. Ömer'in, göz kapaklarının altına su serpecek o kısımları da yıkadığı rivayet edilmektedir. Abdullah bunu farz olduğu için değil zor olanı tercih etmesinden dolayı yapmıştır. Sahabilerin bunları farz oldukla­rından dolayı yaptıklarını zannedenler bunların davranışlarını bilmeyenler ve kı­yastan haberi olmayanlardır.
Diğer yandan Resulullah'ın sahabilerinden herhangi birinden abdest alır­ken sakalının dibine su ulaştırmayanın ağıza ve buruna su vermeyenin bu ab-destle kıldığı namazı iade etmesi gerektiği hususunda herhangi bir haberin zik-redilmeyişi en açık delildir ki, sahabilerden herhangi birinin bu zikredilenlerden birini yapması, terkedilip edilmemesi serbest olan işlerden daha efdal olduğuna inandığını tercih etmesidir.
Resulullah (s.a.v.) in
-"Sizden biriniz abdest aldığı zaman burnuna su çekip sümkürsün.. [43] hadis-i şerifini delil göstererek burna su çekip sümkürmenin farz olduğunu zanneden kimse bilsin ki, âlimler görüş birliğine varmışlardır ki, burnuna su çek­meden abdest alan kimse bundan dolayı namazım iade etmez. Bu da bu iddiayı ileri sürenin aleyhine yeterli bir delildir.
Kulaklara gelince, yine âlimler, kulakların ön tarafını veya tümünü yıka­mamanın, böyle bir abdest alanın namazını ifsad etmeyeceği hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Resulullah'ın sahabilerinin, "Kulaklar baş'tandir." demeleri ve bunu Resulullah'tan rivayet etmeleri zikredilen bu hükmü, yani kulakların yı­kanmasının gerekli olmadığı hükmünü göstermektedir. Bu hususta sadece Şa'bi muhalefet etmiştir.
Âyet-i kerimede ellerin dirseklere kadar yıkanması emredilmektedir.
Müfessirler, abdest alırken kollarla birlikte dirseklerin de yıkanmasının gerekli olup olmadığı hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Malik b. Enes ve Şafii'den nakledilen bir görüşe göre, elleri yıkamaya dirsekler de dahildir.
b- Züfer b. Hüzeyl ve benzeri âlimlere göre ise abdest alanın, kollarını yı­karken dirsekleri yıkaması gerekli değildir. Bu âyetteki "Ellerinizi dirseklere ka­dar yıkayın." ifadesindeki "kadar" kelimesi, "..Sonra orucunuzu geceye kadar devam ettirin.. [44] âyetindeki "kadar" ifadesi gibidir. Nasıl ki gündüzleyin tu­tulan oruç, gecenin1 başlangıcı olan akşama kadar devam eder ve akşamleyin bi­ter. Abdestte kolların yıkanması da dirseklere kadar devam eder ve orada biter. Yani nihai noktayı ifade eden ve "kadar" diye tercüme edilen  ke­limesi, nihai noktanın hükme dahil olmadığını gösterir.
Taberi diyor ki: "Bu hususta doğru olan görüş şudur: "Abdest alındığında eller yıkanırken dirsekleri yıkamak farz değildir. Yukanda da zikredildiği gibi bu mesele, orucun, gecenin başlangıcı olan akşama kadar devam etmesine ben­zemektedir. Ancak bizzat dirsekleri ve onların daha yukarısını yıkamak, Resu­lullah'ın ümmetine açıkladığı sünnetiyle menduptur. Bu hususta Resulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
-"Şüphesiz ki ümmetim kıyamet gününde abdestin eseri olarak alınları ve ayaklan parlar bir vaziyette çağı alacaktır. Sizden kimin alnındaki parlaklığı ço­ğaltmaya gücü yeterse onu yapsın. [45]
Âyet-i kerimede, namaz kılmak için abdest alanların, başlarını meshetme-leri emrediliyor.
Müfessirler, başın ne kadirinin ve ne şekilde meshedilrnesi hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Bir kısım âlimlere göre abdest alan kişi başından dilediği yeri su ile meshedebilir. Başın meshedilmesinin bir sının yoktur.
Bu hususta Abdullah b. Ömer'in, başının sadece ön tarafını meshettiği, İbrahim en-Nehai'nin: "Başın hangi tarafını su ile meshedecek olursan o, senin için yeterlidir." dediği ve Süfyah es-Sevrİ'nin de "Abdest alan kişi başından tek bir tüy dahi meshedecek olsa o onun için kâfidir." dediği rivayet edilmektedir.
b- İmam Maîik'e göre ise bu âyetle başın tümünün meshedilrnesi emre­dilmektedir. Bu nedenle bir kişi başının tümünü değil de bir kısmım su ile mes-hepdip namaz kılacak olursa yeniden abdest alıp başının tümünü meshetmesi ve namazını iade etmesi gerekir.
c- Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise bu âyet-i keri­me ile abdest alanın, başının en az üç parmak miktarını meshetmesi emredilmiş­tir. Abdest alan kişi başın üç parmak miktarından daha azını meshedecek olursa bu onun için yeterli değildir,
Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, abdest alan kimse, başından dilediği yeri meshedebilir. Bunun bir sınırı yoktur." diyenin görüşü­dür. Zira âyet-i kerime, namaz kılmak için abdest alan kimseye genel bir şekilde başını meshetmesini emretmiş ve bunun için belli bir sınır tayin etmemiştir ki abdest alan kimse o sınırla bağlı kalsın, onu aşmasın ve ondan azını da yapma­sın. Bu itibarla abdest alan kimse başının ne kadarını meshedecek olursa, mes-hetme emrini yerine getirmiş olur.
Allah tealanm kitabında genel olarak zikredilen hükümler belli şartlarla kayıtlanıp şartlanmadıkça umumi mânâ ifade teme durumlarını korurlar. Bu âyet de bu kabildendir.
Ayet-i kerimede geçen ve "Ayaklarınızı da topuklarla beraber yıkayın." diye tercüme edilen cümlesindeki kelimesi, kurralar tarafından iki'şekilde okunmuş ve okunma şekillerine göre farklı mânâlar verilmiştir.
a- Hicaz ve Irak kurcalarından bir topluluk, âyet-i kerimenin bu kelimesi­ni şeklinde harfinin üstün olmasıyla okumuşlar ve bu­nu "Elleriniz" kelimesine atfedildiğini söylemişlerdir.
Âyet-i kerime bu kıraata göre okunduğu takdirde mânâsı mealde zikredil-diği gibi şöyle olur." Ayaklarınızı da topuklarla beraber yıkayın."
Görüldüğü gibi bu izaha göre abdest alan kimsenin ayaklarını mutlaka yı­kaması gerekir. Çıplak ayaklara mesheden kimse abdest almış sayılmaz.
Hz. Ömer, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer, Ömer b. Abdülaziz, Hz. Ali, Kasım b. Muhammed, İbrahim en-Nehai, Abdullah b. Abbas, Urve b. Zübeyr, Süddi, Ata, Mücahid, A'meş, Malik b. Enes ve Dehhak'tan, abdest alır­ken ayakların yıkanmasının gerekli olduğu rivayet edilmiştir.
Bu hususta Ömer b. el-Hattab'm şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
-"Bir adam abdest aldı. Ayağının üzerinde tırnak kadar yer bıraktı. Resu-lullah onu gördü ve dedi ki: 
-"Geri dön abdestini güzelce al." adam geri döndü (abdestini tamamladı) ve sonra namazını kıldı. [46] Bu hadis, Enes b. Malik'ten de rivayet edilmiştir. [47]
Ebu Kılabe diyor ki: "Bir adam abdest aldığında ayağının üzerinde bir tır­nak kadar bir yer kuru kalmış olduğu halde namaz kıldı. Namazını bitirince Ömer ona dedi ki: "Abdestini ve namazını iade et."
Bazı sahabilerden rivayet edildiğine göre Resulullah, su isabet etmediğin­den ayağının üzerinde bir dirhem kadar parlaklık bulunan bir kişinin namaz kıl­dığını gördü. Ona, abdestini ve namazını iade etmesini emretti. [48]
Kasım b. Muhammed diyor ki: "Ömer'in oğlu Abdullah, mestlerini çıka­rır sonra abdest alırdı. Ayaklarını yıkar, pannaklannm arasını da hilallerdi."
İbrahim b. Meyser'e, Ömer b. Abdülaziz'in, İbn-i Ebi Süveyd'e şunlan-söylediğini rivayet etmiştir. "Resulullah'ı gören üç kimseden, Resulullah'ın ab­dest alırken ayaklarını yıkadığını gördüklerine dair bize haber ulaşmıştır.
Haris, Hz. Ali'nin, "Ayaklarınızı topuk kemikelrine kadar yıkayın." dedi­ğini rivayet etmiştir.
Ebu Abdurrahman, Hz. Ali'nin, İkrime Abdullah b. Abbas'ın, Hişam b. Urve, Urve b. Zübeyr'in, Zır b. Hubeyş, Abdullah b. Mes'ud'un cümlesindeki harfini üstün okuduklarını ve böylece âyette ayakların yıkamlmasımn emrelidğini söylediklerini rivayet etmişlerdir.
Abdu Hayr demiştir ki: "Ben, Ali'nin abdest aldığını ve ayaklarının üze­rini yıkadığını gördüm. Ali dedi ki: "Şayet ben, Resulullah'ın bunu yaptığını görmemiş olsaydım ayaklanıl altının yıkanmaya üstlerinden daha layık olduğu­nu zannederdim."
Abdülmelik, Ata'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben, çıplak ayak üzerine mesheden kimseyi görmedim."
Eşheb diyor ki: "Malik'ten bu âyet soruldu ve denildi ki:" mü yoksa mü yani, harfi üstün mü okunur yoksa esre mi okunur?" O da dedi ki: "Bu âyet, ayağı yıkamayı ifade etmiştir.
Bu, meshetmeyi ifade etmemiştir. Ayaklar meshedilmez ancak yıkanır." Denildi ki: "Ne dersin, bir kimse ayağını meshedecek olursa onun için yeterli olur mu?" O da "Hayır" demiştir.
b- Hicaz ve Irak kurralanndan diğer bir kısmı ise ifa-desindeki  harfini esre okumuşlardır Bunlara göre Allah teala bu âyet-i keri­me ile, abdest alırken, başın ve ayakların meshed il meşini emretmiştir. Abdest alırken ayaklar yıkanmaz meshedilir.
Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, İkrime, Ebu Cafer, Âmir eş-Şa'bi, Ka-tade, Alkame, Mücahid ve Dehhek'tan bu kıraat şekli ve bu görüş nakledilmiş­tir. Bu hususta İkrime, Abdullah b. Abbas'ın: "Abdest iki azayı yıkama ve iki azayı da meshetmedir." dediğini rivayet etmiştir.
Enes'in oğlu Musa, babasına, 
-"Ey Ebu Hamza, Haccac bize Ahvaz'da hutbe okudu. Temizlenmekten bahsetti ve dedi ki: 
-"Yüzünüzü yıkayın, ellerinizi yıkayın.. Başınızı mesnedin, Ayaklan da. Ayakların, insanoğlunun, pisliklere en yakın uzvu olduğu muhakkaktır. Onlann altlaını ve üstlerini ve Ökçelerim yıka­yın." 
Bunun üzerine Enes dedi ki: -"Allah doğru söyledi. Haccac ise yalan söyle­di. Allah: 
"Başınızı mesnedin ve ayaklarınızı." buyurdu. Musa diyor ki: "Ancak Enes ayaklarını meshederken onları ıslatırdi. Asım el-Ehvel de Enes'in "Kur'an, ayağın meshedilmesi hükmünü indirdi. Sünnet ise onu yıkamaktır." dediğini söylemiştir.
Muğire de Şa'bi'nin: "Allah teala, abdest alırken yıkanmasını emrettiği organların (el ve yüzlerin), teyemmüm ederken meshedilmesini emretmiş, ab­dest alırken meshedilmesini emrettiği iki organın ise (Baş ve ayağın) teyem­müm ederken terkedilmesini beyan etmiştir." dediğini rivayet etmiştir.
Taberi diyor ki: "Bize göre bu görüşlerden doğru olanı: "Allah teala ab­dest alırken iki ayağın tümünü su ile meshetmeyi emrettiğini söyleyen görüştür. Abdest alan kimse ayaklarının tümünü su ile meshettiği takdirde o kişiye "Ayaklarını mesheden" de denir. "Yıkayan" da. Zira iki ayağı yıkamak, onlann üzerine su akıtmakla veya onlan suya sokmakla gerçekleşir. Onları meshetmek ise elleri veya ellerin yerini tutacak herhangi bir şeyi onlann üzerine sünnekle gerçekleşir. Herhangi bir kimse ayaklarına bu iki şeyi birden yapacak olursa ona hem "Yıkayan" hem de "Mesheden" denir.
Aslında meshetmenin iki mânâsı vardır. Bir mânâsı, meshedilecek orga­nın tümünü meshetmek diğeri ise meshedilecek organın sadece bir kısmını mes-hetmektir. Bu nedenle kurralann bazıları bu âyetteki ifadesindeki harfini üstün okumuşlar, bu âyette, farz olanın ayakların yıkanması olduğunu söylemikşîer ve ayakların tümünün su ile meshedildiğine dair Resu-luHah'tan, birbirini destekleyen haberler geldiği halde ayaklara meshedilmeyi reddetmişlerdir.
Diğer bir kısım âlimler ise ifadesindeki harfini esre okumuşlar, bu âyetten maksadın, ayaklann meshed ilmesinin farziyetini bil­dirmek olduğunu söylemişlerdir.
Taberi diyor ki: "Bize göre ise asıl maksat, ayaklann tümünün su iie mes-hedilmesidir. Bu itibarla ayaklanın elleriyle veya ellerinin yerini tutacak her­hangi bir şeyle meshetmeksizin sadece onlara su dökmek veya onları suya so­kup çıkarmak yeterli değildir. Nitekim Tavus'tan, abdest alan kimsenin ayakla­rını sadece suya sokup çıkarması sorulunca "Ben bunun, maksada ulaşan bir amel olduğunu kabul etmem." dediği rivayet edilmiştir. Buna mukabil ayaklann yıkanmasını farz sayan Hasan-ı Basri'den, gemide abdest alan kimsenin, ayaklana nasıl yıkayacağı sorulduğunda onun: "Ayaklarını suya daldırıp çıkannasın-da bir mahzur yoktur." dediği rivayet edilmiştir.
Taberi sözlerine devamle diyor ki: "Madem ki meshetmenin, organın tü­münü veya bir bölümünü meshetme olarak iki mânâsı vardır ve daha sonra zik­redeceğimiz deliller, Allah tealanın buradaki meshetmeden ayakların tümünün meshedilmesini kasdettiğini göstermektedir. Ve bu suretle meshetme de hem yı­kama ve hem de meshetmeyi içirmiş olacağından kelime­sini iki şekilde okumak da sahihtir. Ancak her ne kadar iki kıraat da güzel ise de bunlardan benim daha fazla hoşuma giden harfini esre okuyan kıraattir. Çünkü bu kıraata göre ayaklann tümünün su ile meshedilmesi hükmü ortaya çıkmaktadır. Böyle bir meshetme de hem ayaklan yıkama hem de meshetmedir. Diğer yandan ifadesi başı meshetmeden sonra zikredil­miştir. Bu ifadeyi, daha önce zikredilen "Elleri yıkama" ya atfedip bağlama ye­rine hemen yanında bulunan, başı meshetmeye atfedip bağlamak daha evladır.
Eğer denilecek olursa ki: "Sizin, burada zikredilen, ayaklan meshetmek-ten masadın, onlan tümünü meshetmek olduğunu, başı meshetmek gibi sadece bir bölümünü meshetmek olmadığını iddia etmenize dair deliliniz nedir?" Ceva­ben denilir ki: "Buna dair delil, çeşitli rivayetlerle Resulullah'tan nakledilen:
"...Cehennemden, ökçelerin vay haline.. [49] hadisi şerifidir. Şayet ayakların sadece bir böümünün meshedilmesi yeterli olsaydı Resulullah'ın, ayaklarının bir bölümünü su ile meshetmeyenleri bu şekilde uyannası söz .konu­su olmazdı. Bilakis kişi o ameliyle sevap kazanmış olurdu. Bu hadisi, Resulul­lah'tan çeşitli suhabiler bazı farklarla rivayet etmişlerdir.
Bu hususta Muhammed b. Ziyad diyor ki:
-"Ebu Hureyre yanımızdan geçiyordu. O esnada insanlar mataradan abdest alıyorlardı. Ebu Hureyre dedi ki: 
-"Abdesti, azalan tam yıkayarak hakkıyla alın. Çünkü Ebul Kasım (s.a.v.)'in "Ateşten, ökçelerin vay haline. [50]diğer bir riva­yette:
"Ateşten topuk sinirlerinin vay haline. [51] dediğini duydum.
Şeddad'ın azadlı kölesi Salim diyor ki:
"Ben, Sa'd b. Ebi Vakkas'ın vefat ettiği gün, Resulullah'ın zevcesi Ai-şe'nin yanına gittim. Ebubekir'in oğlu Abdurrahman da onun yanma geldi. Aişe'nin yanında abdest aldı. 
Aişe ona dedi ki: "Ey Abdurrahman, abdesti, aza­larını tam yıkayarak al.. Çünkü ben, Resulullah (s.a.v.) in "Ateşten, ökçelerin vay haline." dediğini işittim[52]
Diğer bir rivayette, "Ateşte yanacak topuk sinirlerinin vay haline." şek­lindedir.
Cabirb. Abdullah diyor ki:
-"Ben, Resuluİlah'ın, "Ateşten topuk sinirlerinin vay haline." dediğini işit­tim. [53]
Abdullah b. Amr b, el-Ass diyor ki:
-"Yaptığımız yolculukların birinde Resulullah (s.a.v.) geride kalmıştı da bize sonradan yetişmişti. Tam o sırada da namaz'vakti girmişti. Abdest alıyor­duk. Ayaklarımızı meshetmeye başladık. Resulullah bunu görünce gayet yüksek bir sesle, iki veya üç kere: "Cehennemde yanacak ökçelerin vay haline." diye seslendi. [54] Taberi bu hadisi Ebu Ümame el-Bahili'den rivayet etmiştir.
Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki: Sen, abdest alırken ayaklarının tümünün su ile meshedilmesi gerektiğini söyledin. Halbuki Evs b. Ebi Evs'den ve Huzeyfe'den naledilen şu iki hadis ve benzeri haberler, abdest alırken ayakla­rın sadece bir bölümünün meshed ilmesinin yeterli olduğunu ifade etmektedir­ler."
Evs'den rivayet edilen hadis şöyledir: 
Evs b. Ebi Evs demiştir ki:
"Resuhıllah abdest aldı, ayakkabilanna ve ayaklarına meshetti." Taberi bu hadisin başka bir rivayetinin, [55]
-"Resulullah ayakkabılanna meshetti. Sonra kalkıp namaz kıldı..." şeklin­de olduğunu"[56]diğer bir rivayetinde de "Abdest aldı. Ayaklan üzerine mes­hetti." şeklinde olduğunu belirtmiştir.
Huzeyfe'nin rivayet ettiği hadis ise şöyledir: 

Huzeyfe diyor ki: "Resulul­lah bir kavmin çöplüğüne gitti. Ayakta durarak küçük abdestini bozdu. Sonra su istedi abdest aldı ve ayakkabılarının üzerine meshetti."
Taberi diyor ki: "Evs b. Evs'den rivayet edilen hadis, ayakların sadece bör bölümünü meshetmenin abdeste yeterli olacağını ifade etmektedir. Zira bu hadiste Resuluüah'ın, abdestini bozduktan sonra abdestsiz iken böyle yaptığı zikredilmemektedir. Resulullah, abdestli iken tekrar abdest aldığı zaman ayak­kabılarına veya ayaklarına meshederdi. Evs'in rivayet ettiği hadiste Resulul-lah'ın, abdestli iken tekrar abdest aldığını bildirmektedir. ResuluHah'ın abdestli iken tekrar abdest aldığında ayaklarını veya ayakkabılarını meshetrnekle yetin­diğini, Hz. Ali'den rivayet edilen şu hadis-i şerifte belirtmektedir
Abdu Hayr diyor ki:
-"Ali (r.a.) bir testi su istedi. Sonra: "Ayakta su içmeyi sevmeyen o kişiler nerede?" dedi. Testiyi aldı ayakta su içti. Sonra hafifçe bir abdest aldı. Ayakka­bıları üzerine meshetti ve dedi ki: "İşte Resulullah'm, abdestini bozmayan te­miz kimse için aldığı (Öğrettiği) abdest böyledir. [57]
Taberi diyor ki: "Resulullah'ın, abdest alırken ayaklarının tümünün yı­kanmasını emrettiğine dair, mazeret bırakmayacak derecede çokça hadislerin ri­vayet edilişi de göstermektedir ki, Evs'den rivayet edilen hadis, abdestli iken abdest alındığını beyan etmektedir.
Huzeyfe'den rivayet edilen hadise gelince bunu Huzeyfe'den Ebu Vail yoluyla A'meş rivayet etmiştir. A'meş'in güvenilen arkadaşlan Ebu Avane, İbn-i İdris, Ebu Muaviye ve Amr b. Yahya, A'meş'ten bu hadisin metninin şu şekilde olduğunu rivayet etmişlerdir:
-"Resulullah bir kavmin çöplüğüne gitti. Ayakta küçük abdestini bozdu. Ben ondan uzaklaştıydım. O bana "Yaklaş." dedi. Ben de yaklaşıp ayaklarının arkasında durdum. Resululah abdest aldı ve iki mestinin üzerine meshetti. [58] Sadece Cerir b. Hazım'ın A'meş'ten rivayet ettiği şekilde Resulullah'ın, ayakka­bılarına meshettiği zikredilmektedir. Bu da şaz bir rivayettir. Sahih olduğu ka­bul edilecek olsa dahi Resulullah'ın, çorapları üzerine giymiş olduğu ayakkabı­larına meshettiğini ifade etmiş olur.
Âyet-i kerimede: "Ve topuklarla beraber." diye tercüme edilen ifadesindeki kelimesinin asıl mânâsı (kadar) demektir. Daha Önce dirseklerin, abdest alma yerlerinden sayılıp sayılmayacağı hususunda ihti­laf eden âlimler, topukların da, bunlardan sayılıp sayılmayacağı hususunda ihti­laf etmişlerdir.
Ancak "Topuk" diye tercüme edilen kelimesiyle nerenin kaste­dildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Bazı âlimlere göre bu âyette zikredilen ve "topuklar." diye tercüme edilen ifadesinden maksat, ayakla baldırın birleştiği eklemdeki yuvarlak'kemiktîr. Yani eklemlerin içinde bulunan kemiktir.
b- Diğer bir kısım âlimlere göre ise burada zikredilen maksat, dışarı doğru çıkıntılı olan topuk kemikleridir.
Âyet-i kerimede: "Allah size zorluk çıkarmayı dilemez. Fakat o, temiz­lenmenizi ister." buyuru İm aktadır. Yani Allah sizlere, abdestiniz olmadığında abdest almanızı, cünüp iken yıkanmanızı ve su bulamadığınızda da teyemmüm etmenizi emrederken o sizleri arındırmak ister. Siz de kendinizi maddi ve mane­vi kirlerden temizleyin. Günahlarınızı yıkayın." buyurmaktadır
Bir çok hadis-i şerifte abdest almanın fazileti ve kulu günahlardan arındı­racağı zikredilmiştir.
Bu hususta Şehr b. Havşeb, Ebu Ümame'nin Resulullah'tan şunu rivayet eniğini söylemiştir: Resulullah buyurmuştur ki: "Kim abdest alır, abdestini gü­zel yapacak olur sonrada kalkıp namaza başlayacak olursa onun günahları, kula­ğından, gözünden, ellerinden ve ayaklarından dışan çıkar."'
Ka'b b. Mürre de Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: 
-"Ab­dest alıp yüzünü yıkayan herkesin hataları yüzünden dışarı çıkar. Ellerini veya kollarını yıkadığında kollarından dışarı çıkar. Başını mesnettiğinde hataları ba­şından çıkar. Ayaklanın yıkadığında hatalan ayaklarından dışan çıkar."
Amr b. Abese diyor ki: "Ben, Resulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim. "Müslüman ellerini yıkadığında hatalan ellerinden sağa sola dağılır. Ağzına burnuna su verdiğinde hataîan ağzından burnundan dışarı çıkar. Yüzünü yıkadı­ğında hatalan yüzünden'dışan çıkar. Öyle ki göz kapakîanndan bile dışan çıkar. Kollarını yıkadığında kollarından çıkar. Başını ve ayaklannı meshettiğinde ba-şmdan ve kulaklarından çıkar. Ayaklannı yıkadığında ayaklanndan çıkar. Öyle ki ayaklarının tırrnakahnn altından bile dışan çıkar. Abdest bilinci işte ondan kazandığı payı bu olur. Şayet kalkıp yüzünü ve kalbini tam Rabbine yönelterek namaza durur ve iki rekat da namaz kılacak olursa bu kimse hatalan bakımın­dan annesinin, kendisini doğurduğu gündeki gibi olur. [59]
Ebu Hureyre demiştir ki:
-"Resulullah buyurdu ki: "Bir müslüman veya mümin kul, abdest alır da üzünü yıkayacak olursa, gözüyle bakarak işlemiş olduğu her hata, su ile birlik-e veya suyun son damlasıyîa yüzünden dışarı çıkar. Ellerini yıkadığında, elle­riyle vurarak işlediği her hata, su ile birlikte veya suyun son damlasıyîa birlikte ellerinden çıkar. Öyle ki kul, günahlardan tertemiz olup onlardan ayrılmış olur. [60]
Hz. Osman'ın azadlı kölesi Hüraran diyor ki:
"Ben, Osman b. Affan'ın, oturakların üzerinde oturduğunu gördüm. O, abdest suyu istedi ve abdest aldı. Sonra dedi ki: "Ben, Resulullah'ın, bu oturdu­ğum yerde oturduğunu ve aldığım bu abdest gibi abdest aldığını gördüm. Bu-yurmuştu ki: "Kim benim bu abdestim gibi abdest alacak olursa onun daha ön­ceki günahlar, bağışlanmış olur. Fakat aldanmayın. [61]
Abdullah es-Sünabihiy diyor ki:
-"Resulu-lah buyurdu ki: "Kim abdest alır da ağzını burnuna su verecek oiıırsa or;un hataları ağzından burnundan dışan çıkar. Yüzünü yıkadığında hata­ları yüzünden dışan çıkar. Öyle ki göz kapaklarının altından bile dışarı çıkar. Ellerini yıkadığında hataları ellerinden dışaır çıkar. Başını meshettiğinde hatala­rı başından dışan çıkar. Öyle ki kulaklarından bile dışan çıkar. Ayaklarını yıka-iğn-da hataları ayaklanndan dışarı çıkar. Öyle ki ayaklarının tırnaklanılın altın-an bile dişan çıkar. Bu kişinin namazı ve mescide doğru yürümesi nafile bir ibadet olur. [62]
 KAYNAKLAR
[34] Nisa suresi, 4/36
[35] Tövbe suresi, 9/29
[36] Timizi, K. et-Taharet, bab: 45, Hadis no: 61 / Müslim, K. et-Taharet bab: 86, HN: 277
[37] Tirmizi, K. el- Taharet, bab : 44, Hadis No : 60/ Buhari, K. el-Vudu, bab : 54
[38] Tirmizi, K. ui-Tîihnret, bab: 45, Hadis no: 61
[39] Ebu  Davut!, K. ct-Tahnn:i, b;ıb: 51, Hadis no: 134 /Müslim, K. el-Taharcl hah: 29 IIN: 37
[40] Ebu Davud, K. et-Taharet, bab: 56, Hadis no: 145
[41] Tirmizi, K. et-Taharer, bab: 23, Hadis no: 29
[42] Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 S.83
[43] Buharı, K. el-Vudu, bab: 25 / Müslim, K. et-Taharet, bab: 22 Hadis No: 237
[44] Bakara suresi, 2/187
[45] Buharı, K. el-Vudu, bab: 3 / Müslim, K. el-Taharet, bab: 34, Hadis No: 246
[46] Müslim, K. et-Taharet, bab: 31, Hadis no: 243
[47] Bkz. Ebu Davud, K. et-Taheret, bab: 67, Hadis no: 173
[48] Ebu Davud, K. et-Taharet, bab: 66, Hadis no: 175
[49] Buharı, K.el-tlm.bab: 3
[50] Buhari, K. el-Vudu, bab. 29
[51] Müslim, K. et-Taharet, bab. 29 Hadis no: 242
[52] Müslim, K. et-Taharet, bab. 25, Hadis no: 240
[53] Ibn-i Mace, K. et-Taharet bab. 55, Hadis no: 454
[54] Buhari, K. el-İlm, bab. 3,30, K. el-Vudu, bab. 27,29 / Müslim K. et-Taharet, bab. 25-30, Hadis no. 240,241 / ebu Davud K. et-Taharet, bab. 46, Hadis no: 97 / Timizi, K. et-Taha­ret, bab. 31, Hadis no: 41 / Nesei, K. et-Taharet bab. 89 /îbn-i Mace, K. et-Taharet, bab. 55, Hadis no. 450-455 / Muvatta K. et-Taharet, bab. 5 / Darimi, K. el-Vudu, bab. 35 / Ah-med b. Hanbel, Müsned C. 2 S. 193 C.3 S.316 C.4 S.191 C.5 S.425 C.6 S.81 Bu hadis-i şerif, adı geçen kaynakların herbirinde şu sahabilerden rivayet edilmiştir.
BUHARİ'DE: Abdullah b. Amr, İbnül Ass ve Ebu Ilureyre'den.
MÜSLİM'DE: Hz.. Aişe, Abdullah b. Amr, ibnül Ass ve Ebu Hureyre'den
EBU DAVUD'DA: Abdullah b. Amr, îbnül Ass'dan
TİRMİZİ'DE: Ebu Hureyre'den rivayet edildiği zikredildikten sonra Tirmizi sahibi ebu İsa diyor ki: "Bu hadis, Abdullah b. Amr İbnül Ass, Hz. Aişe, Cabir b. Abdullah, abdullah b. Ha­ris, Muaykıb b. Ebi Fatıma, Halid b. Velid, ŞurahbÜ Hasene, amr îbnül Ass ve Yezid b. Ebi Siifyan'dan da rivayet edilmiştir. Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği bu hadis,
HASEN VE SAHİHTİR.                                                                                                      
NESEÎ'DB: Ebu Hureyre ve abdullah b. Amr b. el-Ass'dan.
ÎBN-İ MACE'DE: Abdullah b. Ömer, Hz. Aişe, Ebu Hureyre ve Cabir b. Abdullah'tan. Diğer bir rivayetinde ise Halid b. Velid, Yezid b. Ebi Süfyan, Şuahbil Hasene ve Amribnül Ass'dan da geldiği zirediimektedir.
MUVATTA'DA: Hz. Aişe'den. DARİMİ'DE: Abdullah b. Amrİbnül Ass ve Ebu Hureyre'den.
[55] Ebu Davud, K. et-Taharet, bab: 62, Hadis no: 160
[56] Ahmed b. Hanbel, Miisned, C.4, S.8
[57] Ahmed b. Hanbel, C.l, S.120
[58] Müslim, K. et-Taharet bab : 73, Hadis No: 273
[59] Bkz. Neseî, K. et-Taharet, bab: 108 / İbn-i Mace, K. et-Taharet, bab: 6, Hadis no: 283
[60] Darimi, K. el-Vudu, bab: 45
[61] İbn-i Mace, K. et-Taharet, bab: 6, Hadis no: 285
[62] İbn-i Mace,K. et-Taharet, bab: 6,1 ladis no: 282
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 3/211-238.

DERLEYEN:Emine Kaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı