1- Peygamber (Sallaltakü Aleyhi ve Sellem) 'in Mescidinin İnşası Babı
9- (...) .... (Demiş ki): Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelerek Medine'nin yukarısında Benî Amr b. Avf denilen bir kabileye misafir olmuş. Onların arasında ondört gece kalmış. Sonra (dayıları olan) Benî Neccâr kabilesi ileri gelenlerine haber göndermiş. Onlar da kılmalarını kuşanarak gelmişler.
Enes demiş kî:
— Devesinin üzerinde Resûlüllah (Saiîaîlahü Aleyhi ve Sellem)*i terkisinde Ebû Bekir'i ve etrafında Beni Neccâr ileri gelenlerini hâlâ görür gibiyim. Nihayet yükünü Ebû Eyyûb'un avlusuna indirdi. Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Selletn) nerede namaz vakti gelirse oracıkta namazını kılardı. Koyun ağıllarında dahî namaz kıldığı olurdu. Sonra mescidin yapılmasını emr buyurdu. Benî Neccâr ileri gelenlerine haber gönderdi. Derhâl geldiler.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onlara:
— «Ey Benî Neccâr! Şu bahçenizin kıymetini bana söyleyin!» buyurdu. Onlar:
— Vallahi olmaz! Biz onun kıymetini ancak Allah'dan isteriz.» dediler.
Enes demiş ki :
-Bu bahçede şu söyliyeceklerim bulunuyordu: İçinde bir hurmalık ile, müşriklere âid kabirler ve bir harabezâr vardı. Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) emir buyurarak hurmalar kesildi. Müşriklerin kabirleri başka yere naklolundu. Harabezâr da tesviye edildi. Sonra hurmaları Kıble tarafa (Direkler hâlinde) dizdiler. Ve kapınm iki tarafını taşdan ördüler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte ashâb neşİdeler söyliyerek taş taşıyor ve:
Enes demiş ki :
-Bu bahçede şu söyliyeceklerim bulunuyordu: İçinde bir hurmalık ile, müşriklere âid kabirler ve bir harabezâr vardı. Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) emir buyurarak hurmalar kesildi. Müşriklerin kabirleri başka yere naklolundu. Harabezâr da tesviye edildi. Sonra hurmaları Kıble tarafa (Direkler hâlinde) dizdiler. Ve kapınm iki tarafını taşdan ördüler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte ashâb neşİdeler söyliyerek taş taşıyor ve:
-«AlIahim ahîret hayırından başka hiç bir hayır yokdur. İmdi sen Ensâr ile Muhacirlere yardım evle!..» diyorlardı.
10- (...)...Bana Ebu't-Teyyâh, Enes'den naklen rivayet etti ki :
-Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mescid yapılmazdan önce koyun ağıllarında namaz kı-larmış.
-Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mescid yapılmazdan önce koyun ağıllarında namaz kı-larmış.
(...) ...Ebu't-Teyyâh:
-«Enes'i Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) şöyle yapardı diyerek yukarki hadîsin mislini söylerken işitdim» demiş.
Bu hadîsi Buhârî «Namaz» «Hacc» «Büyü ve «Hicret» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbni Mâce dahî «Namaz» bahislerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Hadîs-i şerîf Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''in Medine'deki
mescidlerinden bahsetmektedir. Yine bu hadîsde işaret edildiğine göre Fahr-i Kâinat (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret ederken «Aliye» denilen yerde yâni «Küba» da on dört gün kalmış orada ensânn ileri gelenlerinden Benî Amr b. Avf kabilesine misafir olmuşdu. İşte Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ilk mescidini buraya kurmuşdur. Küba, Medine'ye iki veya üç mil mesafede bir köydür. Muhammed b. Mûsâ El-Harzemî 'nin beyânına göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in oraya gelişi milâdî (623) târihine tesadüf eder.
Bâzıları Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem)'in Küba'da yirmidört gün kaldığını, bir takımları da onsekiz gün olurduğunu söylerlerse de ekseri rivayetler burada olduğu gibi ondört gün kaldığını bildirmektedir. Bundan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dayıları olan Benî Neccâr kabilesinin ileri gelenlerine haber göndermiş, onlar da kılınçlannı kuşanarak hemen kendisini istikbâle çıkmışlardı. Zâten o günlerde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Medine'ye geleceği beklendiği için bütün Medîne halkı sokaklara yol boylarına diziliyor Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) i misafir etmek için hasretle yolunu bekliyorlardı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Küba'dan Medine'ye hareketi bir cum'â gününe tesadüf eder. O gün Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz cum'â namazını Küba ile Medîne arasında «Rânûnâ» denilen yerde oturan Benî Salim b. Avf kabilesinin yanında kılmış; Medine'ye namazdan sonra girmişdir.
Hadîs'in zahirine bakılırsa Medine'ye girerken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devesinin üzerinde, Ebû Bekir (Radiyallahû anh) da terkisindeymiş. Rivayetlerden anlaşıldığına göre Hz. Ebû Bekir'in de devesi varmış. Şu halde Ebû Bekir (Radiyallahû anh) Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in terkisinde bulunmak şerefine nail olmak için kendi devesinden inmiş de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in devesine binmişdir. Yahut kendi devesinden, inmemiş fakat Peygamber Efendimiz hemen peşinden geldiği için terkisindeydi, denilmiştir.
Hadîs'in bir rivayetinde cum'â namazından sonra ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'e Benî Sâlim'den bâzı zevat gelerek bir kaç zaman yanlarında misafir kalmasını rica ettikleri, fakat o bu ricayı kabul etmeyip
-«Hayvanımın yolunu serbest bırakın! Çünkü o me'murdur» dediği bil-dirliyor. Ayni rivayete nazaran Peygamber (Salîalldhü Aleyhi ve Sellem) devesinin yularım tamâmiyle serbest bırakmış; hayvan istediği tarafa, istediği şekilde yürümek suretiyle ensârdan yedi kabilenin yanından geçmiş, hiç birinin yanma sapmamış. Kabileler hayvanı kendi taraflarına almak istedikçe ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) aynı sözü tekrarlar yâni:
-«Hayvanın yolunu serbest bırakın! Çünkü o memurdur.» dermiş. Bu suretle şimdiki Mescid-î Nebevî'nin kapısı yanma gelmişler. Deve orada çökmüş. Mescid-i Nebevî'nin yeri o zaman Beni Neccâr kabilesinden iki yetime âit harman yeri gibi bir boşlukmuş ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) orada deveden inmemiş. Sonra deve kalkarak biraz yürümüş Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) yularını yine serbest bırakmış. Hayvan biraz gittikden sonra arkasına bakmış ve tekrar geriye dönerek ilk defa çöktüğü yere çökmüş ve hırçınlık göstermiş. Resûl Ekrem (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) de üzerinden inmiş. Hz. Ebû Eyyûb eşyasını alarak onu evine misafir etmiş.
Hz. Ebû Eyyûb'unismi Hâlid b. Zeyd El-Ensârî'dir. Rivayete nazaran ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) 'in devesi Hz. Hâ1id'in kapısı önünde çökünce Ensâr-ı Kirâm'dan Cebbar b. Sahır (Radiyailahû anh) deveyi dürterek kaldırmağa ve kendi evine götürmeğe çalışmış. Hz. Hâlid bunu görünce:
-«Tâ Cebbar! Ona benim evimden mi kaldırmağa çalışıyorsun? Bana bak Peygamberi bak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki arada islâmiyet olmasaydı senin boynunu mutlaka kılınçla vururdum.» demiş.
-«Tâ Cebbar! Ona benim evimden mi kaldırmağa çalışıyorsun? Bana bak Peygamberi bak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki arada islâmiyet olmasaydı senin boynunu mutlaka kılınçla vururdum.» demiş.
Cebbar b. Sahır Bedir'de ve Akabe Beyâtında hâzır bulunmuş büyük bir sahâbîdir. Bâzıları isminin Câbir b. Sahır olduğunu söylemişlerse de doğrusu Câbir değil Cebbar 'dır.
Muhammed b. İshâk (?-151)'ın beyânına göre Yemen hükümdarlarından Tübba' îbni Hassan, Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) dünyâya gelmezden bin sene önce Mekke'ye gelmiş, oradan da Medine'ye gitmiş. Yanında hukemâdan dört yüz kişi bulunuyormuş. Bu zevat kendi aralarında Medine'den çıkmamaya karar vermişler. Tübba' bunun sebebini sorunca:
-«Efendim biz kitaplarımızda Mubammed isminde bir Peygamber geleceğini, burası onun hicret diyârı olacağını görüyoruz. Onun işin burada kalmak isliyoruz. Olur ki onunla görüşürüz.» demişler. Bunun üzerine Tübbâ'da onlarla beraber Medine'de kalmaya niyet etmiş. Yanında bulunan hukemânm her birine Medine'de bir ev yapmış. Cariyeler satın alarak onları adamla-rıyle evlendirmiş. Hukemânm her birine bol bol paralar vermiş; bir de vasiyetname yazarak müslüman olduğunu onda tesbît etmiş. Vasiyetnameyi altın yazıyla bitirerek yamdaki hukemânm en büyüğüne teslim etmiş ve şayet Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e yetişirse bu vasiyetnameyi ona vermesini, yetişmezse çocuklarından ona yetişecek olanın vermesi şartı ile sülâlesinin bu vasiyetnameyi muhafaza etmesini rica etmiş. Ayrıca Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye Hicret ettiği zaman otursun diye ona bir de ev yaptırmış. Fakat Za-manla o ev bir çok sahipler değiştirmiş.
Nihayet Hz, Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd (Radîyallahû anh) 'a intikâl etmiş. İşte Hz. Ebü Eyyûb Yemen hükümdarının vasiyetnamesini teslim alan âlimin sülâlesindenmiş. Şâir Medine halkı ise Yemen hükümdarının maiyetinde bulunan dört yüz âlimin neslindenmişler. ResûlüIIah (Sallalhhii Aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret edince Medîneliler Yemen hükümdarından kalan mektubu Ebû Leylâ isminde bir zât ile kendisine göndermişler. ResûIullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu görünce:
-«Efendim biz kitaplarımızda Mubammed isminde bir Peygamber geleceğini, burası onun hicret diyârı olacağını görüyoruz. Onun işin burada kalmak isliyoruz. Olur ki onunla görüşürüz.» demişler. Bunun üzerine Tübbâ'da onlarla beraber Medine'de kalmaya niyet etmiş. Yanında bulunan hukemânm her birine Medine'de bir ev yapmış. Cariyeler satın alarak onları adamla-rıyle evlendirmiş. Hukemânm her birine bol bol paralar vermiş; bir de vasiyetname yazarak müslüman olduğunu onda tesbît etmiş. Vasiyetnameyi altın yazıyla bitirerek yamdaki hukemânm en büyüğüne teslim etmiş ve şayet Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e yetişirse bu vasiyetnameyi ona vermesini, yetişmezse çocuklarından ona yetişecek olanın vermesi şartı ile sülâlesinin bu vasiyetnameyi muhafaza etmesini rica etmiş. Ayrıca Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye Hicret ettiği zaman otursun diye ona bir de ev yaptırmış. Fakat Za-manla o ev bir çok sahipler değiştirmiş.
Nihayet Hz, Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd (Radîyallahû anh) 'a intikâl etmiş. İşte Hz. Ebü Eyyûb Yemen hükümdarının vasiyetnamesini teslim alan âlimin sülâlesindenmiş. Şâir Medine halkı ise Yemen hükümdarının maiyetinde bulunan dört yüz âlimin neslindenmişler. ResûlüIIah (Sallalhhii Aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret edince Medîneliler Yemen hükümdarından kalan mektubu Ebû Leylâ isminde bir zât ile kendisine göndermişler. ResûIullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu görünce:
buyurmuş. Ebû Leylâ bu sözlerin karşısında şaşırmış kalmış. Kendisi ile konuşanın iki cihan serveri Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) olduğunu fark edemiyerek:
-«Sen kimsin? Ben senin yüzünde sihir eseri göremiyorum.» demiş ve onun bir sihirbaz olduğunu tahmin etmiş. Bunun' üzerine ResûlüIIah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :
-«Ben Muhammed'i m. Ver sen şu mektubu!» buyurarak mektubu açmış. Okuyunca üç defa
-«Salih kardeşim Tübba' Merhaba» demiş.
Bâzı kitaplarda Tübbâ'ın Zebur'a îmân ettiği bildirilir. Bâzı hadîslerde de ona sövülmemesi emir buyurulmuşdur. Sa'leb î'nin Seh1 b. Sad (Radtyallahû anh) 'dan rivayet ettiği bir hadîsde Hz. Seh1: -«ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
-"Tübba'ya sövmeyin! Çünkü o müslüman olmuşdu," buyururken işittim. demişdir.
Tübba': Yemen krallarına verilen lakabdır. Acem krallarına Kisrâ, Roma imparatorlarına Kayser denildiği gibi eski Yemen hükümdarlarına da Tübba' lâkabı verilirmiş.
Bâzıları mezkûr Tübbâ'ın Kabe'ye Kisve giydirdiğim ve yüz otuz bin süvari ile yüz onüç bin piyade askeri maiyetinde Medine'ye geldiğini kaydederler.
Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere'ye yerleşince bu günkü Mescid-i Nebevî'nin yerini satın almak istemiş.
Bunun Sehl ve Süheyl isimlerinde iki yetime âid olduğu söylenmiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendilerini çağırarak o yeri mescid yapmak işin satın almak istediğini ve buna ne isteyeceklerini sormuş. Yetimler:
-Biz para istemeyiz Yâ Resûlüllah! Bu yeri sana hibe ediyoruz.» demişler. Fakat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) parasız kabul etmiyerek yeri on altına satın almış parasını da Ebû Bekir (Radiyallahû anh) ödemiş. Bâzı rivayetlerde yerin Hz. Ebû Eyyûb tarafından satın alındığı bildirilmektedir.
Mescid'in binasına gelince: Sahîh rivayetlerde bildirildiğine göre duvarları kerpiçden, tavanı hurma dallarından, direkleri de hurma kütüklerinden idi. Binâenaleyh bu hadîs'de bahsedilen kıbleden murâd cihet olsa gerektir. Çünkü Mescid-i Nebevî yapılırken kıble henüz Kabe değildi. Bir rivayete göre mescid murabba şeklinde olup her duvarının uzunluğu yüz arşın mikdârındaymış. Başka bir rivayete göre yüzden biraz azmış.
Mescid'in temel duvarları üç arşına yakın genişlikde taşdan örülmüş, sonra üzerine kerpiç işlenmiş. Mescid yapılırken Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) ashabı ile birlikte taş ve kerpiç taşımış. Mescid'in kıblesi Kudüs'e doğru çevrilmiş. Duvarlarının yüksekliği bir adam boyu imiş. Mescid'in üç kapısı varmış. îşte Mescid-i Nebevî, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir (Radiyallahû anh) zamanlarında bu şekilde kalmış. Hz. Ömer ona biraz ilâve yapmış. Hz. Osman birçok ziyâdeler ilâve etmiş. Bu meyânda duvarları ile direklerini taşdan, tavanını da abanozdan yapmışdır. Ondan sonra Mescid-i Nebevî birçok zevat tarafından yenilenmişdir.
Mescid'in temel duvarları üç arşına yakın genişlikde taşdan örülmüş, sonra üzerine kerpiç işlenmiş. Mescid yapılırken Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) ashabı ile birlikte taş ve kerpiç taşımış. Mescid'in kıblesi Kudüs'e doğru çevrilmiş. Duvarlarının yüksekliği bir adam boyu imiş. Mescid'in üç kapısı varmış. îşte Mescid-i Nebevî, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir (Radiyallahû anh) zamanlarında bu şekilde kalmış. Hz. Ömer ona biraz ilâve yapmış. Hz. Osman birçok ziyâdeler ilâve etmiş. Bu meyânda duvarları ile direklerini taşdan, tavanını da abanozdan yapmışdır. Ondan sonra Mescid-i Nebevî birçok zevat tarafından yenilenmişdir.
Bu hadîsde ashâb-ı Kiramın recez okudukları, Peygamber (SallallahuAleyhi ve Sellem) 'in de onlara iştirak ettiği bildirilmektedir.
Recez: şiirin bir nev'idir. Fakat şiir olup olmadığı ihtilaflıdır. Ekseriyetle aruz ve edebiyat ulemâsı onu şiirden saymazlar. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in onu okuması da şiir olmadığına hamledilir. Çünkü şiir okumak ona nass-ı Kur'ân ile haram kılınmışdır. Kurtubî, Recezin şiirden sayıldığını söylemiş ve:
«Onu şiirden saymayanlar Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in okumasını müşkil addettikleri için böyle hareket etmişler; recez şiir olsaydı onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) öğrenmezdi... demişlerse de bu sözün bir kıymeti yokdur. Çünkü az mikdârda şiir okuyan veya söyleyen yahut nadiren şiirden misal veren kimse şâir denilmeye hak kazanamaz. Onun ne şiir bildiği söylenebilir, ne de şiire nisbet olunur.» demişdir.
«Onu şiirden saymayanlar Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in okumasını müşkil addettikleri için böyle hareket etmişler; recez şiir olsaydı onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) öğrenmezdi... demişlerse de bu sözün bir kıymeti yokdur. Çünkü az mikdârda şiir okuyan veya söyleyen yahut nadiren şiirden misal veren kimse şâir denilmeye hak kazanamaz. Onun ne şiir bildiği söylenebilir, ne de şiire nisbet olunur.» demişdir.
İbni Tîn ise bilâkis receze şiir denemiyeceğini iddia etmişdir. Çünkü Recez söyleyene şâir değil «Râciz» derler.
Bâzıları: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e şiirin haram olmasından murâd şairliği sanat edinmesidir. Başkalarının şiirlerini okumak ona memnu değildir.» demişlerdir.
Hadisi Şerifden Çıkarılan Hükümler:
1- Hayvan üzerinde bir kimseyi terkisine almak caizdir.
2- Koyun ağıllarında namaz kılmak caizdir.
3- Satış veya bağış suretiyle ele geçirilen kabristanda tasarruf caizdir.
4- Müşriklerin kabirlerini açmak ve kemiklerini başka yere nakletmek caizdir. Çünkü müşriklere hürmet yoktur. Vâkı'â kabir, içinde def-nolunan kimseye mahsûstur. Binâenaleyh satılması ve içinde yatanın başka yere nakledilmesi caiz değildir. Fakat Peygamber (SaltaÜakii Aleyhi veSellemyin açtırarak başka yere naklettirdiği kabirler oraya defnedilenlerin mülkü değildi. İhtimal gasp suretiyle oraya defnedilmişlerdi. Kendi mülkleri bile olsa küffânn bu husûsdaki tahsis ve icrââtına itibar yokdur. Hattâ Fukahâ gasp edilen bir yere defnedilen müslümanın bile oradan çıkarılabileceğini söylemişlerdir.
Acaba bu zamanda Küffâr'ın kabirleri başka yere nakledilerek yerlerine mescid yapılabilir mi? suâline bâzıları bu hadîsle istidlal ederek evet cevâbını vermişlerdir. Küfe ulemâsı ile îmam-ı Şafiî 'nin mezhepleri budur. Evzâî'ye göre ise caiz değildir. Müslüman kabri üzerine mescid yapılması bâzı kayıt ve şartlarla caizdir. Kabrin eskimiş olması içindekinin çürümesi ve oraya cenaze defni için ihtiyâç bulunmaması bu şartlar cümlesindendir.
5- Kabrin içindeki meyyit tamâmiyle çürüyüp bittikten ve top-rakda .eseri dahî kalmadıktan sonra o kabrin üzerinde namaz kılmak caizdir.
6- Bir zaruret veya maslahatdan dolayı yemiş ağaçlarını kesmek caizdir. Harpde küffânn yerlerini fetih ümidi kalmadığı zaman onların ağaçlarım kesmek dahî ayni hükümde dâhildir.
7- Bir işi kolaylaştırmak ve ona karşı neşât açmak için recaz ve şiir okumak caizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder