3 Aralık 2010 Cuma

MESCİD-İ NEBEVİ'NİN YAPILIŞ AŞAMALARI

1- Peygamber (Sallaltakü Aleyhi ve Sellem) 'in Mescidinin İnşası Babı


9- (...) .... (Demiş ki): Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelerek Medine'nin yukarısında Benî Amr b. Avf denilen bir kabileye misafir olmuş. Onların arasında ondört gece kalmış. Sonra (dayıları olan) Benî Neccâr kabilesi ileri gelenlerine haber göndermiş. Onlar da kılma­larını kuşanarak gelmişler.
Enes demiş kî:
—  Devesinin üzerinde Resûlüllah (Saiîaîlahü Aleyhi ve Sellem)*i terki­sinde Ebû Bekir'i ve etrafında Beni Neccâr ileri gelenlerini hâlâ görür gibiyim. Nihayet yükünü Ebû Eyyûb'un    avlusuna indirdi.    Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Selletn) nerede namaz vakti gelirse oracıkta namazını kılardı. Koyun ağıllarında  dahî namaz kıldığı olurdu.  Sonra  mescidin yapılmasını emr buyurdu. Benî Neccâr ileri gelenlerine haber gönderdi. Derhâl geldiler. 
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onlara:
—  «Ey Benî Neccâr! Şu bahçenizin kıymetini bana söyleyin!»   buyur­du. Onlar:
—  Vallahi olmaz! Biz onun kıymetini ancak Allah'dan isteriz.» de­diler. 
Enes demiş ki :
-Bu bahçede şu söyliyeceklerim bulunuyordu: İçinde bir hurmalık ile, müşriklere âid kabirler ve bir harabezâr vardı. Mütea­kiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)    emir buyurarak    hurmalar kesildi. Müşriklerin kabirleri başka yere naklolundu. Harabezâr da tes­viye edildi. Sonra hurmaları Kıble tarafa (Direkler hâlinde) dizdiler. Ve kapınm iki tarafını taşdan ördüler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte ashâb neşİdeler söyliyerek taş taşıyor ve:
-«AlIahim ahîret hayırından başka hiç bir hayır yokdur. İmdi sen Ensâr ile Muhacirlere yardım evle!..» diyorlardı.

10- (...)...Ba­na Ebu't-Teyyâh, Enes'den naklen rivayet etti ki :
-Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mescid yapılmazdan önce koyun ağıllarında namaz kı-larmış.

(...) ...Ebu't-Teyyâh:
-«Enes'i Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) şöyle yapardı diyerek yukarki hadîsin mislini söylerken işitdim» demiş.
Bu hadîsi Buhârî «Namaz» «Hacc» «Büyü ve «Hicret» bahisle­rinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbni Mâce dahî «Namaz» bahislerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Hadîs-i  şerîf Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''in  Medine'deki
mescidlerinden bahsetmektedir. Yine bu hadîsde işaret edildiğine göre Fahr-i Kâinat (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Mekke'den Medine'­ye hicret ederken «Aliye» denilen yerde yâni «Küba» da on dört gün kalmış orada ensânn ileri gelenlerinden Benî Amr b. Avf kabilesine mi­safir olmuşdu. İşte Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ilk mescidini buraya kurmuşdur. Küba, Medine'ye iki veya üç mil mesafede bir köy­dür. Muhammed b. Mûsâ El-Harzemî 'nin beyânına göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in oraya gelişi milâdî (623) târihine tesadüf eder.
Bâzıları Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem)'in Küba'da yirmidört gün kaldığını, bir takımları da onsekiz gün olurduğunu söylerlerse de ekseri rivayetler burada olduğu gibi ondört gün kaldığını bildirmektedir. Bundan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dayıları olan Benî Neccâr kabilesinin ileri gelenlerine haber göndermiş, onlar da kılınçlannı kuşanarak hemen kendisini istikbâle çıkmışlardı. Zâten o günlerde Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Medine'ye geleceği beklendiği için bütün Medîne halkı sokaklara yol boylarına diziliyor Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) i misafir etmek için hasretle yolunu bek­liyorlardı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Küba'dan Medi­ne'ye hareketi bir cum'â gününe tesadüf eder. O gün Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz cum'â namazını Küba ile Medîne arasında «Rânûnâ» denilen yerde oturan Benî Salim b. Avf kabilesinin yanında kılmış; Medine'ye namazdan sonra girmişdir.
Hadîs'in zahirine bakılırsa Medine'ye girerken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devesinin üzerinde, Ebû Bekir (Radiyallahû anh) da terkisindeymiş. Rivayetlerden anlaşıldığına göre Hz. Ebû Bekir'in de devesi varmış. Şu halde Ebû Bekir (Radiyallahû anh) Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in terkisinde bulunmak şerefine nail olmak için kendi devesinden inmiş de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  'in devesine binmişdir. Yahut kendi devesinden, inmemiş fakat Peygamber Efendimiz hemen peşinden geldiği için  terkisindeydi, denilmiştir.
Hadîs'in bir rivayetinde cum'â namazından sonra ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'e Benî Sâlim'den bâzı zevat gelerek bir kaç zaman yan­larında misafir kalmasını rica ettikleri, fakat o bu ricayı kabul etmeyip
-«Hayvanımın yolunu serbest bırakın! Çünkü o me'murdur» dediği bil-dirliyor. Ayni rivayete nazaran Peygamber (Salîalldhü Aleyhi ve Sellem) devesinin yularım tamâmiyle serbest bırakmış; hayvan istediği tarafa, istediği şekilde yürümek suretiyle ensârdan yedi kabilenin yanından geç­miş, hiç birinin yanma sapmamış. Kabileler hayvanı kendi taraflarına almak istedikçe ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) aynı sözü tekrarlar yâni:
-«Hayvanın yolunu serbest bırakın! Çünkü o memurdur.» dermiş. Bu suretle şimdiki Mescid-î Nebevî'nin kapısı yanma gelmişler. Deve orada çökmüş. Mescid-i Nebevî'nin yeri o zaman Beni Neccâr kabilesinden iki yetime âit harman yeri gibi bir boşlukmuş ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) orada deveden inmemiş. Sonra deve kalkarak biraz yürümüş Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) yularını yine serbest bırakmış. Hayvan biraz gittikden sonra arkasına bakmış ve tekrar geriye dönerek ilk defa çöktüğü yere çökmüş ve hırçınlık göstermiş. Resûl Ekrem (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) de üzerinden inmiş. Hz. Ebû Eyyûb eş­yasını alarak onu evine misafir etmiş.
Hz. Ebû Eyyûb'unismi Hâlid b. Zeyd El-Ensârî'dir. Rivayete nazaran ResûlÜllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) 'in deve­si Hz. Hâ1id'in kapısı önünde çökünce Ensâr-ı Kirâm'dan Ceb­bar b. Sahır (Radiyailahû anh) deveyi dürterek kaldırmağa ve kendi evine götürmeğe çalışmış. Hz. Hâlid bunu görünce: 
-«Tâ Ceb­bar! Ona benim evimden mi kaldırmağa çalışıyorsun? Bana bak Peygam­beri bak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki arada islâmiyet olma­saydı senin boynunu mutlaka kılınçla vururdum.» demiş.
Cebbar b. Sahır Bedir'de ve Akabe Beyâtında hâzır bu­lunmuş büyük bir sahâbîdir. Bâzıları isminin Câbir b. Sahır olduğunu söylemişlerse de doğrusu   Câbir   değil   Cebbar 'dır.
Muhammed b. İshâk (?-151)'ın beyânına göre Yemen hükümdarlarından Tübba' îbni Hassan, Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) dünyâya gelmezden bin sene önce Mekke'ye gelmiş, oradan da Medine'ye gitmiş. Yanında hukemâdan dört yüz kişi bulunuyormuş. Bu zevat kendi aralarında Medine'den çıkmamaya karar vermişler. Tübba' bunun sebebini sorunca: 
-«Efendim biz kitaplarımızda Mubammed isminde bir Peygamber geleceğini, burası onun hicret diyârı olacağını görüyoruz. Onun işin burada kalmak isliyoruz. Olur ki onunla görüşürüz.» demişler. Bunun üzerine Tübbâ'da onlarla be­raber Medine'de kalmaya niyet etmiş. Yanında bulunan hukemânm her birine Medine'de bir ev yapmış. Cariyeler satın alarak onları adamla-rıyle evlendirmiş. Hukemânm her birine bol bol paralar vermiş; bir de vasiyetname yazarak müslüman olduğunu onda tesbît etmiş. Vasiyet­nameyi altın yazıyla bitirerek yamdaki hukemânm en büyüğüne tes­lim etmiş ve şayet Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e yetişirse bu vasiyetnameyi ona vermesini, yetişmezse çocuklarından ona yetişecek olanın vermesi şartı ile sülâlesinin bu vasiyetnameyi muhafaza etmesini rica etmiş. Ayrıca Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye Hicret ettiği zaman otursun diye ona bir de ev yaptırmış. Fakat Za-manla o ev bir çok sahipler değiştirmiş. 
Nihayet Hz, Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd (Radîyallahû anh) 'a intikâl etmiş. İşte Hz. Ebü Eyyûb Yemen hükümdarının vasiyetnamesini teslim alan âlimin sülâlesindenmiş. Şâir Medine halkı ise Yemen hükümdarının maiyetinde bulunan dört yüz âlimin neslindenmişler. ResûlüIIah (Sallalhhii Aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret edince Medîneliler Yemen hükümdarından ka­lan mektubu Ebû Leylâ isminde bir zât ile kendisine göndermişler. ResûIullah    (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu görünce:
-«Sen Ebû Leylâ'sın! Yanındada ilk Yemen hükümdarının mektubu var!»

buyurmuş. Ebû Leylâ bu sözlerin karşısında şaşırmış kalmış. Kendisi ile konuşanın iki cihan serveri Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) olduğunu fark edemiyerek:
-«Sen kimsin? Ben senin yüzünde sihir eseri göremiyorum.» demiş ve onun bir sihirbaz olduğunu tahmin etmiş. Bunun' üzerine ResûlüIIah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :
-«Ben Muhammed'i m. Ver sen şu mektubu!» buyurarak mektubu açmış. Okuyunca üç defa 
-«Salih kardeşim Tübba' Merhaba» demiş.
Bâzı kitaplarda Tübbâ'ın Zebur'a îmân ettiği bildirilir. Bâzı hadîslerde de ona sövülmemesi emir buyurulmuşdur. Sa'leb î'nin Seh1 b. Sad (Radtyallahû anh) 'dan rivayet ettiği bir hadîsde Hz. Seh1: -«ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
-"Tübba'ya sövmeyin! Çünkü o müslüman olmuşdu," buyururken işit­tim. demişdir.
Tübba': Yemen krallarına verilen lakabdır. Acem krallarına Kisrâ, Roma imparatorlarına Kayser denildiği gibi eski Yemen hükümdarları­na da Tübba' lâkabı verilirmiş.
Bâzıları mezkûr Tübbâ'ın Kabe'ye Kisve giydirdiğim ve yüz otuz bin süvari ile yüz onüç bin piyade askeri maiyetinde Medine'ye gel­diğini kaydederler.

Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere'ye yerle­şince bu günkü Mescid-i Nebevî'nin yerini satın almak istemiş. 
Bunun Sehl ve Süheyl isimlerinde iki yetime âid olduğu söylen­miş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendilerini çağırarak o yeri mescid yapmak işin satın almak istediğini ve buna ne isteyeceklerini sor­muş. Yetimler:
-Biz para istemeyiz Yâ Resûlüllah! Bu yeri sana hibe ediyoruz.» demişler. Fakat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) parasız kabul etmiyerek yeri on altına satın almış parasını da Ebû Bekir (Radiyallahû anh) ödemiş. Bâzı rivayetlerde yerin Hz. Ebû Eyyûb tarafından satın alındığı bildirilmektedir.
Mescid'in binasına gelince: Sahîh rivayetlerde bildirildiğine göre du­varları kerpiçden, tavanı hurma dallarından, direkleri de hurma kütük­lerinden idi. Binâenaleyh bu hadîs'de bahsedilen kıbleden murâd cihet olsa gerektir. Çünkü Mescid-i Nebevî yapılırken kıble henüz Kabe de­ğildi. Bir rivayete göre mescid murabba şeklinde olup her duvarının uzun­luğu yüz arşın mikdârındaymış. Başka bir rivayete göre yüzden biraz azmış. 
Mescid'in temel duvarları üç arşına yakın genişlikde taşdan örül­müş, sonra üzerine kerpiç işlenmiş. Mescid yapılırken Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) ashabı ile birlikte taş ve kerpiç taşımış. Mes­cid'in kıblesi Kudüs'e doğru çevrilmiş. Duvarlarının yüksekliği bir adam boyu imiş. Mescid'in üç kapısı varmış. îşte Mescid-i Nebevî, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir (Radiyallahû anh) zamanlarında bu şekilde kalmış. Hz. Ömer ona biraz ilâve yapmış. Hz. Osman birçok ziyâdeler ilâve etmiş. Bu meyânda duvarları ile direklerini taşdan, tavanını da abanozdan yapmışdır. Ondan sonra Mescid-i Nebevî birçok zevat tarafından yenilenmişdir.
Bu hadîsde ashâb-ı Kiramın recez okudukları, Peygamber (SallallahuAleyhi ve Sellem) 'in de onlara iştirak ettiği bildirilmektedir.
Recez: şiirin bir nev'idir. Fakat şiir olup olmadığı ihtilaflıdır. Ekse­riyetle aruz ve edebiyat ulemâsı onu şiirden saymazlar. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in onu okuması da şiir olmadığına hamledilir. Çünkü şiir okumak ona nass-ı Kur'ân ile haram kılınmışdır. Kurtubî, Recezin şiirden sayıldığını söylemiş ve:
«Onu şiirden saymayanlar Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in okumasını müşkil addettikleri için böyle hareket etmişler; recez şiir olsaydı onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) öğrenmezdi... demişlerse de bu sözün bir kıymeti yokdur. Çün­kü az mikdârda şiir okuyan veya söyleyen yahut nadiren şiirden misal veren kimse şâir denilmeye hak kazanamaz. Onun ne şiir bildiği söylene­bilir, ne de şiire nisbet olunur.» demişdir.
İbni Tîn ise bilâkis receze şiir denemiyeceğini iddia etmişdir. Çünkü Recez söyleyene şâir değil «Râciz» derler.
Bâzıları: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e şiirin haram olma­sından murâd şairliği sanat edinmesidir. Başkalarının şiirlerini okumak ona memnu değildir.» demişlerdir.

Hadisi Şerifden Çıkarılan Hükümler:


1- Hayvan üzerinde bir kimseyi terkisine almak caizdir.
2- Koyun ağıllarında namaz kılmak caizdir.
3- Satış veya bağış suretiyle ele geçirilen kabristanda tasarruf caizdir.
4- Müşriklerin kabirlerini açmak ve kemiklerini başka yere naklet­mek caizdir. Çünkü müşriklere hürmet yoktur. Vâkı'â kabir, içinde def-nolunan kimseye mahsûstur. Binâenaleyh satılması ve içinde yatanın baş­ka  yere  nakledilmesi  caiz değildir.  Fakat Peygamber (SaltaÜakii Aleyhi veSellemyin açtırarak başka   yere naklettirdiği   kabirler oraya defnedi­lenlerin mülkü değildi. İhtimal gasp suretiyle oraya    defnedilmişlerdi. Kendi mülkleri bile olsa küffânn bu husûsdaki tahsis ve icrââtına itibar yokdur. Hattâ Fukahâ gasp edilen bir yere defnedilen müslümanın bile oradan çıkarılabileceğini söylemişlerdir.
Acaba bu zamanda Küffâr'ın kabirleri başka yere nakledilerek yer­lerine mescid yapılabilir mi? suâline bâzıları bu hadîsle istidlal ederek evet cevâbını vermişlerdir. Küfe ulemâsı ile îmam-ı Şafiî 'nin mez­hepleri budur. Evzâî'ye göre ise caiz değildir. Müslüman kabri üze­rine mescid yapılması bâzı kayıt ve şartlarla caizdir. Kabrin eskimiş ol­ması içindekinin çürümesi ve oraya cenaze defni için ihtiyâç bulunmaması bu şartlar cümlesindendir.
5- Kabrin içindeki meyyit tamâmiyle çürüyüp bittikten ve top-rakda .eseri dahî kalmadıktan sonra o kabrin üzerinde namaz kılmak caizdir.
6- Bir zaruret veya maslahatdan dolayı yemiş ağaçlarını kesmek caizdir. Harpde küffânn yerlerini fetih ümidi kalmadığı zaman onların ağaçlarım kesmek dahî ayni hükümde dâhildir.
7- Bir işi kolaylaştırmak ve ona karşı neşât açmak için recaz ve şiir okumak caizdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı