HELAL HARAM

 

HELAL ve HARAM


Altıncı Ayet

وَلاَ تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَذَا حَلاَلٌ وَهَذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللهِ الْكَذِبَ اِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ

"Lisanlarınızın yalan yere vasıflandırdığı şeyler hakkında "Şu helâldir ve şu haramdır" demeyiniz ki, Allah'a karşı yalan iftirada bulunmuş olursunuz. Şüphe yok ki, Allah'a karşı yalan da bulunanlar felâha eremezler."[94]

وَلَا تَقُولُوا demeyiniz ki لِمَا şeyler hakkında تَصِفُ vasıflandırdığı اَلْسِنَتُكُمُ Lisanlarınızın الْكَذِبَ yalan yere هذَا Şu حَلَالٌ helâldir وَ ve هذَا şu حَرَامٌ haramdır لِتَفْتَرُوا iftirada bulunmuş olursunuz عَلَى karşı اللّهِ Allah'a الْكَذِبَ yalan اِنَّ Şüphe yok الَّذينَ ki يَفْتَرُونَ عَلَى karşı اللّهِ Allah'a الْكَذِبَ yalan da bulunanlar لَايُفْلِحُونَ felâha eremezler

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
İbni Kesir, ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak; müşrikler cahiliye dönemlerinde uydurmuş oldukları ve kendilerine meşru gördükleri beş kere doğuran ve beşinci dişi olan deveyi putlara adanan ve serbest bırakılan develeri, erkekli dişili olmak üzere ikiz doğuran koyun veya develeri, on nesli dölleyen erkek deveyi bu şekilde haram sayarlardı. Bunun üzerine yüce Allah bu ayeti indirerek; Allah hakkında söyleye söyleye yalana alışmış olan dilinizi; "şu helaldır, bu haramdır demeyiniz" ayeti kerimesi nazil oldu.[95] Çünkü böyle söyleyenler Allah'a karşı yalan uydurmuş olurlar. Şer'i bir dayanağı olmayan her bir uydurma, geri dönüşü mümkün olmayan bir uçurumdur.     

Bu ayet açıkça, haram ve helâli belirleme hakkının sadece Allah'a ait olduğunu gösterir. Veya başka bir deyişle, kurallar koyma yetkisi sadece Allah'ındır. Bu nedenle helâl ve haramı belirlemeye yeltenen herkes O'nun haklarına tecavüz etmiş olur. Elbette ilâhî emri nihai otorite olarak kabul eden bir kimse, belirli bir şeyin veya hareketin haram mı yoksa helal mi olduğunu bundan çıkarabilir.
Haramı ve helâli belirleme yetkisini haksız yere üstlenmek iki nedenden ötürü Allah'a karşı yalan uydurmak olur:
1) Böyle bir kimse, Kitab'ı gözönüne almaksızın, kendisinin helâl ve haram dediklerinin Allah tarafından helâl ve haram kılındığını söyler veya:
2) Allah'ın helâli ve haramı belirleme yetkisinden vazgeçtiğini ve insanları hayatlarıyla ilgili hükümler koymada serbest bıraktığını söylemek ister. Tabii ki bu iddiaların her biri Allah'a karşı uydurulmuş bir "yalan" ve bir iftiradır.[96]

Geçmişteki insanların dinlerinden sapmalarını yüce Allah (cc) Kur'an-ı Kerim de şöyle beyan buyurur:

اِتَّخَذُوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّهِ وَالْمَسيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اِلهًا وَاحِدًا لَا اِلهَ اِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

"Onlar, hahamlarını, papazlarını ve Meryemoğlu İsa Mesih'i, Allah'tan başka Rabler edindiler. Halbu ki, onlar, ancak bir olan ve kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'â ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzehtir."[97]

Bu âyet nâzil olduktan sonra, daha önce Hıristiyan olarak Şam'a gitmiş bulunan Adıy b. Hatim et-Tâi Medine'ye geldi ve Hz. Peygamber'e âyeti okuyarak; Hıristiyanların rahip ve hahamlarına ibadet etmediklerini, dolayısıyla burada ne anlatılmak istendiğini sordu. Nebî (a.s.) şöyle buyurdu: "Onlar helalı haram, haramı helal yaptılar. Hıristiyanlar da onlara uydular. İşte bu, onlara ibadet etmeleridir."[98]

Sonuç olarak; ahkâmu'ş-şer'iyye: İslâm'ın ortaya koyduğu bütün şer'i hükümler. İslâmî hükümlerin bütününü içine alan hükümler manzumesi olarak kabul edilen şer'î hükümler; itikâdî, amelî ve ahlâkî olmak üzere üç kısma ayrılır: Bunlardan itikâda dair olan hükümler genellikle Allah'ın birliği ve varlığına dayalı olan aklî ve mantıkî hükümlerdir. Akîdeye dair olup ayet ve hadislerle ispat edilen şer'î hükümler ise, ahiret hayatı ve meleklerin varlığı gibi gaybe dayalı hususlardır.

Ameli hükümlere gelince genellikle insanın ruhunu, akıl ve nefsini eğiten emirlerdir. Bu türlü emir ve hükümler insanı Cenâb-ı Hakk'a daha iyi bir kul yapma hedefini güderler. Ayrıca insanlar arasındaki sosyal, ekonomik, siyasî, mâlî ilişkilerin düzenlenmesinde de etkili bir rol oynayan, yine şer'î hükümlerdir.

Ahlaki hükümler ise; insanın bütün mahlukat ile olan ilişkilerinde Allah'ın emirlerine itaat ederek, şefkât ve merhamet duygularının gelişmesinde etkili olan emir ve yasaklar manzumesidir. Şer'î hükümler gerek dünya ve gerekse ahiret hayatı ile ilgili olarak çeşitli usûllerle insanı eğiten ve daha mutlu bir toplumun oluşmasını sağlayan ilâhî emirlerdir. Mümin bir insan her ne olursa olsun bunlara uymak zorundadır.

Yukarıda da izah edildiği üzere Allah'a karşı iftira iflahı mümkün olmayan bir uçurumdur. Çünkü aşağıda da açıklanacağı üzere Allah ve peygamber üzerine yalan uydurmak affedilemeyecek bir suçtur.

Bunun sebebi ise söylenen yalanın dinmiş gibi insanlara aksetmesidir. Geçmişteki Yahudi ve Hristiyanların sapmasının sebebi işte buradaki inceliği anlamamalarından kaynaklanmıştır. Çünkü Allah ve peygamberlerinin söylemediği bir şeyi onlara malederek insanlara takdim ettiler. Buna uyan insanlarda haktan mahrum kaldılar.

Helal ve haram hududunu tespitini yapan yüce dinimiz aşağıdaki hadiste de geçeceği üzere artık helal ve haramın sınırını çizmiştir. Artık bize düşen görev, helal ve haramı tesis ve tespit etmek değil, tespit edilmiş olanlara tabi olmaktır. Bu hem dünyamız hem de ahretimiz için kurtuluştur.
Yüce Allah bu mazlum ümmeti böyle bir uçumdan koruyup muhafaza etsin inşaallah…



Altıncı Hadis


 قَالَ رَسُولُ اللّهِ: اَلْحَلاَلُ مَا أحَلَّ اللّهُ في كِتَابِهِ، وَالْحَرَامُ مَا حَرَّمَ اللّهُ في كِتَابِهِ، ومَا سَكَتَ عَنْهُ فَهُوَ عَفْوٌ، فَلاَ تَتَكَلَّفُوا السُّؤَالَ عَنْهُ.

Allah Resulullah (a.s) buyurdular ki: "Helal, Allah Teala’nın kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Tealanın kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükut ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz."[99]

قَالَ buyurdular ki رَسُولُ Resulullah (a.s) اللّهِ Allah اَلْحَلاَلُ Helal مَا şeydir أحَلَّ helal kıldığı اللّهُ Allah Teala’nın في كِتَابِهِ kitabında، وَالْحَرَامُ Haram da مَا şeydir حَرَّمَ haram kıldığı اللّهُ Allah Tealanın في كِتَابِهِ kitabında، ومَا şey ise سَكَتَ sükut ettiği عَنْهُ Hakkında فَهُوَ عَفْوٌ affedilmiştir، فَلاَ تَتَكَلَّفُوا külfetine girmeyiniz السُّؤَالَ sual عَنْهُ Onun hakkında.

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Buharî, Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhümâ)'dan naklediyor: Hz.Peygamber (a.s)’a neyin helal ve neyin haram olduğunu sordular. Bunun üzerine: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu)  şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da muhafaza etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur,  eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."[100]

Hadis, dinimizde eşya hakkında üç hükmün mevcudiyetini haber veriyor:
1) Eğer bir şeyin yapılmasına hükmedilmiş, terkine vaad beyan edilmiş ise bu açık helaldir.
2) Bir şeyin terkine hükmedilmiş yapılmasıda beyan edilmiş ise bu da açık haramdır.
3) Bir şey hakkında bunlardan birine hükmedilmemişse o da şüphelidir. "Helal olan, apaçık bellidir" sözü "açıklanmasına ihtiyaç yoktur, herkes onu aynıyla, vasfıyla, zahir delillerle bilmede müşterektir" demektir. Üçüncü kısım, hakkındaki kapalılık sebebiyle şüphelidir, haram mı, helal mi olduğu bilinemez. Hadis-i şerifin beyanına göre durumu böyle şüpheli olandan kaçınmak gerekmektedir. Çünkü nefsülemirde haram idiyse ondan kaçınmakla ona bulaşmaktan beri olmuş olur". Helal idiyse, (ittika) kasıtla onu terk etmiş olmaktadır (ki helalin terki zarar vermez). Eşya hakkında "helal"  veya "haram" hükümleri bazan beraberce reddedilir. Bunlardan biri öncelik kazanamazsa, o şey hakkındaki hüküm, üçüncü kısma girer.

Fıkıh usulü bilginlerine göre dinî hükümler iki kısma ayrılır:

Birincisi teklifi hükümlerdir: Bir işin yapılmasını ya da yapılmamasını gerektiren veya ikisi arasında tercih etmekte serbest bırakan hükümlerdir. Bir işin yapılmasını gerektiren hükümlere farz ve mendup, yapılmamasını gerektirene haram ve mekruh, muhayyer bırakılan hükme de mübah denir.[101]

İkincisi ise vaz'î hükümlerdir: Bunlar, ibadet ve muamelelerin sıhhati için gerekli olan şartları gösteren hükümlerdir. Bir fiil işlenirken dinî kurallara uygun olup olmadığı bu tür hükümlerle anlaşılır. Meselâ alışverişin sahîh olmasıyla ilgili hükümler bu kabildendir.[102]

KAYNAKLAR

[94] Nahl,16/116.
[95] M.A.Sabuni, Muhtasar İbni Kesir, 3/1246-1247. Ayrıca bkz: Er-Râzi, a.g.e. 14/367-368.
[96]  Mevdudi, a,g,e. 3/59.
[97]  Tevbe, 9\31.
[98] M. A. Sâbûnî, Muhtasar İbn Kesîr, 2/137.
[99] İbnu Mace, Et'ime 60; Tirmizî,  Libas 6.
[100] Hafız Suyuti, İmam Ahmed'in, "İslam'ın temeli, şu üç esasın üzerinedir: 1. Ameller niyetlere göredir, 2. Kimin uhdesinde sünnetim yoksa onların her şeyi boştur ve reddedilir, 3. Helal da belli haram da belli" sözünü nakleder; İbn Hamza, a.g.e. S,369; Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107; Ebu Davud, Büyû 3; Tirmizî, Büyû 1; Nesâî, Büyû 2.
[101]  Abdulvehhab Hallaf, Mesâdiru't-Teşrii'l-İslâmi, Küveyt 1970. S,101.
[102]  Ö. N. Bilmen, Muvazzah İIm-i Kelâm, İstanbul 1979. S,71-72.

Yorum Gönder

0 Yorumlar