NİFAK/MÜNAFIK


NİFAK\MÜNAFIK


Üçüncü Ayet


اِذَا جَآءَ كَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللهِ وَاللهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللهُ يَشْهَدُ اِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ

"Münafıklar sana geldikleri zaman "şahitlik ederiz ki, kuşkusuz sen Allah'ın peygamberisin" derler. Allah ta bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin. Şüphesiz Allah gerçekten münafıkların yalancı olduklarına şahittir."[63]

اِذَا zaman جَاءَكَ sana geldiklerin الْمُنَافِقُونَ Münafıklar قَالُوا derler نَشْهَدُ şahitlik ederiz ki اِنَّكَ kuşkusuz sen لَرَسُولُ peygamberisin اللّهِ Allah'ın وَاللّهُ Allah ta يَعْلَمُ bilir ki اِنَّكَ sen elbette لَرَسُولُهُ kendisinin peygamberisin وَاللّهُ Şüphesiz Allah يَشْهَدُ şahittir اِنَّ gerçekten الْمُنَافِقينَ münafıkların لَكَاذِبُونَ yalancı olduklarına

Ayetin Nüzûlü ve Açıklaması
Müfessirler şöyle demişler: Hz. Ömer (r.a)'ın ücretlisi, savaşların birinde Abdullah b. Übeyy'in ücretlisi (adamı) ile bir savaşta dövüştü. Hz. Ömer (r.a)'ın adamı, Abdullah b. Übeyy için, hoşlanmayacağı sözler sarfetti, onun hakkında sert sözler kullandı. Abdullah da, yanında bir takım kimseler varken öfkelenip, "Ama, Allah'a yemin ederim ki, eğer Medine'ye dönersek, daha şerefli ve güçlü olanlar, hakir ve zayıf olanları mutlaka oradan sürüp çıkaracaktır" dedi. "Daha şerefli ve güçlü" ifadesiyle kendisini, "hakir ve zayıf" ifadesiyle, (hâşa) Resulüllah'ı kastetti. Kavmine dönüp, muhacirleri kastederek, "Şu heriflere yardımda bulunmazsanız, şüphesiz onlar, memleketinizden çekip giderler. Öyleyse onlar Muhammed'in etrafından sökülüp gitsinler diye, onlara infakta bulunmayın" dedi. İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu.[64]

Münafikun suresi, Hz. Peygamber, Benu Mustalık Gazvesi'nden dönüşte yolda veya döndükten sonra Medine'de nazil olmuştur.

Hz. Peygamber (a.s) Medine'ye gelmezden önce, Evs ve Hazrec kabileleri, aralarında yaptıkları savaşlar dolayısıyla oldukça yıpranmış ve liderliği altında toplanmak üzere bir şahıs hakkında görüş birliğine varmışlardı. Bu liderin tacı dahi hazırlandı. Bu şahıs Hazrec Kabilesi'nin reisi, Abdullah İbn Übey İbn Selûl'dür. İbn İshak'ın açıklamasına göre, Hazrec Kabilesi'nin ileri gelenleri O'nun liderliğinde ittifak halindeydiler ve ilk kez Evs ve Hazrec kabileleri, bir kimsenin liderliğinde birleşmişlerdi.

Münafıklar bir taraftan da maddî kazanç sağlamak için ahlâk dışı davranışlara başvururlar. Nitekim münafıkların başı Abdullah İbn Ubeyy b. Selûl, kazanç sağlamak amacıyla câriyelerini zinaya zorluyordu. Bu maksatla bir nevi genelev de kurmuştu. Zina yoluyla câriyelerinden gelir sağlama çabası üzerine, olayı yasaklayan âyet nazil olmuştur.[65]

Münafıklar Peygamber Efendimizin yanına gelip huzurunda O'nun Allah'ın peygamberi olduğuna şahitlik ediyorlardı. Ne var ki bu şahitlik sözden öteye geçmiyordu. Bununla gerçeği ifade etmek amacında değillerdi. Sadece asıl niyetlerini gizlemek, Müslümanlara karşı gerçek kimliklerini saklamak için bu sözü söylüyorlardı. Hz. Peygamberin Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmek için geldiklerine ilişkin iddiaları yalandı. Oysa bununla güttükleri asıl amaç Müslümanları aldatmak ve bu sözle gerçek kimliklerini gizlemekti. Bu yüzden yüce Allah, Hz. Peygamberin kendi elçisi olduğuna ilişkin gerçeği vurguladıktan sonra münafıkların şahitliklerinin yalan olduğunu belirtiyor' "Allah da bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin:' "Bununla birlikte Allah münafıkların yalancı olduklarını da bilir"

Ayet, dikkat çekici bir inceliğe ve özenle seçilmiş bir ifade biçimine sahiptir. Çünkü ayet-i kerime münafıkların sözlerini yalanlamadan önce Hz. Peygamberin Allah'ın elçisi olduğu gerçeğini dile getiriyor. Şayet bu vurgulama olmasaydı, ayetin zahiri açısından münafıkların yalanlanlamalarının şahitliklerinin konusu ile yani Hz. Peygamberin Allah'ın elçisi olduğu gerçeği ile ilgili olduğu düşüncesi zihinlerde uyanacaktı. Oysa bu ifade ile güdülen amaç münafıkların şahitlik ettikleri konuyu yalanlamak değildir. Asıl amaç onların sözlerini yalanlamaktır. Çünkü onlar gerçekten Hz. Peygamberin Allah'ın elçisi olduğu gerçeğini onaylamıyorlardı ve içtenlikle şahitlik etmiyorlardı.

İtikâdî nifak: Kur'an-ı Kerim'de karakterize edilen, dünyada iken müslüman muamelesi görüp, âhirette inançsızlığı ortaya çıkınca kâfirlerden daha kötü muâmeleye tâbî tutulmasına sebeb olacak olan nifak hali.[66] "Akîdenin hilafına îmanda mürâîliktir (riyakarlıktır)."[67]

Yukarıdaki ayet münafıkların tanımını verirken aşağıdaki hadisi şerif ise münafıkların özelliklerinden bahsetmektedir.
Münafık yani iki yüzlülük her zaman kendisini insanların topluluk halinde bulunduğu devir ve yerde göstermiştir.
Çok çirkin bir alamet olan iki yüzlülük, insanın hem dünyasını hem de ahretini karartır.
Aynı zaman da iki yüzlülük sosyal dayanışmanın ve yardımlaşmanın en tehlikeli yıkım gücüdür.
Yine insanın kalbindeki imanın en büyük düşmanı ikiyüzlülüktür. Zaten ayet ve hadis bize ikiyüzlülüğün barındığı kalpte imanın olmayacağını beyan buyurmaktadır.
Yüce Allah cümlemizi ikiyüzlülükten koruyup muhafaza etsin.



Üçüncü Hadis

 قَالَ رَسُولُ اللّهِ: ايَةُ الْمُنَافِقِ ثَلاَثٌ  اِذَا حَدَّثَ كَذَبَ وَ اِذَا خَاصَمَ فَجَرَ وَ اِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ 
Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Münafıkın âlameti üçtür. Söz söylediği zaman yalan söyler ve husumet ettiği zaman edebsizlik eder. Ve emanet edildiği zaman da hıyanet eder."[68]

قَالَ buyurdular ki رَسُولُ Resulü (a.s) اللّهِ Allah ايَةُ âlameti الْمُنَافِقِ Münafıkın ثَلاَثٌ üçtür اِذَا zaman حَدَّثَ Söz söylediği كَذَبَ yalan söyler وَ ve اِذَا zaman خَاصَمَ husumet ettiği فَجَرَ edebsizlik eder وَ Ve اِذَا zaman da اؤْتُمِنَ emanet edildiği خَانَ  hıyanet eder

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'dan, farklı bir lafızla Müslim, İman bahsinde; Hz.Peygamber (a.s) münafıkların alametleri hakkında sorulduğunda?; Efendimiz (a.s): "Sarih bir şekilde bizzat işaret ederek şu alametler münafıkların alametleridir" diye yukarıdaki hadisi beyan buyurmuş.[69]

Bir diğer rivayette:
Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar."[70]

Nifak, bâtının zâhire muhalefetidir. Eğer bu, imanî itikadda olursa buna nifaku'lküfr denir, eğer inanç esaslarına müteallik olmazsa buna nifaku'l-amel denir, buna bizzat yapmak da girer, terk de girer. Nifakın pek çok mertebeleri, dereceleri vardır. Esasen Resulullah (a.s) burada nifaka giren bütün vasıfları saymış değildir. Başlıcalarına dikkat çekmiştir.

Alem-i İslâmın unsurları, onların öldürücü zehir gibi intişar eden (dal-budak saran) nifak şubelerinden gördüğü zararları, hiçbir şeyden görmemiştir.
Nifak, imanın hilâfına (tersine), kalbleri ifsad eder. Kalbin fesadı ise, yetimliği intaç eder (doğurur). Yani, bozuk olan bir kalb kendisini sahipsiz, maliksiz, yetim bilir.[71]

KAYNAKLAR
[63] Münafık,63/1.
[64] Râzî, a,g,e. 21/493.
[65]  Taberî, Cami'u'l-Beyân, Beyrut 1405/1984, 18/ 132; en-Nûr, 24/33.
[66]  Nisâ, 4/145.
[67]  M. Hamdi Yazır, Kur'an Dili, İstanbul 1938, 6/ 4997.
[68] Buhari,İman,33; Müslim,İman,59; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 8470.
[69] İbni Hamza, el Beyan ve Ta'rif, S,16.
[70] Buharî, İman 24; Buharinin hadisin de, "Münafıkların ikinci alameti söz verdiği zaman sözünde durmaz" şeklindedir.; Mezalim 17, Cizye 17; Müslim, İman 106; Ebu Davud, Sünnet 16; Tirmizî, İman 14; Nesâî, İman 20.
[71] Said-i Nursi, İşârâtü'l-İ'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 8,9,10 ,Tefsiri- S, 1191.

Yorum Gönder

0 Yorumlar