Hürriyet Ve İtilaf Cemiyeti İktidarımı?
Hattı Hümayun Sureti
Veziri meali semirim Ferid Paşa; Tevfik Paşanın vukuu istifasına ve sizin derkâr olan ehliyyet ve dirayetinize binaen mesnedi sadaret uhdei kifayetinize ve meşihatı islamiyye dahi darül-hikmetil islamiyye âzasından Mustafa Sabri Efendi uhdesine tevcih kılınmıştır. Kanuni Esasinin 27. maddesi mucibince teşkil edeceğiniz heyet-i cedidei vükelâ nm tasdikimize arzını irade eylerim.Ahvalin ehemmiyeti fevkalâdesi devletimizin temin-i selâmeti için o nisbetde gayret ve faaliyetin ibramı icâb ettirmekte olduğundan rüfekanızla bilittihad bu uğurda bezli meşhud etmeniz matlubi-i kat-i şahanemdir. Minellahu'ttevfik.
l/c.ahir/1337-4/mart/1919 Mehmed Vahideddin Arz olunan kabine:
"Hariciye Nazırlığı: Sadnazam Mehmed Ferid Paşa uhdesinde
Harbiye " " : Tâyini kararlaşmış zatın gelmesine kadar vekâleten Auni Paşa
Bahriye " " : Müşir Şâkir Paşa Şuray-ı Devlet R. : Seyyid Abdülkadir Efendi Dahiliye Nazırlığı : Konya Valisi Cemal Bey Adliye " " : Aydın eski mebusa Sıdkı Bey Maliye " ": Divan-t Muhasebat reisi Tevfik Bey Nafıa " ": Auni Paşa Tic.-Zir " li:EdhemBey Maarif " ": Ali Kemâl Bey Evkaf " " : Vasfı Efendi PTT " " : Mehmed Ali Bey padişah tarafından tasdik olunup Mehmed Ferid Paşanın ilk kabinesi işbaşı yapmış oldu .
Yukarıda da bahse konu ettiğimiz Ahmed Reşid(Rey) Bey, Mehmed Ferid Paşa'nın sadarete gelmesi hususunda şunları söylediğini, İbnül Emin Bey değerli eserine dercetmiş bizde geri kalmayalım ve bir mâna ifade eden beyanı sahifemize koyalım:
"Nazarı şahanede eniştesinin, mevkii iktidara gelmesi bir tarafdan İngilterenin yardımını temin (Ahmed Reşid Bey bu hususda, Ferid Paşa sadarete geçtiğinde İngilizlerin kendisine her yönden müzahir olunacağı vaad olunmuş imiş demekte.) ve öte tarafdan da padişahı hâla ürküten ittihat ve terakki cemiyetinin melhuz olan mazarratını izale ve nihayet veliahdın teşebbüslerini de akim bırakacak bir emr-i hayrdı. Ne çâre ki Damad Paşa, bir donkişot, hem de hüsniniyyet-den, gayr-i endişane hissiyatdan da külliyen mahrum bir donkişot."
Bu sadaretin kabinesinde Hürriyet ve İtilaf Partisinin hayli içinde azasının bulunduğu kabine olduğunu söylemek zaid olarsa da, bu kabinenin ve dayandığı bu siyasi parti mutlaka İttihatçılara bir musibet yağdırmaya çalışacağı pek beklenen bir şeydi. Bu cemiyetden ve ittihatçı kabinede yer almış, savaşa girişde me'sutiyetdar kişilerin bir haylisi tevkif olundu. İttihatçıların düşmanlığında zirveye tırmanan gazeteler ve yazarlar öyle yazılar döktürdüler ki hükümet bu huşusda tevkiflere devam etdi. Aslında Tevfik Paşanın sadareti esnasın-dada bir kaç kişi içeri alınmıştı. Bunların adliye nazırlığı binasında teşkil olunan divan-ı harbi örfî'de duruşmaları başladı.
İzmir'in İşgali Bildiriliyor!
l/şaban/1337- 2/mayıs/1919 da Ferid Paşanın Nişanta-şı'ndaki konağında daha doğrusu Hariciye nezareti köşkünde; Amiral Veb tarafından ulaştırılan nota da, Paris konferansı kararına atfen İzmir'in işgal edileceği bildirildi. Öte yandan da Amiral Gaİdrop Aydın valiliğine tebliğ ettiği nota da Paris konferansının kararlarına bağlı olarak mütarekenin yâni Mondros'da yapılanın 7. maddesine dayanarak İzmir istihkâmlarının işgali bildirilmişti. Öğleden sonra gelen bilgi ise işgali Yunan askeri tarafından yapılma sının itilaf devletlerince kararlaştırıldığını ifade ediyordu.
Bu notalara ve tebliğlere karşı sadnazam Damad Mehmed Ferid Paşa, Osmanlı devletinin İzmir üzerindeki hukukunu bildiren cevabi bir muhtırayı itilaf devletleri mü messillerine verdikten sonra kabinenin istifasını padişaha sundu. Padişah kabinenin İsti fasını kabul etmekle beraber sadareti yeniden Damad Ferid Paşa'ya tevcih etdi. Şimdi istifasını tetkik ettiğimizde Ferid Paşa beş yıllık kötü bir İdarenin neticesi olarak tavsif ettiği ve tamamen haklı olduğu iddiasında işgal ile ilgili notayı aldıktan sonra yapacağı bu işin hukuki tarafını ileri sürerek yapılan haksızlığı protesto etmekten ibarettir. Paşa o işi de ya parak sadaret mührünü de sahibine iade etmiştir. Yoksa dağıtılmış ordularını toplayıp da İzmir'in yardımına koşacak hâli her halde yoktu.
Cumhuriyetin ilânından beri; yetiştirilmeye çalışan nesillere hâin padişah, vatanı sattı, hâin sadrıazam Damad Ferid, resmî beyanlarıyla yetişen bilmem kaç kuşak insan, o dönem de kendilerine verilmiş notalara sadrıazamın layik olduğu cevabı verip vermediğini nasıl bilsin?! Bunları; o dönemin insanı yazamayacağı gibi imâli şekilde nakle dahi cesaret edemezdi. O dönemin siyaset âlemi, günümüzün takip vasıtalarının sadece gazetelerine sahiptiki bunun tirajı ve tesiri sadece münevverler arasında görülür ki onlar da öyle bir sükûnet denizine dalmışlardı ki ağızlarını açsalar nefesleri kesilirdi!
Ferid Paşa yeniden yâni 2.defa makamı sadarete geldiğinde kabinesini şu zevatla tazeledi: Ferid Paşanın ilk kabinesinin 4/3/1919 da baştayan ömrü, 16/5/1919'da 2 ay, 12 gün sürdükten sonra tamamlanmıştı .
Hariciye Nezareti Harbiyye Meclisi vükelaya Bahriyye Nezareti Şurayı Devlet reis. Dahiliye Nezareti
Maliye
Nafia
Tic. ve Ziraat "
Maarif
Evkafı hümayun
Damad Ferid Paşanın uhdesinde
Nafıa eski nâzın Şevket Turgut Paşa
Harbiyye eski nâzın Şâkir Paşa
İbkaen Avni Paşa
Vekâleten Edhem Bey
Maarif eski nazırı Ali Kemal Bey
Evkaf " " Vasfi Efendi
İbkaen Tevfik Bey
Vekâleten Turgut Şevket Paşa
îbkaen Edhem Bey
eski nazır Said Bey
Darülhikmetül İslâmiye eski reisi
Hamdi Efendi 18/şaban/1337- 19/mayıs/1919 sadnazam Damad Ferid
Görüldüğü gibi damad Ferid Hükümetinin 2.ni teşkil eden heyet M.Kemâl Paşa'nın Samsun'a çıktığı gün, padişahdan listeye mucibince icrası tasdiki gelmesiyle aynı günde vazife başlamıştı kabine içinde. Zâten hep biliyoruz ki, 9. Ordu birlikleri umum müfettişliği vazifesi M. Kemâl Paşaya 1. Feri Paşa kabinesi tarafından tezekkür edilip verilmişti. Fakat yine biliyoruz ki; Sultan Vahideddin hân bu işin emir sahibi olanıdır.
İzmir'in; Yunanlılar tarafından işgali, İstanbul'un başşehir olarak büyük bir müşavere meclisi toplaması gerektiğini idrak etmesi padişahın davetiyle 25/şaban/1337-26/mayıs/1919'da Yıldız Sarayında mevcud ve mâzul bütün eski vükelâ, sefirler, ayan üyeleri, siyasi ve ilmi cemiyetlerin temsilcileri bu davet de ispat-ı vücud eylediler. Padişah yanlarında veliahd hz.leri ile diğer şehzadeler olduğu halde, salona geldi. Kısa süren bir açış konuşması yaptı ve riyaseti sadrıazama bırakarak gitdi. Çeşitli kimseler başa gelen felâketi çeşitli ifadelerle belirttiler.
Ferid Paşa kabinesinin enzor vazifesi mağlup devletin taksiratını gâlib devletler nezdin de savunabilmesi idi. Buna ne kadar muvaffak olunabilirdi? Bu sorunun cevabı çokturda beğeneni ne kadar olur bilinmez! Meselâ; Paris'de toplanmış bulunan sulh konferansına Osmanlı hükümetinin murahhasının; kabul edilmeyeceği şayi olmuşsa da ve bu haylice can sıkmışsada 2/ramazan/1337-2/haziran/1919'da İstanbul'daki Fransız mümessili ilk defa olarak Babıâli'ye gelerek Ferid Paşa ile görüşüp Osmanlı devletinin murahhaslarını gönderebilmesi için Fransız zırhlılarından birini tahsis edeceğini ifade etmişti.
Nitekim iki gün sonra eski sadnazamlardan Ahmed Tevfik Paşa murahhas olarak tâyin olundu, Şura-yı devlet reisi Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve maliye nâzın Tevfik Beyler murahhas danışmanı sıfatıyla heyete dahil edildiler. Kendilerine; kâtiplerde tahsis olundu ve hakikaten Fransızların tahsis ettiği Demokrasi adlı zırhlı ile Tevfik Paşa hariç diğer leri Tulon limanına müteveccihen yola çıktılar. Ahmed Tevfik Paşa ise Ingilizierin Sayres adlı bir zırhlısıyla maiyetinde, hariciye nazırlığı idare müdürü Şevki ve kendi oğlu binbaşı Ali Nuri Beyler bulunduğu halde yola çıktığında ramazan'ın 15. günü idi. Hah şunu da ilâve ederek Fransızların zırhlısında Damad Ferid Paşa'nında gitdiğini belirtmiş olalım.
Ferid Paşa ile Tevfik Paşanın aynı konferansda bulunması zamanın siyasilerine tuhaf gelmiş olacak, ki bunlardan Lütfi Simavi Bey, sormadan edememiş durumu Tevfik Paşaya verilen cevabı buraya alalım efendim: "Mevkii sallanan; Ferid Paşa'ya bir dirsek lâzımdı. Zât-ı şahane çok ısrar edip içinde yaşadığımız fevkalâde hâl münasebetiyle Fransa kabinesine de dışarıdan Jül Feri'nin memur edildiğini ilâve etdi. Hünkâra Jül Feri'den bahs eden Ferid Paşa, bu recüli hükümetin yâni devlet adamının bir çok sene evvel Öldüğünü tabii bilmiyor. Konferansa gitmek meselesine gelince, Ferid Paşanın göze çarpacak derecede uymağa çalıştığı Fransız poli tikasma karşı bir sıklet bulmak icâb eyledi. Siyatikden rahatsız olduğum için sadrıazamla gidemedim. Doğrusunu sizden saklayacak değilim,gitmekde istemedim. Konferans meselesi için Ferid Paşa, iki gün ara ile evime geldi. Israrlarda, ibramlarda bulundu. Murahhas heyetinin teşkiline bir itirazım varsa yeni başdan seçi-lebileceğini, gazetelerde adı geçenlerin de gayri resmi olduğunu esas listenin yüksek tasdike iktiran etmediğini ifade etdi. Durumu mabeyn başkâtipliğinden vaziyeti tahkik ettirdiğimde gazetelerin yazdığı zevatın sadrıazam tarafından 24 saat önce iktirana sunulduğunu öğrendim. Bunun üzerine Şevkİ'yi Ferid Paşaya gön-derip durumu sordurdum. Her ne kadar irade çıkmış ise de, daha görmediğini cevaben bildirdi. Halbuki arz eden kendisiydi! Murahhas heyetinin halihazır şekli ilk çıkan iradenin şiddetli itirazlar üzerine keenlemyekün hükmünde tutulması yâni yok sayılması şeklindedir. İşte bu adam; açıktan açığa yaptığını yalanlar, padişahı kandırmış, güya Fransa'da ve İngiltere de bir çok diplomat ve devlet adamı tanırmış! Hepsi yalan. Göreceksiniz Ferid Paşa Paris'de apışacak ve İstanbul'a avdete mecbur olacaktır. Sadaret de de kalacağını da sanmıyorum. İşin bu tarafını zât-ı şahaneye arz ile ihtiyaten bir kabineyi şimdiden hazırlamasını tavsiye etdim. Bunun neden istidlal ettiğimi sual buyuran padişaha, meclis-i vükelâdaki müşehadatımdan cevabı verdim" Tecrübeli sadrıazam Tevfik Paşa'nın dediklerinin doğruluğunu hadiselerde ispatlamış oluyor. Şöyle ki Ferid Paşa; Tevfik Paşanın dediği gibi konferansda bir varlık gösteremediği gibi, Klemanso'dan da aldığı ters bir cevab iyice can sıktı. İstanbul'a avdet etdi. Evine kapandı kendine yapılan hücumlara maruz kaldığında istifa yolunu seçti. Fakat bütün başarısizlık sebebi, kabinesi imiş gibi yeni kabine hazırlamaya çalışmasıydı, -
Tuhaftır padişah Damad Paşaya sadareti 3. defa tevcih ettiğinde yeni kabine kurma çalışması da tamamlanmak üzereydi. Bu vaziyeti belki padişah enişte paşa ile birlikte tanzim ediyordu. Çünkü devlet gemisinin dümeni meşruti idare içinde tek elde toplanamazdı. Bu bakımdan iktidarı bir ve iki numaraların anlaşmış olarak götürmeye çalışmaları bir takım kolaylık getirdiği gibi bazı tahminleri de yanıltabilir. Burada da böyle olduğunu ne iddia nede ret mümkündür.
Bakınız; Mustafa Kemâl Paşa'yı bulduran Sultan Vahided-dindir. İki defa en az sarayda dizdize görüşmüşlerdir. Bu görüşmeden çıkan ifadeler bir bilgisayar sahifesini tutmaz amma bundan koskoca bir milli mücadele çıkabilmiştir. Sul-tan'ın temasından sonra mı evvelmi? Mühim değil Damad Ferid Paşa, M.Kemâi Paşa'yla görüşüp yemek yediği de bilinen husustandır.
Eski padişahlar tepeleyecekleri ayan veya paşaları İstanbul'a davet ederlerken yeni makamlar hâttâ sadarete dahi davet ettiklerini bir hat ile bildirirlerdi. Geldiğinde de kimini itlaf ettirir kimini de aksi istikametteki serhat boylarında va-zifelendirirlerdİ. Damad Ferid Hükümeti ise Sarı Paşayı önce idama mahkum etdiğini bildirip payitahta dönmesini istemek suretiyle, biz çağırıyoruz amma sakın sen gelme işaretini vermiş olmuyor mu? Bir düşünelim efendim. Evet enişte paşa'nın bu kabinesi de, 1 ay, 11 gün süren ömrüyle 30/6/1919 da hitama ermişti.
Neyse biz enişte paşanın 3.kabinesinin isim listesini yazalım:
Hariciye Nazırlığına : Taraf-1 acizanemden demlide olunmuştur Şuray-ı Devlet riyaset vekâletine: Şeyhülislâm Mustafa Sabri
Meclis-i Vükelâ memuriyeti: eski sadrıazam Ahmcd Tevfik Paşa
" " " : " " İzzet Paşa
" " " : İbkaen Ali Rıza Paşa
Divarı-i harbi örfî reisi
Nâzım Paşa Ayandan Salih Paşa vekâleten
Ali Rıza Paşa Abuk Ahmed Paşa Defteri Hakanı Emmi Adil Bey Şuray-ı Devlet azasından
Mustafa Efendi
İbkaen Tevfik Bey
Said " Hamdi Efendi Bir zatın tayinine kadar
Abuk Ahmed Paşa vekaleten
Harbiye Nazırlığına
Bahriyye
Nafıa | |
Dahiliye | a |
Adliye | |
Maliye | i. |
Maarif | t- |
Evkaf | |
Tic. ve Ziraat |
Bu zâtın ilk kabinesinin kurulmasından, 2. ve 3. istifasının toplam müddeti 6 ay, 29 gün sürmüştür. Ahmed Tevfik Pa-şa'nin Meclis-i vükelâ memuriyetine getirilmeyi kabul etmesi Sultan Vahideddin'in ısrarlarından kaynaklanmıştır. Bilahire istifası vaki olmuşsa da bu seferde aynı zamanda dünürü olan padişah eski sadnazamın bu istifasını ret eylemekten kaçınmamıştır. Çünkü bu kabinenin içinde Damad Ferid ile anlaşabilen iki kişi vardı. Birisi Şeyhülislâm Tokatlı Mustafa Sabri Efendi ki, Mevlânzade'ye göre gözü sadaretde olup, hem sadnazam hem de şeyhülislâmlığı deruhde etmek böylece İslâm dünyasının da bir Kardinal Rişöive çıkaracağını işba ti hayallemektedir! Diğer iyi geçinebilen kişi de Dahiliye nazırı Adil Bey'dir. Hele bir ara Dahiliye Nâzın Adil Bey ile Harbiye Nâzın Nâzım Paşa arasında hak ve selahiyet meselesinden dolayı çıkan çirkin kavga, kabinenin yürümeyeceği kanaatini herkese ihsas ettirmişti.
Bu vaziyet karşısında sadnazam çıkmış bulunan çekişmelerden bıktığını, ya pek fevkalâde selahiyet verilmesini yahut da istifasının kabulünü ileri süren bir tâleb sundu. Bu arada İttihatçılara karşı böylece galebe çalacağını belirtmekten geri kalmadı. Ancak aradan geçen 15 gün kadar süren zaman diliminde Saray'dan haber çıkmayınca istifasını sundu. Bu sadaretde başlangıç târihi olan 2/temmuz/ 1 9 1 9 dan, 2/10/1919'a kadar sadece 3 ay devam edebilmişti.
Damad Ferid Paşa; bu ittihatçıları mağlubiyete uğratmayı plânlarken, hiç aklından geçirdi mi acaba, bunlar bir kaç vilâyetin idare heyetlerini teşkil eden ve de payitaht'da bakan-!ık yapmış bir kaç kişi ile merkezi umumî teşkilatından müteşekkil zevatdan ibarettir diye! Sanmıyorum!
Çünkü ülkenin düşman eline düştüğü, ecnebi kuvvetlerin Osmanlı münevverlerinin bir bölümünü teşkil eden meclis-i mebusan üylerini, eski sadnazam ve vükelayı ve de bir çok kumandanı, Valileri ve yüksek memurları ölü tavuk taşır gibi Malta'ya sürgüne götürüp adetâ bir rehin alımına giden çeteler gibi hareket eden düvel-i muazzamanın bu işlemlerine ahali müthiş bir şekilde diş bilerken, sadrıazam paşanın hasta aklına uymayan padişah, Ferid Paşa'nm 3. sadaretinin sonunda istifasını kabul etmek suretiyle pek akkılıca davranırken 2/10/1919 ile 8/3/1920 târihleri arasında geçen 5 ay, 7 günlük Ali Rıza Paşa'nın sadrıazamlığı ile 216. sadrıazamı iş başına getirmek suretiyle Damad Paşa'nın, ülke içinde nereye varacağı belli olmayan olayların çıkmasına sebeb olabilecek icraatlarına dur deme basiretini gösterebilmişti. Yoksa günümüz de, yâni 2001 de dahi, ittihatçıları en büyük vatanperver bilen insan sayısı bir haylidir! Ya o zaman kimbilir ne kadar çoğunluktaydı. Yine Mevlânzade'ye göre Sultan Va-hideddin ve Damad Ferid Paşa'nın elinden fevkalade selahiyet kâğıdı almış bulunan M. Kemâl Paşa,başlatmış olduğu hâlaskaran harekâtında ittihatçıların hiç bir şekilde katkıları yoktur şeklindeki te'minatı, ittihatçıların halk tarafından isteyip İstenmediği mânasından ziyâde, Paşa'nın ittihatçılara olan düşmanlığına ters davranma zamanı olmadığını idrak etmesinden kaynaklanmış olabilir!
Anadolu Kaynıyor!
Hükümetin iki bakanının çirkin bir şekilde biribirine girişleri kabinenin hızla sükutuna doğru giderken, Ermenilerin; büyük ermenistan hülyalarının tahakkukunu, Yunan'ın İzmir'i işgal etmesini hücum borusu sanması ve bu hususda faaliyete geçeceğinin hissedilip, daha doğrusu istihbar edilmesi daha 1. dünya savaşının ilk yıllarında düşünüldüğünü Zaman Gazetesinin kurucusu olan; İzmit mebusu eski maarif nazırlanndan, Şükrü Bey ki bu zat müretteb İzmir suikasdi davası hasebiyle idam olunmuştur. İnfaz esnasında ipi kopmuş ve yeni bir ip getirip infaz gerçekleştirilmişti ve bu zat meâlen şöyle anlatmak tadır: "Biz; ittihat merkezi umumiyyesi olarak bir toplantıda daha savaşa yeni girdiğimiz bir dönemde harbin kaybedilmesi hâlinde vatanın parçalanacağını düşünmüş, Yunan megalo ideasının ve ermeni hülyalarının gerçekleştirilme zamanı geldi düşüncesi hâkim olur da vatanımıza müstevli olurlarsa, geride kalanların bu hâle müsaade etmemek ve o fecii hâle düşmeyi, önleme tedbirlerini almayı üstümüze vazife bilmiştik. Bunun üzerine iki şekilde tertibat aldık. Bunun birincisi gizli depolara cephane, silah ve diğer harp levazımları toplayıp yerleştirdik. İttihatçıların üçüncü takımı sayılan subaylara bunlarla İlgili, harita ve bilgileri verdik. Nitekim hangi depoda ne olduğu iyice bilindiği için milli mücadele esnasında bu depolara yapılan baskınların başarı ile sonuçlanması bu çok evvelden yapılmış hazırlıkların ve teşkilatlanma neticesindendir" Demektedir, ikinci tedbirleri ise yapılması muhtemel olan milli mücadeleye, elbirliği yapacak asker-sivil işbirliği temini için tanışma imkânlarına sağlayacak kilit adamları te min idi bunu da yaptık demeleridir.
Hakikaten; milli mücadelenin başlarında Anadolu Müdafai Hukuk ve Rumeli Müdafai Hukuk cemiyetleri, kuvay-ı milli-yenin ve TBMM'nin teşkilini sağlayabilen ana unsurdur. Sad-rıazam Ahmed Tevfik Paşa bu teşkilatın kurulmasına yardımcı olupda teşvik etmekden imtina etmezken maddi yardım olarak pek cüzi sayılan bir para yardımında bulunmuş bilahire Damad Ferid Paşa sadnazam olduğun da, derhal bahse konu cemiyete fevkalade yeterli maddi yardımda bulunmakla,Tevfik Paşa'yı tanzir etmiş onu sollayıp geçmiştir.
Her ne kadar İzmir'in işgali Damad Paşanın sadaretine denk geldiyse de, M.Kemâl Paşanın gönderilebilmesi debu zâtın sadaret döneminde vukubulmuştur. Damad Ferid Paşanın müttefiklerin sıkıştırmasına binaen aldıkları tedbirler tabi-iki milletin ve bilhassa Sivas Kongresini toplama durumunda olan M. Kemal Paşa ve arkadaşlarını hayli tedirgin ediyordu. Misal olarak; Erzurum'da Kâzım Karabekir Paşa İstanbul'dan gelen sadaret emri üzere M. Kemâl Paşa'yı tutuklatarak derdest İstanbul'a gönderseydi, kim ne yapabilir idi? Karabe-kir'in emrinizdeyim! Paşam demesi tipik bir itaati gösterirken, M.Kemâl Paşanın, padişaha sadrıazammı şikâyet etmesini hâvi telgraflar göndermesi, bu telgrafların padişahın katına ulaşmaması Dahiliye nâzın Adil Bey'in marifeti olup, daha sonra da bir Çerkeş asili olan Bekir Sami Bey'in, harekât-ı milliye mensubu ve eski valilerden olarak, yine Çerkeş olan Müşir Deli Fuad Paşa ki 1877 Osmanlı-Rus Savaşının unutulmaz kumandanlarından meşhur Elena Savaşı kahramanıdır, bu zâta gönderilen mektup bu ayan azası vasıtasıyla Sultan Vahideddin'e ulaştırılmıştı. Bu mektubun arkasından padişah enişte paşanın istifasını kabul etmişdi.
Zâten aşağıya alacağımız ve İbnül Emin Bey'in değerli eserinde yer alan Lütfi Simavî Bey'e aid ifade bizim yukarıdaki ifademizi te'yid etmektedir. "Kuvay-ı milliyeden gördüğü tazyik üzerine padişah, Ferid Paşayı fedaya mecbur oldu. AH Rıza Paşa sadnazam ilân edildi. Garibeden olarak Ferid Paşa, yeni kabinede hariciyye nâzın olarak kalmaya çalışmış ve zevcesi Mediha Sultan da bu hususda padişah nezdînde ısrar ve istirham da bulunmuştur. Görünen sebebi ülkeye hizmetse de hakikatde ha riciye nazırlarına mahsus olan Nişantaşı'ndaki konağın paşanın ve hanımının hoşuna gitmiş olduğundan ayrılmak istememesinden kaynaklanmış. Ancak istek kabul edilmeyerek, Ferid Paşanın istifası hakikiyete kavuşmuş bunun üzerine millet bu uzaklaştırma münasebetiyle rahat bir nefes almış, M. Kemâl Paşa ise bir tebrik telgrafı çekmiştir padişaha.."
Damad Paşa'nın Sadarete Avdeti
Sevgili okurlarımız; Enişte Paşanın tamamı beş defa olan sadaretinin ilk üçüncüsü birinci dönemini teşkil eder. İkinci dönemi ise iki defa sadarete getirilmekle heyet-i mecmuu 5'e baliğ olur Damad Mehmed Ferid Paşa sadaretlerinin. İşte bu ilk dönemi diyeceğimiz sadaretinin 3.de vukubulan sadaretinin bitmesinden sonra Sultan Vahideddin, siyasi nabzı iyi tutmuş gerek Anadolu gerekse İstanbul'un Osmanlı siyaset recülünün tavsiyelerini göz önüne alarak eniştesine mührü vermeyip, Ali Rıza Paşayı makamı sadarete getirmişti. Bildiğiniz gibi elinizdeki bu çalışma sadaretden ziyade bu makamı hasbel kader ve hasbel zaman doldurmuş bulunan zevatın biyografik anlatımını kapsamaktadır. Bu bakımdan; Ferid Paşanın biyografisini tamamladıktan sonra çahş-mamızin Ali Rıza Paşa bölümünde bu zat ve dönemini nakle çalışacağız.
Efendim; Damad Ferid Paşa'nm, Salih Paşanın istifa sathı mailine girdiği esnada adı yeniden siyaset mahfillerinde çalkalanmaya başlamıştı. Bu hususda İbnül Emin Bey'in değerli eserinin 2051 sh.de yer alan ve Bursalı Şeyh Zâik merhumun inşad ettiği beyitde görüleceği gibi merhaba dendi yeniden Damad Ferid Paşa'ya..
"Merhaba ey semti irfanın bâidi ebteri
Hırsı cah erbabının şahsı feridi bed teri" Ancak bu beyitteki mâna hiç de makbul olmayıb, İbnül Emin Bey ; şöyle der: "..hitabına müstahak olan böyle bir âdemden, devlet ve millete hizmet bekleyenler de -her kim olursa olsun- irfan ve izanda onunla hemhal olduklarını ispat ederler." Demek suretiyle padişahı da suçlamaktan kendini alamaz, amma iieri satırlarda göreceğiniz gibi işin değişik yönlerini ifade eden vakaları da asla ketmetmeyen bir yaklaşımı sergiler merhum.. Şimdi biz; enişte paşayı 4. sadaretine getiren hattı hümayunla sahifemizi süsleyelim:
"Veziri meali semirim Ferid Paşa
Selefiniz Salih Paşanın vukuu istifası cihetiyle mesnedi sadaret, derkâr olan ehliyyet ve reviyyetinize binaen uhdenize tevcih kılınmış ve meşihat-i islâmiyye dahi Dürrîzâde Abdullah Bey uhdesine ihale edilmiştir.Kanun-u esasinin 27. Maddesi mucibince teşkil eylediğiniz heyeti cedideİ vükelâ tasdikimize iktiran etmişdir.
Mütarekenin akdinden beri yavaş yavaş noktai salaha te-karrüb eden vazi yeti siyasiyyemizi milliyet nâmı altında ika edilen iğtişaşat vahim bir hâle getirmiş ve buna karşı şimdiye kadar alınmasına çalışılan tedabiri muslihane fâidesiz kalmıştır. Ahiren tebarüz eden vekaiye göre bu hâli isyanın devamı meazallahute âla, daha vahim ahvale masdar olabileceğinden iğtişaşaatı vakıanın malûm olan mürettib ve müşevvikleri haklarında ahkâmı kanuniyyenin icrası ve fakat muğfel olarak (aldanarak) bu kıyama iltihak ve iştirak etmiş olanlar hakkında afv-ı umûmî ilânı ve bütün memâliki şahanemizde asayiş ve intizamın iade ve teyidi tedabirinin kemâli sürat ve katiyyetle ittihaz ve ikmali ve bilumum te-bai sadıkamızın bu suretle de makamı hilafet ve saltanata muhakkak olan merbutiyyeti tegayyür-ü nâpezirİnin teşyidi ve bu cümle ile beraber düveli muazzama-i mutelife ile gayet samimi revabıtı itminankârane tesisine ve menaffi devlet ve milletin hak ve adalet esasına istinaden müdafaasına ihtimam olunarak şeraiti sulhiyyenin kesbi itidal etmesine ve sulhun bir an evvel akdine sarf-ı makdiret edilmesi ve o zamana kadar her türlü tedabiri maliyye ve ikti-sadiyye ye tevessül edilerek müzayaka-i âmmenin mehma imkân tehvini katiyyen matlubumuzdur. Cenab-ı Hakk tev-fikat-ı İlâhiyyesine mazhar buyursun.
15/recepl 338-15/nisan/1920 Mehmed Vahideddin Damad Mehmed Ferid Paşa'nın 4. kabinesi:
Hariciye nezareti Tarafı bendegânemden deruhde olunmuşdur.
Harbiye Nezareti Vekâleten Mehmed Said Paşa 5. kolordu eski komutanı
Bahriye Nezareti Asaleten
Dahiliye " " " dahiliye eski nâzın Reşid Bey
Şuray-ı Devlet Vekâleten "
Adliyye Nezareti Ali Rüşdi Efendi temyiz dilekçe dairesi reisi
Maarif " " hariciye müsteşarı Fahreddin bey
Nafia " " Dr. CemiI(Topuzlu)Paşa
Tİc. ve Ziraat " Hüseyin Remzi Paşa
Mâliye " " Bahriyye muhasebecisi Reşad Bey önce vekâleten
sonra asaleten
Evkaf " " Osman Rıfat Paşa
Harbiye nazırlığını da sadnazam paşanın üzerine alması hususu 30/receb/1338 - 20/nisan/1920?de padişah iradesi çıktı .
Hüseyin Kâzım Bey Ve Padişah
Salih Paşanın istifası şayiası çıktığı zaman, enişte paşanın sık sık saraya daveti Ferid Paşa'nın sadarete avdeti şeklinde yorumlar hızlandığında meşhur Hüseyin Kâzım Bey, mabeyn başkâtipliği odasına geldiğini ve Ali Fuad(Türkgeldi) Bey'e: "Eğer Ferid Paşa, İngilizlerden kavi bir söz almışsa zat-ı şahane, kendisini sadarete getirsin, biz de elbirliğiyle çalışırız. Fakat böyle bir söz almamış ise, kendisinin sadareti memleketçe pek fena tesir hâsıl edeceğinden bunu yapmasın" ifadesinde bulunduğunu padişaha arz eden başkâtib Ali Fuad Bey, padişahdan söz almış bulunduğunu işaret eder mânada "evet" dediğini nakleder.
"Aslı yokdur evet'in almadı zira bir söz/ Aldatıp padişahı geldi makama damad Cehdlü udvan ile cjitdi o gidiş husrâ-ne/Kendini, padişehi, devleti etdi berbad" beyiti; Damad Paşa'nın bir yalanla, padişahı kandırıp her şeyi mahvettiğini bildirirken aşağıdaki anekdot da da padişahın sinirlerinin nasıl bozulduğunu ortaya seren bir olayı nakledelim: "Hüseyin Kâzım Bey; padişahın huzuruna çıkipda Ferid Paşanın sadarete getirilmesi memleketin ve saltanatın felâkete düşeceğinin habercisidir mealindeki beyanı Vahideddin hânı pek hiddetlendirir ve: "Ben istersem rum patriğini de ermeni patriğini de hahambaşıyi da sadarete getiririm" demesi üzerine Hüseyin Kâzım Bey'de: "Getirirsiniz amma faydası ol-maz" ce-vabıyla münakaşaya girecek gibi olmuşsa da, Sultan Vahideddin: "Ben öyle karar verdim" demek suretiyle de yüzünü asarak istiskalde bulunmuştur.
Padişahın gösterdiği bu mizaç sertliği müttefik kuvvetlerin inkişaf etmekte olan Kuvay-ı Milliye harekâtının karşısında İstanbul hükümetini milleti bölecek tedbirler alması hususunda adetâ icbar etmesi durumunun, buna dâir talepieri karşılama hususunda istemeyerek de olsa harekete geçmiş olmak sinirlerini bozuyordu insanın. Padişah da, sadrıazam da nihayet bir insan olduğu gibi ona asia vatan hâini olmayıp, kaderin üzerlerine yüklediği vazifeyi yerine getiriyorlardı. 21/recep/1338 - 21/4/1920 de uzun zamandan beri dedikodusu yapılan bir fetva çıkarılacağı konuşuluyordu ki işte mezkûr fetva çıktı hem de iki tane harekât-ı milliye ve ona vücud verenler hedef alınmıştı. Bu hususda nâçiz kanaatimizi izhar etmeden kabine üyesi olan Reşid Bey'le, Lütfi Simavî Bey'in yazdfkiarıyla sayfamızı süsleyelim,gerekirse bizimde bu husustaki mütalaamızı serdetmeye cesaret ederiz. Reşid Bey şöyle demekte meâlen: "Umumi harbde cihat fetvası alındığında vede, bundan bir şey çıkmadığından ders alınmamış olmalı ki vaktiyle kendisinin umumi müfettişliğe, eline verilen geniş seîahiyeti hâiz fermanla, Anadolu'ya gönderdiği Mustafa Kemâl Paşayı fetva ile zaptetmeği kurarak açıkça milli harekât aleyhinde sipariş etmiş olduğu fetvayı Şeyhülislâm meclis de Ferid Paşa'ya tevdi etdî. Ötedenberi anlatılışa göre verildiği darbı mesel hükmüne gelmiş olan fetvanın bilhassa harbi umumî esnasındaki tantanalı iflasından sonra silah gibi kullanılması, kullananın akli muhakemesini göstermekten başka bir şeye dayanamazsa da Anadolu tarafından kötü yorumlanarak aramız da olmasını istediğimiz dostluğu menfi olarak şekillendirir endişesiyle kullanmasına itiraz etdik. Damad Ferid bu mesele üzerinde İngilizlerin ısrarlı olduklarını ve bu ısrar karşısında fetva ilânını hariciye nâzın sıfatıyla kabul ve taahhüd ettiğini, binaenaleyh meclis tarafından reddi, düveli mütelifenin kabineye gösterdiği emniyeti zedeleyeceğini ileri sürdü. Fetvanın ecnebi ısrarı değil, garaz ve hamakat eseri olduğu malum olmakla beraber bunun devletlerce duyulmaması, hâttâ duyulmamış olması mümkün değil idi. Binaenaleyh vekiler heyetince reddedilmesi gizli bir maksadı imâ ederek müttefiklerin kabine hakkındaki emniyetini halel dâr edebilirdi. Bu emniyetin askıya alınması ise aradığımız vatan hizmetinin ifasına engel teşkil edeceğinden daha ileriye gidemedik."
Şimdi de Lütfi Simavî Bey'e bakalım, bu zâtın da Hürriyet Gazetesi kurucusu Sedat Simavî'nin amucası olduğunu da, hafızanızın bir kenarında muhafazayı unutmayınız! Şöyle: ".Ferid Paşa Anadolu'daki harekât-ı vatanperveraneyi düveli mütelifeye karşı bir silah gibi istimal edeceğine, kuvayı milliye ittihatçılar tarafından silah landınlmiş eşkiya şeklinde göstermeğe gayret ve ted'ib olunmaları için, fetvalar çıkartarak fırkalar hâttâ çeteler kurdu. Zeki zannettiğimiz Va-hideddin de mateessüf eniştesinin elinde bir kötülük âleti oldu. Ferid Paşa; kendisine başeğmeyenleri ittihatçılıkla İtham ve her tarafda ittihad ocağı keşf etmek hastalığına uğradığından lâyuad (sayısız) hatalarda bulundu" demektedir.
Görüyorsunuz Reşid Bey kabinenin bir üyesi olmasına rağmen ve Sultan Reşad'a harcattırılan hilafet otoritesinin sebebi bu halife padişahın, Enver'in istemiş olduğu mukaddes cihad fetvasını ısdarı olmuştu.
Çünkü bahse konu fetva öyle bir zaman diliminde ortaya saçılmıştıki 1870'de Arabi Paşa milliyetçilik harekâtıyla ortaya çıkmış, arabçılık anlayışı Mısır hıdivliği ile Osmanlı münasebetlerine bilhassa İngilizlerin daha çok karışması sonucunu doğurmuş ve 1.cihan harbi öncesi ve içinde çeşitli entelleji-yans çalışmalar, Arablann içine bağımsızlık ulus devlet anlayışını düşürmüş, Hicaz taraflarında ise Şerif Hüseyin Hicaz krallığı hülyasıyla yatıp kalkmaktayken, Osmanlı halifesinin, ben Almanlarla, Avusturyalılarla ve Bulgarlarla ortağım, İngiliz, Fransız ve bir sürü devletle savaş ediyorum, bu savaşa bütün müslümanlar katılmalısınız çağrısı üst satırda bahs et-diğimiz hülyalarla tutuşan insanların kaale alacakları bir çağrımıdır? Böyle bir cihad fetvasını veren şeyhülislâm da müesseseyi harcıyanlar haricinde sayılmamalıdır!
Yalnız şunu şeyhülislâm için söylemeden geçmeyelim. Efendim; Müfti yâni şeyhülislâmın şeriata dâir soruya cevab vermesi vazifesidir. Bunu neye soruyorsun demek ve bu hu-susda tenkide mecburiyeti yoktur. İslam hukuk kaidesine uygun olarak cevab vermeye mükellef olduğu için sorulandan ziyade sorana mesuliyet düştüğünü de anlatmış olalım.
Bu arada Ferid Paşa "Kuvay-ı İnzibatiye" ismiyle bir askeri birlik teşekkül ettirdi. Ahali arasında bu askerin kuvay-ı mil-liye'ye karşı kullanılacağı şayiası da dolaşıyordu. Jandarmaya benzerliği münasebetiyle Kuvve-i İnzibatiye namı altında ihdas etdiğimiz askeri, sadrıazamın kuruluş nedeninden çıkararak bir takım aykırı maksadlara alet etmek istediği anlaşılmış ve artık bu askerin dahilde ve hariçde kurulmasının bir faydası kalmamış olduğundan tamamen fesh edilmesi iradesi alınarak fesih işi gerçekleştirildi.
Hakikaten bazı zevat, geçmiş dönemin bu hususu pek açmanın tarafdarı olmadığını bilebildiklerinden küçük ifşaatlarla geçirme yoluna gitmişlerdir. Meselâ; Kuvay-ı İnzibatiye kumandanlığına tâyin olunan Süleyman Şefik Paşa'nm İzmit limanında bir geminin içinde, komutanlığını sürdürmek suretiyle hiç bir sefer ve takibe çıkmadığı anlatılmıştır. Beri yandan güzelce teçhiz olunan bu askerlerin çok büyük bir kısmı milli mücadeleye katılmak üzere esvabıyla ve silahıyla geçtiğini bunu bir çok hatırat da okumak mümkün ve bazı eski zabitler bu kuruluşun maksadıda Ankara'ya asker ve silah yardımı yapabilmenin olduğunu zannettiklerini İfade edenlerle konuşmuşuzdur. Bu arada muvazaadan haberdar olma-yamlarda kuvay-ı milSiyeye düşmanca davranmış olabilir!
İbnül Emin Bey merhum şöyle zarif bir olay naklediyor Kuvay-i İnzibatiye hakkında:
"Halk asker nâmı taşıyan bu ademlere halife ordusu adını takmıştı. O hengâme de bir gün tarikat-ı Hâlidiye meşayihi kirammdan, Küçük Hüseyin Efendi merhumun nezdinde bulunurken orada bulunanlardan biri müteessifane bir tavırla: 'bu asker, kuvay-ı milliye ile muharebe edecek mi? Sualini sorması üzerine Efendi, öyle şeymi olur? Müslim müslim İle muharebe etmez" cevab-ı savabini vermişdi." Demekte.
Yine bu kabinenin isabetsiz işlerinden biri gibi görünende seçimlerde dürüst davranıl maması ve gayri müslim unsurların iştirak etmemesi meclis üzerinde meşruluk tartışması çıkarabilirdi. 21/recep/1338-21/nisan/1920'de Miralay Mustafa FSatik Paşa İstanbul muhafızı sıfatıyla, yanında polis genel müdürü olduğu halde meclis-i mebusana giderek mebusları dağıtmış ve kapıları kapatmıştır.
Hüseyin Kazım Bey'ın Anlamadığı!
Efendim meclis-i mebusan'ın zâtı şahane tarafından ve hükümet eliyle kapatılması olayına bir bütün olarak bakmaya gayret edersek, bu nazariyemizden hayli değişik varyasyonlar çikaraiiriz. 23/nisan/1920 de TBMM nin küşadın-dan evvel, M.Kemâl Paşa ile Rauf Orbay'ın konuşmalarını hatırlarsak yolumuzu çizmemiz kolaylaşır! M. Kemâl Paşa; Rauf Bey'e, (meâlen) şunu demektedir: "..Kardeşim Rauf bu söylediğin pek tehlikeli iştir. Sana çok ihtiyacımız var! Buna razı olamam!" Rauf Bey:-Paşam! Mebusan meclisinin seddedilmesini temin etmek şarttır. Yoksa mebusları Ankara'ya getirtmek hayli güçleşir. Ankara'nın yegâne mercii meclis olduğu böyle kabul ettirilir. Ben, bütün tahrikatı yapacağım gerektiğinde hayatımı istihkar edeceğim. Meclis-i mebusan'ın kapanması, vatansever bu insanların Ankara'ya koşmaları tabii olacaktır! M. Kemâl Paşa:
-Allah muî'inin olsun!
Evet! Ankara'yı burada terk edelim ve Rauf Bey'in İstanbul'a gelip, söylediği gibi meclis-i mebusan da, yukarıda aksettirdiğimiz gibi çeşitli ataklanyla müessir konuşmalarıyla her çeşit vatan sever düşünceleri dile getirmek suretiyle âteşmizaç meclisi harekete hazır hâle getirirken, gerek işgal kuvvetlerini, meclisi kapattırma talebini ileri sürme çizgisine çekerken, hükümeti, ecnebi baskıya maruz kalmaya da itmiş oluyordu. Fakat bu uğ-ur da, Rauf Bey kendini Malta Sürgünleri arasında buluyordu. Çünkü işgal kuvvetleride Rauf Bey'i meclisi mebusandan arkadaşı, Kara Vâsıf Bey iie birlikte tutuklamak suretiyle meclisten alıp giderlerken, meclis-i mebusamn çatısı altında artık bir mebusu bile vikaye hakkı kalmadığı görüldüğünden meclisi mebusan'ın kısm-ı âzami Ankara yolunun tutulması fikriyatına demir atmaya başlıyordu. Bu sırada aşağıya alacağımız iradei seniyye suretinde görüleceği gibi mebusan'ın şeddi Rauf Bey'in düşüncesinin isabetini ortaya koyarken, İradei seniyyenin mütalaasından sonra Hüseyin Kâzım Bey' in işi neden anlamadığını ifadeye gayret edeceğiz.
Irade-I Seısıyye Mehmed Vahideddin
Esbab-ı zaruriyei siyasiyyeden nâşi meclis-i mebusan'ın feshi iktiza etmesine ve kanun-i esasimizin 7. maddesinin fıkrai mahsusası mucininceledeliktiza hey'et-i mebusan'ın feshi, hukuk-ı şahanemiz cümlesinden bulunmasına binaen,meclis-i mezkûrun ber mucibi kanun, 4 ay zarfında yeniden bilintihab içtima et-mek üzere bu günden itibaren ber mucibi kanun feshini irade eyledim.
21/receb/1338 - 1 l/nisan/] 920
Şimdi sevgili okurlarım görüldüğü gibi padişah bu iradei seniyye ile mebusandan mebusların eski eşya kapılır gibi alınıp götürülmesini yayımladığı iradei seniyyede, esbabı zaru-riyye-i siyasiyye olarak vasıflandırmak suretiyle milletin bildiğini, devletin zaafını mestur tutmaya gayret etmekle beraber- mebusan'ın kapatılmasını öngörmesi Rauf Bey'in mantıkî tahminlerine uygun olmaya varacak neticeyi hazırlamıştır. Pek kuvvetle muh temeldir ki, son derece gizli tutulmuş bulunan muhaberat yâni İstanbuî-Ankara haberleşmesi padişahı bu tedbire şevke Ve mebusanı Ankara'ya azimete ikna edecek yol şek linde* telakki edilmiş olabilir. Eğer, çok dolaştırdın muvazaa yapmışlar mı demek istiyorsun derseniz, pozitif hukuk icabatından olarak ben böyle bir şey söylemedim, siz söylüyorsunuz cevabını vermekle iktifa ederim.
Şimdi de Ali Fuad (Türkgeldi bu zat cumhuriyet devri hariciyecilerimizden Mehmed Cevat Açıkalın'ın pederidir.) Bey şunları ifade ederek bize yorum fırsatı vermiş bulunuyor: ".Ferid Paşa kabinesinin teşekkülünü müteakip bir gün yine Kâzım Bey odama gelerek meclis-i mebusan'ın feshi rivayetleri devam etmekte olduğu, halbuki meclis kendi kendisini tatil eylemesiyle hâlen o yüzden hiçbir fenalık gelmesi melhuz olmadığını şayet meclisin feshi cihetine gidilecek olursa mebuslar, birer birer Anadolu'ya geçerek orada akdi içtima eyleyeceklerini ve bunun neticesi vahim olacağını beyan ile bu bâb'da zâtı şahanenin ikaz edilmesini söyledi. Ben de keyfiyyeti, olduğu gibi arzettimse de fâidesi olmadı ve meclis~i mebusanda Ferid Paşa'nın himmeti ile bir iki gün sonra fesh edildi. Bilahire Kâzım Bey, Tevfik Paşanın son sadaretinde kabineye alınması ve mebusların da Anadolu'da yaptığı içtima ve TBMM'ni teşkil eylemeleri üzerine Hüseyin Kâzım Bey, huzurda' vaktiyle bunu Ali Fuad Bey kulunuz vasıtasıyla arz etmiştim. Efendimize söylemedimi?' demesiyle hünkâr: 'evet söyledi' Cevabı vermiştir."
Hüseyin Kâzım Bey (tam adı Hüseyin Kâzım Kadri Bey olup, Şeyh Muhsinî Fânî müstear adıdır 1870 ile 1934 arasında yaşamıştır. Kıymetli devlet adamlarındandir. Pederleri ünlü Trabzon Valisi Kadri Beyefendidir.) Padişahın maksâd-ı hakikisinin mebuslarının Ankara'ya izamını te'min olduğunu anlamaması bana kalırsa burada sonuçlanmalı.
Çünkü; Ali Fuad Bey'in arzını kabullendiğine ve bu tedbire riayet etmemesi esas maksadı aşikâr eder ancak umulur ki, Ahmed İzzet Paşa ve arkadaşları ile yaptıkları Ankara-İstan-bul buiuşmasındaki Ankara murahhaslarının tavrı kendilerini pek üzmüş olmalı ki bu, apaçık olan padişahın yardımını, aklına getirememiş!
Bir Suikast Teşebbüsü
Ferid Paşa'ya, dahiliye eski nâzın Ali Kemâl Bey'e adliye müsteşarı Said Molla'ya gizli bîr teşkilât tarafından suikast teşebbüsünde bulundukları buna bağlı olarak 1. Örfi İdare mahkemesince yargılananlardan Dramalı Rıza Bey, sabık bahriyye yüzbaşılardan Halil ibrahim Efendi ile Üsküdar Belediye dâiresi Doğancılar mevkii memuru Mehmed Ali Bey ve maliye nezareti muhassasatı 1. mümeyyizi Tevfik Sükûtî Bey bahse konu mahkeme karan ile idama mahkûm oldular ve irade-i seniyye çıkmış bulunduğundan 24/Rama-zan/1338-12/haziran/1920'de Bayezid Meydanında asılarak idam olunmuşlardır.
Sürre-İ Hümayun Mes'elesi
San-Remo konferansında alınan kara gereğince Osmanlı murahhaslarının 10/mayıs/19- 20'târihinde, Paris'de bulunmaları babıâlî'ye bildirilmiş olduğundan, müzakerelere İştirak etmek üzere ayan1 reisi eski sadrıazamlardan Ahmed Tevfik Paşa, dahiliye nâzın ve nâfia nâzın Reşid Bey'le Fahreddin Bey'e inzimamen, Opr. Dr. Cemil (Topuzlu) Paşa tâyin edilmişlerdi. Bu hey'et 30/nisan/1920'de trenle yola çıktı. Ancak lÛ/haziran/1920 târihinde padişah imzalı bir karaname ile giden heyete ilâveten sadrıazam Damad Ferid Paşa Tulon limanına gidecek olan "Gül Cemâl" vapuru ile oradan da Paris'e gitmesi ilân ediliyordu. Bu arada da Cemil Paşa ile İstanbul'a dönüp sonra yine Paris'e giden dâhiliye nâzın Reşid Bey, karşısında sadnazamı gördüğünde ve teşrif sebebini istizah ettiğinde,aralarında cereyan eden konuşmayı şöyle nakleder:
-Sulhnâmeye konmasının pek elzem ve gayetde mühim olan vede gizliliği bulunan bir maddenin verilecek cevaba id-hali için geldim! Cevabına karşı Reşid Bey:
-Şifre telgraf ile emretseydiniz. Dediğinde, Sadnazam Paşa:
-Aman efendim, öyle mühim ve mahrem bir şey, telgrafla yazılırmı hiç?
-Bir kurye ile gönderilseydi ya!
-Ona da emniyyet edemedim. Kendim gelmeyi tercih etdim .
Reşid Bey; bu önemli sırrın ne olduğunu tetkike çalışmış ve surre-i hümâyûn gönderme hakkının muhafazasını temine matufmuş! Demek suretiyle bu isteği küçümser bir tavır sergilediği gibi İbnül Emin Bey merhum da nasıl olmuşsa o da surre-i hümâyûn meselesinin haiife'nin veçhesi münasebetiyle mühim olduğunu pek tahattur etmemiştir. Evet böyle bir madde müzakeresinin ileri sürülmesi isabetli görülüp görülmeyeceği münakaşası tabiidir, hâttâ sadnazam paşanın bu kadar masraf, ki Reşid Bey bunun 70 bin lira olduğunu söylerki bir lira o dönemde bir reşad altınıdır ki, varın siz hesap ediniz. (2002'de câri paramızla 9 trilyon yaptığı görülür.) nasıl bir masrafa olmuş bu teşebbüs! Ancak devletin hüküm-ranisinin ölçüsünü belli edecek bir kıstas olarak görülmesi de düşünülmeliydi Suree-i hümayun meselesinin ve de hilafetin fonksinyonu İslâm âlemine elbetteki Osmanlı'nın bu hâline bigâne kaldığı takdirde, mükellefiyet ve müeyyideyi getireceği gözetilmesi elzemdir.
Şürây-I Saltanat Toplantısı
İtilaf devletleri tarafından tebliğ olunan muahede, yıkılışımızı hızlandıran ve bir hayli tahkiri satırlarında taşıyan ifadelerdir. Bunun kabulü veya reddi hususunda yukarıdaki başlığı hâvi olan; bir toplantı tertip etdi padişah. 22/temmuz/1920'de Yıldız Sarayında yapılan bu içtimaya, Abdüiaziz hân'ın oğlu veliahd Abdülmecid Efendide iştirak etdi. Târihi bir toplantı sayılan bu toplantıya katılanların adlarını yazarak, bir hizmeti yerine getirmiş olalım!
Toplantıya Katılan Zevat-I Kiram
Tabii Hz. Padişah Sultan Vahideddin olmak üzere veliahd Abdülmecid Efendi, ayan reisi Ahmed Tevfik Paşa, eski sad-rıazamlardan Ahmed İzzet, Ali Rıza ve Salih Hulusi Paşa'lar, Mustafa Sabri Efendi, Müşir Deli Fuad, Ömer Rüşdü ve Osman Paşa'larla, Abdurrahman Şeref Efendi, Rıfat Bey, Topçu Ferik'i Rıza Paşa, Aristidi Efendi, 1.Ferik Süleyman, Hadi, İzzet Fuad Paşa'lar, Seyyid Abdülkadir Efendi (Kara Vasıf Bey'in pederi), Tevfik, Rıza Tevfik, Adil, Mavroyâni, Abdüî-hakhamid Bey'ler İle Mustafa, Vasfi, Hamdi, Mustafa Asım, Zeynelabidin, Azaryan, Buhur, Aram ve Dilber Efendiler ile Müşir Zeki, Kâzım, Nuri Paşa'lar, Fetva emini Ali Rıza, Kazasker Mehmed Nuri, Şer'iyye tetkik reisi Tevfik Efendiler ile Erkânı Harbiyye Reisi Ferik Hamdi, Mustafa Nuri, 1 .Ferik Zeki, mütekaid Feriklerden Muhsin, Ali Refik, Galib, Fuad vede Topkapı Sarayı muhafızları Rıza ve Şâkir Paşalar katılmışlardı. Toplantı sonunda durum rey'e konuldu. Bütün hazi-run, Topçu Feriki Rıza Paşa hâriç antlaşmanın imzasını, hepsi ayağa kalkmak suretiyle kabullenmiş oldular. Rıza Paşa; padişahın bir de kendisine hitabına rağmen tavrını değiştirmedi. Bunlar olurken; Yunanlıların Edirne ve civarını, Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey'in birliklerini, mağlup etmek suretiyle Edirne gibi Bursa'dan sonra devleti âliyye'ye başşehir olmuş bu güzide şehirin düşman eline düşmesi apayrı bir hüzüne sebeb oldu.
Bu sırada da, Damad Paşa'nın kabinesi bir defa daha infi-sal etdi. Bunun sebebini kabineyi teşkil eden rical arasında görüş birliği bulunmaması olduğu gibi, dahiliye nâzın Reşid (Rey) Bey'in, aynı zamanda murahhas sıfatıyla Paris'de bulunduğu sırada kabinenin almış bulunduğu murahhasın sela-hiyetlerini kısıtlama tedbirlerine başvurmaları hasebiyle ihtilaf inkişaf etdi. Ferid Paşa da bu kabineyi revizyona tâbi tutmak gayesiyle istifaya karar verdi ve derhal bu kararını kuvveden fiile çıkardı. Yapılan istifa müracaatı padişahça makul karşılandığından,sadaret 5. defa yine enişte paşa'ya tevcih olundu. 14/zilkade/1338-31/temmuz/1920 tarihli hatt-ı hümayun icabı olarak, Damad Ferid Paşa, şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendinin ibka edilmeleriyle teşekkül eden kabineyi tasdik eyledi. Kabinede yer alan vekiller şu zâtlardı:
Hariciye ve Harbiye Nazırlığı
Bahriy
Şurayı devlet reisliğine
Rauf Pasa
Dahiliye
Ad Uy ye
Nafi a
Tic. ve Ziraat
Maarif
Evkafı hümâyûn
Nazırlıai
sadnazam paşanın uhdesinde
Hamdi Paşa
Rıza Tevfik bey gelene kadar
Reşid Mümtaz Paşa gelene kadar ziraat nazın Cemal Bey eski nazır Rüşdü Efendi Müsteşar vekalet edecektir sadaret müsteşarı Cemal Bey Hadi Paşa Ferik Hilmi Paşa
On gün sonra 24/ziIkade/1338-10/ağustos/1920 tarihinde devletin idam karan hükmünde sayılsa seza olan antlaşma, Paris'de Sevr adlı sanayii müeesesesi binasında Osmanlı murahhasları Ferik Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Reşad Halis Bey'ler tarafından imza edildi. Durumu haber veren Hadi Paşanın çektiği telgraf meâlen şöyle idi: "italya ile hâsı! olan itilafdan dolayı evvelce imzadan imtina eden Yunanistan, bu kerre imza koymaya muvafakat etmiş olduğundan sulh antlaşması bu gün saat dörd'de imza edildi.
10/ağustos/1920"
5. Kabinenin Anadolu Harekatına Tavrı
Sultan Vahideddin ve Damad Paşanın Anadolu'ya sevk et-dikleri kumandanlar ve başda M.Kemal Paşa olduğu halde, mücadeleyi ilân etmiş ortalığı derleyip toplamaya başladıiar-dı. Bu durumu işgal kuvvetleri her gün hükümet nezdinde protesto ediyor ve beyanlarında durduracaksariız durdurun yoksa bir bütün Anadoluyu işgal edeceğiz diye tehdide tâbi tutuyorlardı. Hükümet ise milli mücadele hazırlıklarının tamama ermediğini bildiği için, düşmanı oyalamada idari yolları denemeye koymak suretiyle meşgul ediyordu. Kâğıt üzerinde kalmasını arzu etdiği tehditleride, Ankara'ya yöneltmek, suretiyle bir Makyevelizm sergiliyordu.
Hükümetin vekillik görevi almışların çoğu, Ankara'nın nasihat yoluyla ikna edilmesi teklifini ileri sürerken Ticaret [Nâzın Cemâl Bey ile Şeyhülislâm M. Sabri Efendi, Ankara'nın şiddetle cezalandırılmalarını isterken, padişah ve sadnaza-mın şahsen var olduğuna inandığımız Milli mücadeleye muavenet düşüncelerine ve gayretlerine adetâ kuvvet kazandırıyordu. İbnül Emin Bey; o engin beyit hazinesinden gerek
Mustafa Sabri EfendFye gerekse Cemâl Bey'e pek uygun düşen bir dörtlüğü dip notuna iliştirivermiş.
"Hangi kuvvetle edersin te'dib
Sabri'ya uyma hayale bir an
Ey Cemal , sen de düşün bir kerre
Lâfla te'dibe olur mu imkân" arifane ifadeyle ne güzel bir uyan yapmış! Zâten kabine üyelerinin kısmı âzami nasihat yolunu tercih ettiğinden bu ikili hayli dûn kaimış ve istifayı seçmek durumunda kalmışlardır. Tabii ki talepleri kabul olunmuş ve makam-ı meşihata başmünnecim Osman Kâmil Efendinin oğlu Mehmed Nuri Medeni Efendi getirilirken bu zât da ülkenin içinde bulunduğu hazin durumu aksettiren bir kıyafeti tercih etdi ki, bütün meşihat sahipleri ferve-i beyza yerine siyah biniş giymek suretiyle babıâlî'ye geldi. Padişahın hatt-ı hümayununu getiren başkâtip, Rıfat Bey sadn-azamla arz odasına girdiler. Ferid Paşa hatt-ı okumak üzere amedçi'ye verdi o zat da,mektupçuya alışılmışın dışında verdi. Târih ise; 12/muharrem/1339-26/Eylül/l 9 20'yi göstermekteydi. Aradan 23 gün geçtiğinde yâni 4/safer/1339-19/ekim/1920 târihinde Damad Ferid Paşa 5. sadaretinden istifa ettiği haberi geldi.
Pek Mühim
Daha sonra duyuldu ki; işgal devletleri, baş temsilcileri veya nâm-ı diğer komiserleri huzuru hümayun da padişah-dan milli harekâtı yapanlarla anlaşmalarını istemişler. Ancak; bu antlaşmanın engeli olarak, Damad Ferid Paşa'yi gördüklerini beyan eden ecnebiler böylece üstü kapalı olarak görevden uzaklaştırılmasını istemiş oldular. Ancak; iş Damad Ferid Paşa'nın sağlığını bahane etmek suretiyle istifasını sunma yoluna gidilerek bağlanmıştır. Böylece de padişah ve makam-ı sadaretin Anadolu harekâtını korumuş oldukları ortaya çıkmıştır. Çünkü uzun zamandanberi M. Kemâl ve arkadaşlarının idamlarını taleb eden işgalci devletler, hükümet-i seniyyenin kâğıd üzerinde verdiği şiddet dolu emirlerin fiiliyata döküldüğünde aynı şiddetde uygulanmadığını görüyorlardı. Bu vaziyet karşısında hükümetin ve sadrıazamm pasif görüntü altında milli mücadeleyi yapanlarla değil mücadele etmek çeşitli yardımlar sağladığı istin-bat olunabilir ki nitekim; Ferîd Paşa'nın isitfasmdan 4 gün sonra sadarete getirilen Ahmed Tevfik Paşa 23/ekim/1920'den, kafi zafer günü olan 9/ Eylül/1922'ye kadar Ankara ile itilaf devletleri Yunanlıları öne sürmek suretiyle, kendileri yeni kurulacak Türk devletinin Yunanı yenmesini bekleme yoluna gittiler. Bir kaç gün sonrada Damad Ferid Paşa, Avrupa'ya Karlsbaad'a gitmiş ve orada hayli ikamet etmiştir.
Damad Ferid Ve Arkadaşlarının Akıbeti
İstanbul'dan vâki davet üzerine Avrupadan avdet eden Ferid Paşa'nın geldiği gün M.Kemal ve arkadaşlarının, Yunanı İzmir'den, denize döktüğünün ertesine rastlamıştı. Yeşilköy sahillerinden binmiş olduğu bir ingiliz çatanasıyia Mediha Sultan'ın Baltalimanı'ndaki yalısına geldi. Fakat burada ikamet etmeyi herhalde intelejans servisin uyarısıylada olacak hayatı bakımından tehlikeli bulduğundan 29/muhar-rem/1341-22/eylül/1922 târihinde Avrupa'ya gidip Nis şehrine yerleşti. Enişte Paşa'nın kabinesinde yer alanlardan dahiliye eski nâzın Adii Bey v.s ecnebi ülkelere yollandılar. İdam fetvalarıyla tanınan Dürrîzâde Abdullah Efendi de Rodos'a gitmeyi tercih etdi. Ferid Paşa 24/safer/l 342-6/
Ekim/1923'de Nis'de vefat etdi. Hanımı, Mediha Sultan ise, 16/Receb/1346~9/ocak/1923'de vefat etdi. Damad Ferid Paşa ile alakalı bu çalışmamızın sonuna geldik. Biz bir mütalaa ile intiha yâni son demek isterken, Şark vilâyetleri hakkındaki Ermeni emellerini karşı propoganda ile teşhir etmek ve burada müdafaayı teşkilatlandıracak kabiliyetde bir kuruluş tasavvur olunup, bunun da Vilâyat-ı Şarkiye Müdafay-ı Hukuk Cemiyeti adıyla tesisi için çalışmalara geçilmişti. Sadrıazam Ahmed Tevfik Paşada bu cemiyetin teşekkül ve yaygınlaşmasına yardımı vazife addederken ellibin lira civarında bir ianede de bulundu.
3/Mart/1919'da istifa etdiğinden yerine Damad Ferid Paşa gelmişti. İşte bu zât hariciye nazırlığını da uhdesine aldığından cemiyet üyeleri aralarından bir heyet teşkil ettiler. Yeni sadnazamı ziyaret ettiler ve Tevfik Paşanın maddi ve manevî yardımlarını dile getirdiler. Ferid Paşa; buna çok sevindiğini ifadeden sonra kendilerine yardımda bulunduğu gibi vaziyeti padişaha anlatmayı da vaad etdi. Mütalaamız kısa ve nettir. Ülkemiz henüz sır kutularının rahatça açılacağı bir iklime kavuşmuş değildir. Resmî târihin, hâin bildirdiği kişiyi anca o damgayı vuranlar silebilir. Bizim gibilere kenarından, köşesinden münsif yaklaşımlarla, hakkı işaret etmekten öteye gitmemiz, "viran olasıca hanede evlâdü iyâl var" dedirtecek ahvâle mâruz kalmaya sebeb olur!
Ali Rıza Paşa
Devlet-i âliyyenin 216. sadrıazamı olan Ali Rıza Paşa,nizamiyeden mütekaid jandarma binbaşı Tâhir Efendi'nin oğludur. Binbaşı Tâhir Bey'in pederide İbrail muhacirlerindendir. Tüccar Ahmed Ağa diye nâm yapmıştır. Ali Rıza Paşa; İstanbul'da Sultan Selim semtindeki evlerinde dünyaya gelmiştir. Bu sırada târihler 1276/1860 senesini göstermektedir. İlk tahsil sonrasında, girmiş olduğu askerî liseyi bitirip, Harbi-ye'ye duhul ettiğindede 1880 yılına gelinmişti. 1886'da sınıf birincisi olarak erkânı harp yüzbaşı olarak kurmay okulundan mezun olmuş ve Harbiye'de yâni çok kısa zaman önce mezun olduğu okula öğretmen olarak devam etme güzelliğini yaşamıştır. O devrin okul mezunlarının başarı grafiği devamlı yükselen hâl arzettiğinde hemen mesuliyetli makamlara konuldukları görülmüştür.
Umulur ki bu padişah 2. Abdülhamid hân'ın lüzum gördüğü bir yapılanmadır. Çünkü padişah verdiği bütün talimatların yerine getirilmesini sağlayacak otoritenin sahibiydi. Kendi açdığı mekteplerin mezunlarının hemen işbilir olanlarının mühim yerlerde istihdamları demek ki, ona ayrı bir zevk vermekteydi. Nitekim hangi öğretmen yetişdirdiği talebeyle iftihar etmez?
Az bir müddet sonra yâni 21/mayıs/1887'de bilgi ve becerileri terakki ettirmek gayesiyle Almanya'ya gönderildiğini görüyoruz. 12/temmuz/1888'de de, Kolağalığına terfi ettiki 1889/Ocak ayında da binbaşılığa irtika etti. Aynı yılın aralık ayında da kaymakam yâni yarbay oldu. Şubat/1891 'de şimdi genel kurmay dediğimiz tâbirin o dönem karşılığı olan er-kân-ı harbiyye karargâhına 4. şube müdürü olarak atandı. Bu arada da Afemdağ'ında yapılacak karakolhane'nin yer ve şeklini tâyin etmekle görevlendirilir. 12/eylül/1895'de miralay oldu. Bu rütbenin ardından harbiyye'de yaptığı öğretmenlik vazifesinden ayrıldı ve Havran'da meydana gelen İsyanı bastırmak üzere Haziran/1896'da oraya giderken okurlarımız bahse konu Havran'ın, Balıkesir Havran olmayıp, Cebeli Drüz denilen Suriye'de olduğunu herhalde tahmin ederler.
Ali Rıza Paşa 1313/1897 Osmanlı-Yunan muharebesinde ordu umumi karargâhı erkânı harbiye askeri harekât şube müdürü olarak vazife almıştı. 10/eylüI/1897'de büyük devletlerin murahhaslarının katıldığı sulh öncesi temasları yürüttüğü gibi hudut tashihinde hayli emek sarf etdi bu kazanılan savaşın sonuna kadar karargâh merkezindeki hizmeti devam etdi. 1898 senesi Ali Rıza Paşa'nm mirlivalığa yâni tuğgeneralliği beraberinde getirmişti. Aynı zamanda da erkânı harbiyye dâiresi 1. şube müdürlüğü uhdesine tevcih olunmuştu.
Askeri tarih uzmanlarından Halil Sedes Paşa, bu zât yâni Ali Rıza Paşa hakkında, İbnül Emin Bey'in malumat talebi karşısında şunları beyan eder: "Mektepten mezun olarak Ali Rıza Paşanın maiyetine verildiğimden kendisini yâkinen tanıdım. Mektebe muallim olduğu sırada gösterdiği ciddiyet ve intizamı üzerine verilen 1. şube mü düdüğü vazifesinde de aynen gösterir zamanın her anını çalışmakla geçirirdi. Hamidiye alaylarının disiplin ve talimlerin dâir şube tarafından yapılan bir nizamnamenin kabulü ve tatbik edilmesine dâir teklifi ve bu hususdaki müracaatı Dömeke Kahramanı Müşir Edhem Paşa tarafından Erkân-ı Harbiyye umumî reis vekili sıfatıyla şiddetle ret edildi. Bu ret Rıza Paşanın çalışma temposunu, artık işleri oluruna bırakma metoduna sü-iuk etmesine sebeb teşkil etdi."
Bu arada biz, bu Hamidiye alayları hakkında bir iki sözü beyan etmek suretiyle, cidden kıymetli bir asker olan Gazi Edhem Paşa hz.Ieri, muzaffer bir kumandan olmanın verdiği gurur ile değil, Ali Rıza Paşa'nın teklif etdiği tâlim ve disiplin tanzimi teklifini bu kurt alaylarının tesis maksadını ve onlara tatbik edilecek hususatı bizzat padişahın yürüttüğünü idrâkinden gelmektedir. Abdülhamid hân; yaptığı istihbaratlar neticesinde kürd böl gesinde İngilizlerin ve Rusların, Ermeni meselesi ihdas etmek ve bu husustaki teşvikat ve de takviyelerini akim bırakabilmek için halife sıfatıylada üzerlerinde manevî otori tesi bulunduğu kürd kardeşlerimizin, aşiret hafinde süren hayatiyetlerinin getirdiği bir avantajı din ve devlet menfaatine olarak, onlara Ermenilerin yapacağı ve de çeteler olarak sergilemeğe başladıkları tedhiş faaliyetlerini, bu aşiretler ve dini bütün, ırkî mülaha zalarla hareket etmeyen zevata çeşitli rütbeler ihsan ederek önleme çâresine bağlamıştı. Verilen bu rütbe ve teşekkül ettirilen alaylar haylide iş gördüler. Bunları alıştıkları hal-den çıkaran yeni bir metod içine sokmanın askerî bakımdan nekadar doğru olursa olsun, içtimai ve psikolojik bakımdan zaman ve zemin asla müsaid değildi. Edhem Paşada bu hususu göz ardı etmediğinden reelpolitik olarak bize kalırsa doğru olanı yapmıştır! Hele hele, mezkur târihde aylarca jandarma maaşlarını tedahülde bırakmakta olan devletin yâni maaşları ödeyemeyen ülkenin, bu teklifin aksülameli hasebiyle bazı sıkıntılara giriftar olması hiç de iyi netice vermezdi. Evet biz ret vakasından bir asır sonra da olsa, bu hususda bir mütalaa vermenin bahtiyarlığı içinde 216. s'adrıazamımızin hayat hikâyesini okurlarımıza ve târihin sayfalarına emanete devam edelim.
19/eylül/1901'de Ferik yâni Korgeneral olan Ali Rıza Paşa; 5. nizamiye Cİsküp fırkası (tlsküp Tümeni de denebilir) kumandanlığına peşinden, Manastır Valiliği 15/ni-san/1903'de bu görevlere zâmimeten Manastır kumandanlığıda verildi. İşte bu sıralarda mezkûr yerde bulunan Rus konsolosu aşağıdaki izahda nakledeceğimiz gibi öldürülünce Ali Rıza Paşaya İstanbul'a hiç uğratılmadan Trablusgarp mecburi ikamet mahalli oluverdi idi. Bahse konu Rus konsolosun öldürülmesini yukarıda adı geçen Halil Sedes Paşa, yine İbnül Emin Beyefendiye şöyle naklediyor ve bizde alıntılıyoruz: "1903'de Manastır'da bulunan Rus konsolosu her-gün şehrin içinde ve dışında binmiş olduğu atının üzerinde gezintiler yapıyordu. Bu gezintiler gurur ve kibir içinde geçer ve adetâ bir sergüzeşt arayan insan görüntüsü verirdi. Nihayet korkulan, günün birinde gerçekleşti. Tabii bu davranışında siyasî bir fenomen aradığıda ileri sürülse yeridir. Buna muvaffak oldu olmasına da, ne çare ki hayatına mâl olduğundan meyvesini tadamadı. Konsolos atının üzerinde olduğu halde askerî karakollardan birinin önünden geçerken nöbetçi kendisini selamlamamış, konsolos bu riayetsizliğe pek kızmış hayli söylendikten sonra hızını alamamış olacak ki kırbacı ile de bir tane nöbet mahallindeki onbaşı Halim'e bir tane vurmuş. Halim onbaşı bu darbe üzerine silahını doğrultmuş ve tetiğe asılmış. Herif yerde ve bu dünya ile rabıtası kesilmiş. Tabii konsolos nöbet mahallindeki nöbetçiye taarruz etmek suretiyle kendisine sıkılan kurşunu çoktan hakkedip, akıbeti bulur amma siyaset'de bu arada devreye girer."
Hadise Rusya'nın o zamanki başşehri Petersburg'da duyulduğunda, Çar'ın hasta addettiği Osmanlı Devleti politik merkezi babıâlî üzerine baskılar başlamış. Çeşitli tarziyeler verilmesine binaen Rusların baskı yapmak için bu bahaneye son vermek istemediği görülmüş. Ve nöbet mahallinde uğradığı saldırıya tabiatıyla mukavemet etme cesaret ve vazife icabatını gösteren Halim onbaşı ve yanına bir şey sormak üzere gelmiş bulunan bir er arkadaşı olayın görgü şahidi olmasına rağmen mahkeme edilmiş ve idam kararına maruz bırakılmıştır. Hangi palavracının bilhassa biz islamcılara yutturmuş olduğu, Sultan Abdülhamid, bir tek idam kararını onaylamıştır, haremde vazifeli olan bir hadım'ın diğer bir hadımı öldürmesinin neticesinde verilen idam hükmünü tasdik etmesidir ileri sürdükleri pekâla bilinmektedir. O zaman bu Halim onbaşı ile görgü şahidi hakkında verilen idam hükmü tatbik edildiğinde Osmanlı tahtında. Sultan cennetmekân Abdülhamid oturmuyormuydu? Demek ki kimsenin idam edilmediği savı bir fantazinin hiç kurcalanmadan kabulüdür ki bu tarihçilerin ayıbı sayılır. Neticeten, siyasete uygun düşsün diye bu iki askerimizin şehid olarak kabul edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Zaten merhum ve kıymetli biografi üstadı İbnül Emin Bey'de o kiymetdar eserinde şu mütalaa ile bize ileri sürdüğümüz hususiyetde yol göstermiş oluyorlar bakın ne diyor merhum üstâd! ".mezkûr konsolos her tarafı envai mehalik ve mesaib ile muhat olan -bir devleti zâifenin değil- eski tâbirle- bir devleti kaviyyüş şekimenin vazifei askeriyesini ifa eden bir onbaşıyı darb ve tahkir etseydi onbaşının ve zavallı arkadaşının değil, konsolosun başı ezilir, canı cehenneme gönderilirdi..."
Bu hadiseyi Ali Rıza Paşa tertib etdi iddiası ecnebi memurlarında katıldığu uzun bir tahkikat neticesinde doğrulanmayınca iftira sübut bulmadıysa da, Ali Rıza Paşa iki seneye yakın olarak Trablusgarb'da ikamet mecburiyetinde kaldı. Tabii ki bu arada bir hayli zabit, zaptiye memura sürgünler tatbik edildi.
1905 senesinde Yemen'e asilerin isyanlarını bastırmak üzere kumandan olarak nasb olundu. Burada 1. feriklik yâni orgenerallik rütbesi verilirken Ali Rıza Paşa Ahmed İzzet Paşa iie beraber burada meydana gelen olayları bastırmağa koyulmakla beraber askerin tâliminin eksik ustalığının yetersiz olduğunu tesbit etmiş olması bir eğitim gerektirdiği kanaatina vardırdı. Ne varki İstanbul'dan gelen emirler asilerin üzerine gitmesi şeklinde olduğundan Akebe yolu üzerinden Hudeyde'ye gitdiler ve Menahe kalesine girdiler. Bu arada paşaya müşirliğe yükseltildiği haberi ulaştı. Târih bu sırada 3/mart/1905'i göstermekteydi. Ali Rıza Paşa işi yapacak olan verilen rütbenin değil eğitimli asker olduğunu bir defa daha hatırlatma vazifesini yerine, getirmesini bir civanmertlik olarak kabullenmek gerekir. Nitekim; San'a şehrine girilip muhasaranın kaldırılmasına mu-vaf olunduysa da gerek askerî yardım gerekse yeterli erzak ikmâli başarılamadığından San'a yine isyancıların eline bırakılarak terk edildi. Daha sonra gerek kuvvet-i imdadiye gerekse erzak takviyesi hazır hâle getirildiğinde yine San'a üzerine gelindi ve istirdad olundu yâni asilerin elinden geri alındı. 1 l/haziran/1905'de Ha-midiye tren hattı denen demiryolunun yapımını işletme nezareti uhdesine verildiğinden Hayfa'ya geldi ve burada vazife görmekteyken meşrutiyetin yeniden meriyete konması üzerine 31/temmuz/1908'de 2. ordu müşirliğine diğer bir tâbirle kumandanlığına getirilmiş oldu. Ali Rıza Paşa İstanbul'a geldiği sırada İstanbul'a gelip Harbiyye nâzın nasb olunan Arnavut Recep Paşa görevinin 2.gününde vefat etdi. 14/ağus-tos/1908'de Harbiyye nazırlığı Ali Rıza Paşaya tevcih olundu. Aynı senenin kasım ayının 29. günü padişah yaveri olduğu gibi ayan azahğına da irtika ettirildi. Ancak Kıbrıslı Men-med Kâmil Paşa sadareti dönemin de görevinden azledilirken yapılan muamele bizde meşrutiyet böyle olur çelebi dedirten tarz uygulandı. Bu mesele daha sonra Kâmil Paşanın sadaretden çekilmesine kadar vardı.
İbnül Emin Bey bu hususda şunları ifade etmek suretiyle gerek Sultan Abdülhamid'in gerekse Kâmil Paşa'nın, Ali Rıza Paşa üzerindeki noktai nazarlarını gözler Önüne sermek münasebetiyle pek hayırlı ifadelerde bulunmuş oldu. Diyorki merhum müellif: ".Kâmil Paşa; harbiyye ve bahriyye nazırları Ali Rıza ve Arif Hikmet Paşaların tebdili hakkında arzda bulunması üzerine padişah, 'Arif Hikmet Paşanın istifa ettiğini, bu bakımdan istifasının kabulüne bir şey demlemeyeceği, Ali Rıza Paşa ise, memuriyete başlangıcından şimdiye kadar her hususda asarı ehliyyet ve sadakat ibraz eylemiş ve uhdesine tefviz olunan her vazife-i askeriyyeyi icrada hiçbir kusuru görülmemiş olduğu halde, şimdi bu şekilde azli hakka uygun ve adalete uymaz hâlden olduğunu' başkâtip Ali Cevad Bey vasıtasıyla sadrıazama tebliğ ettirmişse de, Kâmil Paşa, ısrar etmesi üzerine 1 l/şubat/1909'da azil için irade-i seniyye çıktı." Bu hâl mutlakiyete uygun meşrutiyete muhalif bir yoldur.
Ancak Ali Rıza Paşanın azli hususundaki isteği izahname-sinde Kâmil Paşa şu sözlerle ifade etmekte ki bu gün yâni; 2001 yılında dahi sadrıazamm işaret ettiği hususlar varit olup, üst komuta konseyi de zaman zaman bu hususda çaresiz kaldığını itiraf etmesede gözler olanlardan durumu tesbite muvaffak olabiliyor. Şimdi Kâmil Paşa'nın İzahnâme sine sa-deleştirerek bir göz atalım: ".Subayların siyaset ile uğraşmamaları ve bu hususdan feragat etmeleri kanunla ve ülke için faydası açısından elzemken, Ali Rıza Paşa, hâlim selim bir zât olmakla beraber bu hususdaki emri ve tenbihleri yerine getirilmemektedir. İttihat cemiyetine mensup subayların konserlerde, mitinglerde siyasi nutuklar atarak, konserlerde ve tiyatrolarda resmi geçid halinde ve silahlı olarak görülmeleri, emre muhalefeti göstermekti ve bunu tatbike uygun bulduğumuzdan Nâzım Paşa Hz.Ierinin tâyini isten-mİşdi. Selâmet-i vatan ve millet için tek çâre bu olduğu halde ülke üzerinde te'sirini devama çalışan ittihatçılar, vekil arkadaşlarımı istifaya mecbur etmekle beraber meclis-i me-busani dahi emri altına alarak susmamı hazırlamaktadırlar..."
Her iki ifadeyede bakıldığında padişah; Ali Rıza Paşa'dan memnuniyetini ifade ederken Kâmil Paşa, harbiye nâzırının-da, subayları disiplin içinde tutamadığını beyan buyuruyor. Sevgili okurumuz bize kalırsa burada dikkat edilecek husus padişahın olsun, sadrıazam'ın olsun politik anlayış farklılığı rol oynamaktadır. Harbiye nâzın şüphesizki emri verdi mi o emrin tutulduğunu görmek ister! Verdiği emir, sadnazamın söylediği gibi fazla cid diye alınmıyorsa emrin muhalifi guruplar veya mühim kişiler bulunduğunu düşünmek lâzımdır. Bu gurub veya kişileri tesbit için tahkikat ve istihbarat gere-kirki, zâten cemiyete mensub zabitan sözünü sarf eden sad-rıazam böylece emrin dinlenmemesi bâbındaki merkezi tesbit etmiş oluyor.
Göreve getireceği Nâzım Paşa'nın bu disiplini sağlarkende işi nereye vardıracağını iyice anlamak istersek, bahse konu paşanın şehadetiyie sonuçla nan Babıâli Baskınını beklememiz gerekecek. Halbuki Abdülhamid; Ali Rıza Paşaya ait sicil dosyasına vâkıf bulunduğundan, onun gibi sadık bir kimsenin harbiye nazırlığını sürdürmesi maksada daha muvaffık idi. Bu yüzden bizim hükmü kafimiz Ali Rıza Paşa azledilmek suretiyle adetâ ittihatçıların safına itilmiştir. Bu hata, sadnazamın padişahın görüşüne aykırı tutum takınarak icraata baş vurmasından kaynaklanmıştır. Nitekim Kâmil Paşa kabinesi sonrasında kurulacak olan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti, 14/şubat/1909'da kurulan hükümetde de Ali Rıza Paşa yine Harbiyye nazırlığında istihdam olundu. Hüseyin Hilmi Paşanın ittihatçılardan uzak olmadığını söylemek hiçde haksızlık olmaz. Ayrıca Halil Sedes Paşa; Ali Rıza Paşanın meşrutiyyet ilânı sonrasında büyük gayretler gösterek disiplini ikame etmeğe çalıştığını gözlerimle görmüşümdür demekle birlikte o sırada vukubulan isyanın elebaşıları ordu mensubu olduğundan dolayı Ali Rıza Paşa kabine arkadaşlarına nazaran me'suliyet bakımından daha fazla sorumludur demek suretiyle ortaya vaziyetin hâkimi olamamış bulunduğunu da koymuş oluyor. Zâten Ali Rıza Paşa, 31 /mart hadiseleri üzerine istifaen makamı bırakmıştı.
12/kasım/1918'de Tevfik Paşa kabinesinde Bahriyye nezaretine getirildi. Bu kabine istifa etti ve yeni kurulanında da Bahriyye nazırlığını muhafaza etdi. 20/mayıs/1919'da Ferid Paşa tarafından kurulan hükümette, meclis-i vükelâya memur oldu. Bu vazifenin kabine toplantılarına katılan mânasına geldiğini veya başka bir tâbirle sandalyasız nazır denebi-lirmi? Bilemiyorum.
Ferid Paşa; ilk sadnazamlık bölümü olan üçüncü kabinesiyle; infisal ettiğinde sadaret Ahmed Tevfik Paşaya teklif olunmuşsada bu zat ben sona kalmalıyım diye pek muğlak bir söz ifade etmiş buna bağlı olarak, Sultan Vahideddin mührü Ali Rıza Paşaya vermiştir. Sadaret alayı tertibine lüzum görülmeyerek, babıâliye otomobille gelindi. Ali Fuad Bey padişahın başkâtibi üniformasını giyinmiş olarak hatt-ı hümayunu getirdi. Sadnazam ve şeyhülislâm resmi elbise ile büyük sofada karşılandılar. Arz odasına gidildi ve orada hatt-ı hümayunu sadaret müsteşarı Rıfat Bey okudu ve resmî tebrik töreni ifa olundu.
Hatt-I Hümayun Sureti Veziri Meali Semirim Ali Rıza Paşa
Ferid Paşa kabinesinin vukui istifasına ve sizin derkâr olan ehliyyet ve kifayeti nize binaen mesnedi sadaret rütbe-i samiyei vezaret ve müşîri ile uhdenize tev- cih ve meşihatı islamiyye dahi Hayderizâde ibrahim Efendi uhdesine tefviz olunmuş ve kanun-i esasinin 27.maddesi ahkâmına tevfikan teşkil eylediğiniz heyet-i cedide-i vükelâ, tarafımızdan tasdik kılınmıştır. Bir müddetden beri efkârı ahali de hasıl olup suitefehhüm sebebiyle tezayüd etmekte bulunan asarı tefrika ve şi-kakin izalesiyle beynel ehalî ahengi vifak ve vahdetin temini ve dahili memalikde sükûn ve intizamın takririle şeraiti kanuniyye dâiresinde intihabatın bir an evvel icra ve heyet-i mebusanın içtimaa davet olunması matlubî kati'mizdir. Hemance Cenabı kadiri mutlak, selâmeti mülk ve millete hadim olacak teşebbüsatı hayri yyenizde muvaffak buyursun amin bihurmeti seyyidilmürselin.
6/muharrem/1338 - 2/ekim/1919 Mehmed Vahideddin Bakanlar kurulu şu zevatdan teşekkül etmişti:
Hariciye Nezareti
Harbiyye
Bahriyye
Şurayı Devlet riyasetine
Dahiliye Nezaretine
Adliyye
Maliyye
Nafia
Reşid Paşa
2.Ordu eski müfettişi ferik Cemal Paşa
Ayandan ferik Salih Paşa Abdurrahman Şeref Efendi Mehmed Şerif Paşa Ayandan Mustafa Bey
" Tevfik Bey 1 .ferik Abuk Ahmed Paşa
187 Tic ve Ziraat " 1 .ferik Hadi Paşa
Mearif " Sadi Bey
Evkafı hümayun " vekaleten Said Bey
Bu kabine herşeyden evvel Kuvayı Milliye ile anlaşabilme-yi önemle benimsedi. Bu nu temin içinde temas arandı ve temin edilen temas sonunda Bahriyye nâzın Ferik Salih Paşa Amasya'ya giderek belli hususlarda anlaşma yolunu aradı. Bu arada ise, vilayetler mesabesinde yapılan seçimlerin ga-libleri mebuslarda İstanbul'a geldiler.
Mabeyn başkâtibi Ali Fuad (Türkgeldi) Bey şunları naklediyor: "padişah meclisin açılmasını ve mebusların çeşitli partilere mensup ve de muteber kimselerden olmasını arzu ederken İstanbul'da yapılan seçimlerde İttihat ve Terakki partisinin kalıntıları seçimi önde bitirdiler. Padişah; İttihatçılar işi yine ele alıp iktidaramı ge-lecek zehabına kapılmadı değil. Hâttâ açılışı gecikterecek eğilimler sergilemeye başladı. Fakat sadnazam Ali Rıza Paşa, saraya gelip padişah-dan meclisin açılması babında gün tâyin edilmesini istedi. Bir kaç gün sonra hâlâ cevap alamayan sadnazam bu meselede tehirli davranış sebebi Damad Ferid Paşa'nın sadarete getirilmesi ise bu hususda fikr-i hümayun ifade olunduğu takdirde derhal çekile ceğini bulduğu bir münasebetle ifade etdi. Padişah bu sözü, önünde durduğu masanın üstüne eliyle hayali bir doğru çizgi çizerek'benim böyle bir niyetim olsaydı dosdoğru üstüne yürürüm ve kimseden de çekinmem' demek suretiyle ertesi gün yanına gelmesi tenbihi ile sadnazam Ali Rıza Paşa'yı gönderdi.
Sabahleyin Ali Rıza Paşa geldi. Fakat padişah da baştabibini göndererek birisiyle görüşeceğini bu bakımdan ikindi vakti kabul edebileceğini beyan ettirdi. Ali Rıza Paşa, öyle sinirlendiki adetâ yerinden fırladı. Hemen koluna yapıştım ve gitmeyeceksiniz, diye çeke çeke az Önce kalktığı sandalyeye oturttum. Eğer siz giderseniz istifa edeceksiniz. Yerinize, Ferid Paşa gelecek, sâkinleşen bir çok husus yeniden dalgalanmaya başlayacak diyerek baştabib bey'e gidiniz padişahı görüşmeye ikna ediniz dedim. Az sonra haber geldi ve padişah sadnazam paşa yemeğini yesin kendileriyle görüşeceğim demek suretiyle, huzura gelmesini bildirdi. Sadrıazama mebusanin açılması için gereken talimatı verdi fakat bu arada da dört-beş gün hastalık bahanesi ile saraydan çıkmadığı gibi meclise de gitmedi."
Böylece de 19/rebiülahir/1338-12/ocak/1920'de mebu-san 4.devrenin ilk içtimaını yapmış oldu. Padişah'ın meclisi açış konuşmasını Ali Rıza Paşa, Dâhiliye nâzın Şerif Paşa'ya okutdu ve bu arada meclisde bulunan mebus sayısının 72 kişiden ibaret olduğunu da bildirmiş olalım. Bu arada da biz Ali Fuad (Türkgeldi) merhumun Ali Rıza Paşa'nın koluna yapışmasını ve istifa niyetini sezip, önleme gayretini bir işgüzarlık değil, hizmet-i vataniye olarak görmeliyiz demek istediğimi hemen burada belirtmeden geçemem.
Felâh-I Vatan Gurubu
Bu esnada mebusan da teşekkül etmiş bulunan Felâh-ı Vatan gurubu hükümet de, değişikliği öngören bir teklif verdiler. Bu teklif; mebusan reisi Reşat Hikmet Bey tarafından sadrıazama duyurulurken, bu sırada Fransız'ların muhafaza etmekle görevli olduğu Akbaş cephaneliğini Kuvay-ı Milliye'ye bağlı bir gurup, baskın yapmak suretiyle bir güzel kaçırıp Anadoluya göndermeye muvaffak oldukları ve bunda, Harbiyye Nâzın Mersinli Cemâl Paşanın, Erkânı harbiye-i umumiye reisi Cevad (Çobanlı) Paşa'nın yardımcı olduklarını ileri süren üç devletin komiserleri, adı geçenlerin azledilme-
lerini istediler. Buna inzimamen, yukarıda Felâh-ı Vatan gurubunun talebi iktizasınca, Hariciye nâzın Reşid Paşa, Adliy-ye nâzın ayandan Mustafa Bey istifa etdiklerinden kabineye Kâzım, Hazım ve Safa Beyler dahil olurken harbiyye nazırlığına da Mustafa Fevzi (Çakmak) Paşa getirilmiş oldu ertesi günü okunan hükümet programı iki muhalif, bir müstenkif oya karşı 104 reyle tasvip gördü. Bu arada henüz bir kaç gün geçmişti ki galip devletler, yerine getirilmesinin kabil olmayacak istekler ileri sürdüğünden vede Ankara ile hükümet arasında gerginlik husule geldiğinden 1/Cemaziyela-hir/1338-21/şubat/1920 tarihinde sadnazam Ali Rıza Paşa, kabinenin istifasını sundu. Tabiiki yeni kabinenin kurulacağı 8/mart/1920'ye kadar görevi sürdürdüler. Sadaret 5 ay, 7 gün devam etmiş oldu. Ali Rıza Paşa 27/şevval/1340-24/ha-ziran/1922'de tedavi maksadıyla Avrupada Almanya topraklarındaki kaplıcalara gitdi. Ali Rıza Paşa 13/R.evvel/l341 -5/kasım/1922'de TBMM'de hilafet ve saltanat hakkında kararlaştırılmış keyfiyete riayeten yıkılmış bulunan son Osmanlı hükümeti olarak babıâlide yaptıkları toplantı sonrasında istifa eden hükümet âzası içinde yer alan Paşa, l/receb/1351-31/ekim/1932'de, Erenköy'de bulunan evinde vefat etdi. Kabri, Içerenköy mezarlığındadır.
Ferid Paşanın sadareti umulurken ve padişahında maksadı buyken, ortada cevelan eden soğukluk, mührü hümayunu Ahmed Tevfik Paşaya teklife yol açtı. Fakat Tevfik Paşa kabul etmediğinden istifa eden hükümetin, Bahriyye nâzın Ferik Hulusi Salih (Kezrak) Paşa'ya teklif olundu. Bu zat da teklifi kabul ettiğinden; kabinesini kurma çalışmalarına koyuldu.
Ali Rıza Paşa'nın ve Cemâl Paşa'nın Ankara, dolayısıyla M. Kemâl Paşa ile münasebetlerine dâir bazı vesikalar sunan ve tarafımızca Osmanlıcadan sadeleştiriien, Pınar Yayınlannca neşredilmiş bulunan ve yazarının meşhur muhaliflerden Mevlânzâde Rıfat Bey'in eserine atıf yapmadan geçmeyi, bu çalışmayı belki nakıs kabul etmek gereksede bu atıf yapılmazsa haylice nakıs sayılacağından dolayı alıntıyı yapmayı vazife addettik.
Yukarıda adı geçen Akbaş cephaneliğinin baskınla ele geçirilip milletimizin istifadesine aktarılması olayını Mevlânzâde Rıfat Bey, "Türk İnkılabının İçyüzü" adlı eserinin 347 .sh.de şöyle değerlendiriyor: "Cemal Paşa; Çanakkale Akbaş mevkiinde bulunan ve Mondros mütarekesi icabatmdan olarak itilaf devletlerinin ve bilhassa İngiliz ve Fransızların kontrolü ve muhafazası altın alınan silah deposunda mevcud bütün silah ve mühimmatın sayısı şöyle idi: 8 bin Rus tüfeği, 40 Rus mitralyözü, 20 bin sandık cephane. Ordu kadrosuna dahil subay ve erlerin depoya hücumu hakkında Cemal Paşa gizli emir vermişti. Bu gizli emirler işgal kuvvetlerince öğrenilmişti. Bu hadisede bir miktar ingiliz ve Fransız askeri öldürülmüş bulunduğundan İstanbul'da bulunan işgal kuvvetleri temsilcileri babıâli'ye ortak bir nota vermişlerdir. Bu ortak nota'da Harbiye nâzın Cemâl Paşa ve erkân-ı harbiyye reisi Cevad (Çobanlı) Paşanın azilleri istenmişti. Sebeb olarak da aşağıdaki hususlar gösterilmişti:
1- Özel surette seçilmiş subayların Kuvay-ı Milliye erkân-i harbiyyesine gönderilmesi
2- 14. kolordudan ayrılan erlerin Kuvay-ı Milliyeye gönderilmesi
3- Top kamaları ve çeşitli alet ve silahların kaçırılması
4- Zonguldak'tan İstanbul'a gelen taburun iadesinin geciktirilmesi
5- Afyonkarahisar'dan Alaşehire Alay nakledilmesi olup 48 saat içinde görevden alınmaları talep olunuyordu. Cemal Paşa aslında mebusanda Burdur mebusu olarak da yer aldığı için hemen talebe uymak suretiyle Ali Rıza Paşa kabinesini müşkülden kurtarmıştı.
Yine aynı esere göre, M.Kemal Paşa vermiş olduğu bir emirle İzmit körfezi civarında işgaller yapmış bulunan İngiliz askerleri üzerine, Adapazarında bulunan çetelere saldırma emri yollamıştı. Fevkalade ustalıkla icra olunan gece taarruzu başarıyla neticelenerek, İngilizler hayli zayiata maruz kalmışlardı. Mondros mütarekesi sonrasında galip devletler askerlerine yapılan ilk taarruz bu İzmit taarruzu olmuştur.
Alı Rıza Paşa'nın Ahvali
üzün askerlik hayatında bir çok yararlıklar gösteren Ali Rıza Paşa, üzerine aldığı her vazifede büyük ciddiyet ve feda-kârane gayret sergilemeyi bir ahlâki hâl olarak benimsemiştir. Hatırla kimsenin işini yapmamış, işi yapılması gerekenin sevmediği kimse olması o işin değil yapılmamasına en ufak bir gecikmeye uğramasına dahi müsaade etmemiştir. Rusya'nın 2.rütbeden Prusya tacı, Avusturyanın demirtacı, İran'ın Hurşid yeşil hamailli 1. rütbe nişanı, Siyam'ın kron 1. rütbe nişanı ecnebi devlet nişanlarına sahibken, kendi devletinin Murassa iftihar, 1. rütbe Osmanî, Mecidî altun ve gümüş imtiyaz, altun liyakat, altun Hicaz madalyaları, mâlik olduğu nişan ve madalyalardı.
Ali Rıza Paşa mekteb-i askeriyye'yi birincilikle bitirdiği gibi ömrü boyunca fenni harb ve ilm-i askeriyye gelişmelerinden hiç gafil olmamıştır. Mümkün mertebe kumandası altında bulundurduğu birlikleri bu fenlerden istifadeye gayret göstermistir. Ali Rıza Paşa; Harbiyye nâzın iken 31/mart hadisesi vukubulmuştu ve bazı uğursuz vakaları kendi talihsizliği yerine, şeametine yâni uğursuz geldiğine yoranlara adetâ iştirak eder bir anlayışa kapılmıştı. Bu yüzden mümkün mertebe meydan muharebelerinde bulunmak istemezdi diyor, Halil Sedes Paşa..
Tevfik Paşa; Sultan Vahİdeddin'in şöyle dediğini nakleder: "..Ben bu devlet de iki adem gördüm biri Tevfik Paşa diğeri Ali Rıza Paşa dediği halde onu (Ali Rıza Paşayı) sadarete getireceği sırada bu hülleci bir kabine olacak. Tevfik Paşa son fişeğimizdir.." İbnül Emin Bey merhum, burada hülleci tâbirini bize kalırsa menfi yönüyle tahlile tâbi tutmuş. Yoksa hülle esasında sadık kimselere yaptırılması gereken ve hülleyi yaptıranlara bir takım çirkinlikler yükleten hâl olduğunu kaale almamış görülüyor. Nitekim Ali Rıza Paşa uğradığı taz-yikat karşısında çekilmeyi bilmek suretiyle aynı zamanda bir vasfı mümeyyizi olduğunu da göstermiştir.
Ali Rıza Paşa ile ilgili satirlamızı İbnü! Emin Mahmud Kemâl İnal merhum'un şu değerli mütalaasıyla tamamlayalım: ".Ali Rıza Paşa merhum, dürüst, afif, halim selim, namuslu ve terbiyeli bir zât idi. Makam-ı sadaretde daha sonra sadaret vekâletinde bulunduğu günlerde vazifemiz icabı temasımız olurdu. Babıâlî usûl ve adabına ve nezaketine muhalif bir hareketini görmedim. Sadaret vekili iken bir gün hakkımın verilmesine himmet etmesini rica etdiğimde içinde bulunan hâl üzere, mümkün olmadığını biraz sert dille söylemesine, canım sıkılıp daha sert bir hâl ve sözle müdafaa yolunu seçtim. Başkalarından işitmediği sözler söyledim. Cevabı: Kemal Bey evlâdım hakkın var. Birkaç gün sabret et. İcabına bakarım, merak etme" Dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder