21 Haziran 2011 Salı

ABDULLATÎF EL-BAĞDADÎ


Tam adı Muvaffakuddîn Abdüllatîf b. Yusuf b. Muhammed b. Ali el Bağdadi'dir. 1162'de Bağdat'ta doğdu. Kısa boylu, zayıf, nahif bir bünyeye sahip olduğundan, "İbn Nokta ve Keçecizâde" anlamına gelen İbn Lebbâd künyeleriyle de anılır. Aslen Musullu, kültürlü bir aileye mensuptur. Babası Yusuf ve amcası Süleyman'ın dinî ve aklî ilimlerde otorite oldukları bilinmektedir. Çağdaşı olan İbn Ebû Usaybia'nın "Uyûnü'l-enbâ" adlı eserinde yer alan otobiyografisine göre, Çok küçük yaşta, "oyun zevkini dahi tatmadan" tahsile başladı. Kur'an-ı Kerim'i ezberledikten sonra, başta hadis ve fıkıh olmak üzere, dil ve edebiyat alanlarında temel sayılan metinleri okuyarak icazet aldı. Daha sonra bilgi ve görgüsünü artırmak gayesiyle o devrin belli başlı ilim ve kültür merkezlerini dolaştı; gittiği her yerde ilimle meşgul oldu. İlmî sohbetlere ve münazaralara katıldı.

         Mağrib'den Bağdat'a gelen İbn Tatlı (İbn Naili) adlı bir bilginden aklî ve felsefi ilimleri tahsil ettikten sonra bir süre İbn Sina, Behmenyar ve Gazzali'nin eserlerini okudu. Bağdat'ta artık kendisinden faydalanacağı bir kimsenin kalmadığına kanaat getirince, 1189 yılında Musul'a geçti ve orada devrin ünlü alimi Kemaleddin b. Yunus'la tanışarak ondan faydalandı. Musul'da bulunduğu sırada İbn Muhacir Medresesi'nde ve Darülhadis'te müderrislik yapan Abdüllatif el-Bağdadi, fırsat buldukça Sühreverdi'nin eserlerini inceledi; sonra da bu işraki filizofunu çok ağır ve sert bir dille tenkit etti. 1190 yılında Şam'a giderek Taceddin el-Kindi ile münazaralarda bulundu; orada da ilmî üstünlüğünü kısa zamanda çevresine kabul ettirdi. Bir yıl sonra, Kudüs ve Mısır'ı ziyaret etti: Mısır'da iken Ebü'l Kasım eş-Şarii, Yasin es-Simyai ve meşhur Yahudi filozofu  İbn Meymum gibi devrin ünlü ilim adamlarını tanıma fırsatını buldu. Tanıştığı bu kişiler arasında Ebü'l Kasım eş-Şarii'ye ayrı bir değer veren Bağdadi, ondan Farabi, İskender Afrodisi Alexander of Aphrodisias ve Themistius gibi Yeni Eflâtuncu Aristo şarihlerinin eserlerini okudu. Bu seyahatleri sırasında, o yıllarda bu bölgeye hakim olan Eyûbî hanedanından büyük ilgi gördü; özellikle Selâhaddin ve ahfadının iltifatlarına mazhar oldu ve Mısır'dan tekrar Kudüs'e, oradan da Şam'a döndü. 1199-1201 yılları arasında Mısır'da bulunan Abdüllatîf el-Bağdâdî, o yıllarda Mısır'da meydana gelen büyük kıtlığı, Mısır halkının yaşadığı maddi ve mânevi perişanlığı görmüş, bu iktisadi ve sosyal krizi, ünlü el-İfade ve'l-i'tibar adlı eserinde ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. 1206'da Kudüs'te Mescid-i Aksa'da,  1207'de de Şam'ın Aziziyye Medresesi'nde müderrislik yaptı. Şam'da verdiği dersler daha çok tıp alanında idi. Nitekim onun tıp ilmi ile ilgili önemli eserlerini burada kaleme aldığı bilinmektedir.Kaynaklar, 1220-1229 yılları arasındaki seyahatleri esnasında Erzurum, Erzincan, Kemah, Malatya, Divriği ve Besni gibi, Anadolu'nun o dönemdeki önemli merkezlerine kadar uzandığını kaydeder. Bu sırada Mengücükoğulları'ndan Alâeddin Davud b. Behram tarafından himaye edilmiş ve bundan dolayı birçok eserini bu hükümdara ithaf etmiştir. Hayatı hummalı bir ilmî faaliyet içinde geçen Abdüllatif, 1230 yılında hac vazifesini yerine getirmek üzere çıktığı yolculukta doğum yeri olan Bağdat'a vardı ve kısa bir süre sonra 12 Muharrem 629'da (9 Kasım 1231) burada vefat etti.

         Klâsik kaynaklarda, ona ait eserlerin geniş bir listesi yer almaktadır. Tıp, felsefe ve mantık alanları başta olmak üzere, 160'tan fazla eseri vardır, bunların elli üçü tıp ve farmakoloji, dördü zoolloji, dördü botanik, yirmisi mantık, on sekizi felsefe, on üçü nahiv, sekizi hadis, ikisi tefsir, ikisi fıkıh, iki­si kelâm, onu metodoloji ve tarih,  dördü de ahlak ve siyaset konularında kaleme alınmıştır. Geri kalanlar ise dil, edebî tenkit, matematik, seyahat hatıraları, mineraloji gibi çok değişik ve farklı konulardadır. Kaynakların verdiği bu listeden günümüze kadar ulaşanların sayısı ise ancak birkaç eserden ibarettir.

Bunların içinde onun Batı'da ve İslâm aleminde bilinen en meşhur eseri, el-ifâde ve'l-i 'tibar'dır. Mısır'da bulunduğu sırada kaleme aldığı hacim bakımından küçük, fakat muhteva açısından çok zengin olan bu eser, o dönemdeki Mısır'ın coğrafi, topoğrafik, sosyal ve iktisadi durumu hakkında oldukça değerli bilgiler vermektedir. Eser, XVIII. yüzyıl başlarından itibaren Batı dünyasında da tanınmış, Lâtince, Almanca ve Fransızca'ya tercüme edilmiştir. Müellifin beş duyuyu tıp açısından inceleyen iki makalesi, Makaletan Fi'l-havas ile şeker hastalığı hakkındaki eseri, Risale fı'l-maraz-el-müsemma diyabitis adıyla neşredilmiştir.

         Şeker hastalığı konusunda her ne kadar Çinli hekim Li Hsuan VII. Yüzyılda ilk araştırmayı yapmışsa da, bu hastalığın karaciğere bağlı bir rahatsızlık olduğunu ilk olarak tesbit eden Abdüllatîf el Bağdadi'dir.

(Müslüman Bilim Adamları - Akit - Ülkü KUMRAL)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı