Osman Gâzi'nin İzdivacı Adana ahalisinden ilim ve zühd ile meşhur olan Şeyh Edebali isimli bir zat-ı şerif bulunuyordu ki, o sıralarda Eskişehir yakınlarında itburnu köyünde oturmaktaydı. Osman Gazi bu şeyh efendinin sohbetinden çok büyük lezzet almış olduğundan kendilerini sık sık ziyarette bulunurdu. Şeyh hazretlerinin Mal Hatun isimli bir kızı vardı.
Bu hususta "Mufassal" adı ile nam salmış tarih diyorki: "Osman Gazi, bir kaç kere görmüş olduğundan sevdi, peygamberin kavli üzere zevceliğe istedi. Hz. Edebali; Ertuğrul-zâde Osman Bey gibi bir emiroğlu emiri, kendisi gibi bir dervişin dengi olamayacağını göz önüne alarak red etti. Hz. Osman Gazi bu vaziyete çok üzülüp, derdini Eskişehir Bey'ine açtı. Ancak bey, bu itiraftan çok memnun olarak Mal Hatun'a aşık olmasın mı? Hatta o da, Edebali'yi ziyaret edip kızı istedi. Ne var ki o da, red cevabı ile karşılaştı. Şeyh efendi, red cevabı verdikten sonra İtburnu denen yerden ayrılmayı, Bey'in ahlakına güvenemediğinden dolayı fiiliyata koydu. Ertuğrul Gazinin emirliği yakınlarına nakl-i mekân eyledi. Hakikaten Eskişehir Bey'i hışmından şirretliğinden korkulacak kötü yaradılışlı bir kimseydi. Almış olduğu red cevabını hazmedemediği gibi Şeyhin, Ertuğrul Gazinin memleketine göç etmesini kızını, Osman Gaziye verme eğilimi şeklinde tefsir edip, intikam alma sevdasına düştü. Bir gün Osman Gâzî, dostlarıyla İnönü hakiminin evinde misafir idi. Kardeşi Gündüz Alp, yanında bulunuyordu.
Eskişehir Beyi, İnönü hakimini azarlayarak sıkıştırıp fırat-tan İstifade için civardaki Rum tekfurlarından Harmankaya hakimi Köse Mihal ve bir miktar askerle silahlanmış olarak eve gelmiş Osman Gaziyi kendisine teslim etmesini isteyip, tazyik edip duruyordu. Hane sahibi ise, ölürümde Osman Bey'i vermem rakibine teslim etmem, dedi. Osman Gâzî dışarıdaki gürültünün sebebini anlayınca, hemen kılınanı çekerek fırladı. Heriflerle öyle bir çarpışış çarpıştı ki, hepsini kaçırdı. Çaresiz kalan Köse Mihal kaçamadı. Osman Gazinin eline düştü.
Fakat bu savaşta onun gösterdiği aslanlığa hayran oldu. O dakikadan itibaren Osman Gâzİ Hz.lerine büyük bir muhabbetle bağlandı. Olay her yanda duyuldu. Fakat Mal Hatun'u ancak Osman Gâzi'nin bir rüyası alabildi. Rüya şudur: Osman Gazi; Edebaii'nin evinde imiş, Ay, göz ile görülebilecek bir süratle büyüdükçe büyüyerek, şeyhin kucağından çıkıp, bedir halini aldıktan sonra, Osman Gazinin ağuşuna inmiş. Sonra gazinin göbeğinden ulu bir ağaç çıkarak dal budak salıvermiş. Yerleri, denizleri kaplamış, Kafkas, Toros, Atlas.
Hosma dağlan hep bu ağacın altında himaye olundukları gibi Dicle, Fırat, Mil ve Tuna nehirleri bile onun sayesi lutfu ile akıyormuş. Yemyeşil ovalar ve tarlalar, büyük ağaçlarla kaplı ormanlar arasında akan çaylar, uzaktan uzağa şehirler, kasabalar, parlak kubbeler, kaleler, dikili taşlar ve saireleri üzerinde hilaller görünüyormuş. Bu sırada şiddetli bir rüzgar çıkmış, dökülen yapraklar etraftaki memleketlerin her yerine gitmiş. Sonra kara ve deniz arasında altın bir halkaya ve iki san yakut ile iki de zümrüd arasına konulmuş bir elmas parçası gibi parlak, Kostantiniye (İstanbul)'ye doğru gitmiş. Ce-nâb-ı Osman, bu yüzüü parmağına sokarken uyanmış.
Osman Gazi, bu rüyayı, Şeyhin müridlerinden Derviş Tur-gud'a anlatmış. O da Şeyhe naklederek, münasib bir sebebie Mal Hatun'a nail olmuştur. Esasında izdivaç olayı Ertuğrul Gazi zamanındadır. Bu izdivaçdan şehzade Alaaddin Paşa ile 2. Osmanlı padişahı Orhan Gazi doğmuştur. (A. Rasimden)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder