13 Haziran 2011 Pazartesi

SULTAN ABDÜLAZÎZ-2-

Avrupa'ya Bir Nazar


Gerek batı gerekse avrupanin ortasında harp alametleri kendini göstermeye başlamıştı. Bunu gözlemekte olan Bis­mark, Kuzeyalmanya birliğini gerçekleştirdi. İlk Önce Hes-Kasil ve Frankfurt'un iltihak ettirilmesiyle Prusya'nın birleş­mesi tamamlandı. Vakti zamanında İngiltere krallığı sülalesi­ne aid olan Hanover krallığını alarak, hükümeti Rusya hudu­dundan Fransa hududuna kadar genişletti. Genel seçim usu­lünü kabul ederek, Almanmilli hislerini arkasına alarak hem birleşmeyi sağladı hemde istiklallerinin yok olmasından do­layı vehm eden küçük hükümetleri tatmin eylediğinden top­lanan heyet Berlin'de rayiştag denen meclisle ortaya çıkmış oldu. Diğer taraftan Alman prensleri ve bilhassa Prusya kra-lı'nın vekillerinden meydana getirilen bir Bundeşrat meclisi kuruldu ki rayştag meclisinin teşebbüslerine karşı bir dizgin mesabesindeydi. Bismark, bu iki meclisin tesirine kapılma­dan ve adeta onlardan bağımsız bir halde, yalnız kralın ya­nında mesul olmak üzere birleşik heyet şansölyesi (başvekil­lik gibi) idi.
3. Napolyon bu birleşmiş heyeti iyi gözle seyretmedi, Ren nehri ikliminde meydana gelen bu kavi hükümet, İtalya hü­kümetine benzemiyordu. Kuvvetler dengesi bozulmuştu. O yüzden İtalya'dan Alp dağlan hududundaki Savoa ve Miş'i aldığı gibi bir taraftan da kaybettiği bir şeye karşı bir şey ka­zanmak istediysede Bismark red cevabı ile yetindi. Bunun üzerine Hollanda kralına müracaat ederek Lüksenburg bü­yük dukalığını para karşılığında satın almak arzusunda bu­lundu. Anlaşma mümkün oldu. Pazarlık edildi. Feragat ve in­tikal senedi imzalanırken Bismark, heylulet, yani araya girerek işi bozdu. Fransa, Meksika seferinin hatasından dolayı
yıpranmıştı. Paris Bismark'ın muhalif elini kıramadı. Lüksen-burg dukalığının bitaraflığını ilanıyla gördüğü hakareti çiğne­di. Askeri bakımdan kuvvetlenip teşkilatlanmaya kuvvet ver­di . Bir fransız tarihi diyorki: <Lüksenburg meselesinde İsa­betli hareket eden fransa haysiyetini ilan ve ihtilalci fırkalar tarafından tehdid altında bulunan mevkiini sağlamlaştırmak için, 3. Napolyon'un bir harbe ihtiyacı vardı. Almanların hü­kümetini Prusya'nın büyüklüğü altında birleştirebilmek için Kont Bismark'da aynı hisleri duyuyordu. Böylece su-i tefeh­hümü yani yanlış anlamayı harbe hazır olmayı teşvik olarak görünmedeydik
Bu aralık İspanyollar, kraliçe 2. İzabellayı tahttan indirmiş­ler, daha çok hürriyet sever ve verir bir hükümdar aramaya çıkmışlardı. Geçici hükümet reisi görevi deruhde eden mare­şal Pirim, İspanya krallığı tacını Prusya kralının yeğenlerin­den Leopold dö Hohenzollerne teklif etti. Fransa hükümeti bunu protesto etti. 4/temmuz/1870 tarihinde Prusya hükü­metinin nezdindeki sefiri mösyö Benedetti'yi Ems şehrinde Prusya kralı 1. Gilyoma yolladı. Vazifesi, akrabasından bulu­nan Leopold dö Hohenzolleri İspanya kralığını kabul etme­mesini sağlamak için, yardımlarını istemekti. Kral uygun davrandı. Prens itaat etti. Böylece Fransa büyük ve önemli diplomatik bir başarı göstermiş olmakla avunmaktaydı. Fa­kat Fransada var olan savaş taraftarları Prusyanın pek daha çok güçlendiğini görmek istiyorlardı.
Fransa hariciye nazırı mösyö dö Garamot, sefir Benedet­ti'yi, prensin İspanya krallığı teklifine göstermiş olduğu çe­kinmeden vazgeçerek bir daha evvelki fikre dönmemesi hakkında kraldan taahhüt almasını istedi. Kral bu sefer red cevabı vermeyi uygun gördü. Prens Bismark bu olan bitenle­ri telgraflarla haber almakta idi. Fransızlara göre Bismark, Prusyanın Fransadan daha kuvvetli ve hazır olduğunu bildibinden fırsatı kaybetmemek için, kralın telgrafını değiştire­rek gazetelere: <fransa sefirinin yaver-i harbi tarafından, kapıya kadar getirildiğini, elçinin bu hakarete müstehak ol­duğunu, kralın yanında meydana gelen hareketteki ısrarı pruSya hükümeti için, aynı hakaret demek olacağını göste­receği tarzda yazılmış bir telgrafname tebliğ etti. Alman ga­zeteleri bu notayı istedikleri gibi evirip, çevirdiler ve bu ha­ber Fransa hükümetine ulaştığında da savaşın ilanı tahak­kuk etti. >
Fransa ahalisi ayaklandı. Durumun sabırla metanetle madde, madde tetkik edilmesini ve mecliste olayın müzake­resinin yapılmasını tavsiye eden meşhur Tiyers'i hain ve Prusyalı diye tahkir edip adamın camlarını taşladılar. Sokak­larda, Berline! Berline! diye bağırıştılar. O gece meclisi me-busan ilanı harbi tasdik etti. Bismark Fransız hükümetinin hatasından istifadeyi bilmişti. Fransa müşkül bir duruma düşmüştü. Avusturya, Rusların tehdidi yüzünden kımıldıya-miyordu bile. Fransa ile anlaşarak müşterek bir hareket yap­ma arzusunu taşıdığı halde tehdidlerden dolayı, bir şeye te­şebbüs edemedi.
İtalya, 3. Napolyondan Roma'nın kendisine verilmesini te­min hususunda talepte bulundu. Napolyon razı olamadı. İn­giltere ise, Fransanın küçülmesinden dolayı her halde bir üzüntüye kapılacak değildi. Savaş, 3. Napolyon'un ummakta olduğu neticeyi vermedi. Meç ve Sedan mağlubiyetlerini Pa-ns'in muhasaraya maruz kalması takip etti. Sonunda Pa-ris'de düştü. lO/mayıs/1871'de Frankfurt şehrinde yapılan anlaşma gereğince Fransa; beşmilyar frank savaş tazminatı Ödemeğe ve Arsas-Loren'i terke evet demek durumuna razı oldu. imparatorun Sedanda esir düşmesi üzerine Fransızlar 4/eyIü!'de müdafaİ milliye hükümeti idaresinde olarak cum­huriyet ilan etme yolunu seçtiler. Meç Prusyalıların eline düşmek üzereyken, Rusların hariciye nazırı Gorçakof, büyük devletler kabinelerine, Rusya'nın Pariste yapılan sulh karar­larını yok sayarak Karadeniz'deki hukuku hükümranisini ye­niden tanzime karar verdiğini bildiren, genel bir layiha gön­derdi. 29/ekim/1870'de yazılan bu layiha avrupanın tama­mında büyük heyecanlar duyulmasına sebeb oldu.
Fransa, bunu bir kahpelik olarak kabul etti. BabıâÜyi ise, müthiş bir telaş sardı. Bunlar olmaktayken Osmanlı devleti­nin içişleri ve siyasiyesi de şu durumdaydı: On senedenberi maliyenin vaziyeti vahim durumunu devam ettirmekteydi. 1287/1870'de muntazam borçların yekünü 1 milyar franka yükselmişti. Âlî paşanın vefatı sırasında hazinenin 130 mil­yon lira borcu olduğunu Lütfi tarihi yazmaktadır. 1869'da ya­pılan; büyükborç (mazinin hesapları) temizlenmeden vede istikbal teminat altına alınmadan sarfetmeye devam ediliyor­du. Memurlar ve müstahdemler maaşlarını zorlukla alabili­yorlardı. Mal sandıklarında para bulunmuyor, hatta hazine tahvilleri dahi ödenememekteydi.
Bu hal hükümetin iflasının pek yakın olduğunun gösterge­siydi. Vergi koyma ve toplama düzeni şekillerinin ıslah edil­mesi hâlâ düşünce planında kalmakta idi. Düşünülen tedbir­lerin en belirgini, gerek kara gerekse deniz askerinin sayısı­nın azaltılmasından ibaretti.

Ordu'nun Dürümü


1286/1870'de silah altında bulunan asker miktarı 160 bin kişi civarındaydı. Bunlar hassa askerleri ile beraber 6 orduya taksim edilmişti. Bu altı ordu, 36 tane piyade nizamiye alayı­nı teşkil etmişti. Bu hesaba göre piyade asker yekünü 120 bin civarında olmaktaydı. Her ordunun 6 alay piyadesi vardı. 4 alay süvarisi, 1 alayda topçusu, 5 batarya topu mevcud olup, iki fırkadan meydana geliyordu. Bu 6 ordudan başka
f rka daha vardı ki, biri 10 bin kişiden mürekkep olduğu İde Girid'de, 5 bin kişilik başka bir fırka Trablusgarb'da,
_      5 bin kişilik firkaysa da Tunus'da bulunmaktaydı. Bunlardan başka Beyoğlu kışlasıyla Çanakkalede, Tuna sahilin-
Venedik körfeziyle Bozcaada, Midilli ve anadolunun bazı kalelerinde 5 bin asker daha vardı.
Kura ile asker almak icab ettiğinde asker veren eyaletler şunlardı: Arnavutluk, 10 bin-Bosna, 30 bin-Sırbiye, 20 bin-Memleketeyn (Romanya), 7 bin-Mısır, 20 bin-Tunus ve Trab­lus 10 bin-genel yekûn ise 97 bin kişiyi buluyordu. Bunlar­dan başka gerektiğinde başıbozuk adı verilen gönüllü asker toplanmaktaydı. 1870 sonlarında Asir taraflarında asayişte mini için, 7. ordu adıyla bir ordu düzenlenmesine girişildi.
Asir emiri Mehmed bin Ayd, Tihameye kadar yürümüş, hatta Hadide'yi basmış. Bu sebeble Yemen olsun, Mekke ta­rafları olsun birtakım sıkıntılara düşmüştü. Ferik Redif paşa komutasında Yemene 18 tabur ve Mısırdan 20 bin asker sevk olunmuştu. Bunun sonucunda Asir meselesinin kapan­dığı görüldü. Yeniden bir Yemen vilayeti kurulmasına girişildi. Girid ihtilali sırasında ordu İle donanmanın noksanları ortaya çıktı. Tarih-i Lütfide; donanmanın 4 kıta zırhlı kapak ile bir kapaktan başka 8 firkateyn, 9 korvet, 13 aviz Ö, 4 duba, 28 nakliye vapurundan meydana gelmekteydi, yani 66 par­çadan ibaretti ve 1700 topu ve bunlardan başka biri kapak, biri firkateyn 15 adet korvet olarak 63 tane yelkenli gemi vardı dedikten sonra biraz a'şağida, 94 parça harp gemisi mevcud olup, bunların yekünü 5 bin bu kadar beygir kuvve­tinde idi. Bunlardan başka, biri taş tezgahında hemen yapı-"P ve diğeri Tiriyeste'den hazırlanıp gönderilen 5yüzer bey­gir kuvvetinde iki zırhlı daha mevcud olup, sefine yani gemi bulunduğu, devamlı 12500 tüfeklininhazır olduğu o zama­nın evraklarında görülmüştür. Diyor.
Fethi Bülend'de bu sene gelmiştir. Hüseyin Avni paşanın yaptığı tensikat yani, orduda mevcudu azaltma hareketinden sonra, askeri kuvvet 4 sene nizamiye, 1 sene ihtiyat ile redif sınıfı Öncesi, redif sınıfı sonrası ve başıbozuklarla yerli asker­lerden ibaret olup, tahminen yekünü 792 bin nefere varır. İş­te bu teşkilat üzerine rumeli şebeke-i hudududiyesinin kurul­ması meydan buldu. Rumeli kumpanyası dediğimiz Baron Hirş kumpanyası (şirketi) bu sırada imtiyazlar elde etmek suretiyle bir taraftan İstanbul üzerinden, diğer tarafdan Dede-ağaç cihetinden ve Selanik yönünden inşaata başladı.   '
Ziraat ilerleyememiş, köylüler için çok ağır olan yol bedeli parası valilerin menfaatine yaramaktan başka bir şey değildi. Maden ve maden ocakları kanunu karışık bir tarzda tanzim edilmesi gerçekleştirilmiş, içdeki gümrükler iç ticaret ve sa­nayii sektelere uğratmış, maliye de intizam ve düzen yeter­sizliğinden mahvolmuştu. Aşar meselesi ahalinin başına bir bela kesilmiş, vergi alım ve hesaplamaları iyice bozulmuştu.
Fransa ile Almanya arasındaki savaşın sonucu ve onun getirdiği siyaset havası Osmanlı hükümetini de, alakadar ha­le koyup Prusya-Rusya-Avusturya arasında yakınlaşma baş­laması, Fransızların mağlubiyeti, babıâiiyi düşüncelere sal­mıştı. Bizde, vekiller heyetinde sıkı bir merkeziyetçilik politi­kası seçilme yolu tatbike itina gösterilmeye başlandı. Zaten bunun neticesindendirkİ, Alî paşa Mısır Hidivi'nin serbest bir tarzda yaptığıişlemleri tahdid ile durdurmuş ve elindeki zırh­lıları ve diğer malzemeleri İstanbul'a getirtmiş, Mısır üzerinde tatbike konulan bu muamele, Tunus ile Trablusgarb bölge­sinde bir ders-i ibret, niyetine oralardakilerde hisselendi.
Öte taraftan, Balkan yarımadasında, Atina-Bükreş-Belg-rad arasında devamlı bir haberleşme gözlemleniyordu. Avru­palıların vaziyetleride son tahminlere göre şu durumdaydı: Cermanya Almanlar birleşmesi sağlanmış, 2. veya daha aâı derecede bulunmakta olan bazı Alman hükümetine fak muhtariyetler verilmiştir. Ancak meydana gelen yeni hükümet, askerlik bakımından bir atfınazar yapılırsa sulandı­rılmış bir Almanya idi. Gerek askeri görünüşü gerekse siya­set dünyasına getirdiği tesir ile en birinci imparatorluk oldu-âunu göstermekteydi. İtalya tabii ki, Almanya'ya tutkundu. O da, milli tekamülünü sağlamak üzereydi. Arzu etmiş oldu-qu payitaht Roma'yı elde etmişti. Sadova savaşı akabinde Venedik'i, Fransa savaşı neticesinde Roma'yı aldı. Şunun bu­nun felaketi üzerine kurulmuş bir hükümet ortaya çıktı. Hatta Fransa'ya düşman kesildi. Donanmasını çekememeye baş­ladı. Avusturya'nın varlığına rağmen, Petrevil ve İstirya vila­yetlerine göz dikti. Avusturya menfaatini gözetmek için itaat­li bakışlarını Berlin'e çevirmişti. Rusya'ya karşı, dikkatli, do­ğuya bakarken Almanların hususi himayeleri içinde, müte­caviz bir vaziyet sergiliyordu.
Şimdi, üçlü ittifakın başlangıcı bu siyasi vaziyettendir. Fransa; büyükçe bir cumhuriyet şekline girdiğinden Alman­ya için, tek hükümet şeklinde bulunan her hükümet için şüp­heli bir komşu sayısına katılmış oldu. Rusya ise oda başlı ba­şına bir tehlike kesilmişti. Paris antlaşmasını kendi eliyle yırt­tı. Ancak istediğine tamamen sahipotamamıştı. Prusya'ya savaş esnasında göstermiş olduğu anlayışlı tavrının hakketti­ği mükafatı görememişti.
2. Aleksandr ile 1. Gilyom abasında gayet büyük bir gizlilik içinde yürütülmekte olan dostluk görüldü. Böyle olmakla be­raber Çar, doğuya aid tasavvurlarındaki sebatı saklamıyordu. İngiltere 1870 savaşında adeta dilini yutmuş gibi hiç ses et-memişti. Bunların başında bulunan lord Gladaston, iç işlerde 'slahata dalmış, barıştan başka bir şey onu cezbetmiyordu. ^ynca, İngilterenin Ruslara muhalefeti her zaman için Fran­sa'nın yardımını hemen yanı başında bulmasına bağlıydı.
Fransa ise kanadı kırık bir hal içinde çabalamaktaydı. Rus­ya'nın arzu ve niyetlerine doğrudan doğruya Avusturya'da pek karşılık veremezdi. Çünkü sırtındaki İtalya da onun ayrı bir sıkıntısıydı. Bu vaziyet karşısında Osmanlı devleti için ufuklar pek aydınlık değil, bilakis karanlıktı. Hakikaten 4 se­ne sonra büyük bir fırtına çıkması neticesinde Berlin antlaş­ması hükümlerine boyun eğmek mecburiyeti doğdu. Rusya hariciye nazırı Gorçakof'un yazısı Paris antlaşmasına bundan evvel indirilmiş darbelerin tamamlayıcısıydı.
Bundan evvel, Eflak ve Buğdan'ın birleşmesi de yazılı ant­laşmanın hükmünün kaldırılmasına bir giriş dense yeridir. Özellikle avrupa 1272/1856 ıslahat fermanının yerine getiril­memiş olduğuna kani idi. Hatta o zaman adı geçen ferman hakkında ve içinde yazılanlara göre İngiltere, Fransa, Rusya hatta devlet-i âliye taraflarından yapılan tetkikler, neti-cede şöyle bir hükme varmak kabil olmuştu: "Tanzimat cedve-lînde ihmal edilen vaadler, elde edilen ilerlemelere nazaran tesbit kabul etmez derecede çoktur." Bu hüküm 1868 sene­sinde verilmişti. Fuad paşanın hariciye nazın bulunduğu sıra­da 25 bendden meydana gelmiş 1868'de Londra, Paris, Vi­yana, Berlin, Petersburg ve Floransa da bulunan, Osmanlı elçilerine gönderilmiş layihada bu tarafı pek çok örtülü bir şekilde itiraf edilmiştir, "resmi yazışma muharrerat-ı resmi­ye sh. 90-102" Gorçakofun yazısı üzerine İngiltere şiddetli bir protesto çekti. "İngiliz hariciye nazın tarafından yazılan cevapda: anlaşmış devletlerden hiç birinin rey ve rızası alın­madan fesh etmeye kalkışmak, İngiltere devletinin uygun görmeyeceği hususattandır. Şeklinde olan bilgiyi veren İngili-z elçisine Rus başvekili Gorçakof, bahsolunan eski maddeyi-feshetmeye kesin kararlı olduklarını söyleyerek eğer, Os­manlı devlet adamları buna muhalefet edecek olurlarsa Rus­ya devleti ordularını bir tek kişi ilave etmeden himayesi altında görünmekte olan doğu hristiyanlanna bir işaretle dalgalar halindeisyan hareketlerine girişeceklerini ifade etmişti. (Mirat-ı hakikat) Versay'da yani Paris'de bulunan prens Bismark ile haberleşmeye girişti. Rusya'ya karşı harp ilan etmeyi ta­lep etti. Avusturya da söz konusu yazıdan dolayı pek üzüidü. Bismark, Avusturya-nın Fransa ile birleşmemeleri için Rus­ya'ya eğilim göstermeğe muhtaç olduğundan epeyi sıkıldı. Diğer tarafdan, Fransanın lehinde olmak ihtimali bulunan İn-giltereyi de kırmak istemiyordu. Paris antlaşmasına imza koymuş bulunan büyük devletlerin, yeni bir konferans toplu-yarak, vaziyeti tetkik etme teklifinde bulundular. Bu teklif hem Petersburg'da hem de Londra'da kabul olundu.
Londra konferansında, 1856 antlaşmasının söylemekte ol­duğu Tuna nehrindeki gemilerin serbest şekilde dolaşmaları­nın açılmasıyla devlet-i âliyenin boğazları açıp-kapamak hakkını yeniden tasdik etmekle beraber, Karadeniz'in taraf­sızlığını temine muvaffak olamadı. Rusya'nında istediği buy­du. Osmanlı devletine ait deniz gücü dünyada 2. derecede bir donanma olma vaziyetine ulaşırken, 20 den fazla zırhlı gemisi 80-100 kadar da ahşabtan da olsa harb gemisine sa­hipti.
MAHMÜD NEDİM PAŞA'NIN SADARETİ
Ali paşa, 1288 cemaziyelahirinin 21. /8/eylül/1871'de Be-bek'deki yalısında vefat etti. J3u vefatın neticesi Büyük Mus­tafa Reşid Paşa ekolünün sona ermesi demekti. Buna karşı­lık istibdad kapısı sonuna kadar açılmış oldu. Padişah ne hikmet ise, Ali paşadan çekinirdi. Hatta yakın ve sevdiklerin­den birisine birdefasında: "Şu kanapeyi görüyormusun? Âlî Paşa, bana nice geceyi bunun üzerinde sabahlattirdi." De­miştir. Alî paşadan sonrada sadarete Mahmud Nedim paşa geldi. Hariciye nazırlığı Sururi paşaya verildi.
Sultan Abdülaziz, Âlî paşanın vefatı üzerine geniş bir nefes aldığı halde, devletin içişleri yeni bir sıkıntı ile karşılaştı. Mahmud Nedim paşa sadrazam olunca Âlî paşa ekibi de bi­rer birer iktidar mevkiinden sükut etmeğe başladı. İşlerimiz i-daresinde bir sağdan geri dönüş görülmeye başlandı. Haki­katte padişah, sadaret fermanını takip etmek bir dereceye kadarda göz boyamak fikriyle: "CIygun gördüğümüz ıslaha­tında tamamının yerine getirilmesi, hukuk-u umumiyenin muhafazasının temini, bütün ahalinin adaletin en mükem­meli ile yönetilmeleri hususuna büyük bir dikkat ve itina gösterilmesiyle beraber yinede, bütün şer'i mahkemelerde ehliyet ve iffet sahibi istikametleri sağlam kimselerin bulun­ması, nizamiye mahkemelerine havale olunan işlerin de, sa­hih adalete uygun ve hakiki hukukiyeye tevsiki.." Mealinde bir yazıyı göndermişti. Fakat Tarihi Lütfi diyorki: <Bir müd­det sonra anadolu ve rumeli taraflarında, şimendi-fer(tren)ler yapımına başlandı. Nehirler vasıtasıyla da mu­amelelerde kolaylık, ticari ve sanayi bakımdan mahallerin yaygın şekilde istifadesine dikkat olunmasını beyan eden bir tezkere-i seniyye babıâliye gönderildi ve bu da ilan olun­dum Azbir müddet geçtikten sonra padişahın dama oynama düşkünlüğünüanmak için; "valiler dama taşına döndü!" söz­leri işitilmeye başlandı.
Mahmud Nedim paşa, sadaretinin başlangıcında, valilerin değiştirilmesini uygulamaya koydu. Mevkiini sağlamlaştır­mak için, Şura-ı devlet reisi Kâmil paşanın, maaşını 25 bin­den, 75 bine yükseltti. Rüsumat emanetine; 10, bahriye neza­retine 75 bin, nafıa ve ticaret nezaretine 50 bin kuruş zam, hariciye ve maliyenezaretlerine de birer müşir tayin ettirdi, iç işlerde meydana gelen olayları takip edecek olursak, işlerin idare tarzının dabaşka bir kalıba döküldüğünü müşahede edebiliriz. Rus sefiri İgnatiyef de, Âlî paşanın vefatından sonda, geniş bir nefes almış, artık icraatının gücünü sergile­yebilirdi-

Tunus


Önem taşıyıp çok alaka çekici bir olayda Tunus mesele-siydi Tunus valisi Sadık paşa tarafından özel bir vazife ile Floransa'da Hayreddin paşa bulundurulmaktaydı. Paşa, ital­ya ile yapılmış istikraz yani borç meselesinin çekişmelerini, babıâli'ye anlatmak için İstanbul'a gelmişti. Dönüşü sırasın­da Tunus valiliğine dair bir fermanı da götürdü. Bu ferman da, Tunus eyaletinin (imtiyazlı veraset) ile verilmesi ihalesi beyan edildiktensonra deniyorki: <Eskîden beri geçerli oldu­ğu gibi orada hutbeve basılan sikke (para) padişah adına olup, sancak aynı şekil verenkde kalmak, savaş çıktığı za­man iş becerecek asker ile hizmete koşmak, bağlılığı elan olduğu gibi ve geçerli olmak üzere muhafaza ederek, vilaye­tin veraset yolu ile hanedanında bulunması, eyaletin iç işle­rinde şer'i şerif ile idare, ahalinin can ve mal ile ırzlarını te­mine kâfi ve zaman ve vaktin mukteziyatınca uygun kanun-u adliyeme bakılarak yerine getirilmesi şartıyla memurin-i seriye, askeriye ve mülkiye ile maliyesinin azil ve tayininde Tunus valisi murahhası ve hukuku mülükdariye'ye aid siyasi maddelerden başka yabancı devletler ile olan muamelesin­de izinli bulunması, vefatı vukuunda hanedanından olan bü­yük varisin geçmesi, eşrafın saltanatı seniyeme takdim olu­nacak haber üzerine vezaret v£ müşirlik ve menşur-u hüma­yunu ve mri alışanımın gönderilmesi hususlarına irade-i se-myye-i mülükanem şeref sudur buyrulmuştur.> O sıralarda bü ferman Tunus'un ecnebi devletler poitikasına karşı, hu-kuk-u padişahı ile onun himayesi altına girmiş olduğunu ve verasetin icabatından valilerin istiklali olduğunu kuvvetlendi-ren bir husus olarak telakki edildi. Tebeddülat yani değişiklik, tevcihat, tenkihat, tasarrufat, birbirini takip etti. Tenkihat ve tasrifat komisyonunun 50 bin 200 kese (25 milyon  100 bin kuruş) masraf düşürdüğü ilan edildi.
Tarih diyorki: <Önceleri her gün bir türlü duyulan icraat ve düşüncelerin deliceleri, akıllı kimseleri şaşırtır hayretlere düşürürdü. Hele Istanbulda basılan ve avrupadan gelen ga­zetelerde yazılan icraatlar alaycı düşüncelerle çok ayıplanı­yordu! > Hatta bu karışıklık arasında ilanı yapılan vekiller he­yeti programı, birincisi kara ve deniz kuvvetleri, 2. maliye, 3. adliye 4. maarif, 5. zabıta idaresi, 6. da vilayet idaresi usulü olmakla ne var ki, hariciye unutulmuştur.
Abdülaziz han'ın, Mahmud Nedim paşaya yaptırdığı ilk iş ve emri belki de başhcası, otuzbeş senedir devlet idaresinde devam etmekte olan ve tanzimat-ı hayriyenin esasını teşkil eden can, mal ve ırz emniyeti maddesini baltalayan sürgün ve uzaklaştırma emirlerini verebilmesidir. Keyfi idare, şahsî garaz devletin geleceğini mahv etmekteydi.
Bu cümleden olmak üzere serasker Hüseyin Avni paşa as­keri masraflar dolaysıyla doğum yeri olan İsparta'ya, İşkodra valisi müşir davetçi İsmail paşa Trabzon'a sürgün yollanarak maliye eski nazırı Şirvani Rüşdü paşa, veliahd şehzade Mu-rad efendiye kendini yarandırmak için Kurbağalıdere cadde­sini düzeltmekleri itham ve şehremini Haydar efendi, ma-beyn başkatibi Emin bey, zabıta nazırı Hüsnü paşada çeşitli yerlere sürgüne gönderildi. Bu işlere ait yazılan tezkerelerde­ki: Yapılmış bulunan tahkikatta ve tetkikatta bundan böyle ortaya çıkacak vaziyete göre cezalarının şiddetlendirileceği şimdi halde tahakkuk eden, kötü idare ve kullanımdan dola­yı uzaklaştırdıkları.. Satırları şeklindeydi ki, bu tarz daha sonra keyfi sürgünleri usulü olmuştur. Bu sürgün meselesin­den Bağdad valisi Midhat paşa da nasibini almıştı. Paşa Bağ-dad'da ortaya koyduğu ıslah, terakki dolayısıyla o vilayetten devlet hazinesine para göndermek ve emsalinde karşılaşıi-madıgı halde, senede 250 bin lirayı göndermeyi taahhüd et­mişti- Ancak Mahmud Nedim paşanın ıslahat komisyonu işin bu tarafını göz önüne almıyarak, vilayetin genel masrafından 24 bin kese tenzilat yaparak, nakit olarak istemiş ve bunun üzerine paşa istifa yolunu seçmiştir.
Yolculuğunda Sivas'a tayinini haber aldı. Hayat-ı Siyasi-ye'de deniyor ki: "Vaziyete göre Mahmud Nedim paşa, Rus­ya politikası tarafdarından olduğu için sadaret makamına aelmesiyle birlikte elçi general İgnatiyef in tavsiyesiyle Bul­garların rum patrikliğinin otoritesinden ayrılarak müstakil Exsharzhk idaresi kuruldu. Bu da, devleti başka bir idare şekline koymak niyetiyle geçmiş dönemde yapılan her şeyin tamamını bozmaktı. Evelce yapılmış bulunan demiryolları mukavelesini feshetmişti. Vilayetler nizamlarını değiştirip, küçük, küçük valilikler kurmaya kalkışıp, bu yeni düzenin gereğinden olmak üzere, Sofya'yı Tuna vilayetinden ve Şar-kikarahisarı, Trabzon'dan, Maraş'i, Adanadan ayırıp başka başka valilikler teşkil etmiş olduğu gibi, Bosna'nın öbür ucunda olan Hersek sancağını, daha yakında olan Yenipazar ile birleştirip orayı da bir valilik yapmış ve bütün vilayetlerin tahsis ve masraflarında hesapsız ve ölçüsüz indirim ve yük­seltmeler yapmış olmasıyla, her mahallin idaresi bundan menfi olarak etkilenmişti. Bu etkilenme sonucu, memurla­rın suistimalleri, zabıta ve vergi memurlarının her birinden şikayetler başlamıştı." En tşarib karşılanı da payitaht dışın­daki memurların çoğunluğunu belkide tamamı ya azil ya da yerlerinden başka mahallere nakil olunmasıydı. Devlet böy-!ece adeta bir müteharrik kitle haline gelmişti... Mithad paşa Sivas'a gitmedi. Tayini Edirne valisi olarak yapıldı.
Çok dikkat çekici idari tedbirlerinden biri de, jurnalci me­murların ihdasıdır. Bu memurların işi babıâiiye durmadan tetkik için evrak göndermeleriydi. Mahmud Nedim paşa bu sırada tanzim etmiş olduğu bütçede üçmilyon lira fazla gelir göstermekteydi. Öte yandan da, maliyeyi Galata sarrafların­dan 1 milyon 100 bin lira borç almış olarak ilan ediyordu. Eski bir cedvele göre harici ve dahili genel devlet borcu 138 milyon 674 bin 780 ve her iki borcun faizi senede 8 milyon 457 bin 485 lira idi.
1288/1872 bütçesinin dengesine göre umumi gelir: 20 milyon 700 bin lirayı aşmış olduğu görülüyor idi. 1289/1272 senesi, Bulgar eksharzliğınm kuruluş tarihidir. Eksharzh"ın İs­tanbul'da oturmasına karar verildi. Hatta huzura çıkarak bir teşekkür konuşması yaptı. Padişah da, bu nutka uygun bir nutukla cevap verdi. 1286/1869 senesinde Âlî paşa daha sadrazamken düzenlenmiş bulunan fermanda Eksharzhın icab ettikçe Fener semtinde bulunan Bulgar papashanesinde ikamet etmeye izinlidir açıklaması yer almıştı.
Mahmud paşa vilayetlerin tahsisatını keserek, elde nakit bulundurmak için, görünüşde %10 esasda %20 faiz ile Küçü-koğlu Agop isimli birinin vasıtasıyla tezelden 10 milyon lira­lık borç antlaşması yapmıştı. Burada Rasimbey'den bir not aklıma geldi. Takdim ediyorum, Rus sefiri ignatiyef gerek sa­raya gerekse sadrazama kendini kabul ettirmişti. Fransa ve İngiltere ile hem bizimle iyi ilişkiler kurarak mesleği dolay-sıyla babıâliyi ele almıştı. Sureti hakdan görünüp de nice hile ve ifsatlar ve nice suistimaller ile tanzim-i usulü ihlal edici yollar açmıştı. Âli paşa tarafından tehiri yapılan Bulgar eks-harzhlığı beratını, Mahmud Nedim paşa Rus sefirin talep ve teklif etmesiyle birlikte hemen vermişti. Böylece Bulgaristan da Rusların tesir ve nüfuzunun fevkalade kuvvetlenip de ge­nişlemesine müsaade etmiş oldu.
Rumeli demiryol hattının yapılmış olması Rusyanın işine, gelen bir husus değildi. Tabii, Önlemeye çalışacaktı. Rus elçisinin tavsiyeleri neticesi adını andığımız demir yollarının Yapılması müteaahid Baron Hirş'len yapılmış mukavele ça-lısma masrafının ve imtiyaz müddetinin uzunluğu vesile edi­lerek değişikliğe uğratıldı. 2300 km. lik inşaata mahsus 1. 980 bin hisse senedi o vakte kadar bitmiş olan yarısı kadar imalata ve imtiyaz bakımından indirilmeye matuf müddete karşılık, Baron Hirş'e terk edilerek yüzbinlerce liralık irtikap yapıldı. (Mirat-ı Hakikat)
Bu parayı saraya yetiştiriyordu. Paşa, bahriye nazırlığında bulunduğu sıralarda bile, padişahın hoşlandığı hususlarda bilgi sahibi olmuş bütün lezzet ve iştahını genişletmeye çalı­şıp bir hayli hizmetler etmiş olduğu gibi, sadrazamlığında da­hi, saraydan akla gelen ne olur ve istenirse hiç bir engel çı­karmadan yapmaya başlamıştır. Bir zamanlar resmi çalışma ve muamelesinde babıâlinin imtiyaz kuvvetine ve nizam ile kanunu devletin hükümlerine riayet etmeyi seçen padişah, bundan sonra bu şekil davranıştan vaz geçti.
Bir sene içinde Sultan Abdülaziz, tamamen değişmişti. Bu sıralarda da Hanri Martin tüfeklerinin ordu tarafından kabulü bu sene içinde gerçekleşmiştir. Padişah, sadrazam M. Nedim paşanın ahali arasında çoğalmakta bulunan itibarsızlığını kö­tü idaresini haber almaktan uzak kalmıyordu. Hatta çok geç­meden azlederek yerine Edirne valisi Mithad paşayı sadaret makamına getirdi. Şimdi burada A. Rasim bey iki ayrı müta­laa vermiş onları nakledelim: <Padişah, Âli paşadan yüz çe-viripde sadarete nail olmak 'için akla hayale gelmez çeşitli fitne ve fesad icad ve gayri meşru paralar takdimiyle mevki­inde kalabilmiş ve bu garaz dolu mesleği yani yolu devam için: "efendimiz, bir padişahı müstebidsiniz. Her emrü fer­manınızı yerine getirmeye muktedirsiniz mealindeki sözlerin ifade edilmesiyle Sultan Abdülaziz'in bağsız bir aslan gibi etrafa atılıpda keyfe göre hükümleri icra etmek emeline ve
arzusuna düşürmüş olduğundan Âli paşa irtihal-i dan beka eyledikte, Mahmud Nedim paşa sadarete gelince Sultan Abdülaziz'i talim ettiği yola sevk etti. Yine: Sultan Abdüla-ziz tarafından M. Nedim paşanın açtığı yoldan aldığı lezzed-den, bir taraftan da icraatların bırakmış olduğu kötü tesir­lerin neticesinden çekinmiş olduğundan genel bir hosnud-suzluk karşısında bir özür, bir tarziye makamında olmak üzere Nedim paşayı geçici olarakda olsa feda edip, gerek ahali gerekse ecnebilerin nazarında ona mesuliyet yükledi. Hüseyin Avni paşa gîbi sözü geçen kimsenin kin ve düş­manlıklarından gelecekte de nefsini koruyabilmek tedbirine başvurarak, Midhat paşanın Bağdad valiliğinden dönüşün­de, Edirne valiliği ile İstanbul'dan uzaklaştırılması için, M. Nedim paşanın İsrar ettiği bir fikri seçmesi garazkârlıkla tefsir edip Midhat paşayı sadaret makamına getirip, Mah­mud Nedim paşayı da, görünüşte ikbal makamından indirip, uzaklaştırmakla efkarı umumiyeyi taraftar saydığı birişie tatmin etti zannma kapıldı.
Lütfi tarihi diyorki: <Sadaret değişikliği gerek içde gerek­se hariç de pek büyük bir memnuniyetle karşılandı. Daha üç gün olmamıştı ki babıâliye bu vaziyete sevindiklerini be­lirten telgrafların sayısı ikibine vardı. Midhat paşa sadrazam olur olmaz, ilk aldığı darbe, Mahmud Nedim paşanın vilayet usul-ü kanununu iptal etmiş olmasından doğan karışıklıktı. Hüseyin Avni paşa, Şirvanizade Rüşdü paşa ve arkadaşları sürgün yerlerinden dönmüşlerdi. Bu defa dahi M. Nedim pa­şa tarafdarı teşkilatından olan, Maraş valisi Cevded paşa ile Karahisarı Şarki valisi Rasim paşalar da döndüler. Şirvani­zade evkaf, Cevded paşa maarif, İzmir valisi Sadık paşa maliye, Paris sefiri Cemil paşa hariciye nazırlıklarına tayin edildiler. Eski sadrazamın ıslahat meclisini fesh, şura-i dev­let, dahiliye ve tanzimat isimleri altında ikiye taksim olundu. Midhat paşa, 10 milyon liralık borç alımında aracılara, 100 bin lira verilmiş olmasından M. Nedim paşayı vükela meclisinde sorgulamaya aldı.> Mirat-ı Hakikat diyorki: <Bu 100 bin altun saraya verilmişti. İş bu komisyon, borç aracı­larına verilmesi hakkında Sultan Aziz'in özel iradesi varken inkar etmiş olması ve M. Nedim paşanın padişahı tekzib et­memek için iradesinin bulunduğunu söylemekten İstinkâf etmesi 100 bin altunun kendisinden alınması hükmü bahs oldu.
Ancak hakiki durumu bilen padişah, Mahmud Nedim pa­şanın uğradığı bu ödeme cezasını af etti ve Kastamonu va­liliğine tayin ederek gönlünü aldı. Şimdi burada Rasim bey merhumdan bir alıntı yapıyoruz: Senebesene ilan edilmekte olan bütçe muvazene (hesap) defterlerinde görüldüğü gibi masrafların 2 milyondan fazla olduğu bununda üzerine Mah­mud paşanın sadarete gelmesiyle birlikte Küçükoğlu Agop efendi vasıtasıyla avrupadan alınan 10 milyon liralık borç fa­izinin ilave edilmesiyle denklik açığının miktarı 3 milyon lira­yı geçmişti. Müşarileyhin yani Mahmud paşanın babı-âlide tenkihat ve ıslahat komisyonu adı ile kurmuş olduğu meclise yaptırdığı ve mabeyne takdim ettiği defterde gelir ve gider karşılaştırılmış olduğundan başka, gelirin 500 bu kadar binii-ra da fazlası olduğu gösterilerek, işbu fazladan 100 bin lira sarayı hümayunun tahsisatı seniye haricinde yani saraya ve padişaha ayrıları paranın dışında sarf olunmak üzere gelişi güzel bir hesapla mabeyni hüfmayuna takdim edilmiş ve 350 bin lirasıyla İngiltereye bir zırhlı harp gemisi daha sipariş edilmiştir. Midhat paşanın sadareti üzerine maliye nezareti tarafından gelen taleb üzerine bu sefer verilen deftere göre, gelirin fazla olması şöyle dursun, Mahmud Nedim paşanın v'Iayetlerden, yapmış olduğu tahsisat indirimi makul olanlar dahil hesablansa bile yine genel masraf açığının 3 milyondan aşağı olmadığı, gösterilmiş ve o zaman söylenip, yazılan faz­layı tasdik etmiş denilen komisyon azalan getirtilip, toplan­mış ve sorgulara maruz kaldıklarında, hesabın hazine kayıt­ları üzerine olmayıp, Mahmud Nedim paşanın tarif ve ifadesi­ne göre yapıldığı, verdikleri cevapdan anlaşılmakla işin haki­kati ve rengi ortaya çıktı. (Midhat Paşa-Hayatı Siyasiye) Mithad paşanın sadareti 2 buçuk ay devam edebilmiştir. Bu sırada Bağdad, Vidin demiryolları, Hicaz telgraf hattı, terazi­lere ve ölçülerin onda bir usulüne göre tatbiki gibi hususlarla uğraşılmışsa da, tamamı akim kalmıştır. Mısır Hidivi İsmail paşa, avrupadan borç para alabilmek için padişahdan izin talebinde bulunarak aynı zamanda Mahmud Nedim paşanın vukubulan azlinin üzerine bu talebde geri kalmıştı. Şimdi ta­lebini yinelemekteydi. Midhat paşa, bu izinin sebeb olacağı sıkıntıları gördüğünden hatta Mısır'ın elden gitmesine sebeb olacağını anladığından hemen teşebbüse engel olmuştur. Fa­kat, padişah Hidiv İsmail paşaya söz vermiş imiş! Bu yüzden bir dereceye kadar padişahın sözü yerine gelsin diye, Mısır Hidivine izin manasında olmıyarak, ileri de buna yakın bir vaadmışça olmak üzere bir fermanyazıldı. Tabiatıyla Hidiv bu fermanı kabul etmedi. Mabeyne bildirdi. Bunun üzerine ma-beynden re'sen izin sayılan, bir ferman çıkarılarak yollandı. Tarihi Lütfi diyorki: <Fermanın Mısıra varması üzerine sıcağı sıcağına %13 faiz ve %birbuçuk komisyonlabir milyon lira borç ahnıvermiş.> Padişah, Midhat paşanın kullandığı muha­lefet politikasından serrişte yani ipucu seçti. Paşayı azletti. Büyük Rüşdü paşa sadarete geldi. Ancak o da, tutunamadı. Artık sıra serasker Esad paşaya gelmişti. Hükümet günden güne padişahın keyfi davranışlarından dolayı kuvvetini kay­betmekteydi. Yabancı kalemler bile Sultan Aziz için nefsine uygun işlerle vakit geçirip, Ömrünü sarayda geçirip paraları vapur yapımına harcadığını yazmaktaydılar. Hatta; Debid ör,
Hivorki: <Osmanh devleti Sultan Aziz idaresinde birer parça halinde kopup düşmekteydi. Mısır Hidivi para için 1868 ile 1872 tarihleri arasında 2 tane ferman elde ettiki, neredeyse istiklâl idi. Vilayetlerin çoğundaki valiler hükümdar gibiydi­ler. Avrupadan çok yüksek faizlerle borç alındığından mali­yenin hazinesi bomboştu. Memurlarında askerlerinde maaş­ları senelerdir bir miktar beklemede kalmaktaydı >
Ali paşa vefat edince padişaha çeşitli hediye ve hesapsız nakit ve mal takdiminde bulunan Hidiv, sarrafı İbrahim bey ki sonradan Mısır kapıkethüdahğına da tayin ve uhdesine vezaret rütbeside tevcih olunmuştu. İşte bu adamın vasıta­sıyla vükela, devlet adamı, lüzumlu, lüzumsuz pek çok kim­seyi de, doyurup fevkalade bir nüfuzla şöhret sağladıktan sonra, artık bol bol alma vakti gelmiştir hevesine düştü.
Hatta Şirvanizade Rüştü paşa sadaretteyken İstan-bula gelerek, padişaha, vekillere, kurenaya tam beşyüzbinlira harcayarak, avrupadaki devletlerle mukavele yapma ve borç alabilmek iznini, Âli paşanın büyük zorlukla kabul ettirdiği kararın iptalini, müsadeyi havi bir ferman aldı. Bu alış veriş­ler sırasında padişahın yakınlarından aklı fikri para olan sefil­ler, yüz-yüzellişerbin lira kazanıp mutlu oldular. Lâkin şu hır­sızlıklar ve rüşvetler, hayır sahibi devlet adamlarının indinde üzüntülere badi olduğu avrupada bile yeis ile karşılanıp la­netlenmesine, şu fıkra delil sayılır. "Almanya imparatoru o sırada ziyaret için İstanbula gelen İran Şahı Nasıriddin Şa­ha, sen Öylece bir padişaha 'misafirliğe gidiyorsunki; kendi eliyle kendi kolunu kesmiştir." diyerek, Mısır'ı devleti âliye-den ayırmak demek, sayılan fermanın verilişini alay konusu olarak dile getirdiği kesin olarak duyulmuştu.>
254

Hersek İhtilâli


Padişah, "NedinV'siz olamıyordu. Sultan Abdülmecidin saltanatının sonlarına doğru 25 milyon derecesindeki Os­manlı borçları 12 senede 250 milyona vardı. Sultan Abdüla-ziz elan Mahmud Nedim paşa'nın sadaretini özlemekteydi. Onun azlettikten sonra Mithad paşa ve büyük Rüşdü pasa, Şirvanizade Rüşdü paşa hatta Hü-seyin Avni paşa sırasıyla sadrazam oldukları halde, iktidarda fazla kalamamışlardı. Ef­karı umumiye ise, Mahmud Nedim paşanın adamakılli aley­hinde idi. Efkarı umumiye yalnız bunun aleyhinde olmayıp, Paris antlaşmasından sonra diğer devletlerin kefaleti altına alınmış olan Osmanlı mülkünün tamme-i istiklali, Romanya, Sırbiya, hatta Karadağ muhtariyet idareleriyle bozulmuş, Londra konferansı bunlara tüy dikmişti.
Avrupanın müdehalesi yüzünden ortaya çıkan ıslahat fikri­nin de hristiyan reayayı itidal ölçüsünden çıkarmasından da memnun değildi. Şirvanizâdenin sadrazamlığı esnasında meydana gelen bir hadiseyi buraya yazmadan geçemedik. Bu hadise 1291/1874 tarihli, bir mebuslar meclisi kurulma­sına aiddir.
Rüşdü paşa yalısında, toplanan adliye nazırı Midhat paşa ile beraber bir kaç vekilden ibaret bulunan özel bir encümen devletin halini ahvalini ortaya koyup meydana çıkan kötü vaziyeti mümkün mertebe önlemek ve tanzime başlangıç ol­mak için, bir layiha kaleme alınmasına karar vermiş ise de, Şirvanizade huzurda, mebuslar, kanunca sözlerinin meydana getireceği tehlikeyi anlayamadığından, böyle bir layiha hazır­lığından bahsederek, Midhat paşanın Selanik valiliği ile uzak­laştırılmasına, biraz sonra da kendisinin Halep valiliğine tayin ile sadaretten düşmesine sebeb olmuştur. Midhat paşa tara­fından kaleme alınmış bu layihanın bir kısmında o zamanın rlüsünce-i umumiyesindeki şu anlayış: <Bir vakitler devletin aaf ve inhitatına müteallik olarak söylenmiş sözler, bu gün ahalinin tamamında devletin izmihlali (çökme) zevali husu­sundaki tabirler açıkça söylenmeğe başlamıştır. Bu tarzda ifade eylediği gibi çare-i salah oimak üzere bermutad, kanun ve nizamların tatbike konulup, büyük, küçük, erkek, kadın bütün tebanın kanun hükümlerine ayırımsız ve eşit uyması, meclİsve muhakeme ve diğer hayır kuruluşlarının yerine ge­tirilmesi, üzerine düzeltilip yeniden kurulması, bütün işlerin eskidenberi devletin mercii olan babıâli tarafından görülüp, orada karar verilip, hakipayi şahanelerine arz ile irade-i seni-ye-i şahaneleri şeref sünuh buyruldukça devletin hukuku mülkiye ve maliyesine bağlı hiç bir şey yapılmaması ve ida-re-i devletin ruhu olan mali işlerinin kuvvetli bir esas üzerine yeniden oturtulması, babıâli'nin rey ve tasdiki manzum ol­madıkça hiç bir yere bir akça sarf edilmemesi ve küçük bü­yük bütün memurların ve hademei devletin vazifeleri yeniden tahdid ve tayin olunup, işbaşında bulunan memurların dere-ce-i mesuliyetlerini bir karar altına alınması gibi> Deniliyor.
Görülüyorki, ecnebilerde, hemşehrilerde devlete ıslahat yapmasını tekrar tekrar talep ve tavsiye etmekteydiler. Anla-şılıyorki, burada devlet bir maneviyat-ı mazlume, yâni lâzım gelen, ıslahat ve tensikatın yani düzenleme ve hafifletme işi­nin son şekil ve tesir derecesini bilemeyen bir kitİe-i kötülük­tü, işte bundan biraz sonraydı ki, Panslavizm propogandass, Hersek ve Bosna'da çok önem taşıyan bir ihtilali uyandırı­yordu. Avrupalıların dedikleri gibi Osmanlı hükümetinin du-Çar olduğu ve ödemesi gereken derd, günden güne daha da ağırlaşıyordu. Her 15-20 senede bir şiddetli bir sıkıntıya tutu­larak, avrupayıda sarsmaktaydı.
2. Aleksandr'da, Çar Nikola gibi, kendisine bir tabii koru­yucu bakan milyonlarca ortodoksu korumayı mukaddes bir vazife gibi sayıyordu. Londra konferansının da söylemediği Paris antlaşmasının hakaretinin acısını çıkarmak arzusunu taşımakta olup, yine bu tarihlerin anlattığına göre Gorçakof, Almanya başvekili Bismark'ın sahip olduğu başarıyı çeke­mediği için, siyasi hayatına şanlı bir netice koymak arzu ve emeliyle çırpınıyor, Bismark'ın şan ve şerefi çaresiz Gorça-kofa gözünü yumdurtmuyordu.
Diğer tarafdan panslavizm neşriyatı dinsel siyasetin, neti­ceye verdiği başarı ile hergün büyüyor, Romanya, Sırbiya, Karadağı harekat merkezi seçmiş, buralardan adalara yaptı­ğı teşviklerle Bosna ve Hersek'i Bulgaristanı hercü merç edi­yordu. Eyalet ve akalimi Yunaniye panslavizmin gözünden düşmüştü. Panslavizm, büyük yunan devleti fikrini, maksadı­na uygun görmüyor, Viyana kabinesinin Belgrad ve Bükreş üzerinde tesis etmiş olduğu baskıdan kuşkulanıyordu.
Avusturya 1291/1874de Sırbiya ve Romanya İle ticaret antlaşması yapmıştı. 1292/1875 senesinde Rus memurları güney Tuna'da faaliyetlerini arttırarak kendilerini gösterme­ye başladılar. Bu arada Es'ad paşa sadarete, Derviş paşa Bosna-Hersek valiliğine getirildi. Babıâli her tesirden uzak, saray ise devletin idaresini ele almıştı. Ancak bu idare tarzı son derece keyfi olmaktaydı. Mirat-ı Hakikat ihtilal öncesini şöyle anlatıyor: <...Görünen sebeb odurkî: Hersek sancağı­na katılmış bulunan Nevesin kazası hristiyanlarından 160 kişi koyun vergisinin çokluğundan, zabıtaların zulmünden dolayı, Karadağa geçerek şikayet etme mecburiyetinde kal­dıklarından Karadağ prensi Nikola vakayı anlatışınızı Rusya devletinin İstanbul sefirine yazarım. Şikayet ettiğiniz Öde­melerin tahakkuku hususunda Osmanlı devletinden, özel bir memur gönderilmesini iltimas ettiririm.> der. Şikayetçi­ler ise, "Karadağ'a sığınmamızdan dolayı Osmanlı devleti bizi azarlar" cevabı vererek köye dönüşte tereddüd gösterdiklerinden Balkan kavimlerinin isyanları daima ya vergilerin tahsilindeki suistimallerden yahud umumi tekliflerin, eşit bir şekilde taksim edilememesinden veya vergi bahanesiyle zu­lüm yapılmasından ortaya çıkmıştır.
prensde Rusya elçisi general İgnatiyef e vaziyeti bildir­mekle beraber bunların uzun zaman iaşe ve ibatelerini, Ka­radağ'ın kaldıracağı yükten değildir. Osmanlı devleti tarafın­dan biran evvel yerlerine dönmelerini sağlamalarını elde edi­niz, şeklinde ricada bulunmuş imiş.
Esad paşa bu fesadın içinde Rusların tahriklerinin bulun­duğunu ve nice senelerden beri gerçekleştirilmeye çalışılan­ların, Bulgaristanda yapılmaya çalışılan ifsat hareketlerinin, Sırbistan ve Karadağ yardımları ile Bosna tarafından meyda­na getirilmek için yapılan, bir planın başlangıcı bulunduğunu anladığından ürküp, şaşırmış vede herhangi bir şeyi yapma­ğa iktidarı olmadığından, tereddütler içinde kalmış, vaktin geçmesi hadisenin büyümesini sağlayıp vehametin artmasını getirmiştir.

İsyanlar


Sadrazam ve serasker Saip paşanın Derviş paşa ile arası açıktı. Firarilerin tahkikatını ona havale etti. Esasen ihtilalin tertipçisi olan rus elçisi ignatiyef, padişah ile Esad paşaya is­yanın teskini hususunda kan dökülmeyip, gerek Rus gerekse diğer devletler konsoloslarına tahkikatın havale edilmesini tavsiye ve kabul ettirdi. Namus ve istiklali devlete kendi elle­ri ile bir darbe indirtmeye muvaffak oldu. Çünkü daha evvel böyle büyük işlerin kararlan kimseye sorulmadan mabeyni hümayuna bağlı ve oraya aid işlerdendi.
Nevesinliler, Karadağdan zafer kazanmış olarak dönünce mültezimlerin zulumlanndan ve vergilerinin servet ve iktidarlan derecatıyla mütenasip uygunlukta olmadığından, emlak senetlerinin değişmesi, karşılığında Osmanlı hükümetinin hazine iç- in vergi almak gibi teşebbüslerinden dolayı hem-şehrileriyle bir cemiyet-i ihtilaliye kurarak müdürü tehdit ederek firara mecbur kıldılar. Üzerlerine giden zabıtaları da öldürdüler. Bu arada Bosna valisi hâla babıâlinin reyini sor­maktaydı. Eşkiya ise Nevesin caddesine siperler yapıp en­gelleri ortadan kaldırıyorlardı. Hatta nasihat etmeye giden mirliva Hüseyin paşa ile Kostan efendiyi de koğdular. Babıâli sert ve şiddetli muamele yapmaktan ve Karadağlıların -harp etmeye olan eyilimlerinin bir ecnebi müdehaleye sebeb vere­ceği endişesi taşımaktaydı. Bu yüzden gösterilmesinin tavsi­ye olunduğu yumuşak tavır, vilayet tarafından yapılan kötü ve yanlış hareket üzerine, ihtilal ateşi Lapoşka'dan Gabele-ye, Mostardan, Avusturya hududuna kadar yayılacaktı. Bazi-yac, Banal ve Piyeveh nahiyelerinin asilerince Karadağ ve Dalrnaçya taraflarından ihtilale katılımlar çoğaldı. Avustur­yalılar, Dalmaçya'ya girecek haydutların silahlarını almak, katılacak olanlara engel olmak bahanesiyle Mitokaviçeye as­ker topladılar.
Maksadları Hersek voyvodalarına Rusyadan yardım müm­kün olmadığını anlatmaktı. Ancak Rusyada yayımlanan ga­zetelerin yazılarının bu planı bozduğu görüldü. Gerek Avus-turyanin gerekse Karadağın bitaraflık ilanları Osmanlı devle­tini oyalama düşün cesinin neticesiydi. Çünkü isyanın Sırbis­tan, Bulgaristan ile Karadağa bulaşması onların hesabına uy­gun sayılırdı. Hakikaten isyan Hersek'den Bosna'ya sıçradı. Banaluka sancağında Kuzara'Garadşika, Rebke sancağında-ki Peridor taraftarıyla Gaçika, İstolçe Beyleke, Terebin kaza­ları kazaları köylerini de sardı. Müslüman hanelerini yakıp geçti. Ferik Selim paşa ricat etmeye mecbur oldu. Eşkiya Karadağ hududuna yakın ve Raguza ile Klaik, Lobeyn, SileL-e yollarının birleştiği noktada bulunan Trebeyni muhasara ettiler. Bundan başka Raguza yolundaki Çarina, Zeviçe, Is-toryine kaleleriyle istolçe, Lobin zapt olunup, Nakşik kalesini de kuşatmak ameliyesine başladılar. Vâli'nin gerek veziri­azam gerekse serasker ile arasında olan küskünlük cevap alamaması gibi aklın alamayacağı bir durumla karşılaşıyor­du. Daha sonra da vali azledildi. Yerine tayin olunan Ahmed Hamdi paşa, harekatı idare etmekten aciz bir kimseydi. Bu sırada ise, Hersek'de ıslahat yapılması hususunda ecnebi devletler tarafından ortak bir tebliğ yayımlamış bulunuyorlar­dı.
Rusya, Avusturya, Almanya (Bismark'ın Osmanlı devleti aleyhinde bu işde teşebbüsleri görülmüştür.) Bir tarafdan, İn­giltere diğer tarafdan ıslah niyetlerini ve konsoloslarına ver­dikleri talimatta Herseklilerin şikayetlerini Osmanlı devleti fevkalade komiseri tayin edilen şura-i devlet reisi Sururi pa­şaya arz etmelerini bildiriyorlardı. Sururi paşa Mostara gitti. Hersek'de 30 tabur piyade 4 bölük süvari askeriyle bunlara karşılık 8-10 bin haydut vardı. Çarpışmaların devam ettiği görülüyordu. Duga boğazı eşkiya elinde bulunduğundan Nakşik'de muhasara altına alınmış bulunuyordu. Peküpolo-viç Levi, Byratiç, Lazarso ve Behke bölgelerinde Noverin, Mesaronoviç, Buğdan Simvoniç isimlerindeki haydut reisle­riyle Rauf paşa kumandasındaki Şevket ve Osman paşa uğ­raşmaktaydılar. Rauf paşanın rahatsızlığı yüzünden Ahmed Muhtar paşa Bosna- Hersek baş komutanlığına tayin edildi.

Mahmud Nedim Paşa Siyaseti


Hükümeti keyfiyeyi Aziziye iflasa, isyanların genişlemesi ve devam etmesi azim bir sıkıntıya gidileceğini göstermek­teydi. Mali ve siyaseti dahiliye ile harici münasebetler nokta-j nazarından en müthiş çukurlara körü körüne düşen bu hükü­met Mahmud Nedim paşanın ihtiraslı elleriyle idare olun­maktaydı. Padişah Esad paşayı azil, Atina valiliği görevinde bulunan Mahmud paşayı sadarete getirmek için 1292/1875de Mahmud paşayı Şura-ı devlet riyasetine getir­di. Üçüncü günü de sadaret makamına getirdi. Mithad paşa­yı adliye'ye, Sururi paşayı Şuray-ı devlete, Hüseyin Avni pa~ sayıda serasker olarak tayin eyledi. O zaman yaptığı siyaset­te İgnatiyef meramını anlatabiliyordu. Hersek isyanının Sır-bistana ve Karadağ'a bilhassa Bulgaristana sıçradığı yağlı paçavralar icab eden işgal kuvvetlerine sahipti. Mahmud pa­şa tutuşmaya hazır olan bu maddelere bir kibrit çakmak ka­bilinden olmak üzere ilk önce mali vaziyeti ıslahen garib bir teşebbüsde bulundu. 1291/1874 sene-i maliyesi bütçe den­gesinde Smilyon lira açık vardı: <devletin dış borcu ve de­miryolları tahvilatı ve bütün senetlerin bedeli ikiyüz ve halkın elinde bulunan bütün senetlerin kıymetide, 106 milyon lira civarında idi. Böyle büyük bir yeküne varan muntazam bor­cun senede avrupaya 14 milyon lira faiz ve ana para ödeme­si mecburiyetinde kalınmıştı. M. Nedim paşa bu 5 milyon açığı kapamak için bu 14 milyonu yarıya indirdiğini ilan etti. Bu ilanın hemen arkasından gerek dışda gerekse içde büyük bir buhran şikayetini ortaya çıkardı.

İç Buhran


Kelimenin tam anlamıyla-malını mülkünü satarak elde et-tiâini ayda bir liraya bir kuruş getiren sened-i umumiye ve demiryolları senetlerine yatırmak gafletinde bulunan Osman­lı tebasının bir çoğu elleri boyunlarında kalmasından bu ka-Öıtlarla yapılan evkaf ile eytam (yetim) akçalarını havaya eritmekten, dış buhran ise, avrupalıların gözünde zaten, bor­cu borç ile ödemek gibi kötü bir mali leke ile yaşadığımızdan böyle hakiki iflasdan bir sonuç çıkıyordu.
Fransa ve İngilterede bulunan senet sahipleri, elçilerimizi hakarete tabi tuttukları gibi gazeteleri dahi: <Türkler bizt do­landırdılar. AKunlarımızı sefahat uğrunda telef ettiler. Bun­ların devam etmesi avrupaya zararlıdır.> Mealinde şiddetli başlıklarla donatılmış yazılar yazdılar. İşte bu sırada ünlü Gladeston hakkımızda aleyhimizde olmak üzere nutuklar at­maktaydı. Mali siyasetimiz tamamen mahvolmuştu. Bu se-bebler yüzünden içde hükümet aleyhine mühim ve çok kuv­vetli memnuniyetsizlik doğdu. Dünyada yapılan siyasi politi­kada muhibbimiz olduğunu sandığımız Fransa ve İngiltere kaybedildi. Fakat Ruslar, kazanıyordu.
Diğer taraftanda Bulgaristan da alıp vermekteydi. Genç Bulgar kitleler büyük göçler gerçekleştiriyorlardı. Rusya ve Sırplardan silah almaktaydılar. Rus konsolosluklarının Kızan­lık, Eski Zağra, Çırpan, Hasköy kazalarında Filibe ile Rus-cuk'da yapmış oldukları ihtilal* teşvikkârlığı nihayetinde ihti­lal komiteleri kurulmuştu. Zağra ve Kızanlık memurlarının şarta bağlı çalışmaları sayesinde fesatçılar yakalanıp, hapse­dildiler. Bulgarların ihtilallerini yapmak üzere oldukları anla­şıldı.
Rus sefiri İgnatiyef M. Nedim paşayı tehdid ile Edirne vali-si Hurşid paşayı azil, Filibe mutasarrıfı ile Zağra ve Kızanlık kaimmakamlarını değiştirip, hapisde bulunan Bulgarları salı­verdirdi. Gösterilen bu zaaf Bulgarlara ne duruyorsunuz? Ars ileri komutası yerine geçmişti. Bu kumanda İgnatiyef tarafın­dan Sırplarada adeta ve- rilmiş gibi bir hal zuhur etti. Hüse­yin Avni paşa bir taraftan Bosna ve Hersek'e ihtilalci ihraç eden, diğer yandan da, Bulgaristana saldın adımları atmak düşünce ve hareketlerinde olan Sırpların yapacakları muhte­mel harekatlarına karşı, Niş, Vidin kalelerinde önemli miktar­da asker toplamaya muvaffak olmuştu. İgnatiyef buna da iti­raz ederek, Hüseyin Avni paşayı azlettirdi. Padişah yazdığı­mız kuvvetin geri çekilmesini emretti. Ancak yeni serasker Namık paşa bir mazbata yazarak, söz konusu emri engelle­meye muvaffak oldu. Hakikaten prens Milan geniş bir Slav hareketinin başında bulunmak istiyordu. Rus generallerinden Çerniyef, Sırbistanın hizmetine girdi. İlk işi sınır istihkâmları­nı teftiş etmek oldu. Bu sırada idiki Berlin'de toplanmış olan üç kuzey devlet baş vekillerinden Avusturya ve Macaristan başkanı Kont Andiraşinin bir layihası öne çıktı. Bu layiha şu mealde idi:
1-Hristiyan ahalinin ayinlerini serbestçe yapabilmeleri. 2-Iltizam usûlünün kaldırılması.
3-Ziraat arazisinin kullanılabilmesi bakımından İslah du­rumları.
4-Azaları müslim ve gayrımüslüm kişilerden meydana gelmek üzere bölgesel bir kontrol meclisi kurmak.
5-Vergilerin mahalli ihtiyaçlar için sarfı. Bu teklif henüz tebliğ edilmemişken Midhat Paşa adliye nezaretinden çekil­miş olduğu gibi Mahmud Nedim Paşa da yazılı layihaya kar­şılık adalet fermanı adıyla bir ferman yayımladı ki şunlar vardı: "Bosna ve Hersek taraflarında en çok şikayet edilen husus arazi bölüşümü ve vergi toplama usulü gibi madde leİslahına ve tanzimine başlanarak 1272/1856 ferman münderacatından olan serbestliği bütün din ve mezheplerin hür olma teyyidi, hristiyanlardan alman askerlik bedelinin azaltılması, değiştirilmesi ve bazı mahkemelerce bazı düzelt­melerin yapılacağına, gerek meclis gerek mahkeme azaları seçim hakkının genişletilmesine, memuriyet vazifelerini kötü yönde kullananlar hakkında ahalinin şikayet etme selahiyet-leri olmasına ve bazı şeylere dairdi.
Bu fermanın maddelerinin izahını tetkik için bir de icraat meclisi kurulduğu gibi adliye nazırı Cevdet Paşayla bu işleri tanzim üzre Sofya'ya yolladı. Fakat adalet fermanına kimse inanmadı.
Kont Andraşi layihası Bâbaaliye sözlü olarak tebliğ olun­du. Bâbaali kendi içinde yaptığı müzakere neticesinde şöyie böyle söz konusu layihanın dört maddesini kabul etti. Vergi­nin mahalli ihtiyaçlar için sarf edilmesi maddesini "Devletçe fayda sağlayıcı işler için müsait meblağın elverdiği imkanda miktarının arttırılabileceği" düşüncesi hoş görüldü. Halbuki layihanın girişindeki: "Hristiyanların gerek fiilen gerekse hu­kuken İslam dini ile tamamen eşit tutularak müsaade şekline vermek değil mazhar-ı tastık ve riayet olması" kaydı devlet­lerin hristiyan teba haklarında apaçık özel bir bir cümle ile himaye edici bulunduklarını, Rusların hristiyan tebanın esir gibi yaşadıklarına dair olan önceki ifadelerine uygunluk gös­termekte idi. İcraat meclisi dikkat nazarlarını bu yöne çevire­medi. Yine bu sırada Rusya sefiri general İgnatiyef'e nahiye­lerin idaresi hakkında bir teklifte bulundu. Bu layiha Mithad Paşanın hatıratında yazıldığına göre: "Rumelide bulunan ka­baların müslim ve gayrımüslüm ahalisinden hangi sınıf yani hangi taraf çoğunlukta ise o kazanın Hâkim ve Kadısı onlar­dan olmak, Bulgarlardan milis askeri yapılmak, Çerkezleri Anadoluya sevketmek. Devletin gelirinin belli bir suretle, bel-
li yüzde miktarıyle hazineye alınıp kalanı milis askerine sarf edilmek üzere mahallinde bırakılmak yoluna gidilmesi başka yerlerde de nizami asker bulundurulmamak gibi mühim şart­lar bulunmaktaydı. Bu layihanın birinci maddesi tetkik olun­duğu takdirde çıkan netice Rumelinin Bulgarlara tamamen teslim edilmesini zaruri kılmasıydı. Babıali böyle körükörüne uğraşmakta ve Avusturya layihasının kabulü yüzünden Her­sek ihtilalinin sönmesini beklemekte iken, Karadağlıların Do­ğa boğazındaki Osmanlı askerini kuşatma altına almış oldu­ğu haberi erişti.
Ahmet Muhtar Paşa kışın büyük şiddeti yüzünden Nak-şik'e zahire gönderemediyse de ilkbaharda iki koldan hare­kete geçerek eşkıyayı dağıtmak yoluna gitti. Pıraşika mevki-ne dönüldüğünde ve Nevezere'de karşılaştığı eşkiyayı bir de­fa daha bozdu. Bunların kalabalıklığına göre Karadağlıların da iltihak etmiş oldukları manası anlaşıldı. Bunun üzerine padişah İşkodrada kuvvetli bir askeri alayın bulundurulması­na ve eski serasker Rıza Paşanın seraskerliğe yani başkomu­tanlığa getirilmesini emreyledi. Osmanlı devleti Hersek ihtila­linin ileri gelenleri ile Sırbistan ve Kardağa karşı 148 tabur asker bulundurmakta iken Hersek'e 10 İşkodra'ya da 20 ta­bur asker şevkini kararlaştırdı Mirat-ı Hakikat diyor ki: "Bu taburların çoğu 2-3 yüz erden mürekkep olmakla ortalama hesapla yekûn 70000 kişi olup silahlı askeri 50000 kişiye, erişmiş erişmemiş gibiydi.
Yalnız Hersek isyanı, 30 bin Hersekli, Sjrbistanın kuvvey-i askeriyesi 80. 000 ve Karadağlılarında 40000 den aşağı ol­madığı itibariyle o günkü günde savaşmak üzere bulunan şu üç yönün 150. 000'i aşan ordularına 50000 kişilik askerle karşı koymak mecburiyetinde kalınmıştı." Diğer taraftan Os­manlı devleti Rusyanin tehditlerinden ve Bulgaristana karşı uyguladığı açık himaye ve sevkiyatından çok şikayetçiydi.
Mahmud Nedim Paşa siyasetteki atağı İgnatiyef in eline kap­tırmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı