Seyyid Ahmed er Rufai'nin talebelerine bağlılığı çok fazla idi. Onların arasında bulunmanın, onlarla sohbet etmenin büyük sevaplar hasıl eden ibadet olduğunu buyurur ve talebelerinede böyle yapmalarını tavsiye ederdi. Talebeleri ile sohbet ederken insanların kendini beğenmesi ile ilgili bir soru sorulduğunda:
-"İlminin fazla, amelinin çok olması ile gurura kapılan kimse, marifet sahibi değildir. çünkü şeytanda pek fazla bilgiye sahipti. Mantık yürütmek suretiyle, ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu iddia etti. Halbuki meleklere hocalık yapıyordu sonunda kendi nefsinin üstün olduğunu söyleyip kibirlendi. Böylece Allah-ü Teala'nın gadabına uğradı ve lanete müstehak oldu. Ebedi olarak rahmet dergahından kovuldu. Ey oğlum! sakın! İyi ibadetlerine, yüksek ilmine aldanma. Çünkü Bel'am-ı Baura ve Bersisa, en çok ibadet edenlerdendiler. Fakat sonunda nefs ve şeytana uyarak dünyaya bağlandılar. Ahiretlerini ziyan ettiler. Rezil rüsva oldular. Ey oğlum! Kalbinde ufak bir leke görürsen, oruç tut. Git "
Cehennemden Rufailerin azad olunması
* - "Ashabımın cehennemden azad olduğunu, ahiretten önce dünyada bana gösterdi."
-"Efendim bu kağıt beyazdır." dediklerinde;
-"Kudret eli siyah yazmaz. Bu nur ile yazılmıştır."buyurdu.
Hayvan Sevgisi ve Merhameti
* Seyyid Ahmed er Rufai (ks) hazretleri hayvanlara karşı çok merhametli idi. Bir köpek cüzzam hastalığına yakalanmıştı. Hiç kimse köpeği bu iğrenç halinden dolayı kapısına koymadı. köpek bu şekilde kapılardan kovula kovula, Seyyid Ahmed er Rufai'nin kapısına geldi. Dermansız yara bere içindeydi. Köpeğin bu halini gören Ahmed er Rufai, köpeği alıp şehirden dışarda bir yerde ona bir gölgelik yaptı. Köpeği orada tedaviye başladı, temizledi, yarasına merhem sürüp karnını doyurdu. kırk gün bu şekilde tedavi gören köpek sıhhate kavuştu. Cüzzamdan eser kalmadı. Sonra köpeği yıkayıp şehre deri getirdi, kendisine,
-"Efendim! bu köpeğe çok ilgi gösterdiniz hikmeti nedir? diye sordular. Onlara ;
-"Kıyamet günü Rabbim bana, bu köpeğe niçin acımadın? Onu uğrattığım bu beladan niçin kurtarmadın? Aynı belaya seni düşürmem ihtimalini neden düşünmedin? diye sormasından korktum. Ey insanlar! Kalplerinizi Allah-ü Teala'nın yarattıklarına karşı merhamet hissiyle doldurunuz. Cenab-ı Hakkın sizi de aynı derde müptela kılmasından korkunuz." buyurdular.
* Yine bir gün Ahmed er Rufai'nin paltosunun eteğin de, evin kedisi gelip uyudu. Namaz vakti geldiğinde kediyi uyandırmaya kıyamadı. Bir müddet onu şefkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca, kedinin yattığı yeri kesti. O haliyle kalkıp namaza gitti. Geldiğinde kedi uyanıp oradan gitmişti. Kesik parçayı alıp paltosuna tekrar dikti. Öyle ki kesildiği yer hiç belli değildi.
* Seyyid Ahmed er Rufai hazretleri, bir gün etrafına toplanmış olan yakınlarına;
-"İçinizde, benim bir ayıbımı,kususrumu görüpte söylemeyen biri var mıdır? Varsa lütfen söylesin." buyurdular. Oradakilerden biri;
-"Efendim ben sizde bir kusur görüyorum." dedi Bunu işiten seyyid hazretleri hiç üzülmedi, söyleyeni kınamadı ve;
-"Ey kardeşim!, Lütfen kusurumu söyleyiniz." buyurdu. O kimse;
-"Bizim gibi, size layık olmayan kimseleri huzurunuza kabul buyurmanızdır." deyince, başta Ahmed Rufai hazretleri olmak üzere oradakiler ağlamaya başladılar. Birara Ahmed er Rufai hazretleri;
-"Hepinizden daha aşağı olduğumu biliyorum ve sizlerin hizmetçinizim." buyurarak onları teselli edip, tevazu gösterdiler.
* Şeyh İbrahim Besti isminde birisi; bir gün Ahmed er Rufai hazretlerine hakaretlerle dolu bir mektup yolladı. Bu mektubu alan Seyyid Ahmed er Rufai (ks), yanında bulunan birisine mektubu okuttu. Her türlü iftiranın içinde bulunduğu bu mektup okununca, Seyyid hazretleri sükunetle dinldiler ve
-"Doğru söylemiş. Eğer Allah-ü Teala'nın indinde şüpheli bir durumum yoksa insanların bana ettiği iftiralara hiç aldırış etmem." buyurdular ve mektuba cevap olarak şunları yazdırdılar.
-"Muhterem İbrahim Besti hazretleri, Allah-ü Teala beni dilediği gibi ve istediği yerde yaratt. Sizin doğruluğunuza güveniyorum. Hayır dualarınızdan beni mahrum bırakmamanızı ve haklarınızı helal etmenizi yüksek zatınızdan istirham ediyorum."
Bu tevazu dolu mektup şeyh İbrahim'in eline varıdığı zaman çok şaşırdı. Yüzünü yerlere sürüp dışarı çıkıp gitti. Halada nereye gittiği belli değildir.
Hacca Gidişi
* Seyyid Ahmed er Rufai Hazretleri, Hicri 555 senesinde hacca gitmiştir. Hac dönüşü Medine'de Ravzai Mutahhara'yı ziyaret etmiştir. Peygamber (sav) Efendimizin kabri önünde şu nidada bulunmuştur.
-"Essalamü Aleyke ya Ceddi!" Efendimiz (asv) kabrinden:
-"Ve aleyküm Selam Ya Veledi" cevabı duyulmuştur..O sırada orada bulunan bütün ziyaretçiler bu sesi işitmişlerdir. Bunun üzerine vecde gelen Seyyid Ahmed er Rufai hazretleri, titreyerek diz çöküp şunları söylemiştir.
-"Uzakta iken ruhumu gönderiyordum.
Bana, vekaleten toprağını öpüyordu,
şimdi ise huzurundayım şu mübarek elini
uzatıverde dudaklarım onunla haz duysun!.."
Peygamber (asv) Efendimiz'in kabrinden nurani eli dışarıya uzanmış ve bütün ziyretçilerin gözü önünde O, bu eli öpmüştür.Bu vakaya şahid olanların başında; Sultan'ül-Evliya Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) hz.de vardı. Diğer büyük zatlardan Şeyh Adi b.Müsafir, Şeyh Hayat b.Kays, Şeyh Ali b.Humeys, Şeyh Ali Taberi, Şeyh Ahmed b.Mahmud Reb'i, Emir Esedüddin Şirekuh b.Şadi,Şerif Hasan b.Muhammed Hüseyni....
Seyyid Ahmed er Rufai hazretleri, Hz. Peygamber (sav) Efendimizin elini öptükten sonra bu olaya şahid olan hüccac (hacılar) da cezbeye gelerek Seyyid Ahmed er Rufai'nin elini öpme şerefine nail olabilmek için üzerine doğru hücum ederler bu olay büyük bir izdihamı başlatır, olayı takib eden Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid Ahmed er Rufai'ye :
-"Ey kardeşim Ahmed! Kendini yere at, bu halk seni ezecektir" diye seslenir. Ve ahmed er Rufai kendisini yere atar ama baygın olarak yere yığılır kalır, ezilmekten de kendisini kurtaramaz. Bu izdiham dolayısıyla hüccacın (hacıların) ellerinde bulunan kesici aletlerle (balta,bıçak,keser, kılıç ve buna benzer aletlerle), kişi kendisini veya karşılıklı birbirlerini kesmeleri dolayısıyla ortalık birden harp sahasına dönmüştür. Kiminin kolu kopmuş, kiminin parmakları kesilmiş, kiminin yüzü kesilmiş, kinin göğsü delinmiş, kiminin kafası yarılmış kanşlar içersinde kalmış, daha sayamadığımız olaylar cereyan ederken hiçbir kimsenin vücüdunda acıma hissi duyulmamış ne yaptıklarının farkında bile olmamışlardır. İşte bu anda Peygamber (sav) Efendimizin ruhaniyeti Seyyid Ahmed er Rufai'ye hitaben
-"Ya veledim Ahmed kalk bu hüccacın yaralarını mest ederek (tükürükle veya elini açılan yaranın üstüne bastırarak tedavi et. Allah'ın izniyle şifa bulacaklardır. Bu burhan olayı senin tarikatına girenvarislerin (evlatların) kıyamete kadar devam ettirsin." Buyurdular.Seyyid Ahmed er Rufai hazretleride Peygamber (asv) Efendimizin emirlerini yerine getirdi.
Bu hadise tevatür derecesinde hacılararasında yayılmış, bütün islam ülkelerinde duyulmuştur. Seyyid Abdulkadir Geylani hazretleri, Seyyid Ahmed er Rufai için:
-"Sahabe-i Kiram, müçtehidinden mada tabakat-ı evliyadan hiç kimse Ahmed er Rufai Hazretlerinin makamına vasıl olamamıştır." Demiştir.
Seyyid Ahmed er Rufai hazretleri sohbetlerinde talebelerine sık sık şöyle nasihat ederdi:
-" Alimlere karşı hürmetli olmalı, onların huzurunda edebi muhafaza etmeli ve az konuşmalıdır. Onların hizmetiyle şereflenmeyi büyük kazanç bilmelidir. Hayırdan bir şey öğrenirseniz onu insanlara öğretiniz. Böylece bu hayrın meyvelerinden istifade edersiniz. Kıyamet gününe hazırlanın, çünkü gidişiniz Allah-ü Teala'yadır.
Kulluk esasının birincisi, nefsi tanımaktır. Halbuki onu tanıyan çok azdır. Onu tanımak şöyle dursun, varlığını kabul edenler dahi kıymetli kimseler olarak kabul edilir. Allah-ü teala nefsten daha ahmak,daha çirkin ve ondan daha pis kokulu bir şey yaratmadı. İrfan sahipleri için ondan daha dar bir zindan düşünülemez. Nefsini tanıyabilen, her tarafı emin olan, tehlikelerden korunmuş bir kal'aya sığınmış olur. Tanıyamayan hatta anlamakistemeyen için tehlike büyüktür. Onu anlamadıkça şerrinden kurtulmak mümkün değildir. Onu anlamadan marifet sahibi olunmaz. " Buyurmuşlardır.
Evliyaya hürmetin nasıl olacağı sorulduğunda buyurdu ki:
-"Allah-ü Teala'nın evliya kullarının üstünlüğünü kabul etmeli ve onlara çok hürmet göstermelidir. Çünkü onlara, kıyamet gününde korku ve hüzün yoktur. Veli olan kimse, Veli olan kimse, Cenab-ı Hakk'a pek fazla muhabbet besler imanları kemal mertebesindedir vetakva üzeredirler. Allah-ü Teala, evliyasına zorluk gösterez. Bazı semavi kitaplarda; "Benim veli kullarımdan birine eziyet eden bana harb ilan etmiş olur." buyurulmaktadır. Cenab-ı Hakk, veli kullarını korur. onlara eziyet edenlerden intikam alır. Onları sevenleri ise muhafaza eder, korur.Evliya ile beraber olmalı, onları sevmelidir.Onlar hakkın da hiçbir zaman kötü söz sarfetmemeli, su-i zan etmeyip, hüsni zan içinde bulunmalıdır.
* Hicri 560 yılında Abbasi Halifesi olan el Müstencid, kendisin Bağdat'a davetinde karşılamak üzere oğlunu vazifelendirmiştir. Sarayda davetliler arasında devrin ileri gelen Şeyhleri mutasavvıfları da hazır bulundular. Her biri sırayla sohbet eder, söz sırası Ahmed er Rufai hazretlerine gelince bir konuşma yapmış Halife el Müstencid, Seyyid Ahmed er Rufai'nin sohbetini ağlayarak dinlemiştir. Daha sonra Seyyid Ahmed er Rufai babasını Daha Bağdad'taki türbesi civarında zikir meclisi retip ederek, Halife de bizzat bu mecliste bulunmuştur.
II.Haccı
Kaynaklarda Rufai hazretlerinin, ikinci bir defa daha hacca gittiği, Arafat'ta Hızır (as) karşılaştığını ve Hızır'ın (as) kendisine tac ve hırka giydirdiği ifade edilmektedir.
Eşleri, Çocukları ve Nesebi
İlk eşi Hatice binti Ebi Bekir el Vasıt en Neccari'den Fatıma ve Zeyneb adlı iki kızı olmuş.
Eşinin vefatından sonra onun kardeşi Rabia ile evlendiği ve ikinci eşi Rabia'dan Kutbuddin isminde salih biroğlu olmuş o da babası hayatta sağiken 17 yaşlarında Hakk'a hicret etmişlerdir.
Nesli iki kızı ile devam etmiştir.Fatıma'da İbrahim Azeb, Ahmed el Ahdar isimli iki torunu olmuş ve o devirde meşhur olan sufiler arasında yer almışlardır.
Diğer kızları Zeyneb'den ise ikisi kız altısı erkek torunları olmuştur.
Bunlardan İzzeddin Ahmed Sayyad(H.574-670) Rufai'nin Sayyadiye kolunun kurucusu olup, Rufai Tarikatının islam alemine yayılmasında tesiri olmuştur.
Seyyid Ahmed er Rufai Hazretleri, hayatını hep dine hizmet ile geçirirdi.Bid'at sahiblerine öğütler verir gittikleri yolun bozukluğunu bildirir, kurtuluşlarına vesile olurdu.
Vefatı
Seyyid Ahmed er Rufai hazretleri vefatına yakın ishale yakalanmıştı. Hastalık bir ay kadar devam etti. Hizmetçisi;
-" Hiçbir şey yemediğiniz halde, bu gelenler neredendir?" diye sordu. O da;
-" Bu gelen ettir. Dışarı çıkıyor. Artık eridi kalmadı. Yalnız kemiklerimin içindeki ilik kaldı. O da bugün çıkar biter. Yarın da Allah-ü Teala'ya gitme günüdür." buyurdu. İyice ağırlaştığı zaman hizmetçisi ;
-" Efendim! Kavuşmak vakti yaklaştığı halde " deyince;
-" Evet öyle görünüyor. Hastalığımın şu son zamanında bazı hadiseler cereyan etti. İnsanlar üzerine büyük bir bela gelmekteydi. Bu belalara karşı kendi vücudumu feda edip, bu belanın giderilmesi için, Allah-ü Teala'ya yalvardım. Allah-ü Teala duamı kabul buyurdu." dedi.
Daha sonra mübarek yüzünü toprağa sürmeye başladı. Yüzü gözü toprağa bulanmış bir halde ağlayarak;
-" Ya Rabbi Affet!" Ya Rabbi! İnsanların üzerine gelecek olan dert belalar için beni siper yap da belalar benimüzerime yağsın." diye yalvardıktan sonra kelimei şehadet getirip;
-" Dünyada ahiret için çalışıp yorulan pişman olmaz, rahata kavuşur. Her hayr işleyenin ameli kendine sunulacaktır. Her şer, kötü iş yapanın da ameli kıyamet gününde önüne çıkacaktır." Buyurdu.
1182 senesi Ağustos ayının 23'ünde Perşembe günü (H.578 Cemaziyelevvel ayının 22.perşembe günü) ikindi vaktinde, altmış altı yaşında Hakk'a hicret ettmiştir. Cenaze namazını kılmak için çok kalabalık toplandı. Binlerce insan mübarek cenazesini taşımak için gayret gösterdi. Dedesinin türbesine defn edildi. Mübarek kabri şerifleri her zaman ziyaretçilerle dolup taşmakta, ziyaret edenler ruhaniyetinden istifade etmektedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder