3 Haziran 2011 Cuma

ZEYD İBNU'L-HÂTTAB



Yemame Gününün Şahini
Rasûiüllah (s.a.v.) bir gün bazı sahabileriyle oturmuş sohbet eder­ken, bir ara konuşmasını kesip, bir süre sükût ettikten sonra etrafın­dakilere şu sözü söyledi:
«— İçinizde, cehennemdeki azı dişi Uhud dağından daha büyük bir adam var».
Resûlüllah'in (s.a.v.) bu sözünden sonra Resûlüliah'la [s.a.v.) bir­likte orada bulunanların tümünü bir korku hatta bir dehşet sarmıştı. Her biri, akıbeti kötü olacak ve kötüye çevrilecek kimse olmaktan korkuyordu.
Fakat, o  gün,  bu  sözün   yöneltildiği kimselerden   iki   kişi   hariç hepsinin sonu iyi bitmiş ve onlar ecellerini Allah yolunda şehid ola­rak tamamlamışlardı. Onlardan sadece Ebû Hureyre ve er-Raccal İbn Unfuve sağ kalmışlardı.
Ebû Hureyre, Resûîüllah'ın (s.a.v.) verdiği bu haberin kendisine isabet edeceği korkusuyla titreyip duruyordu. Gözyaşları kesilmemiş, kafası bir türlü sakinleşmemişti. Nihayet kader kötü nasiplinin üze­rinden perdeyi kaldırdı. Er-Raccal, İslâm'dan ayrılıp Müseylemetül Kezzab'a katıldı. Böylece Peygamber'in [s.a.v.) verdiği haber ona isa­bet etti.
Bu arada Resûlüllah'ın (s.a.v.), akıbeti kötüye çevrilecek ve kö­tü olacak kişi hakkında verdiği haber ortaya çıkmıştı...
İşte bu adam, er-Raccâl İbn Unfuve'ydi--- O, bir gün biat etmek ve müslüman oimak üzere Resûlüllah'a (s.a.v.) gitmişti. Resûlüllah'-tan (s.a.v.) İslâm'ı öğrenince, kabilesine dönmüştü. Medine'ye de an­cak Resûlüllah'ın (s.a.v.) vefatından ve Hz. Ebû Bekir müslümanların halifesi olduktan sonra dönmüştü. Hz. Ebû Bekir'e, Yemame halkının Müseylime'nin  etrafında toplandığına  dair haberler naklediliyor, Yemame halkını İslâm üzere devam ettirecek birisini onlara gönderme­si teklif ediliyordu. Nihayet, Halife oraya gitmesi için er-Raccal'a izin vermişti.
Er-Raccal Yemame halkına doğru yönelir... Onların kalabalık top­luluklarını görünce, üstün durumda olduklarını zanneder ve hain nefsi ona, geliyor sandığı Ei-Kezzab'ın (yalancının) devletinde şimdiden kendisine bir yer ayırmasını söyler. Bunun üzerine İslâm'dan ayrılıp, ona bol vaatlerde bulunan Müseylime'nin saflarına katılır.
İslâm için  er-Raccal, Müseylime'den  daha tehlikeliydi...
Çünkü o, daha önceki müsîümanlıgını, Hz. Peygamber'in zama­nında Medine'de geçirdiği devreyi, Kur'ân'dan ezberlediği birçok âye­ti ve müslümanların Halifesi Ebû Bekir'in elçiliğini istismar etmişti. Müseylime'nin saltanatını ve onun yalancı peygamberliğini destekle­mede  bütün  bunlardan faydalanmıştı. 
Halk arasında, bizzat kendisinin; Resûlüllah'ın (s.a.v.), Müseyli-me İbn Habib'i bu işe (peygamberliğe) ortak yaptığını söylerken duy­duğunu anlatıyordu. Artık Resûlüllah (s.a.v.) vefat etmiş olduğuna gö­re, ondan sonra peygamberlik ve vahiy bayrağını taşımaya en lâyık kimse Müseylime'ydi...
Müseylime'nin etrafında toplananların sayısı; bu er-Raccal'm ya­lanları, daha önce İslâm ve Hz. Peygamberle olan alâkasını hain bir şekilde istismarı sebebiyle gittikçe artıyordu.
Er-Raccal'la ilgili haberler Medine'ye geliyor ve müslümanlar; insanları saptıran ve sapıkliğıyla müslümanların girmeye mecbur ka­lacakları harp dairesini genişleten bu tehlikeli mürtede kızgınlıkların­dan dolayı yanıp tutuşuyorlardı...
Müslümanların en öfkelisi ve onunla karşılaşmak için en çok ya­nıp tutuşanı; siyer ve tarih kitaplarındaki hatırası, şu sevimli ismin, yani Zeyd İbnu'l-Hattab isminin altında parlayan yüce bir şahabıydı"!
Zeyd İbnu'l-Hattab mı?
Siz onu tanımış olmanız lâzım...
O, Ömer Îbnu'l-Hattab'ın kardeşidir...
Evet... O'nun en büyük ve en Önce kardeşi...
O Ömer'den önce dünyaya gelmişti ve yaşça ondan daha bü­yüktü.
Zeyd, İslâm'a girmede Ömer'i  geçtiği gibi, Allah yolunda şehid olmada da onu geçmişti,..
Zeyd, göz kamaştırıcı bir kahramandı... O, sessiz hareket eder­di, çok susmak onun kahramanlığının özüydü.
Onun Allah'a Peygamberine ve dinine   olan   imanı   sağlam   bir  imandı. Hiçbir olay ve savaşta Resûlüllah'tan (s.a.v.) geri kalmamıştı.
Bütün olaylarda, şehidliği aradığı  kadar zaferi aramazdı!...
Uhud'da müşriklerle mü'minler arasında savaş kızıştığında Zeyd İbnu'l-Hattab devamlı vuruyordu.
Kardeşi Ömer İbnu'l-Hattab, onun zırhının düştüğünü ve düşman­lar için onun kolay bir av haline geldiğini görünce ona:
«— Zeyd! Benim zırhımı al da onunla dövüş» diye bağırdı.
Zeyd de şöyle cevap verdi:
«— Ömer! Ben, senin aradığın şeyi yani şehitliği arıyorum!»
O yine de göz kamaştırıcı bir fedakârlık ve büyük bir kahraman­lıkla zırhsız olarak dövüşüyordu.
Biz şöyle demiştik: O,  Allah ondan razı olsun tek başına, er-Raccâ!'in pis hayatından nasibini kesmeyi temenni ederek, onun­la karşılaşma özlemiyle yanıp tutuşuyordu... Er-Raccâl, Zeyd'e göre sadece bir mürted değil, yalancı, münafık ve yaltaktı da... O, bir inanç için dönmemişti. Aksine alçak bir yaltaklık, iğrenç ve basit bir münafıklık için dönmüştü.
Zeyd, münafıklık ve yalana düşmanlıkta tam kardeşi Ömer gi­biydi!
Her ikisi de basit menfaatçıhk ve bayağı isteklerin yaptırdığı böyle bir münafıklıktan tiksiniyorlardı...
Bu bayağı istekler yüzünden er-Raccâl pis rolünü oynadı ve Mü-seylime'nin etrafında toplananların sayısını çok artırdı. O, bu yaptı-ğıyla dinden dönenlerle yapılacak savaşlarda ölecek olan birçok kim­seyi kendisi vasıtasıyla ölüme davet ediyordu. Önce, onları doğru yoldan saptırıyor, sonra da onları ölüme atıyordu... Neyin yolunda?.
Nefsinin ve nevasının arzu ettirdiği alçak istekler yolunda... Zeyd, Müseylime'nin şahsında değil, en tehlikeli ve en suçlu kimsenin yani er-Raccâl İbn Unfuve'nin şahsında bu fitneyi yok etmek için inançlı ömrünü tamamlamaya  hazırlandı...
Yemame günü kara bulutlarla kaplı olarak başlamıştı.
Halîd İbnu'l-Vetîd İslâm ordusunu toplayıp mevzilere dağıttı. Or­dusunun sancağını kime vermişti acaba?
Zeyd  İbnu'l-Hattab'a...
Müseylime'nin taraftarları olan Hanifeoğulları şiddetli bir ölüm kalım savaşı yaptılar...
Başlangıçta savaş müslümanlarm aleyhineydî. Onlardan birçoğu şehid düştü.
Zeyd bazı müslümanların kalplerine korku düştüğünü gördü. Oradaki bir tepeye çıkıp müsiüman kardeşlerine şöyle haykırdı :
«— Ey insanlar! Dişlerinizi sıkın ve düşmanınıza öyle vurun. İle­ri gidiniz. Vallahi, Allah onları yeninceye veya ben Allah'a kavuşun­caya kadar konuşmayacağım. Böylece öldüğümde ben onunla delilim­le birlikte konuşabileyim!..»
Dişlerini sıkıp dilini hiç kıpırdatmadan tepeden indi...
Ona göre savaşın akıbeti er-Raccâ!'in akıbetinde noktalanmıştı, er-Raccâl'î aramak için dövüşenleri ok gibi aşıp geçiyordu. Nihayet onu gördü.
Bu arada ona, sağdan ve soldan gelmeye başladılar! Savaş tufa­nı her ne zaman, düşmanını yutup saklasa Zeyd, dalga yeniden orta­ya çikanncaya kadar onun peşine düşüyordu. Zeyd ona yaklaşıyor, kılıcını uzatıyor, ama hiddet dolu bir insan dalgası tekrar er-Raccâl'ı yutuyordu. Zeyd onu takip edip, kurtulmaması için onun peşinden gidiyordu.
Nihayet, onu ele geçirir ve onun gurur, yalan ve alçaklık dolu ba­sını  uçurur...
Yalanın düşmesiyle bütün yalan alemi düşmeye başladı. Müsey lime, el-Muhakkim İbnu't-Tufeyl vs er-Raccâl'in öldürüldüğü haber aralarında rüzgârlı günde yayılan ateş gibi hemen yayılan Müseylime' nin askerlerinin içine korku düştü...
Müseylime onlara kesin zaferi ve kendisinin, er-Raccâl İbn Un-fuve ve el-Muhakkim'in İbnu't-Tufeyl'Ie birlikte zafer sabahı dinlerini yayıp devletlerini  kuracaklarını vaad ediyordu!..
İşte o er-Raccâl yere yıkılmıştı.,. Öyleyse Müseylime'nin verdi­ği haberin tamamı yaiandi... Yarın el-Muhakkim yıkılacak, ertesi gün­de Müseylime!..
Böylece, Müseylime'nin saflanndaki bütün bu felâketi Zeyd İb-nu'l-Hattab'ın darbesi meydana getirmişti...
Müslümanlar arasında haber yayılır yayılmaz azimleri dağlar gi­bi yükseldi. Yaralılar bile yarasına aldımaksızın kılıçlarını alarak ye­niden ayağa kalktılar...
Bu haber şehid olmak üzere olanların kulaklarına güzel bir rüya gibi ulaştı. Onlar da savaşmak ve zaferin şahane sonunda bulunmak için kendilerini hayata döndürecek bir güce sahip olmayı istediler...
Fakat onlara, kendilerini karşılamak için Cennet kapıları açılmış­tı. Onlar şimdi koltuklara çağrılmak üzere isimlerini dinliyorlardı?!
Zeyd  İbnu'l-Hattab  Rabbine dua etmek ve nimetine şükretmek üzere ellerini semaya, kaldırdı...
Daha sonra kılıcına ve sükûtuna döndü. O, zaferi tamamlayıp şehidliği elde edinceye kadar konuşmamaya yemin etti...
Savaş müslümanları lehine devam ediyordu. Onların kesin za­feri hızla  yaklaşıyordu...
Bu arada Zeyd zafer rüzgârlarının gelmekte olduğunu gördü. Ha­yatında böyle bir sondan daha şahanesini tanımamıştı. Allah'tan Ye-mame'nin bu gününde kendisine şehidliği lütfetmesini diledi...
Cennet rüzgârları esti. Onun içi özlem, gözleri yaş ve gönlü azim­le doldu...
Yüce sonunu arayan kimse gibi vuruyordu...
Kahraman  şehîd  düştü...
Hayır, şehidliğe yükseldi, deyin.
Büyük şerefli ve mesud olarak yükseldi...
İslâm ordusu Medine'ye muzaffer olarak döndü...
Hz. Ömer, Halife Hz. Ebû Bekir'le bu muzaffer olarak dönen ki­şileri karşılarken, dönmekte olan kardeşini Özleyen gözlerle bakıyor-du...
Zeyd oldukça uzundu, onun için gözler onu çabuk tanıyordu...
Fakat Ömer onu hiç zorlanmadan görmüştü. Zeyd için baş sağlığı dilemek isteyen müslümanlar ona yaklaştığında, Hz. Ömer şöyle dedi:
«— Allah Zeyd'e rahmet etsin.
O, iki güzel şeyde benden önce davranmıştır...
Benden önce müslüman oidu...
Benden önce şehit oldu...»
İslâm'ın elde ettiği  zaferlerin çokluğuna rağmen Zeyd,  kardeşi Ömer'ül-Farûk'un hatırasından bir an olsun çıkmadı...
O devamlı şöyle derdi:
«— Saba rüzgârı eser esmez onda Zeyd'in kokusunu bulurum».
Evet...
Saba, Zeyd'in esintisini ve onun  üstün  niteliklerinin   koku taşıyor..
Fakat, Emîrülmüminin izin verirse bu yüce cümlesine tabloyu ta­mamlayan kelimeleri ilâve edeceğim...
İşte o kelimeler:
Yemame gününden itibaren zafer rüzgârları İslâm'ın Ü2erine eser esmez, İslâm onlarda Zeyd'in esintisini, Zeyd'in yiğitliğini, Zeyd'in kahramanlığını ve Zeyd'in büyüklüğünü bulmuştur!..
Allah'ın Resûlü'nün sancağı altındaki Hattab ailesi mübarek olsun...
Müslüman oldukları gün mübarek olsun... Cihâd ettikleri ve şe­hîd oldukları gün mübarek olsun... Kıyamette diriltilecekler! gün mü­barek olsun!.. [1]






[1] Halil Muhammed Halil, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/10-15.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Boşanma Hakkında Detaylı Bilgiler