«Ümmetimin helâl ve haramı en iyi bileni Muâz ibn-i Cebel'dir».[1]
Arab yarımadası hidâyet ve hak nuruyla aydınlandığında Yesribli Muaz ibn-i Cebel olgun bir delikanlıydı. Onun; zekâ keskinliği hazır cevapiilık, güzei konuşma ve üstün gayretiyle akranlarından farklı bir
Ayrıca o, gözleri sürmeli, saçları kıvırcık, dişleri pırıl pırıl, bakanların gözünü dolduran, gönüllerini çalan çok yakışıklı birisiydi, durumu vardı.
Delikanlı Muâz ibn-i Cebel, Mekke'li davetçi Mus'âb ibn-i Umeyr'in aracılığıyla müslüman olmuştu. Akabe gecesi, onun eli uzanıp beyat etmek için Hz. Peygamber'in elini sıkmıştı. Böylece Muaz, Rasûlül-lah'la (s.a.v.) karşılaşmak saadetine ermek, ona bey'at şerefine nail olmak, tarih kitabına en şahane ve en parlak sayfayı yazmak için Mekke'ye giden 72 kişilik toplulukla birlikte olmuştu.
Delikanlı Mekke'den Medine'ye dönünce, putları kırmak, Yes-rib'deki müşriklerin evlerinden gizlice veya açıkça onları atmak için akranlarıyla birlikte küçük bir topluluk oluşturdu. Bu gençlerin tesiriyle Yesrîb büyüklerinden Amr ibn-i Cemûh müslüman olmuştu.
Amr ibn-i Cemûh, Benî Seleme eşrafındandı. Diğer eşrafın yaptığı gibi o da kendisine değerli bir ağaçtan bir put yapmıştı. Benî Seleme'nin ihtiyarı bu putuna aşırı özen gösterir, üzerine ipek bir örtü örter ve her sabah ona güzel kokular sürerdi.
Delikanlılar gece karanlığında gidip onun putunu yerinden aldılar, Benî Seleme'nin evlerinin arkasına götürüp bir lâğım çukuruna attılar...
Sabah olunca ihtiyar putuna gitti ama onu yerinde bulamadı. Her yeri arayıp taradı. En sonunda onu bir çukurda pislikler içinde yüz üstü gelmiş olarak buldu.
«— Yazıklar olsun size! Bu gece tanrımıza kim kötülükte bulundu?» deyip putunu çukurdan çıkardı, temizledi ve kokular sürdükten sonra yerine koydu:
«— Ey Menât! [2]Sana bunu kimin yaptığını bilseydim, onu perişan ederdim», dedi.
Akşam olup ihtiyar uyuyunca gençler yine onun putuna bir önceki gece yaptıklarını yaptılar. Bu defa ihtiyar putunu başka bir çukurda buldu. Yine onu çıkarıp temizledi, kokular sürdü ve ona kötülük yapanlara tehdidler savurdu.
Bu birkaç defa gençler tarafından tekrarlandı. İhtiyar da onu, attıkları yerden çıkarıp temizledi... Daha sonra kılıcını getirip onun boynuna astı ve ona şöyle dedi:
«— Menât! Bunu sana kimin yaptığını bilmiyorum ama, eğer sende bir hayır varsa kendini korursun. İşte bu kılıç da senin yanındadır».
Ahşam olup ihtiyar uyuyunca gençler yine putu ve boynunda asılı duran kılıcı aldılar... Putu ölü bir köpeğin boynuna bağlayıp çukurlardan birine attılar. Sabah olunca ihtiyar hemen putunu aramaya gitti. Onu, yüz üstü gelmiş ve bir köpeğe bağlı olarak pislikler arasında buldu. Putunu o halde görünce:
«— Allah'a yemin ederim ki, sen bir tanrı olsaydın, bir kuyunun ortasında bir köpekle birlikte olmazdın».
Böylece Benî Seleme'nin ihtiyarı müslüman oldu. Müslüman olması da çok iyi oldu.
Rasûlüllah, (s.a.v.) muhacir olarak Medine'ye gelince, genç Muâz ibn-i Cebel ondan hiç ayrılmadı. Kur'ân'ı ondan aldı. İslâm'ı onun huzurunda öğrendi. Sonunda o, Sahâbe'nin Kur'ân'ı en iyi okuyanı ve Allah'ın dinini en iyi bileni oldu... Yezîd ibn-i Kuteyb anlatmaktadır:
«— Humus camiine girdim. Cemaat kıvırcık saçlı bir gencin etrafında toplanmıştı. Konuştuğu zaman sanki ağzından nûr ve inci saçıyordu.
«— Kim bu?» diye sordum.
«— Muâz ibn-i Gebe!» diye cevap verdiler.
Ebû Musa el-Havlânî [3] anlatmaktadır:
«— Şâm camiine girdim. İçinde Hz. Peygamber'in orta yaşlı sa-hâbîlerinden bazılarının bulunduğu bir ilim halkası gördüm. İçlerinde gözleri sürmeli, dişleri parlak bir genç vardı. Haikadakiler, herhangi bir konuda ihtilâf ettiklerinde onu o gence soruyorlardı. Yanımda*-kilerden birine:
«— Kim bu?» diye sordum.
«— Muâz ibn-i Cebel» diye cevap verdi».
Bunda hiç gariplik yoktur. Muâz ibn-i Cebel, küçük yaştan itibaren Hz. Peygamber'in medresesinde eğitilmişti. Onun elinde yetişmişti. İlmi, onun tükenmez kaynaklarından doya doya içmişti. Marifeti onun asîl pınarından almıştı. Böylece en hayırlı öğretmenin en
hayırlı öğrencisi olmuştu.
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şu sözü Muâz'a delîl olarak yeter:
«— Ümmetimin helâl ve haramı en iyi bileni Muâz ibn-i Cebel'-dîr».
Hz. Muhammed'in ümmetine iyilik olarak onun Hz. Peygamber zamanında Kur'ân'ı ezberleyen 6 kişiden biri olması yeter.
Bu sebeple, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) ashabı, aralarında Muâz ibn-i Cebel varken konuştuklarında saygılarından dolayı ona bakarlardı.
Hz. Peygamber ve ondan sonraki iki halifesi (Ebû Bekir ve Ömer) bu eşsiz ilim enerjisini İslâm'ın ve müslümanlann hizmetinde kullanmışlardır.
Hz. Peygamber Mekke'nin fethinden sonra, Kureyşlilerin akın akın Allah'ın dînine girdiklerini görünce, yeni müslümanlara İslâm'ı öğretecek ve İslâm'ın esaslarını anlatacak büyük bir öğretmene ihtiyâç duymuş, Mekke'de, idareci olarak yerine Attab ibn-i Useyd'i, halka Kur'ân'ı ve Allah'ın dinini öğretmesi için de Muaz ibn-i Cebel'i bırakmıştır.
Yemen hükümdarlarının elçileri, kendilerinin ve ülkelerindekileri-nin İslâm'a girdiklerini açıklamak ve ondan halka dinlerini öğretecek kimseleri beraberlerinde göndermesini istemek için Rasûlüllah'a [s.a.v) geldiklerinde, Hz. Peygamber bu önemli vazifeyi ashabından davet görevi yapanlara vermiş ve Muâz ibn-i Cebel'î de onlara başkan yapmıştır.
Hz. Peygamber bu hidâyet ve nûr heyetini uğurlamaya çıkmıştı,
Muaz bineğine binmiş, Rasûluliah {s.a.v.) da yerde yürüyordu. Uzun süre böyle yürüdüler. Sanki Rasûluilah, (s.a.v.) Muaz'ia olan beraberliğini uzatmak istiyordu. Sonra Rasûluliah (s.a.v.) ona şöyle buyurdu.
«— Muaz! Belki sen, bu yıldan sonra beni göremiyeceksin. Belki de benim mescidime ve kabrime geleceksin...»
Muaz, Peygamber'i ve dostu Hz. Muhammed'den ayrıldığına üzülerek ağladı. Onunla birlikte müslümanlar da ağladılar.
Rasûlullah'ın (s.a.v.) verdiği haber doğru çıkmıştı. O günden sonra Muaz'ın gözleri Hz. Peygamber'i göremedi... Muaz Yemen'den dönmeden RasDluIlah (s.a.v.) hayata gözlerini yummuştu.
Hiç şüphesiz, döndüğünde, Yesrib'i sevgilisi Rasûlullah'la (s.a.v.} Cinsiyetten mahrum kalmış görünce ağlamıştır.
Hz. Ömer halîfe olunca, yapılan bağışları ve zenginlerin fakirlere verdikleri sadakaları aralarında dağıtması için Muaz'i, Kiiâb oğullarına gönderdi. Muaz verilen emri yerine getirdi. Giderken yanına aldığı hayvan çulunu boynuna dolayarak hanımının yanına döndü. Hanımı
ona şöyle dedi:
„— Görevli olarak gittiğin yerden getirdiğin şeyler hani?»
«— Yanımda beni devamlı kontrol eden çok dikkatli bir gözcüm vardı».— Sen, Rasûlullah'ın ve Ebû Bekr'in yanında güvenilir biriydin. Ömer halîfe olunca, yanında seni devamlı kontrol eden bir gözcü mü gönderdi?!!»
Bunu Hz. Ömer'in hanımları arasında yaydı. Hz. Ömer bunu duyunca Muaz'ı çağırıp şöyle dedi:
«— Ben senin yanında, seni kontrol eden bir gözcü mü gönderdim?!»
«— Hayır, Emîrufmümînin! Fakat başka bahane bulamadım...» Hz. Ömer güldü ve ona birşey verip şöyle dedi: «—Bununla onun gönlünü al...»
Halifeliği zamanında Hz. Ömer'e Suriye'deki valisi Yezîd İbn-i Ebi Sufyan şöyle bir haber gönderdi:
«— Ey müminlerin Emiri! Suriye'nin nüfusu arttı. Şehirler kala-balıklaştı. Onlar, Kur'an'ı ve dinlerini öğretecek kimselere ihtiyaç duy-maktadirlar. Bana, onlara öğretmenlik yapacak kimseler gönder».
Hz. Ömer, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında Kur'an'ı ezberleyen beş kişiyi çağırdı. Bunlar: Muaz İbn-i Cebel, Ubade İbnu's-Samit, Ebû Ey-yub el-Ensarî, Ubeyy İbn-i Ka'b ve Ebû'd-Derda idi. Onlara şöyle dedi:
«— Suriyeli kardeşleriniz benden, kendilerine Kur'ân'i ve dinlerini öğretecek kimseler göndermemi istediler. Üçünüz bana bu konuda yardım edin. İsterseniz kur'a çekin, isterseniz aranızdan üç kişiyi ben seçeyim». Onlar:
«— Kur'a çekmeye ne lüzum var? Çünkü Ebû Eyyub yaşlıdır, Übeyy de hastadır. İşte üç kişi kaldık", dediler.
Hz. Ömer:
„—. önce, Humus'tan başlayın. Eğer ora halkının durumunu beğenirseniz, biriniz orada kalsın. Bir diğeriniz Şam'a ve üçüncü de Filistin'e gitsin», dedi.
Rasûlultah'ın (s.a.v.] üç sahabîsi Humus'ta, Hz. Ömer'in emrini yerine getirdiler ve orada Ubade İbnu's-Samit'i bıraktılar. Ebu'd-Derda Şam'a, Muaz İbn-i Cebel de Filistin'e gitti.
Muaz orada vebaya yakalandı. Ölmeden önce kıbleye yönelip şu şiiri okuyup durdu: «— Merhaba ölüme merhaba...
Ortadan kaybolduktan sonra bir ziyaretçi geldi...
Ve bir sevgili özlemle geldi...»
Daha sonra semaya bakarak şöyle dedi:
«— Allah'ım! Biliyorsun ki ben dünyayı ve dünyada çok kalmayı ağaç dikmek ve nehir kenarlarında keyif sürmek için istemedim. Ancak benim bu isteğim sıcak günlerin sıkıntılarına ve zor anlara katlanmak ve zikir meclislerinde alimlerle dizdize oturmak İçindi.
Allah'ım! Mü'min bir kimse için kabul ettiğinin en iyisini benim için de kabul et».
Daha sonra aile ve akrabalarından uzakta, Allah'a dua ede ede ve onun yolunda muhacir olarak temiz ruhunu teslim etti.[4]
[1] Allah'ın Rasûlü Hz. Muhammed
[2] Menât, putunun adı.
[3] Ebû Müslim el-Havlânî, Yemenli büyük tabiînlerden biridir.
[4] Muaz ibn Cebel hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız:
1- EI-İsabe, İH/406.
2- EI-İstîab (e!-Becavî'nin tahkikiyle), Uf/1402.
3- Usdu'I-ğabe, İV/374.
4- Siyeru a'lami'n-nubelâ, 1/318;
5- Et-Tabakatu'l-kubra, 111/583.
6- Hılyetu'l-evliya, 1/228.
7- Sıfetu's-safve, r/195.
8- Tehzibu'l-esma ve'Muğat, H/98.
9- Ez-Zehebî, Tarihu'I-İslâm, H/24.
10- El-Cem'u beyne ricali's-sahihayn, H/487.
11- El-Bidaye vs'n-nihaye, VH/94.
12- Duvelu'l-İsfâm, 1/5.
13- Tehzîbu't-tehzib, X/186.
14 - Vefeyaîu'l-a'yan.
15- Cemheratu'l-evliya, H/48.
16- Tabakatu Fukahai'l-Yemen, S. 44.
17- El-Cemu beyne ricali's-sahîhayn. le'-El-Bed'u vs'Marîh, V/117.
18- Ahmed İbn Hanbef, ez-Zuhd, S. 180,
20- Tezkiratu'I-huffaz, 1/19.
21- İbn Kuteybe, ei-Maârif, 1/3.
22- Ashabu Bedr (Şeyh Huseyn el-Gulamî Şiiri), S, 204.
23- Hayatu's-Sahabe (Dördüncü ciltteki fihristlere bakınız).
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/382-387.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder